28 Ocak 2016 Perşembe

PARA EKONOMİSİ (3) ORTAK PARA BİRİMİ KULLANIMINA GEÇİŞİN EKONOMİK DENGELER ÜZERİNE ETKİLERİ ve TÜRKİYE'NİN AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ



PARA EKONOMİSİ (3)


ULUSLARIN ORTAK PARA BİRİMİNE GEÇİŞLERİNİN EKONOMİK ETKİLERİ VE TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ


       İnsanlık mal ve hizmetlerin kolay ve seri olarak piyasalarda dolaşımını (tedavülünü) gerçekleştirmeyi, birçok deneyimden sonra önce altın ve gümüş gibi metalden, sonra kağıt banknottan oluşan para adını verdiğimiz ortak değişim aracı ile bulmuştur. Piyasalardaki mal ve hizmet alım gücünü taşıyan paranın miktarının da dolaşımda önem taşımasına bağlı olarak ülkeler para basma görevini darphanelere,  çağdaş toplumlarda da Merkez Bankalarına vermiş bulunmaktadır. Ülkelerin basmış oldukları paranın adı, satın alma değeri ayrı ayrıdır ve her biri ayrı para birimi olarak piyasalarda dolaşım görevini görür. Ülkelerin birleşerek dünyada sayıları kadar çeşitli olan bu para birimlerinden, ortak bir para birimini kullanmaya geçtiklerinde karşılarına büyük sorunlar çıkmaktadır.
       Avrupa'da ülkeler özellikle iki büyük dünya savaşından sonra barışı korumak, bunun için bölgesel sorunları birlikte çözümlemek, güvenliği ve birlikte ekonomik kalkınmayı sağlamak için aralarında birlikler kurma çabasına girmişlerdir. İki büyük dünya savaşının ortaya çıkmasında Almanya Fransa arasındaki sınır gerginliği ve Avrupa’da demir-çelik pazarının paylaşılması anlaşmazlıkları önemli rol oynamıştı. Yeni bir savaşın çıkmasını önlemek için Batı Avrupa ülkelerinin aralarında birlik ve bütünleşmeyi sağlayarak sorunlarını işbirliği ile çözmeleri, bunun için ise öncelikle Almanya ile Fransa’nın aralarındaki sorunları çözmeleri zorunluydu. Fransa Planlama Örgütü Başkanı Jean Monnet tarafından hazırlanan ve dönemin Fransa Dişişleri Bakanı Robert Schuman tarafından 9 Mayıs 1950’de Londra’da önerilen bir planın kabul görmesi sonucu 18 Nisan 1951’de imzanan Paris Anlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuştur. Kömür ve Çelik üretimi ve pazarlanması savaş döneminde savaşa hazırlık nedenlerinden en önemlisini oluşturuyordu. AKÇT’nun kurulması ile Kömür ve Çelik üretim ve pazarlarının kuruluşun denetimine geçmesi ile Avrupa ülkelerinin birbirleri aleyhine silahlanma ve savaş hazırlıklarının önüne geçilmiştir. Yıllarca Fransız ve Alman çekişmesinin merkezi olan Fransa’nın Strasburg kenti Avrupa birliğinin iki organının; Danışma Meclisi ile Avrupa Parlamentosunun bu kentte toplanması ile Strasburg birliğin merkezi haline gelmiştir.
Avrupa’nın bütünleşmesi çabalarının en önemli aşamalarından biri de Avrupalı değişik ulusların ayrı kurlara sahip para birimlerinden, alışverişlerin ve sermaye hareketlerinin kolaylaştırılması, işlem maliyetlerinin ortadan kaldırılması için tek, ortak bir para birimine geçilmesi zorunluluğuydu. Bu amaçla Üye ülkeler arasındaki ekonomik farklılıklara rağmen ortak para biriminin kabul edilmesiyle, sabit kur sistemi zorunlu olarak kabul edilmiştir. Bu zorunluluğa bağlı olarak, üye ülkelerin bağımsız olmadığı, birliğin tümü için geçerli olan ortak para ve maliye politikalarını yürütecek Avrupa Merkez Bankası kurulmuştur.

   

       Avrupa Birliğini oluşturan üye ülkelerin ekonomileri arasında büyük gelişmişlik düzeyi ve yetenek alanları farklılıkları bulunmaktaydı. Para birliğine geçilirken Üye ülkelerin ekonomik farklılıkları reel düzeyde (ekonomik kalkınmışlık, sanayileşme aşamaları) hiçbir zaman ele alınmamış;  üyelik koşulları aranırken ölçüt olarak nominal göstergeler olan beş temel ölçüt: enflasyon, faiz oranları, bütçe açığı, kamu borçları, para birimlerinin kur değeri dikkate alınmış, birliğin sağlanmasında öncelikle siyasal düşünceler etkili olmuştur. Üye ülkelerin ekonomik yapı farklılıkları göz önüne alınmadan, birliğin tümü için ortak para ve maliye politikaları belirlemek ve uygulamak bazı üye ülkeleri açıkpazar ve Topluluk Fonlarından yararlanan tüketici ülkeler konumuna düşürmüştür. Ortaklığın uyum Fonları ekonomik anlamda kullanılarak üye ülkelerin ekonomik yapılarında uzmanlaşma alanları oluşturulamamıştır. Ekonomileri zayıf olan üye ülkeler Birliğin ölçek ekonomisinin getirdiği kolaylıklardan yararlanamamış, beklenilen uzmanlaşma alanlarında verimli üretim etkinliklerinde bulunma gerçekleştirilememiş, bu becerinin kazanılamaması sonucu, bu ülkeler gelişmiş üye ülkelerin pazarı olmaktan kurtulamamışlardır. Üye ülkelerin aralarında sermaye birikimini, üretimi ve geliri arttırarak uyumu kolaylaştıracak ve sağlayacak, uluslararası alanda rekabet güçlerini arttıracak olan şirket birleşmelerinin de gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
       Ülkelerin paralarının değereşitliği ( paritesi )  ve dışsallık yeteneği dünya piyasalarındaki mal ve hizmet satın alımlarına bağlı olarak gerçekleşir. Ekonomik yasaların işleyişini hiçe sayarak, birtakım siyasal amaçlara ulaşmak için siyasi erkin iradesinin ekonomik olaylar üzerinde yeterli olacağı düşüncesi yanlıştır.  Avrupa birliğinin, her bir üye ülke para birimi için paranın dışsallığının oluşmasının koşullarını sağlamadan, salt parasal birlik ile gerçek piyasa ve toplumlar arası uyumunun (entegrasyonunun ) sağlanacağı düşüncesinin yanlışlığı yaşanan deneyimle görülmüştür. Avrupa Birliği içinde olan ancak ekonomik gücü zayıf bulunan ortak ülkelerin, değeri yüksek para birimine sahip olmaları, dış piyasalarda mal ve hizmetlerinin yeterli miktarlarda olmaması nedeniyle onların ekonomilerinin zengin olacağı gerçeğini ortaya çıkarmamaktadır. Bu çelişki nedeniyle Avrupa Birliği içinde ekonomik krizlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır
Ortak para birimi Euro’ya geçişle tüm üye ülkeler bağımsız mali politikalarla ekonomilerine yön verirken Avrupa Merkez Bankasının ortak kararlarına da zorunlu olarak uymaktadırlar.  Bu ulusal politikaların, Avrupa Merkez Bankasının ortak para ve maliye politikaları kararları ile birleştirilmesi amacı yetersiz kaldığı gibi, üye ülkeler arasında ekonomik gelişmişlik düzeyi farklılıklarını olumsuz etkileyerek ekonomik dengeleri daha da bozmuştur.  Üye ülkelerin kendi ekonomik koşullarına göre bağımsız büyümek ve dengeleri sağlamak için gerekli ekonomik politikaları yürütememeleri, ekonomileri gelişmemiş üye ülkeleri olumsuz olarak etkilemiştir. 
Avrupa Merkez Bankasının yürüttüğü para ve maliye politikalarının temel hedefi üye ülkelerin yürüttükleri bağımsız mali politikaların enflasyona neden olmaması için fiyat istikrarını, sağlamak ve enflasyonu denetim altında tutmak olmuştur. Avrupa Merkez Bankasının bu hedefleri, durgunluğun, yetersiz üretimin, artan kamu borçlarının önemli bir nedenidir.

       Üye ülkelerin serbest, değişken kur sisteminden vazgeçerek, gerektiğinde bağımsız olarak ulusal ekonomiyi canlandırmak için genişletici para ve maliye politikalarını, ekonomiyi yavaşlatmak için daraltıcı para ve maliye politikalarını kullanamamaları; Yunanistan, İrlanda, Portekiz gibi üye ülkelerin ekonomilerinde, sanayileşmeyi tam olarak tamamlamış üye ülkelerin iç pazarı olmaması için gerekli uzmanlaşma alanlarının kurulamaması, Optimum Para Alanının her ülke için gerçekleşmesini önlemiştir. “Avrupa ülkelerinin tamamı ele alındığında Euro alanının tam anlamı ile bir optimum para alanı olmadığı anlaşılmaktadır.” (s.19, Parasal Birlik, Avrupa Birliği ve Türkiye, Hazine Müsteşarlığı, Hazine Uzm. Defne ATA, Hazine Uzm. Yrd. Serkan SİLAHŞÖR)
        Avrupa Merkez Bankasının kararı ile alınan ve tüm ortak üyeler tarafından uygulanan tek bir faiz rakamı, sanayi ve ticari yapıları farklı üye ülkelerin, ticaretini, üretimini, yatırımını olumlu ve olumsuz yönlerde ayrı ayrı etkilemektedir. Sanayileşmesini tamamlamış durumda bulunan üye ülkelerin vereceği tepki ile sanayileşme aşamalarında bulunan üye ülkelerin faiz oranlarındaki değişikliklere vereceği tepki ayrı ayrıdır. Bu durum sanayileşme aşamasında bulunan birlik ülkelerinin ekonomilerini olumsuz olarak etkileyerek cari açıklarını arttırmıştır. Birlik Fonları ile bu uyumsuzluğun aşılması politikaları bu ülkelerin borçlanmalarının daha da artmasına neden oluşturmuş: Dışsatıma yönelik ve kendi kendine yeterli olacak üretici güçlerini geliştiremediklerinden, büyük bütçe açıklarıyla karşı karşıya kalmışlardır.
       Rekabet gücü zayıf olan Yunanistan, İrlanda, Portekiz,  İspanya gibi üye ülkeler ortak para birimi Euro’ya geçmeleri sonucunda para politikalarını uygulama iradesini yitirmişler, devalüasyon ve faizlerle para değerini değiştirerek rekabet güçlerini arttıramamışlardır.
       Üye ülkelerin maliye politikası olarak vergilerde gerekli artışları enflasyon kaygısı ile arttıramaması, kamu açıklarını kapatmada üye ülkelere zorluklar getirir. Ücretlerde olası bir artışın enflasyon kaygısı ile önlenmesi, ekonomide serbest olmayan para politikası ile birlikte deflasyonist bir etki yaratır. Dünyada sanayi ve ticarette dünya piyasalarında ağırlık kazanan ülkelerin sayısı hızla artmaktadır. Bu ülkelerin başlıcaları Çin, Hindistan, Türkiye, Rusya’dır. Avrupa Birliğinin sanayileşmede gelişme aşamasında bulunan ancak, sanayi ürünlerinin dışsatımında ve uluslararası rekabetin çok keskin olduğu tarım ürünlerinin dış pazarlarda satışında kur değerleri arasındaki farklılıklardan dolayı rekabet avantajı az olan, bazı üye ülkelerinin,  bağımsız mali politikalar yürütememeleri nedeniyle cari açıkları gün geçtikçe artmıştır. Çin gibi gelişmekte olan ülkeler, Avrupa ülkelerinde ekonomiler yavaşlarken, hızlı büyüme performansları göstermektedir. Bu ülkeler para birimlerinin değerini düşük tutarak, rekabette üstünlükler sağlayabilmektedirler. İthalatları sınırlayıcı, yerli üretimi tüketicileri yönünde destekleyen ekonomik politikalarla, ekonomik gelişmelerini kolaylıkla gerçekleştirebiliyorlar.
      Avrupa birliği ülkelerinde ABD’de olduğu gibi gerekli mali politikalarla piyasaları destekleyecek merkezi bir yönetim ve bütçenin bulunmaması, ekonomik gelişmişliği ve ekonomik performansı düşük üye ülkelerin kamu açıklarını karşılayamayacak duruma gelmelerine ve Yunanistan ekonomisinde görüldüğü gibi iflasa gitmelerine neden olmuştur.
TÜRKİYE’NİN AVRUPA  BİRLİĞİ ÜYELİĞİNE KATILIMI:
       Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreci, 12 Eylül 1963 yılında Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ankara Anlaşmasını imzalamasıyla başlamıştır. 14 Nisan 1987 tarihinde tam üyeliğe başvurmasıyla hızlanan süreç, bütünleşmenin ilk aşaması olan 1 Ocak 1996 tarihinde Avrupa Birliği Gümrük Birliği'ne girmiştir. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamış ancak, müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir karar verilmemiştir. Türkiye, 2005 yılında başlayan AB katılım müzakereleri sürecinde, bugüne kadar müzakerelere konu 33 fasıldan 14'ünü açarken sadece bir faslı kapatabildi. Ankara'nın, AB'ye açılması talebinde bulunduğu 6 fasıl şöyle: Enerjiyle ilgili 15. fasıl, ekonomik ve parasal politikalarla ilgili 17. fasıl, yargı ve temel haklarla ilgili 23. fasıl, adalet, özgürlük ve güvenlikle ilgili 24. fasıl, eğitim ve kültürle ilgili 26. fasıl ve dış, güvenlik ve savunma politikalarıyla ilgili 31. fasıl.
    Son olarak 29 Kasım 2015’de Brüksel'de yapılan Türkiye AB zirvesinde, Türkiye'nin AB üyeliği sürecine ilişkin ekonomik ve parasal politikalara ilişkin 17. faslın Aralık ayının ortalarında açılmasının kararlaştırılmıştır. Türkiye'nin yeni fasıl açılması çağrısına  Avrupa Parlamentosu (AP) üyeleri Kasım ayının ilk haftası destek vermişlerdir.                  
       Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde açılmasını istediği 6 yeni fasıldan biri olan 17. fasıl, üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularını içeriyor. Avrupa Birliği Bakanlığı sitesinde yer alan bilgilere göre; ekonomik ve parasal politikaların ele alındığı 17. faslın kapsamı, üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularını içeriyor. Serbest rekabete dayanan açık piyasa ekonomisi prensibi, tek para politikası ve fiyat istikrarını muhafaza hedefleri ile uyum faslın temelini oluşturuyor.
   
      Ekonomik ve parasal politika alanında koordinasyonun çerçevesini Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) oluşturuyor. EPB kapsamında, üye ülkelerin ekonomi politikalarında eşgüdüm sağlamaları ve İstikrar ve Büyüme Paktı’nın mali gözetim koşullarına tabi olmaları bekleniyor. Yeni üye olacak devletlerin, Antlaşmalarda geçen Maastricht Kriterlerine uyum sağlamak suretiyle Birliğe katılım ertesinde Euro’yu para birimleri olarak kabul etmeleri bekleniyor.
      Üye ülkelerin bağımsız para politikalarına son veren, bu sona bağlı olarak merkez bankalarının Avrupa merkez bankalarına bağlı kılan bu madde üye ülkelerin piyasalarını düzenleyici, emisyon hacmini daraltıcı ve genişletici para politikalarına izin vermediğinden ve faiz serbestliğini Avrupa Merkez Bankası kararlarına bıraktığından ekonomik krizlere ülkelerin müdahalesini ortadan kaldırmaktadır. İngiltere ve İsveç üye devletlerin bağımsızlığını tam olarak ortadan kaldıran, ülke çıkarlarına aykırı tehlikeli durumu görerek Avrupa Birliğine, ortak para birimine katılmadan üye olarak girmişlerdir.
       Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılımını da, Avrupa Birliği içinde tüm ülkeler içinde Siyasal Birliğin kurulduğu tarihe kadar ortak para birimine girmeden kabul etmesi ülke çıkarları için gerçekçi bir tutum olacaktır.
AVRUPA BİRLİĞİNDE TAM SİYASAL BİRLİĞİN SAĞLANMASI İDEALİ VE DÜNYANIN EKONOMİK VE TOPLUMSAL GELECEĞİ:
     Avrupa Birliğinde tam siyasal birliğin sağlanabilmesi için vergi ve harcamalın tek bir bütçede birliğinin sağlanması, Avrupa Birliğini oluşturan ulusların egemenlik haklarını tam olarak Avrupa Birliğinin egemenlik hakkında birleştirmeleri ve kabul etmeleri, bireylerin ulusal düşünce ve egemenlik haklarını da Avrupa Birliği yurttaşlığında görmeleri ile sağlanabilir. Avrupa birliği ideali ile birliğin içinde tüm ülkelerin ve bireylerinin birbirlerine dostluk, kardeşlik duyguların ile bağlanmış olmaları gerekir. Avrupa Birliği idealinin, ortak duygu ve düşüncesinin gerçekleşmesi ve birlik içinde tam uyumun sağlanmış olması; birlik ideal duygu ve düşüncesinin ayrı ulusal duygu ve düşüncelerinin üzerine çıkması, gelir ve giderlerin tek bir bütçeye bağlı olarak yürütülecek Ortak Para ve Mali Politikaların tek bir bakanlıkta toplanmasına ve Tam bir Ortak Para biriminin Avrupa Birliği ülkelerinde sağlanmış olmasına bağlıdır. Birliği oluşturan ülkelerin de ayrı ulusal düşünceleri ve duyguları desteklemeyerek bireylerini Avrupa Birliği düşünce ve duygusu ile birbirine bağlamaları zorunludur.
            
     Küresel bir dünyada üretim ve tüketim merkezlerinin değişmesi tüm ülkelerde genel dengelerin bozulmasına da yol açmaktadır. Toplumlar insanlarının gereksinmeleri ve ulusal güvenlikleri yönünde, daha yetkinleşme isteğinin zorunlu sonucu olarak bireylerinin ve şirketlerinin yeteneklerini, uluslararası rekabet güçlerini kesintisiz arttırmaktadır. Uluslararasındaki bu ekonomik değişim, ekonomik çıkar çatışmalarını, aşırı rekabeti; gelecekte bu yarışa bağlı olarak savaşları ve dünyada bir kaosu ortaya çıkarması büyük bir olasılıktır.
     Dünyada ülkelerin ve insanların önünde iki yol vardır: Ya ileride sık sık ortaya çıkan ekonomik krizlerle, ülkelerin aralarında çatışma ve savaşlarla boğuştuğu, kaosa sürüklenen bir dünyada yaşanacaktır.  bu çatışma ortamında bazı ülke veya ülke grupları, bazı siyaset ve bilim insanları kendi yaşam ve çıkarlarını salt kendi çıkarlarını korumada görerek diğer insanlarla sınırsız bir çatışma ve savaşa girecek ve tüm dünya tam bir harabeye dönecektir. Ya da insanlar arasında birliğin, kardeşlik bağlarının oluştuğu; bireysel ve grupsal çıkarlar, çatışma ve savaşlar yerine tüm dünya kaynaklarının daha verimli kullanıldığı bir gezegen yurttaşlığı birliğinin dünyada sağlanmasına çalışılacaktır. Büyük devlet adamları ve siyasetçiler bu durumu gören kişilerdir. Kaossuz ve birlik içinde geleceği öngören ileri görüşlü devlet adamları ve bilim insanları bireysel ve grupsal çıkarları değil Birliğin çıkarlarını savunurlar ve Birliğin gerçekleşmesine çalışırlar. Dar bakış açılı ve ilerisini göremeyen siyasetçiler ve bilim insanları çatışmayı, kaosu seçerler; hatta birliğin gerçekleşmesini karşı çıkarlar.
     Bu iki anlayış ve eylemden doğru olan ve galip gelecek olanlar ise büyük bir olasılıkla; birçok acı ve zorluklar, yıkımlar yaşansa da Birliğin, uyumun gerçekleşmesine çalışmış olanlardır.

KAYNAKLAR:

1- Parasal Birlik, Avrupa Birliği ve Türkiye, Hazine Müsteşarlığı, Hazine Uzm. Defne  ATA, Hazine Uzm. Yrd. Serkan SİLAHŞÖR
2-Avrupa Birliği ve Birlik Uyesi Devletler Arasında Egemenlik İlişkisi, Muzaffer AKDOĞAN, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 6, Sayı: 24 ss.55-76, 2010
3- Avrupa Birliği’nde Küresel Finansal Krize Karşı Alınan Önlemler ve Birliğin Rekabet Gücünün Arttırılmasına Yönelik Girişimler: “Euro Rekabet Paktı”, AB İşleri Uzman Yardımcısı Işıl DEĞERLİ, AB İşleri Uzman Yardımcısı Onur ÖRS, Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı Mayıs 2011, Ankara



İsmail İNCİ,  29/01/2016



NOT: Bu makale Balya İlçesi ve Köyleri Kültür, Yardımlaşma, Dayanışma Derneğinin Ocak 2016 Dergisinde yayınlanan yazının orjinal metnidir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...