19 Aralık 2013 Perşembe

ESNEK ÜRETİM YÖNTEMİNİN İLKELERİ, EKONOMİK VE SİYASAL ETKİLERİ





ESNEK ÜRETİM YÖNTEMİNİN İLKELERİ, KİTLE ÜRETİM YÖNTEMİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI VE EKONOMİK- SİYASAL ETKİLERİ (1)
1980 yıllarda ortaya çıkan, toplumların ekonomik ve siyasal düşünce sistemlerinde tarihsel bir değişim yaratan “Esnek Üretim Yöntemi”,  karşılaşılan ekonomik sorunlara çözüm bulma, ekonomik krizleri önleme arayışında,  ekonominin tarihsel gelişme sürecinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkmış, insan düşünüşünün önemli gelişme aşamalarından biridir.

  İlk ve Orta Çağda yaşayan toplumlarda sanayi üretimi, basit teknik araç ve gereçlerle,  şehirlerde küçük atölyelerde daha çok zorunlu ihtiyacı karşılayacak kadar yapılıyordu. Gıda ürünleri üretimi de yaşamak için zorunlu gıda gereksinimleri karşılayacak kadar üretilebilmekte, ürünlerin pazarlanması, üreticilerin ve ülkelerin az üretimleri nedeniyle daha az ticari kaygı taşıyordu.
Onyedinci yüzyıldan itibaren bilim ve teknik alanlarındaki büyük buluşlar,  insanlığın yaşamak için zorunlu gereksinmelerini karşılayacak kadar olan üretim miktarını ve ürün türlerini, tüketimlerinden çok fazla ölçüde arttırmıştır. Önce Buhar gücüyle, sonra petrol ürünleri ile çalışan karmaşık ve çok güçlü makinelerin, su ile çalışan basit makinelerin yerini almasıyla sanayinin geliştiği toplumlarda büyük hacimlerde ürün fazlalığı ortaya çıkmıştır. 1711 yılında Newcomen’in yaptığı ilk ticari buhar makinesi 500 atın yaptığı işi tek başına yapabiliyordu. James Watt ise buhar makinesini daha da geliştirerek yakıt verimini yüzde 75 arttırmıştır. 


Sanayi devrimiyle birlikte, insanın fiziki gücüne dayanan basit araç gereçlerle yapılan küçük atölye tipi üretim (manüfaktür üretim) yerini, makinelerin üretim aracı olarak organize ve yaygın olarak kullanılmasıyla ortaya çıkan fabrika türü üretime bırakmıştır. Fabrika türü üretim toplumların ve şirketlerin kitlesel ürün çıkışıyla birlikte, ürünlerin gereksinmelerin kat kat üstünde olmasıyla büyük ticari(pazar) kaygılarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.


Sanayileşen, bilim ve teknoloji alanında ilerleyen bu ülkeler yığınsal, büyük hacimlerde üretim tekniğine sahip olarak, çok büyük miktarlarda fazla ürün sahibi olmakla birlikte, diğer yandan, bilimsel ve teknolojik buluşların sanayide uygulanmasıyla ortaya çıkan yeni ürün türlerinin talebiyle birlikte, büyük miktarlarda üretim yetersizliği ile karşı karşıya kalıyorlardı.

Toplumlarda yeni ürünlerle birlikte yeni bir talep ve yeni bir toplumsal gereksinim ortaya çıkar. Toplumsal talepler bilim ve teknolojideki ilerlemeye bağlı olarak tür ve hacım olarak artar. Bu taleplere bağlı olarak toplumlar, yeni yatırım kaynakları bularak (emek, sermaye, girişimci) yeni üretim örgütlenmeleri (fabrikalar) oluştururlar. Yapılan sürekli yeni yatırımlarla toplumlar zenginleşir,  uygarlıkta daha ileri noktalara ilerler.

 Bilim ve teknolojideki buluşlar toplumları iki yönde etkileyerek üretime yansımaktadır: Makineleşmeye bağlı olarak kitlesel üretimler gerçekleştirilirken, aynı zamanda yeni yatırımlar için yetersizlikler ortaya çıkarır. Yeni yatırım gereksinimleri bir yandan özgün yeni, ilk üretimi yapılacak ürünler için ortaya çıkarken, ikincil olarak da bir ürünün üzerinde değişikliklerle ve geliştirmelerle yapılacak üretim için ortaya çıkmaktadır. Bu yeni gereksinimlerin getirdiği yetersizlikler, kitlesel üretim yöntemini daha kışkırtmış, yeni pazar gereksinimini, ticari tasaları daha da arttırmıştır. Ekonomistler ve yatırım yapan şirketler Kitlesel Üretim Yönteminin zararlarını, toplumlarda ortaya çıkardığı yıkımı, neden olduğu ekonomik krizleri, teknolojik ilerlemenin büyüleyici etkisi altında kalarak yöntem olarak üretimdeki yanlışlıktan kaynaklandığını görememişler, sorunların çözümünü değişik ekonomik ve siyasal düzenlerde aramışlardır.


Bilim ve mesleklerde artma ve gelişme, girişimcilerin daha fazla sermayeye ve insan gücüne gereksinim duymalarına neden olmuştur. En az maliyetle, daha fazla çalışma saatleri ve daha fazla işgücü ile daha fazla üretme gereksinim ve tutkusu insanın sömürülmesine, insan haklarının çiğnenmesine neden olmuştur. Ortaya çıkan yeni kölecilik anlayışı ve insanlar arasındaki gelir farklılığı, birçok düşünürün; sanayinin, uygarlığın gelişmesinin insanlığın yararına olmadığı düşüncesini ileri sürmesine neden olmuştur. Ürünlerin daha fazla üretilerek depolanması ile boş zamanların yaratılacağı düşüncesine dayalı ideal toplumsal sistemler düşünülmüştür. Modern toplumlarda bilim ve teknoloji ile birlikte yeni meslek ve malların üretilmesinin, insanlar arasında eşitsizliği, gelir farklılığını arttıran olumsuz etkileri ile ilk göz önüne seren Yakın Çağda, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı (Bilim ve Sanatlar Üzerine Konuşma)” adlı yayını ile Jean Jacques Rousseau olmuştur:

“…toplum içinde yaşayan insanda işler hep başka türlü olur: Önce yaşamak için zorunlu gereksinme maddeleri, sona gereksinmeden fazla olanlar söz konusu olur; sonra hayatın tatlı zevkleri, daha sonra büyük servetler ve sonra uyruklar, daha sonra da köleler gelir; bir an bile durup dinlenmek yoktur. Daha da garip olanı şu: Giderilmesi gereken gereksinmeler doğal gereksinmeler olmaktan ne kadar çok uzak ve ne kadar az zorlu iseler bunlara karşı duyulan tutkular da daha kötüsü, bunları giderme gücü de o kadar artıyor. Öyle ki, Benim kahramanım, uzun gönenç ve refah dönemlerinden sonra, birçok hazineyi yiyip bitirdikten Ve birçok insanı yıkıp yere vurduktan sonra, evrenin tek hâkimi oluncaya kadar her şeyi boğazlamaya kadar varır.
Bütün insan hayatının değilse uygarlaşmış her insanın içyüzündeki gizli kendini beğenmişliğini ve gözü yükseklerde olmanın ahlaki tablosu, kısaca, işte böyledir. Uygar insanın durumu ile vahşi insanın durumunu hiçbir peşin hükme kapılmadan karsılaştıran ve bunu yapmak elinizden geliyorsa, uygar insanın kötülüğünden, gereksinmelerinden ve yoksulluklarından başka, bir de ıstıraplara ve ölüme ne kadar yeni kapılar açtığını araştırın. Bizi tüketen akıl ve ruh acılarını, bizi yoran ve yıkan şiddetli tutkuları, fakirlere fazlasıyla yüklenen esiri çalışmaları, zenginlerin kendilerini bıraktıkları daha da tehlikeli gevşekliği ve kimini gereksinmeden kimini de aşırılıklardan öldüren durumu düşünürseniz; o korkunç besin karışıklığını, bu besinlere lezzet vermek için başvurulan tehlikeli çeşnilendirmeleri, bozuk yiyecekleri, hileli ilaçları, bu ilaçları satanların düzenbazlıklarını…”
“..Toplumdan ve onun besleyip meydana getirdiği şatafattan, fizik yetilerden çok zihin yetilerinin pay sahibi olduğu sanatlarla mekanik sanatlar, ticaret, edebiyat ve sanayi geliştiren, devletleri zenginleştiren ve yok eden bütün bu yararsız şeyler doğar. Bu zayıflayıp sona yaklaşmanın sebebi çok basittir. Tarım, kolayca görüleceği gibi, niteliği nedeniyle bütün sanatların içinde en az karlı olması gereken sanattır; çünkü tarımın urunu bütün insanların kullanmaktan en az vazgeçebileceği şeyler olduğu için, fiyatlarının da en fakir insanların satın alma gücüyle orantılı olması gereklidir. Aynı ilkeden bir de şu kural çıkarılabilir: Genel olarak sanatların karlılıkları yararlılıkları ile ters orantılıdır ve en gerekli olan sanatların, en sonunda, en çok ihmal edilen sanatlar olmaları gerekir. Buradan da endüstrinin gerçek üstünlüğü ve endüstrinin ilerlemesinden doğan gerçek sonuç hakkında neler düşünülmesi gerektiği anlaşılır… Sanatlar ve endüstri yaygınlaştığı ve geliştiği ölçüde, lüksün sürdürülmesi için zorunlu olan vergilerle yüklü ve hayatını işle açlık arasında geçirmeye hükümlü, küçük görülen çiftçi tarlasını terk edip, ekmek götürmesi gereken şehre kendi ekmeğinin peşinde koşmaya gider.”

Uygarlığın getirdiği kötülüklere rağmen, bilim ve teknoloji alanındaki çalışmalar insan varlığının ayrılmaz bir parçasıdır ve engelleme olanağı yoktur. Bilim ve sanatlarda gerçekleşen ilerlemeyi engelleyerek insan mutluluğunun sağlanacağı düşüncesi büyük bir çelişkidir.
Üretim yönteminde bazı adı konulmayan değişimler yaşanılsa da 1980’li yıllara kadar Kitlesel üretim yöntemi anlayışı, büyük krizlere, dünya savaşlarına rağmen karşı konulmaz ve yöntem üzerine fazla düşünülmeyen konu olarak kalmıştır.

 “Klasik üretim anlayışının egemen olduğu, yığınlar halinde üretim yapıldığı, fabrikalarda sadece daha fazla kâr elde etme amacına yönelik olarak çalışıldığı bir dönemin rekabet anlayışı da, ekonomik anlamda çok da ilerleme sağlayıcı bir özelliğe sahip olmamıştır. Dönemin dinamiklerine uygun anlayışlar olarak ortaya çıkmış oldukları söylenebilir, fakat yarattığı tahribatlar itibariyle de pek de amaca ulaştırıcı nitelikte olmadıkları ortadadır. “
YALÇINKAYA, Timuçin, “Sanayi ve Bilgi Toplumlarında Rekabet Ekonomisi” Rekabet Bülteni Dergisi, ESC Consulting Yayını, Yıl:2001, Sayı:5, 2001.
ÜRETİM YÖNTEMİ VE ÜRETİM TEKNİĞİ KAVRAMLARININ AYRIMLILIĞI:
Üretim Teknik veya sistemleri ile Üretim Yöntemlerini birbirinden ayırt etmek gerekir. Ekonomik anlamda Teknik deyimi genel olarak üretimde kullanılan alet ve araçlar için kullanılır. Üretim tekniği, varolan günün üretim araç, gereç ve üretim öğelerini günün üretim koşulları içinde değişik yollarda bir araya getirerek üretim faaliyetinde bulunmayı anlatır. Üretim yöntemi ise ekonominin tüm gelişme tarihinde, üretim ve tüketim dengelerini en ussal biçimde gerçekleştirecek;  karşılaşılacak sorunların, yanılgıya uğramadan kolay ve zamanında çözüm yollarını ortaya koyacak; kolay, hızlı, verimli üretim faaliyetini gerçekleştiren düşünce anlayışını ve yolunu anlatır.

Gerçeği araştırmak için her şeyden önce doğru akıl yürütmede yöntem sorununu araştıran ünlü filozof  Descartes ‘Anlığın Yönetimi İçin Kurallar’ adlı kitabında yöntemin belirlenmesinin gerekliliğini şu sözlerle anlatır:
: “ gerçeği bir yöntem olmaksızın araştırmak…doğal ışığı karıştırıp ansal güçleri köreltir,,,görüşlerini zayıflatır…Yöntem karşıt yanılgıya  düşülmeksizin …tüm şeylerin bilgisine ulaşabilmek için tümdengelimin nasıl bulunması gerektiğini doğru olarak açıklıyorsa…daha öte hiç bir şey gerekli değildir”.

 Üretimde anlayış, düşünüş olarak iki tip Üretim Yöntemi vardır: Kitlesel üretim yöntemi ve esnek üretim yöntemi. Üretim teknikleri veya üretim sistemlerinin sayısı ise çok daha fazladır: Grup teknolojisi üretimi, sürekli üretim sistemi, sıfır stoklu üretim…vb

KİTLE(YIĞIN) ÜRETİM YÖNTEMİ:
Makineleşmeden, teknolojinin gücünden yararlanarak yapılan çok büyük ölçekli üretime verilen bir addır. Çok büyük hacimli kitle üretimi, optimal bir büyüklüğe ulaşan işletmelerin ortalama üretim maliyetleri düşürür,  büyük rekabet üstünlükleri sağlar. Ancak optimum büyüklükten sonra özellikle talebin doyum noktasına ulaşması ile pazarlama sorunu ortaya çıkar. Üretimin düşürülmesi zorunluluğu ekonomilerde gerilemelere, krizlere yola açar.
Kitle üretimi yöntemi anlayışına sahip olan işletmeler, talebin doyumu, pazarların gereksinimlerini karşılamaları durumunda, üretim yapılarında bir değişiklik yapmak üzere kuruluşlarını yapılandırmazlar.
Kitlesel üretim yönteminde İşbölümü,  Klasik ekonomistlerden Adam Smith’in işbölümünün düzenli olarak yapılandırılmış olmasının üretimin tüm süreçlerindeki önemi üzerine görüşlerine dayanarak,  aşırı olarak düzenlenmiştir. Çünkü Adam Smith “ Ulusların Zenginliği” adlı ünlü klasik kitabında İşbölümünün üretim artışının en önemli etkeni olarak görür.
“Pek yoksul ve bu yüzden gerekli aletler bakımından kötü donatılmış olmasına karşın,
işçiler sıkı çalışınca, aralarında, günde on iki libre kadar iğne yapabiliyorlardı. Her librede, dört binden çok orta boy iğne bulunmaktadır. Demek, bu on iki kişi bir arada günde kırk sekiz bini aşkın iğne yapabilmekteydi. Şu halde, kırk sekiz binin onda birini yapan her adam, günde, dört bin sekiz yüz iğne yapıyor sayılabilir. Oysa, birbirine bağlı olmadan, ayrı ayrı çalışsalar bu iş için yetişmemiş bulunsalardı, bunlardan her biri, günde teker teker, kuşkusuz yirmi iğne, belki bir tek iğne bile yapamayacaktı. Yani yaptıkları çeşitli işlemlerin elverişli bölümü ve birleşimi sonucunda şimdi başardıklarının iki yüz kırkta birini muhakkak dört bin sekiz yüzde birini, ihtimal ki beceremeyeceklerdi.”


İşbölümünün üretkenliğini daha da artırmak için hareketli bantlar konularak bant sistemi üretim kurulmuştur. Kitlesel üretim yönteminin önemli temsilcileri, kitle üretim sisteminin bilimsel olarak kurallarını açıklayan Taylor  ile fabrikalarında aynı yöntem uygulayan Ford’dur.  Ekonomist Keynes ile birlikte bu yöntemin önemli geliştirici ve sürdürücüleri olmuşlardır.

Üretim yapıları Klasik ekonomistlerden Adam Smith’in işbölümünün üretimdeki artışın önemi üzerine görüşlerine dayanarak aşırı bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümlerde, işbölümünün üretkenliğini daha da artırmak için hareketli bantlar konularak bant sistemi üretim kurulmuştur.
 Kitle üretim yönteminin kurallarını Taylor koyduğundan ve Ford fabrikalarında bu yöntem geniş olarak uygulandığından, bu yöntem aynı zamandaTaylorizm ve Fordizm olarak da adlandırılır.

Kitlesel üretim yöntemi anlayışının ilkelerini şöyle sıralayabiliriz: a)İleri düzeyde makileşmeden yararlanarak üretim işlemlerinin sayısını ve sürelerini azaltmak, bu amaçla çok büyük, karmaşık; uzun ömürlü fabrikaların kuruluşunu amaçlamak b) Özellikle üretim olmak üzere tasarım ve satış organizasyonunda aşırı iş bölümüne gitmek. c) Kitlesel üretimi sürdürebilmek için oransal olarak fiyatları düşürmek. d) Kitlesel üretim yapabilmek için daha büyük şirketler kurmak. Küçük şirketlerin kitlesel üretimde büyük şirketlerle rekabet etmesi piyasa koşullarında daha zordur.

Kitlesel üretim yöntemi anlayışı ortaya önemli sonuçlar çıkarmıştır. Makineleşmeye dayanan aşırı işbölümüyle ortaya çıkan kitlesel üretime talep yön vermemektedir. Düşük maliyetle bol miktarda üretilen malların (kaliteli olmasa da) her zaman alıcı bulacağı varsayılmaktadır. Küçük şirketlerin piyasada varlıkları piyasaların rekabetine bırakılmaktadır. Aşırı işbölümü ve çalışanların mekanikleştirilmesi, çalışanların niteliksiz duruma getirilmesini ve niteliksiz işçiliği teşvik etmiştir. Kitlesel üretim kitlesel tüketimleri gerektirdiğinden, ulusların kendi üretimlerini tüketmeleri ekonomik anlayışını ve Keynes’in ulusal pazarların korunması, devletin piyasalara müdahalesi ekonomik düşüncelerinin savunulması düşüncesini ortaya çıkarmıştır.

Zaman içinde kitlesel üretim yöntemiyle üretim yapan şirketler için atıl makinelerle uğraşmak atıl işçilerle uğraşmaktan daha önemli hale geldi, çünkü stoklar yükseldi, yeni müşteri ihtiyaçlarına cevap verilemedi. Müşteriler kalite, dayanıklılık ve satış sonrası hizmetlere büyük önem vermeye başladı.


Kitlesel üretim yöntemi ve anlayışı bilim ve teknolojinin ilerlemesi ile ortaya çıkmış olan bir üretim olmasına rağmen, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin önünde engel olan bir yöntem olmuştur. . Çünkü büyük şirketlerin ileri, yeni teknolojileri kullanımı zordur, sınırlıdır. Büyük maliyetlerle kurulan büyük şirketler yeni teknolojileri kullanmakta, yeni maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle, esnek üretim yöntemi anlayışı benimseninceye kadar daha tutucu davranmışlardır.

 Kitlesel üretimle açlığın ve yoksulluğun sona erdirileceği düşünülürken, büyük ekonomik krizlerin ve savaşların, piyasa dengesizliklerinin çıkmasına nedeni olmuştur. Bu üretim yöntemi bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemelere ayak uydurmayan hatta önünü kesen bir yöntem olduğundan,  bu temel niteliği nedeniyle,  gelişmelere kapalı kitlesel üretim yapan toplumsal sistemler uygarlığın gelişmesine ayak uyduramayarak yıkılmak zorunda kalmıştır. Doğu Blok’unun ortaya çıkış ve yıkılışının temel nedenleri de, bu yöntemin ortaya çıkardığı ekonomik süreçlerde aranmalıdır.

Esnek üretim yöntemi ise, bilim ve teknolojideki gelişmelerle üretimi uyumlaştırmıştır. İnsanın bilim ve teknolojideki gelişmesinin önünü kesen değil tersine, hızlandıran ve topluma yayan bir anlayış ve yöntemdir.



İsmail İNCİ,  19/12/2013




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...