16 Ocak 2017 Pazartesi

ULUSAL PARALARIN DEĞER KAZANMASININ EKONOMİK İLKELERİ



ULUSAL PARANIN YABANCI PARALAR KARŞISINDA DEĞERİNİ KORUMASI VE DEĞER KAZANMASININ EKONOMİK İLKELERİ

     Herhangi bir ülkenin parası karşısında diğer ülkelerin paralarına döviz adı verilir ve bir ülkenin parasının diğer ülkelerin paralarına dönüştürülmesi işlemlerine döviz işlemleri veya kambiyo işlemi denilir. Bu dönüştürülmede yabancı paranın fiyatı veya değeri döviz kuru olarak deyimlendirilmiştir. Döviz Kuru Değerini matematiksel olarak belirleyen formül ise bölme işleminde kullanılan basit bir orantıdır. Ulusal Para Değeri/Yabancı Para değeri=Döviz kuru değeri. Örneğin 1 dolar 1.36 Euro ise 1 Euro: 1/1,36=0,735 Dolardır. Bu orantıda Euro’nın döviz kurunun dolardan daha yüksek olduğu görülür. Bu orantı sonucu ortaya çıkan değer farklılığının önemi, bir döviz kurunun veya fiyatının bir ülkenin kendi piyasalarında ve diğer ülke piyasalarında bu değer ile ne kadar ve nasıl mal alabildiği, kısaca satın alma gücünün düzeyinin belirlenmiş olmasında öne çıkar.  Dolar-Euro örneğimizde olduğu gibi kur farkı 1,36 ise, Avrupa’daki ortalama tüketici alım gücü ABD’dekinden %36 daha yüksektir. Görüldüğü gibi değeri düşük olan para birimleri daha az mal alma gücüne sahip olduğu gibi, değeri diğer paralar karşısında çok düşük ve çok değişken olduğunda uluslar arası ticarette kullanım dışında kalabilmekte, dışalımlarda, uluslar arası ticarette Dolar, Euro gibi dövizlere sahip olma zorunluluğu bulunmaktadır. Paranın devalüe edilmesinin yani değerinin düşürülmesinin mal ve ürünlerin dışsatımının artmasında, dışalımın azaltılmasında etkili bir ekonomik çözüm olmadığı istatistiklerle görülmüştür.

     Türk Lirası ilk olarak 1946 yılında 1 $ karşılığı 1.30 TL.den 2.80 TL.ye devalüe edilerek yüzde yüzden fazla değeri düşürülmüş, ihracat yüzde beş artarken ithalat % 105 artarak 118 milyondan 245 milyon dolar olmuştur. 4Ağustos 1958 de gerçekleşen devalüasyon sonrası 1$’ın TL karşılığı 2,80 den 9TL ye yükselmiştir. 1959 ve 1960 yıllarında ithalat ve ihracatta meydana gelen değişiklikleri incelendiğinde,  paranın yüzde üçyüz oranlarında devalüe edilmiş olmasına rağmen  1959 yılında İthalatta %49,2 artış meydana gelirken, ihracattaki artış ise %43 olmuştur. Yine 1970 yılındaki devalüasyon sonrası ithalatta %23,6’lık artış meydana gelmiş,  1971 yılına gelindiğinde ise ihracatın ithalatı karşılama oranı bir önceki yıla göre %5 gerilemiştir. Türk Lirasının son yıllardaki en son önemli değer kaybı 2001 yılında yaşanmış ve 1$’ın  karşılığı 686.500 TL iken  22.02.2001 de 920.000TL olmuştur. Türk Lirasındaki bu değer kaybı sonrası yani 2002 yılı verilerine göre ihracatta meydana gelen %15,1’lik artışa karşılık ithalat %24,5 gibi bir artış meydana gelmiştir.

    Paranın devalüe  edilmesi, ihracatı arttırmakta çok etkili olmadığı gibi Teknoloji ve sermaye mallarının giriş maliyetini yükselterek dış borç yükünü arttırmakta,  özellikle ücret ve maaşla çalışan kesiminin alım gücünün düşmesine neden olarak yoksulluğa neden olmaktadır.  Devalüasyon öncesi elindeki parayı dövize yatırarak üretim yapmadan parayla para kazanmayı amaç edinenler dışında toplumda hiçbir kesim bu ekonomik durumdan kazançlı çıkmamaktadır.
     Para birimimiz Türk Lirası da dahil gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin değerinin düşmemesi, tersine değerlerinin yükselmesi, para birimlerinin aşırı değerlenmesi sorunundan daha önemlidir ve öncelikle ekonomik çaba gösterilmesi gereken konudur.
     Paranın Değer Kaybetmesinin Önlenmesi, Ülkelerin Para değerlerinin Dengelenmesi İçin Alınacak Önlemler ve Gerçekleştirilmesi Gerekli Ekonomik Gelişmeler:
     Ünlü İktisatçı John Maynard Keynes, “Para Üzerine Bir İnceleme”  adlı kitabında, bir ülkenin ithalata dayalı malların fiyatının, ihracat yaptığı mallarının ithalatı karşılama miktarlarını gösteren endekslere bağlı olduğunu yazar: “…önemli olan bir diğer olgu da, bir ülkenin ticaretinde uluslararası fiyat düzeyinin ithalata dâhil kısmının ihracata dâhil kısmına göre hareketidir. Bu iki hareket arasındaki oran, ticaret hadleri diyebileceğimiz, ihracat ve ithalat ile ilgili türev mahiyetindeki göreli fiyatların endeksini verir ki o da bir birim yabancı mal edinmek için teklif edilecek yerli malı miktarının ölçüsüdür.” Bunun anlamı şudur: Bir ülke dış ticarete konu olan mallarının üretimini, yurt içi kullanım miktarının üzerinde arttırır. İhracat edeceği malların yapacağı yatırımlarla ilave üretimlerini ne kadar çok arttırır ve ne kadar çok ihracat ederse, ithal ettiği malların giderlerini o kadar kolay karşılar. Sonuçta üretmiş olduğu mallarla ithal ettiği malların fiyatları arasında değer dengesi kurulur;  ihracat ve ithalata konu olan malları arasında arz ve talep dengesi, bu dengeye bağlı olarak döviz kuru dengesi de kurulmuş olur.

      İhracata konu olan yurtiçi fazlası malların ve sadece yurt içi tüketim için gerekli malların üretim yatırımlarında dış borçlanmanın ülkelerin para değerlerinin dengelenmesinde büyük rolü vardır. Bu nedenle uluslararası para sisteminde denge şartı, her ülke için dış borçlanma haddi ile dış ticaret dengesinin eşitliğidir. Dış borçlanma haddi, iç ve dış göreli faiz hadlerine bağlıyken, dış ticaret dengesi (ithalat ve ihracat dengesi) göreli fiyat düzeylerine bağlıdır. Ancak Bir ülke ekonomisinde ithalat-ihracat fiyatlarındaki denge düzeyinin bozulması ile ortaya çıkan ekonomik dengesizliğin giderilmesi ile faiz hadlerindeki bozulmanın ortaya çıkardığı ekonomik dengesizliğin giderilmesinde izlenecek ekonomik önlemler arasında temel farklılık yoktur.

     Birinci tür dengesizlik faiz hadlerinden etkilenmeden malların fiyatlarında denge yönünde değişimle ortadan kaldırılabilir. Dış ticaret mallarının fiyatlarında dengenin kurulması koşulunun en büyük etkeni ise üretim faktörü olarak kullanılan “Ustalıkta ve makinelerde gelişmeler”,  diğer deyimle üretim teknolojilerinde ilerleme sağlamaktır. Dış borçlanma miktarında faizlerdeki değişmelerle oraya çıkan İkinci tür dengesizliğin ortadan kaldırılması da, yine, fiyatlarda ve üretimde büyük değişiklikler oluşturarak geliri arttıran, gelirin artması ile faizlerdeki yükselmenin önlenmesini sağlayacak olan  “Ustalıkta ve makinelerde gelişmeler”,  diğer deyimle üretim teknolojilerinde ilerleme sağlamaktır. J.M.Keynes  her iki dengesizliğin giderilmesinde faizin etken olduğunu söyler. Fakat görüleceği üzere ülkelerin üretimini ve rekabetini arttırarak zenginleşmeleri, paralarının değer kazanması, üretim teknolojilerindeki yeniliklere bağlı olarak çok daha fazla yurt içi fazlası, kaliteli, refah malları üretebilmelerine bağlıdır. Ondokuzuncu yüzyılın ünlü ekonomistlerinden David Ricardo bu gerçeği görmüştür: “Bununla birlikte, imalatında yenilik yapan ilk ülke Polonya olursa, herkesçe arzulanan bir malı yükte hafif, pahada ağır olacak biçimde yapmayı başarırsa, ya da doğa ona herkesçe arzulanan ve başka ülkelere nasip olmamış bir ürün bahşederse, Polonya bu mal karşılığında fazladan bir para miktarı elde edebilecektir; böyle bir gelişmenin de zahire, sığır eti ve kaba giysi fiyatları üzerinde etkisi olacaktır. Maden yataklarına uzak olmanın yarattığı kayıp, çok değerli bir ihraç malına sahip olmanın verdiği üstünlükle fazlasıyla telafi edilecektir… tersi durumda, eğer ustalık ve makineleşme üstünlüğü İngiltere’de ise, bu kez Polonya’ya göre İngiltere’de altını daha az değerli, zahireyi, sığırı ve giysiyi ise daha pahalı kılan nedenlere bir yenisi daha eklenmiş olacaktır.” (s.461, David Ricardo, Siyasal İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri)
     Günümüzde yeni üretim teknolojilerinin döviz kurları üzerindeki etkisi geçen yüzyıldan çok daha fazladır. Luis Catão kısa araştırmasında bu sonuca ulaşmaktadır: “Fakat taşıma maliyetleri ve gümrük tarifelerinin geçtiğimiz yüzyılda sert bir şekilde düşmesine ve milli tüketim sepetlerinin daha da yeknesak hale gelmesine karşın REDK’lardaki (Reel Döviz Kurlarındaki) dalgalanmalar daha da yoğunlaştı. Bir yüzyıl önce, gelişmiş ülkeler arasında, REDK dalgalanmaları %30 bandının içindeydi. 1980’lerde ABD kendi REDKsında %80 büyüklüğünde salınımları tecrübe etti! Diğer ülkeler de benzeri tecrübeleri yaşadılar…. Ülkelerin arasında ticareti yapılan ürünlerdeki verimliliğin artmasına yol açan teknolojik değişimlerin bu etkenlerden biri olduğu düşünülür. Verimlilikteki artış daha düşük üretim maliyetine yol açtığından, REDKlar dengeyi sürdürebilmek için artış gösterirler….. Ev ya da pek çok kişisel hizmet gibi ticareti yapılamayan mallar minimum düzeyde fiyat rekabeti ile karşı karşıyadır. Ticari bariyerlerin ve döviz kontrollerinin olmadığı durumda ticareti yapılabilen malların fiyatları ülkeler arasında eşitlenme eğilimindeyken, ticareti yapılamayan malların fiyatları büyük ölçüde değişebilir. Ekonomi teorisi ve teoriyi destekleyen veriler ülkeler arasındaki REDK farklılıklarının sebebinin ticareti yapılamayan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki dalgalanmaları olduğunu ileri sürer.” Yazar: Luis Catão- http://iktisat.biz/2015/08/13/reel-doviz-kurlari-paranin-satin-alabildikleri/

     Dış ticaret mallarının denge durumuna,  paranın göreli değerine etki eden birçok neden vardır. İhracat ve ithalata yönelik primler, mallara konulan gümrük vergileri ile serbest rekabete dayalı dış ticarete yapılan etkiler; iklimsel üstünlükler, coğrafik zenginlikler..vb gibi nedenler ülkeler arasındaki paranın değerinin farklı olmasına neden olur. Ancak Burada en büyük etken üretimde yüksek, verimli bir ustalık ve teknolojiye sahip olmaktır.
     Ülkelerin yüksek ve yeni üretim teknolojilerine sahip olabilmesinin yolu ise bireylerine bir yandan üretimde yeteneklerini geliştirirken diğer yandan akıl ve zekâlarını geliştirerek yeni üretim yöntemlerinin bulunmasının yolunu açan; hurafelere, dogmalara dayanmayan bir eğitim sistemine sahip olmaktır. Sonuçta İbni Haldun’un yazdığı gibi: “Fikir ve akıl gittikçe hüner ve zanaatları tekâmüle doğru götürmeye çalışır, çeşitlerini çoğaltır, derece derece biri arkasından diğeri olmak üzere mürekkeblerini kuvveden fiile çıkarmak suretiyle tekâmül ettirir.”( s.367- Mukaddime II, )




KAYNAKÇA:
1-David Ricardo, Siyasal İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
2-John Maynard Keynes, Para Üzerine Bir İnceleme,  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012-İstanbul
3-: Luis Catão- http://iktisat.biz/2015/08/13/reel-doviz-kurlari-paranin-satin-alabildikleri/
4-İbni Haldun, Mukaddime II, Milli Eğitim Bakanlığı Bilim ve Kültür Eserleri, İstanbul 1996










































YUKARIDAKİ MAKALEMİZ BALYA İLÇESİ VE KÖYLERİ KÜLTÜR, YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA DERNEĞİMİZİN OCAK 2017 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR..







SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...