ULUSAL PARANIN YABANCI PARALAR KARŞISINDA DEĞERİNİ KORUMASI VE DEĞER
KAZANMASININ EKONOMİK İLKELERİ
Herhangi bir ülkenin parası karşısında
diğer ülkelerin paralarına döviz adı verilir ve bir ülkenin parasının diğer
ülkelerin paralarına dönüştürülmesi işlemlerine döviz işlemleri veya kambiyo
işlemi denilir. Bu dönüştürülmede yabancı paranın fiyatı veya değeri döviz kuru
olarak deyimlendirilmiştir. Döviz Kuru Değerini matematiksel olarak belirleyen
formül ise bölme işleminde kullanılan basit bir orantıdır. Ulusal Para
Değeri/Yabancı Para değeri=Döviz kuru değeri. Örneğin 1 dolar 1.36 Euro ise 1
Euro: 1/1,36=0,735 Dolardır. Bu orantıda Euro’nın döviz kurunun dolardan daha
yüksek olduğu görülür. Bu orantı sonucu ortaya çıkan değer farklılığının önemi,
bir döviz kurunun veya fiyatının bir ülkenin kendi piyasalarında ve diğer ülke
piyasalarında bu değer ile ne kadar ve nasıl mal alabildiği, kısaca satın alma
gücünün düzeyinin belirlenmiş olmasında öne çıkar. Dolar-Euro örneğimizde olduğu gibi kur farkı
1,36 ise, Avrupa’daki ortalama tüketici alım gücü ABD’dekinden %36 daha
yüksektir. Görüldüğü gibi değeri düşük olan para birimleri daha az mal alma
gücüne sahip olduğu gibi, değeri diğer paralar karşısında çok düşük ve çok
değişken olduğunda uluslar arası ticarette kullanım dışında kalabilmekte,
dışalımlarda, uluslar arası ticarette Dolar, Euro gibi dövizlere sahip olma
zorunluluğu bulunmaktadır. Paranın devalüe edilmesinin yani değerinin
düşürülmesinin mal ve ürünlerin dışsatımının artmasında, dışalımın
azaltılmasında etkili bir ekonomik çözüm olmadığı istatistiklerle görülmüştür.
Türk Lirası ilk olarak 1946 yılında 1 $
karşılığı 1.30 TL.den 2.80 TL.ye devalüe edilerek yüzde yüzden fazla değeri
düşürülmüş, ihracat yüzde beş artarken ithalat % 105 artarak 118 milyondan 245
milyon dolar olmuştur. 4Ağustos 1958 de gerçekleşen devalüasyon sonrası 1$’ın
TL karşılığı 2,80 den 9TL ye yükselmiştir. 1959 ve 1960 yıllarında ithalat ve
ihracatta meydana gelen değişiklikleri incelendiğinde, paranın yüzde üçyüz oranlarında devalüe
edilmiş olmasına rağmen 1959 yılında
İthalatta %49,2 artış meydana gelirken, ihracattaki artış ise %43 olmuştur.
Yine 1970 yılındaki devalüasyon sonrası ithalatta %23,6’lık artış meydana
gelmiş, 1971 yılına gelindiğinde ise ihracatın ithalatı karşılama oranı
bir önceki yıla göre %5 gerilemiştir. Türk Lirasının son yıllardaki en son
önemli değer kaybı 2001 yılında yaşanmış ve 1$’ın karşılığı 686.500 TL
iken 22.02.2001 de 920.000TL olmuştur. Türk Lirasındaki bu değer kaybı
sonrası yani 2002 yılı verilerine göre ihracatta meydana gelen %15,1’lik artışa
karşılık ithalat %24,5 gibi bir artış meydana gelmiştir.
Paranın devalüe edilmesi, ihracatı
arttırmakta çok etkili olmadığı gibi Teknoloji ve sermaye mallarının giriş
maliyetini yükselterek dış borç yükünü arttırmakta, özellikle ücret ve maaşla çalışan kesiminin
alım gücünün düşmesine neden olarak yoksulluğa neden olmaktadır. Devalüasyon öncesi elindeki parayı dövize
yatırarak üretim yapmadan parayla para kazanmayı amaç edinenler dışında
toplumda hiçbir kesim bu ekonomik durumdan kazançlı çıkmamaktadır.
Para birimimiz Türk Lirası da dahil
gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin değerinin düşmemesi, tersine
değerlerinin yükselmesi, para birimlerinin aşırı değerlenmesi sorunundan daha
önemlidir ve öncelikle ekonomik çaba gösterilmesi gereken konudur.
Paranın
Değer Kaybetmesinin Önlenmesi, Ülkelerin Para değerlerinin Dengelenmesi İçin
Alınacak Önlemler ve Gerçekleştirilmesi Gerekli Ekonomik Gelişmeler:
Ünlü İktisatçı John Maynard Keynes, “Para
Üzerine Bir İnceleme” adlı kitabında,
bir ülkenin ithalata dayalı malların fiyatının, ihracat yaptığı mallarının
ithalatı karşılama miktarlarını gösteren endekslere bağlı olduğunu yazar:
“…önemli olan bir diğer olgu da, bir ülkenin ticaretinde uluslararası fiyat
düzeyinin ithalata dâhil kısmının ihracata dâhil kısmına göre hareketidir. Bu
iki hareket arasındaki oran, ticaret hadleri diyebileceğimiz, ihracat ve
ithalat ile ilgili türev mahiyetindeki göreli fiyatların endeksini verir ki o
da bir birim yabancı mal edinmek için teklif edilecek yerli malı miktarının
ölçüsüdür.” Bunun anlamı şudur: Bir ülke dış ticarete konu olan mallarının
üretimini, yurt içi kullanım miktarının üzerinde arttırır. İhracat edeceği
malların yapacağı yatırımlarla ilave üretimlerini ne kadar çok arttırır ve ne
kadar çok ihracat ederse, ithal ettiği malların giderlerini o kadar kolay
karşılar. Sonuçta üretmiş olduğu mallarla ithal ettiği malların fiyatları
arasında değer dengesi kurulur; ihracat
ve ithalata konu olan malları arasında arz ve talep dengesi, bu dengeye bağlı
olarak döviz kuru dengesi de kurulmuş olur.
İhracata konu olan yurtiçi fazlası malların ve
sadece yurt içi tüketim için gerekli malların üretim yatırımlarında dış
borçlanmanın ülkelerin para değerlerinin dengelenmesinde büyük rolü vardır. Bu
nedenle uluslararası para sisteminde denge şartı, her ülke için dış borçlanma
haddi ile dış ticaret dengesinin eşitliğidir. Dış borçlanma haddi, iç ve dış
göreli faiz hadlerine bağlıyken, dış ticaret dengesi (ithalat ve ihracat
dengesi) göreli fiyat düzeylerine bağlıdır. Ancak Bir ülke ekonomisinde
ithalat-ihracat fiyatlarındaki denge düzeyinin bozulması ile ortaya çıkan
ekonomik dengesizliğin giderilmesi ile faiz hadlerindeki bozulmanın ortaya
çıkardığı ekonomik dengesizliğin giderilmesinde izlenecek ekonomik önlemler
arasında temel farklılık yoktur.
Birinci tür dengesizlik faiz hadlerinden
etkilenmeden malların fiyatlarında denge yönünde değişimle ortadan kaldırılabilir.
Dış ticaret mallarının fiyatlarında dengenin kurulması koşulunun en büyük
etkeni ise üretim faktörü olarak kullanılan “Ustalıkta ve makinelerde
gelişmeler”, diğer deyimle üretim
teknolojilerinde ilerleme sağlamaktır. Dış borçlanma miktarında faizlerdeki
değişmelerle oraya çıkan İkinci tür dengesizliğin ortadan kaldırılması da,
yine, fiyatlarda ve üretimde büyük değişiklikler oluşturarak geliri arttıran,
gelirin artması ile faizlerdeki yükselmenin önlenmesini sağlayacak olan “Ustalıkta ve makinelerde gelişmeler”, diğer deyimle üretim teknolojilerinde
ilerleme sağlamaktır. J.M.Keynes her iki
dengesizliğin giderilmesinde faizin etken olduğunu söyler. Fakat görüleceği üzere
ülkelerin üretimini ve rekabetini arttırarak zenginleşmeleri, paralarının değer
kazanması, üretim teknolojilerindeki yeniliklere bağlı olarak çok daha fazla
yurt içi fazlası, kaliteli, refah malları üretebilmelerine bağlıdır.
Ondokuzuncu yüzyılın ünlü ekonomistlerinden David Ricardo bu gerçeği görmüştür:
“Bununla birlikte, imalatında yenilik yapan ilk ülke Polonya olursa, herkesçe
arzulanan bir malı yükte hafif, pahada ağır olacak biçimde yapmayı başarırsa,
ya da doğa ona herkesçe arzulanan ve başka ülkelere nasip olmamış bir ürün
bahşederse, Polonya bu mal karşılığında fazladan bir para miktarı elde
edebilecektir; böyle bir gelişmenin de zahire, sığır eti ve kaba giysi
fiyatları üzerinde etkisi olacaktır. Maden yataklarına uzak olmanın yarattığı
kayıp, çok değerli bir ihraç malına sahip olmanın verdiği üstünlükle fazlasıyla
telafi edilecektir… tersi durumda, eğer ustalık ve makineleşme üstünlüğü
İngiltere’de ise, bu kez Polonya’ya göre İngiltere’de altını daha az değerli,
zahireyi, sığırı ve giysiyi ise daha pahalı kılan nedenlere bir yenisi daha
eklenmiş olacaktır.” (s.461, David Ricardo, Siyasal İktisadın ve
Vergilendirmenin İlkeleri)
Günümüzde yeni üretim teknolojilerinin
döviz kurları üzerindeki etkisi geçen yüzyıldan çok daha fazladır. Luis Catão
kısa araştırmasında bu sonuca ulaşmaktadır: “Fakat taşıma maliyetleri ve gümrük
tarifelerinin geçtiğimiz yüzyılda sert bir şekilde düşmesine ve milli tüketim
sepetlerinin daha da yeknesak hale gelmesine karşın REDK’lardaki (Reel Döviz
Kurlarındaki) dalgalanmalar daha da yoğunlaştı. Bir yüzyıl önce, gelişmiş
ülkeler arasında, REDK dalgalanmaları %30 bandının içindeydi. 1980’lerde ABD
kendi REDKsında %80 büyüklüğünde salınımları tecrübe etti! Diğer ülkeler de
benzeri tecrübeleri yaşadılar…. Ülkelerin arasında ticareti yapılan ürünlerdeki
verimliliğin artmasına yol açan teknolojik değişimlerin bu etkenlerden biri
olduğu düşünülür. Verimlilikteki artış daha düşük üretim maliyetine yol
açtığından, REDKlar dengeyi sürdürebilmek için artış gösterirler….. Ev ya da
pek çok kişisel hizmet gibi ticareti yapılamayan mallar minimum düzeyde fiyat
rekabeti ile karşı karşıyadır. Ticari bariyerlerin ve döviz kontrollerinin
olmadığı durumda ticareti yapılabilen malların fiyatları ülkeler arasında
eşitlenme eğilimindeyken, ticareti yapılamayan malların fiyatları büyük ölçüde
değişebilir. Ekonomi teorisi ve teoriyi destekleyen veriler ülkeler arasındaki
REDK farklılıklarının sebebinin ticareti yapılamayan mal ve hizmetlerin
fiyatlarındaki dalgalanmaları olduğunu ileri sürer.” Yazar: Luis Catão-
http://iktisat.biz/2015/08/13/reel-doviz-kurlari-paranin-satin-alabildikleri/
Dış ticaret mallarının denge durumuna, paranın göreli değerine etki eden birçok neden
vardır. İhracat ve ithalata yönelik primler, mallara konulan gümrük vergileri
ile serbest rekabete dayalı dış ticarete yapılan etkiler; iklimsel üstünlükler,
coğrafik zenginlikler..vb gibi nedenler ülkeler arasındaki paranın değerinin
farklı olmasına neden olur. Ancak Burada en büyük etken üretimde yüksek,
verimli bir ustalık ve teknolojiye sahip olmaktır.
Ülkelerin yüksek ve yeni üretim teknolojilerine
sahip olabilmesinin yolu ise bireylerine bir yandan üretimde yeteneklerini
geliştirirken diğer yandan akıl ve zekâlarını geliştirerek yeni üretim
yöntemlerinin bulunmasının yolunu açan; hurafelere, dogmalara dayanmayan bir
eğitim sistemine sahip olmaktır. Sonuçta İbni Haldun’un yazdığı gibi: “Fikir ve
akıl gittikçe hüner ve zanaatları tekâmüle doğru götürmeye çalışır, çeşitlerini
çoğaltır, derece derece biri arkasından diğeri olmak üzere mürekkeblerini
kuvveden fiile çıkarmak suretiyle tekâmül ettirir.”( s.367- Mukaddime II, )
KAYNAKÇA:
1-David
Ricardo, Siyasal İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul
2-John
Maynard Keynes, Para Üzerine Bir İnceleme,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012-İstanbul
3-:
Luis Catão-
http://iktisat.biz/2015/08/13/reel-doviz-kurlari-paranin-satin-alabildikleri/
4-İbni
Haldun, Mukaddime II, Milli Eğitim Bakanlığı Bilim ve Kültür Eserleri, İstanbul
1996
YUKARIDAKİ MAKALEMİZ BALYA İLÇESİ VE KÖYLERİ KÜLTÜR, YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA DERNEĞİMİZİN OCAK 2017 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR..