7 Temmuz 2018 Cumartesi

24 HAZİRAN 2018 SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ




24 HAZİRAN 2018 TARİHİNDE YAPILAN SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

     Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve 27. Dönem Milletvekilliği seçiminin kesin sonuçlarını 4 Temmuz 2018 günü itibariyle açıkladı. Sonuçlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan 52,59 oy oranı ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ilk cumhurbaşkanı oldu. Erdoğan'ı 30,64 oy oranı ile CHP'nin adayı Muharrem İnce izledi. Geçerli oyların seçime katılan siyasi partilere ve bağımsız adaylara dağılımı ile bu dağılımın oranlarına göre AK Parti toplam 21 milyon 338 bin 693 (yüzde 42,56) oyla parlamentoda 295, CHP 11 milyon 354 bin 190 (yüzde 22,65) oyla 146, MHP 5 milyon 565 bin 331 (yüzde 11,10) oyla 49, HDP 5 milyon 867 bin 302 (yüzde 11,70) oyla 67, İyi Parti 4 milyon 993 bin 479 (yüzde 9,96) oyla 43 milletvekili kazandı.
    Saadet Partisi 672 bin 139 (yüzde 1,34), HÜDA PAR 155 bin 539 (yüzde 0,31), Vatan Partisi 114 bin 872 (yüzde 0,23) oy aldı ve bu oranlarla milletvekili çıkaramadı.
     Açıklanan seçim sonuçları, seçim öncesi yapılan istatistikleri, tahminleri altüst eden sonuçlar olmuştur. Özellikle muhalefetteki partilerin ve kamuoyunun beklemiş oldukları oy oranlarının çok altında kalması büyük hayal kırıklığı yarattı. Çünkü kamuoyundaki beklentiler ve anketler MHP’nin,  kendi içinde ortaya çıkan bölünme ile ve parti olarak AK Parti kimliğine bürünmesi, AK Partinin bütünü ile etkisi ve kontrolü altına girmesi nedeniyle alabileceği oy oranında büyük düşüş yönünde idi. Hatta bu düşüş nedeniyle MHP ‘nin seçim barajı altında kalacağı düşünülmüştü.  MHP ‘nin seçim barajı altında kalarak meclise giremeyeceği düşünüldüğünden çözüm olarak siyasi partilerin ittifaklar kurarak seçime girmesi için seçim yasasında değişiklikler yapılmış ve MHP-AK Partisi İttifakı oluşturulmuştu. MHP’nin seçimlerde alabileceği en yüksek oyun yüzde dördü-beşi geçemeyeceği düşünülüyordu. Buna karşılık MHP’den ayrılarak kurulan İYİ Parti, siyasi yaşamın parlayan yıldızı bir partiydi. İktidar ve özellikle iktidardan destek almakta olan MHP’den görmüş olduğu tüm baskılara rağmen, İYİ Partiye büyük katılımlar oluyor, toplum tarafından büyük bir ilgi ve taktir görüyordu. İYİ Partinin, Türkiye’nin merkezde bir partisi olarak en az yüzde onbeş hatta yüzde yirmi ikilere varan oranlarda oy alacağı, Genel Başkanları Sn. Meral AKŞENER’in Cumhurbaşkanı seçilme olasılığının yüksek olduğuna inanılıyordu.

      CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilen Sn. Muharrem İNCE ise tüm solu bir araya getirerek büyük bir oy alacağı, birinci turda olmasa da ikinci turda “Millet İttifakının” ve tüm solun oylarını alarak cumhurbaşkanı olmasına kesin gözü ile bakılıyordu.  Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda yapmış olduğu mitinglerde görmüş olduğu ilgiye bakılarak yüzde kırklara varan oy alması ihtimalinden söz ediliyordu. Sayın Muharrem İNCE’nin tüm solu bir araya getirerek alacağı oy, yıllar sonra, rahmetli Bülent ECEVİT’ten sonra ilk kez solun gerçek gücünü göstermesi açısından da önemli bir test olabilecekti.
     Ancak beklenen tahmin, anket ve öngörüler,  seçim sonuçlarının ortaya çıkmasıyla büyük bir düş kırıklığı ile sona ermiştir.
    24 Haziran 2018 seçimlerinin sonuçlarını ortaya çıkaran nedenleri üç ana grupta inceleyebiliriz. 1- İktidar partisinin ve ittifak ettiği partilerin seçim stratejileri ve demokrasi ile uyumlu olmayan seçim çalışmaları 2- Muhalefet partilerinin yapmış oldukları seçim çalışmalarındaki hatalar. 3- Uluslar arası güçlerin seçimler üzerindeki etkileri

1- İktidar partisinin ve ittifak ettiği partilerin seçim stratejileri ve demokrasi ile uyumlu olmayan seçim çalışmaları:
     İktidardaki AK Parti seçim çalışmalarında devletin tüm açık ve örtülü parasal gücünü,  donatım araç ve gereç olanaklarını kendi lehinde ve ittifak ettiği partiler lehine kullanmıştır. Ülkenin tüm basını, medya kuruluşları seçim döneminden önce olduğu gibi seçim döneminde de bütünü ile seçim propagandalarında kendilerine hizmet etmiş, halkı duygusal ve rasyonel olarak yönlendirmiştir.
     AK Partiyi iktidara taşıyan en önemli etken 2001 yılı ekonomik krizi olarak görünmektedir. 2002 seçimlerinden sonra yapılan anketlerde insanlar AK Partiye oy verme nedenleri arasında en çok ekonomiyi işaretlemişlerdir. 2001 ekonomik krizi devlet yönetiminde bir dönüm noktası olmuştur.
     AK Parti iktidarı Mahfi EĞİLMEZ’e göre (Küresel Finans Krizi) bir “ Esnaf İktidarıdır”.  “Türkiye’nin değişimi açısından dünyadaki eğilimden en fazla farklılık gösteren şey esnafın iktidar olması meselesidir. Türkiye’nin içine girmeye çalıştığı Avrupa ailesinde hiçbir ülkede tek başına esnaf iktidarı söz konusu değildir. Ya sermayenin tarafındaki muhafazakârlar ya da emeğin tarafındaki sol partiler siyaset dümenindedir. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve kültürel değişimi, aralarına katılmaya çalıştığı gruptan farklı bir yöne doğru hareketlenmiştir.”  
    Ancak Mahfi Eğilmez’in gözlemlemiş olduğu veya teşhis etmiş olduğu gibi AK Parti İktidarı salt bir “Esnaf İktidarı” olmamıştır;  toplumun salt küçük esnafın çıkarlarını temsil eden bu toplumsal katmana dayanan bir parti değildir. Küçük esnaftan çok büyük esnaf tarafından, fabrikatörler, finans kapitalistler kısaca büyük patronlar tarafından her türlü koşul ve şekil altında parasal olarak, maddi ve manevi olarak desteklenen, korunan, büyütülen, yüceltilen bir iktidar olarak ortaya çıkmıştır ve AK Parti de bu toplumsal katmanların çıkarlarını çıkarmış olduğu yasalarla, devletin her türlü olanakları ile korucusu, destekleyicisi olmuştur. Diğer halk tabakaları, işçi, memur, hizmetli, tarım ve hayvancılıkla üretim yaparak toplumu besleyen köylüler de dahil diğer halk kesimleri desteklenmemiş, korunmamış ancak onlardan oy istenmiştir. Bu siyasal anlayış ve strateji  yeni dönem 24 Haziran 2018 Seçimlerinde de devam etmiştir.  Bu gerçeği çok basit gözlemlerle herkes görebilir, tanık olabilir. Hatta görmemek için kör olmak gerekir. Defalarla ekonominin daraldığı dönemlerde esnaf için “Destekleme Kredisi” adı altında düşük faizle veya faizsiz krediler tahsis edilmiştir ama tarım ve hayvancılıkla çalışan köylüler için böyle bir desteklemenin düşüncesi dahi söz konusu olmamıştır.

      2002 yılına kadar, vatandaşın vergileri ile kurulan ve yaşayan devletin bir kurumu olan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun (TRT ) özerkliği,  tarafsızlığını ortadan kaldırılarak AK Partinin resmi bir kanalı gibi yayın yapmasına başlatılmasıdır.  Öyle bir “ esnaf iktidarı !” kurulmuştur ki kendileri iktidara son verme kararı almadığı sürece sürecek bir iktidardır.  2008 yılındaki ekonomik krizde Sn. Mahfi Eğilmez “Yani esnaf, önümüzdeki dönemde kendi iktidarına son verecek tek güç olarak görünüyor, “ derken, AK Parti iktidarına devam deniliyordu. Bugün de her ne koşulda olunursa olsun, AK Parti ve İttifak ettiği partiler için devam denilmiş ve devletin her türlü parasal, araç gereç, ,insan kaynağı, propaganda desteği ile birlikte “esnafların!” (Patronların)  bütün olanakları sonuna kadar kullanılarak verilmiştir. Hatta özellikle İYİ Parti’ye doğrudan şiddet ve baskılar yapılarak, OHAL koşullarında seçime gidilmiştir. Tüm bu demokratik olmayan eylem ve davranışlar, halkın gerçek iradesini ortaya koymasını engelleyeceğinden sağlıklı seçimin de olduğunu söylemek olanaksızdır.
     AK Parti ve onu destekleyen güçlerinin bu siyasi anlayışı gelinen son ekonomik koşullar göz önüne alındığında iflas etmiştir. Yüksek kur, yüksek faizler, yüksek enflasyonla birlikte ekonomide ortaya çıkan çıkmaz durum, yanlışlığı kanıtlamaktadır. Baştan yanlış bir bakış açısına dayanan bu siyasi anlayışa rağmen AK Parti iktidarının seçimlerde başarısının diğer etkenlerinden ikincisi aşağıdadır.
2- Muhalefet partilerinin yapmış oldukları seçim çalışmalarındaki hatalar:
     Muhalefet partilerinin, Millet İttifakı olan CHP, İYİ PARTİ ve Saadet Partisinin yapmış olduğu ve Cumhur İttifakının yani AKP ve MHP ‘nin sonuna kadar özellikle seçimin son bir haftası içinde yoğun olarak kullandığı hatalı seçim çalışması, karar ve düşüncesi;  HDP Cumhurbaşkanı adayının seçim çalışmaları katılabilmesi için serbest bırakılması açıklamaları olmuştur.  CHP Cumhurbaşkanı adayı Sn. Muharrem İNCE’nin HDP cumhurbaşkanı adayını cezaevinde ziyareti ayrı bir hatadır. Halkın yüzde doksanı HDP ile PKK’yı özdeş gördüğü ve onu her ne koşul altında olursa olsun olumlu olarak destekleyenleri de PKK’lı terörist olarak görme eğiliminde olduğu bir ortamda bu seçim konuşma ve çalışmaları, etnik milliyetçi teröre duyulan öfke nedeniyle büyük tepki oluşturmuştur. Halkın çoğunluğu,  ülkemizin içinde bulunduğu terör koşullar nedeniyle duygusal tepkilere sahip olduğu için,  konunun hukuki ince ayrıntıları üzerinde durmayacağı düşünülmeliydi. HDP ile ilgili konulara hiç değinilmemiş olmak, bulaşmamak,  uzak olmak seçim çalışmaları için daha doğru seçim kararlar olacaktı.  AK Parti,  bu konudaki toplumsal duygusal duyarlığı büyük bir fırsat olarak değerlendirerek sahip olduğu basın, medya ve tüm iletişim araçları ile büyük bir propagandaya dönüştürmüştür.
     En çok tartışılan konulardan birisi de HDP’nin seçim barajını aşması konusudur:  HDP barajın altında kalırsa Doğudaki tüm oylar ve milletvekilleri AK Partiye gidecektir. Bu yanlış tutum HDP’nin barajı aşmasını sağlamıştır ancak Cumhur ittifakının millet meclisinde çoğunluğu elde etmelerini önleyememiştir. Fakat bu yanlış seçim stratejisi CHP’ye çok oy kaybettirmiştir.  Sn Muharrem İNCE’nin ve Sn.Kemal KILIÇDAROĞLU’nun kendi memleketlerinde bile kendi partilerine oy çıkmamıştır.  Bunun sonucunda milletvekili genel seçimlerinde oy oranı %22,65’te kalmış, yüzde yirmişbeşlere bile yaklaşılamamıştır. Bundan daha kötüsü CHP’nin,  HDP’nin desteklenmesi nedeniyle PKK ile özdeşleştirilmesine, HDP’nin barajı aşmasına neden olduğu için PKK’lı olarak nitelenmesine neden olmuştur.

    Yapılması gereken, doğudaki seçmenlerin oylarının CHP’ye kazandırılması için; HDP ‘nin barajı aşmamasının hiçbir sorun oluşturmayacağı, Kürt oylarının  bu PKK destekçisi partinin üzerine zimmetli  olmadığı, CHP’de Kürt oyları ile seçilecek bölge halkı temsilcilerinin daha iyi hizmet vereceği yönünde seçim çalışmasının yoğun olarak yapılmasıydı.  Burada, HDP’nin barajı aşmasında AK Partinin de büyük suçu vardır. Sahip olduğu büyük parasal ve iletişim gücüne rağmen bu amaç yönünde yeterince propaganda yapmamış, bölge halkını ikna etmeyi becerememiş, HDP’nin aynı oy oranını almasının önüne geçememiştir.  Sonuçta iki zıt parti MHP ve HDP mecliste hemen hemen aynı oy oranları ile yer almıştır. İYİ Parti MHP’den,  ama bir o kadar da AK Parti’den aldığı oylarla meclise girmiştir.
     CHP’nin AK Parti’nin hâlihazırda varolan projelerine karşı yapmış olduğu doğrudan doğruya karşı olan seçim konuşmaları olumlu olmamış, halk yapıcı olarak görmemiştir. Her projenin uygulanabilmesi için gerekli ekonomik zamanlama ve koşulunun olduğu,  yeri ve zamanı gelince gerekli her türlü projenin uygulanmasının ekonominin istikrarı için gerekli olduğu yönündeki açıklamalar, CHP ‘nin bu projelere doğrudan doğruya karşıymış gibi görünümünü önleyebilirdi.
     CHP’nin milletvekili adaylarını belirlerken, kendi içinde delegeler bazında da olsa, kısa bir zaman içinde,  bir ön seçim yapması, uyandıracağı olumlu hava nedeni ile seçimlerde oy oranı üzerinde olumlu etkide bulunabilirdi. 
3- Uluslar arası güçlerin seçimler üzerindeki etkileri:
     Donalt Trump ABD devlet başkanı seçildiğinde ülkenin istihbarat servisi FBI, Rusya’nın seçim kampanyasına müdahale ettiğini söylemiştir. Başkan seçilen Trump Rusya'nın başkanlık seçimindeki rolünün soruşturulmasına önayak olan FBI Başkanı James Comey'i görevden almış, soruşturmayı yürüten özel savcı Robert Mueller'i önlemek için de elinden geleni yapmıştır. Rusya soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Savcı Robert Mueller, 13 Rus vatandaşı ile 3 Rus kurumunu "2016'daki başkanlık seçimlerine müdahale etmek" ile suçlamıştır. Büyük Jüri'nin yayınladığı iddianamede, Rus vatandaşlarının ve kurumlarının 2014 yılından başlayarak Amerikan seçim sistemine siber yollarla müdahale etmeye başladıkları ve 8 Kasım 2016'da yapılan başkanlık seçimlerine de müdahale etmek için girişimlerde bulunduklarına dikkat çekilmiştir.
     Uluslar arası büyük güçlere sahip olan ülkeler, dünya üzerindeki güçlerini ve hegemonyalarını kurarak koruyabilmek için, diğer ülkelerin siyasi faaliyetlerine etkide bulunmaktadırlar. Bir ülkeyi kendi istekleri yönünde yönetip yönlendirmenin en kolay yolu,  o ülkenin ileri gelen önde siyasetçilerini ve siyasi partilerini bir şekilde kontrol etmekten, onların yönetimini ele geçirmekten geçer. Dünyanın en büyük gücüne sahip ABD bile bu faaliyetlerden etkilendiği bir dünyadaki siyasi ortamda Türkiye’nin etkilenmemesi olanaksızdır. AK Parti iktidarı ile Rus yönetimi arasında uzun bir süredir paralel bir yapı ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin erken seçim sürecine girmesi ve seçim sürecinin işlemesi ile birlikte siyasi çalışmaların dünyadaki bu güçlü ülkelerin etki alanına girdiğini düşünebiliriz. Kamuoyunun beklentileri ve anketlerin sonuçlarının işaret ettiği seçim sonuçları ve bu sonuçların koşullarına rağmen seçimlerin çok farklı sonuçlanması, bu etkileri düşündürmelidir.
     Dr.Aidin Salih “Gerçek Tıp” adını verdiği kitabının “Zihin Kontrolü” bölümünde siber saldırılarla insan oylarının, uzaktan insan zihninin nasıl kontrol edilerek yönlendirildiğini şöyle açıklamaktadır: “Bugün bir bilgisayar, herhangi bir insan beyin faaliyetini çözümleyerek ekrana yansıtabilir, aynı zamanda beyin faaliyetini etkileyecek ve kontrol edecek dalgalar gönderebilir. Geçmişte, bu amaçla insanların kafalarına elektrotlar yerleştirilerek deneyler yapılmıştır. 1960’larda hayvanlar üzerinde yapılan “radyo sinyalleri ile yönlendirme deneyleri” sonradan psikologlar tarafından Vietnam askerlerine uygulanmıştır. Esir askerlerin kafalarına elektrotlar yerleştirilmiş, sonra ellerine bıçaklar verilerek birbirini öldürmeye yönlendirilmiştir. Yıllar sonra başlayan zihin kontrolüyle ilgili bu tür araştırmalar ve deneyler ara vermeden bugüne kadar ulaşmıştır. Ancak bu kaba metodlar yerini artık daha ince metodlara bırakmıştır; günümüzde her şey kablosuz olarak gerçekleştirilmektedir…herhangi bir fikre, belli bir adaya oy vermeye, bir ürüne bağımlılığa ya da başka bir amaç doğrultusunda yönlendirerek beyinleri yönetmek mümkündür….Bilim adamlarına göre, psikotronik ve psikotronik teknoloji, atom bombasından daha tehlikelidir. Onlara göre bu teknoloji, insanlardan her emri yerine getiren “zombiler üretme teknolojisi”dir.  Bu, sadece bir kişiye ya da küçük bir gruba değil, bir etnik gruba veya bir millete karşı kullanılabilecek çapta büyük bir teknolojidir.
     Müslüman olduğu anlaşılan Aidin Salih’e göre de uzaktan zihin kontrolünün etkilerinden korunabilmenin tek yolu ise yüksek dini inanç sahibi olmaktır:” Bu dehşetli araştırmaları yapan bilim adamlarının ortak kanaatine göre Psikotronik ve Psikotronik silahların etkisinden korunabilenler yalnız inanç sahipleridir. İnanan insanı ne hipnoz, ne de elektronik dalga ile kontrol altına almak mümkün değildir. Bu çarpıcı fenomen, bütün araştırmalarda ve denemelerde yalın bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Örneğin bu denemelerden birinde hipnoz altındaki bir adama birisini öldürme emri verilmiş, ancak adam tam bıçağı saplayacakken koluna kramp girmiştir. Demek ki, katil olmayan, etki altında da öldürmez, haramdan kendini koruyan harama yaklaşmaz, yalancı olmayan yalan söylemez, hain olmayan ihanet edemez….”

     Ancak olaylar Aidin Salih’i doğrulamamaktadır. En büyük terör eylemleri, cinayetler, hem de canlı bomba olarak dini inançları yüksek olanlarca yapılmıştır. İslamiyet’in son yarım yüzyıldır terörle anılması bu yüksek dini inancın yolunda insanların birbirini öldürmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Demek ki uzaktan kontrol,  duygusal-ussal dini inançlara dayanan davranışlarla çok daha etkin olarak gerçekleştirilmektedir.
    Ak Parti iktidarı seçim çalışmalarında kullandığı vaatler, stratejik tasarılar bombardımanı diyebileceğimiz yönde açıklamış olduğu projeler ve uygulamaları ile insanların davranışlarını değiştirmeye çalışmıştır.  Bu ussal tasarı ve vaatlerin yanında etnik ayrılıkçı milliyetçi teröre karşı milli duyguları işleyerek, kendi lehinde seçmenin zihninde olumlu düşünceler, canlandırmaya çabalamıştır. Bu davranış değişiklikleri çabaları, uzaktan zihin kontrolü güçlerinin etkileri ile birleştiğinde, seçmenin AK Parti üzerine olumsuz düşüncelerini ortadan kaldıracaktır.

     24 Haziran 2018 seçimlerini uluslar arası güçlerin etkilerinden ayrı değerlendirmemek gerekir.  Ak Parti iktidarında bir Türkiye’ye olumlu bakmayan Batılı ülkelerin ve ABD’nin AK Parti iktidarını niçin engelleyemediğini düşünecek olursak,  sorunun cevabını iki yanıtta bulabiliriz: Birincisi Karşı Zihin Kontrolünde yetersiz kalmaları, başarısız olmaları; ikincisi de AK Parti iktidarında bir Türkiye’nin kendi çıkarları için de çok daha iyi olacağı düşüncesidir. AK Parti ve MHP yönetiminde bir Türkiye’yi kontrol etmek ve yönetmek,  İYİ Parti ve CHP yönetiminde bir Türkiye’den çok daha kolaydır. Çünkü bu partilerin yönetiminde bir Türkiye daha demokratik, daha bağımsız, nesnel (objektif), bilimsel düşünceye dayalı bir ülke olacak, Türkiye’nin gelişmesinin önü açılacaktır.  Ülkelerin zihin kontrolünün dış etkilerinden kendilerini koruyabilmelerinin geçerli yolu,  doğal olarak,  ülkenin elektromanyetik dalgalara karşı koruma şemsiyesi altına alacak teknolojileri geliştirebilmektir. Ancak bu teknolojiye sahip oluncaya kadar Uzaktan Zihin Kontrolünün etkisi altında kalmamanın tek yolu “Yüksek Objektif Bilince-bilişe(Vukuf) sahip olabilmekten geçer. Bu da şeffaflığı, bilgiye kolaylıkla ulaşılabilmeyi, eğitimi, yüksek bilince ulaşmış aydınların çabasını, adil bir seçimi, tarafsız güçlü bir adalet sistemini gerektirir.

SON SÖZ: SEÇİM SONUÇLARININ ORTAYA ÇIKMASI İLE ORTAYA ÇIKAN SİYASİ GELİŞMELER ÜZERİNE
     Seçim sonuçlarının kesinleşmesi ile Cumhurbaşkanlığı Sistemi adı verilen yeni yönetim anlayışı ile Cumhuriyetin Üçüncü büyük sürecine geçilmiş olduğunu düşünebiliriz. Birinci Cumhuriyet dönemi Tek Partili CHP’nin iktidar olduğu cumhuriyetin ilk yıllarıdır. İkinci Cumhuriyet süreci çok partili siyasal yaşamın başladığı 1950 Demokrat Parti iktidarı ile başlayan ve 24 Haziran 2018 yılına kadar gelen süreçtir. Bu tarihten itibaren cumhuriyet Üçüncü yeni bir sürece geçmektedir. Bu sürece ne kadar cumhuriyet denilebilir zaman gösterecektir. Çünkü bu sürece geçiş yılları dahil bugünkü durumu ile sürdürülen yönetim anlayışı 1.Cumhuriyetin katı otoriter yaşamında dahi görülmemiş, adalet, hukuk anlayışı ve sistemi sarsılmamıştır. Halkın karşısında,  demokrasinin ilkelerine aykırı olarak en ufak olumsuz habere, eleştiriye, düşünce ve görüşe tahammülü olmayan, sürekli olarak en küçük olumlu olguları büyük propagandalara dönüştüren bir siyasi anlayış vardır. Hitlerin Propaganda Bakanlığından daha güçlü bir örgütlenme oluşturulmuştur.  Bu süreç monarşik oligarşiye dayalı bir sisteme benzeyebilir ve cumhuriyet yönetim anlayışı sözde ve yazıda kalan bir yönetim biçimi olabilir. Halkı büyüleyerek, aldatarak ve baskı uygulayarak oluşturulan siyasal rejimler toplumları iyi yönlere yöneltmemişlerdir. Burada Putin’in Rusyası, Orta Asya’nın Türk Cumhuriyetlerindeki siyasal rejimlere bir özenti varsa, bu büyük bir yanılgıdır. Bu ülkeler henüz demokratik cumhuriyet yönetimlerine yeni geçen, siyasal kurumlarını oluşturmaya çalışan ülkelerdir. Onlar Türkiye Cumhuriyetine model olamaz, bizim onlara model olmamız, yol göstermemiz gerekir. 
     İçinde bulunduğumuz bu koşullarda,  CHP’nin kendi içinde kırgınlar oluşturacak hareketlerden uzak durarak birlik ve bütünlük içinde olması cumhuriyet idealinin yaşatılması için büyük önem taşır. Muharrem İNCE’nin genel başkan olacağı bir CHP için mücadele edilirken partinin zayıflatılması doğru bir yol değildir. Süreç zaman içinde, CHP’nin genel iradesi ile birlik ve bütünlük içinde gerçekleşebilir.  Ancak CHP genel başkan ve Merkez Yönetim Kurulunun, Parti Meclisinin, Kongre Delegelerinin temel siyasal bakış açısı olarak, toplumsal duyarlığı göz önüne alarak terör konusunda hiçbir şekilde ödün vermeden her türlü kişi örgütlere karşı durması,  uzak durulması büyük önem taşır.

 İsmail İNCİ,  07/07/2018





SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...