4 Şubat 2019 Pazartesi

ÇAĞDAŞ SÖMÜRGE EKONOMİLERİNİN ŞİFRELERİ




 SÖMÜRGE EKONOMİSİ-2 
ÇAĞDAŞ SÖMÜRGE EKONOMİSİ VE ŞİFRELERİ

     Çağdaş sömürge ekonomilerinin izlemiş olduğu sömürgecilik tarzı, strateji ve ilkeleri ile geçmiş tarihteki sömürge ekonomilerinin hareketleri arasında değişmeyen büyük uyumluluklar görülür. Avrupalı sömürgecilerin başarısında, sömürgelerdeki yerli halkın sömürge ekonomilerinin işleyiş tarz ve ilkeleri hakkında gerekli bilince ve bilişe sahip olmaması büyük bir etkendir. Bu nedenle sömürgecilerin tarihsel olarak karakterlerinin, sömürgeci yapılarının ortaya çıkarılması, bilinç ve bilişsel olarak kavranılması sömürgecilik girişimlerinin başarısızlıkla sonlanmasında büyük önem taşır.
     Sömürge ekonomilerinin çağdaş şifrelerini aşağıdaki başlıklar altında inceleyebiliriz.

ETNİK VE İNANÇLARA GÖRE TOPLUMLARI BÖLEREK ZAYIFLATMAK:
       Etnik ve dinsel katılılıkları, ayrışmaları destekleyerek toplumları bölmek, bölerek zayıflayan halkları yönetimleri altına alarak sömürgeleştirmek, sömürge ekonomilerinin geçmiş tarihte uyguladıklarına benzer olarak başvurdukları çağdaş sömürge yöntemlerindendir. Sömürge ülkelerin Afrika ve Hint halkının çok çeşitli kabile inançlarından gelen topluluklarını, inanç,  gelenek ve ırksal farklılıklarını kullanarak bölmeleri, bu kıtaların halklarını birbirine düşman ederek parçalamaları, sonrasında da bu kıtaları sömürge durumuna getirmeleri, sömürgeciliğin önemli kodlarından olmuştur. Sömürge egemenliğinden önce toplumda, borçlanma, servetlerin yitirilmesi, skandallar yaratılması, kargaşa, dağılma ve asimilasyon süreci sömürge ekonomilerinin çağdaş stratejilerindendir.
     “ Yeni katılıklar, hareketsizleşmeler ve etnik özdeşleşmeler Avrupalıların çok acil çıkarlarına hizmet ederken, beyazlarca tamamıyla geleneksel ve bu yüzden de meşru olarak görülüyordu. ..Göreneksel yasa, göreneksel toprak hakları, göreneksel siyasal yapı..vb denilen herşey, aslında kolonyal nitelikli kodların oluşturulması ile icat edilmişti.” (s.290, Geleneğin İcadı, Eric J. Hobsbawn)
     Sömürgeci ülkelerin bu karakterini iyi bilen, başlatmış olduğu ulusal kurtuluş savaşı ile dünyanın en büyük sömürgeci ülkelerine karşı zafer kazanarak, sömürgecilerin egemenliğinden bağımsız yeni bir devlet kuran Mustafa Kemal ATATÜRK, ulusal birliğin önemini : “ Ulusal birlik Tanrısal güçten başka bütün güçleri yener”, sözleri ile dile getirmiştir. 

DOGMATİK DÜŞÜNCELERİN DESTEKLENEREK BİLİMSEL-AKILCI DÜŞÜNCENİN GELİŞMESİNİN ÖNLENMESİ:
    Güney Amerika’da İnka İmparatorluğunun 80.000 kişilik ordusunu 168 kişilik İspanyol askeri ile ortadan kaldırarak tonlarca altının İspanya Krallığına geçmesini sağlayan “Pizarro 'nun başarısında etkili olan nedenler arasında tüfeklere, çelik silahlara ve atlara dayanan askeri teknoloji vardır; Avrasya' da her zaman görülen bulaşıcı hastalıklar vardır; Avrupa'nın denizcilik teknolojisi vardır; Avrupa'daki devletlerin merkezi siyasal örgütü vardır; yazı vardır…Avrupalıların başka kıtalardaki halkları egemenlikleri altına almalarına olanak tanıyan yakın nedenlerin kısaca ifadesi… (s.89, Jaret Diamont, Tüfek, Mikrop ve Çelik; TUBİTAK Popüler Bilim Kitapları 174, 21.Basım- Kasım 2010- Ankara )

      Kendi teknoloji ve uygarlıklarının altında bir uygarlığa sahip olan başka kıtalardaki halkları egemenlikleri altına alarak bu halkların değerli maden, yer altı kaynakları ve insan kaynaklarını kendi ülkelerine aktaran Avrupalı sömürgeci ülkeler ekonomilerinin zenginleşmesine bağlı olarak bilim ve teknolojilerini geliştirmişler, bu gelişmeye bağlı olarak askeri üstünlüklerini pekiştirmişlerdir. Pekiştirilen askeri güç, karşılıklı etkileşim sonucu sömürgecilik güçlerini büyüterek ekonomik zenginliklerini daha da arttırmıştır.
 Avrupalı insanı bilimde ve teknolojide dünyanın lideri durumuna getiren de sorgulayıcı, özgür, akılcı düşünce yapısına sahip olarak gözlem ve deneylerlerle bilgi ve görgüsünü arttırma istek ve inancı olmuştur. Kültür ve düşünce alanında tutuculuktan, geleneksel inanış ve dogmalardan bağımsız, özgür düşünme ve tartışma ortamı, karşılıklı gözlem ve deneyimlerin paylaşılması Avrupa mucizesini yaratmıştır. Dogmaların, yanlış inanç ve geleneklerin etkisi altında özgür ve akılcı düşüncenin oluşmadığı Çin, Ortadoğu ve Asya ülkelerinde bilim, teknoloji, uygarlık donup kalırken, Avrupa her yıl ekonomik, bilimsel, teknolojik ve askeri güç olarak dev bir güç olarak büyümüştür. 
       Büyük bir olasılıkla Batı uygarlığı ilerleme ritmi ve gücünü, Doğu’nun zamanında gelişmesini sağlayan ilkelerden aldı ve bu gelişmenin Doğu ülkelerinde ortaya çıkmaması, donması için ülkelerin siyasi otoritelerinde gerekli hile, düzen ve entrikalar oluşturularak yanlış düşünceler aşılandı. Akılcı, özgür, deneyci düşüncenin gelişmemesi için dogmatik, yanlış inanç ve gelenekler desteklendi, yayıldı. Bu yanlış düşünceler sürekli empoze edilerek halklar kandırıldı. Doğu ülkelerinin alt uygarlık düzeyinde kalmaları için her türlü siyasi entrikalar, casusluk faaliyetleri organize edildi. Avrupalı ülkeler bu faaliyetleri ile geçmişte Sömürgeci Ekonomik Hedeflerine ulaşmakta her zaman başarılı oldular ve bugün de bu başarılarının devamı için her şeyi yapmaktadırlar.


          Akılcı düşüncenin ve bilimin gelişmesinin önlenmesinin ekonomik sonuçları düşünülmüştür.  Bilim ve teknolojisi gelişmemiş bir ülkenin, üretim araç ve gereçleri ilkel düzeyde kalacak, gelişmiş sanayi ürünleri üretemediğinden, sanayileşmiş sömürgeci ekonomilere hammadde olarak ürünlerini satmak zorunda kalacaklardır. Sanayi mallarının değeri (Katma Değer) her zaman için hammadde durumundaki ürünlerin değerinden yüksek olduğundan, bilim ve teknolojide kalan ülkeler her zaman için ekonomik olarak sanayileşmiş ülkelere bağımlı olacaklardır. Bu durum ise çağdaş sömürge ekonomilerinin en önemli amaç ve hedeflerindendir. Çağdaş sanayileşmiş ülkelerin bu görünümleri ile Üçüncü Dünya Ülkeleri olarak adlandırdığımız gelişmekte olan ülkelerin gelişmelerini önlemek için çağdaş sömürgecilik faaliyetlerini sürdürdükleri görülür.
 
      Avrupa harfiyen Üçüncü Dünya'nın yaratımıdır; Avrupa'nın yüzeyinde görülen"bereketin" altında, kolonilerden akan maddi zenginlik ve emek, "Zencilerin, Arapların, Hintlilerin ve sarı ırkların alın teri ve cesetleri" yatmaktadır ( 1 963: 76-8 1). Theodor Adorno, Walter Benjamin ve Hannah Arendt gibi Batılı entelektüeller de kolonyal (sömürge) dünyanın düşünsel üretimi ile artan küresel tahakkümü arasındaki bağlantıları araştırmışlardır” (s.67, Ania Loomba, Kolonyalizm Post Kolonyalizm )
     İslam’ın olağanüstü "içtihat" geleneğinin yavaş yavaş kaybolması, zamanımızın en büyük kültürel felaketlerinden biri oldu; bunun sonucunda, eleştirel düşünce ve bireyin modern dünyanın sorunlarıyla cebelleşmesi de son buldu. Bunların yerine bağnazlık ve dogma hüküm sürüyor artık.” (s.XI, Şarkiyatçılık, Edward W.Said)

TAHAKKÜM ETME-EGEMEN OLMA (PAZAR OLUŞTURMA) YÖNÜNDE DÜŞÜNCE VE İNANÇLARIN OLUŞTURULMASI İÇİN BİLGİ TOPLAMA:
       Sömürge ekonomilerinin sömürge ülkelerde tahakkümlerini sürdürme hedeflerinde düşünce ve inançların oluşturulması süreci merkezi bir yer tutmuştur.
       Sömürge egemenliğinin sürmesi, sömürülen ülke hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Çünkü sahip olunan bilgi ile ancak doğru yönetim siyasi stratejileri belirlenebilir. Bilgi bu anlamda, sahip olunan ateşli silahlar kadar büyük bir güçtür. Bilgi arttıkça güç, güç artıkça da bilgi artar. Bilgi, bağımlı ırkların yönetimini kolay ve kazançlı kılar. Büyük pazarların ele geçirilmesinin yolunu açar.
     “ Sömürge hâkimiyeti, dolaysız kontrol kurumları kadar, bilgi formlarına da dayalıydı. 1784’te Sir William Jones ve diğer Avrupalı bilimcilerce Bengal Asyatik Topluluğu kurulmasından sonra Hindistan’ın tarihi, düşünce sistemleri, dini inançları ve pratikleri, topluluk ve kurumları hakkında bilgi birikiminde süregelen bir gelişme gözlendi.”
      “Ekonomik talan, bilgi üretimi ve temsil stratejileri herhangi bir kolonyal bağlamda birbirlerine büyük ölçüde bağımlı oldu. Irksal, kültürel ve toplumsal farklılıkları görme ve temsil etme/yeniden sunmanın (represent) özgül tarzları kolonyal denetim kurumlarının oluşturulması açısından zaruri bir rol oynamış ve bunlar aynı zamanda Avrupalı sivil toplumun hemen her boyutunu dönüştürmüştü. Silahlar ve salgın hastalıklar, işin aslına bakılırsa, kolonyal halkların "ötekileştirildikleri" ideolojik süreçlerden yalıtılamaz. Avrupalı-olmayan ülke ve halklara ilişkin "enformasyon"
toplanması ve bunların çeşitli yollardan "sınıflandırılma"sı, bu ülke ve halkları denetleme stratejilerini belirledi. "Mülayim Hindu", "savaşçı Zulu", "barbar Türk", "Yeni Dünya yamyamı" ya da "siyah ırz düşmanı" şeklindeki farklı klişeler tikel kolonyal durumlarda ortaya çıktı…”(s.121, Ania Loomba, Kolonyalizm Post Kolonyalizm )

DOĞRUDAN EGEMEN OLMA DEĞİL TİCARİ ŞİRKETLER ARACILIĞI İLE SÖMÜRGE EGEMENLİKLERİ OLUŞTURMA:
     Hindistan’da İngiliz donanma gücünün koruması ve gücünün desteği ile Doğu Hindistan Şirketi (East İndia Company) birçok bölgede denetim ve egemenlik kurar.
Şirketin Hindistan’da egemenlik kurduğu bölgelerin yönetiminin İngiliz Kraliyet yönetimine devredilmesi önerilir ancak Kraliçe bu öneriyi kabul etmez.

       İngiltere Sarayı,  sömürgelerden elde edilen gelirin bir ülkenin diğer ülkeyi tahakkümü ve egemenliği altına alması anlayışını ortaya çıkararak, isyanlara neden olacağı ve egemenlik savaşları ortaya çıkaracağını düşündüğünden, doğrudan İngiltere’nin egemenliği altında görülmesini reddetmiştir.  Ortaya çıkan halkın özgürlük,  bağımsızlık başkaldırıları Londra’nın ticari çıkarlarını ortadan kaldıran en büyük endişe kaynaklarıdır. Dışarıdan doğrudan bir egemen gücün yönetimi gizlenmeye çalışılarak özellikle, kolektif Büyük Ticari Şirketlerin ekonomik güçleri aracılığı ile egemenlikler ve ekonomik çıkarlar kurulmuştur.
     İngilizler Hindistan’da sömürü ekonomilerini halkın sessiz, tepkisiz kalarak sürdürmeleri için kendilerine dostane, içten bağlamak isterler. Bunun için İngiltere ve Hindistan’ı iki kardeş, birbirine bağlı bir vatan gibi göstermek için ellerinden geleni yaparlar. Hindistan, Doğu Hindistan Şirketi tarafından tam bir ticari şirket şeklinde düşünülerek siyasi olarak yönetilmeye çalışılır. Bu anlamda Hindistan’da kurulan Sömürgecilik ekonomisi Hindistan’ı ticari bir şirket gibi çalıştırarak kar getiren bir işletmeye çevirmiş,  bu işletmeyi en yüksek kar elde edecek şekilde acımasızca yönetmiştir. Bu sömürgecilik tarzı çağdaş sömürgelik anlayışında da sürmektedir ve Çağdaş Sömürgeciliğin en belirgin karakterlerindendir.
       “Genellikle hep aynı kişiler olan İngiliz tüccarların, korsanların ve hükümet tarafından görevlendirilen özel savaş gemilerinin katkısı olmasaydı İngiliz deniz gücünün bu hızlı büyümesi mümkün olamazdı. Bu özel güçler "yabancı sömürge imparatorlukları için çok uzaklardaki deniz rotalarına doğru akın ettiler, olağanüstü ganimet topladılar ve denizcilikte ve gemi yapımcılığında kendilerini Vikinglerin gerçek mirasçısı haline getiren bir üstünlüğe ulaştılar. Gayet dikkatli bir biçimde hareket eden Elizabeth, gemicilerin amaçlarını sessizce daha da ötelere taşırken ihtiyaç baş gösterdiğinde onları reddetti" (Dehio 1962: 54-56).” ”(s.253)
      Onaltıncı yüzyılda Cenevizlilerin oluşturduğu ticari mali ağ ile on dokuzuncu yüzyıl sonunda Londra merkezli Rothschildlerin Alman-Yahudî malî ağı aynı sömürgeci faaliyetleri ifade eder.
      “Her iki grup da "imparatorluk makinesinin" değil, fakat imparatorluk makinesinin finansmanının "yöneticileri" durumundaydılar. Bunlar kâr yapma niyetiyle ve kozmopolit iş ağları yardımıyla bir imparatorluk örgütünün -sırasıyla Britanya İmparatorluğu'nun ve İspanya İmparatorluğu’nun- "görünmez eli" olarak hareket eden iş gruplarıydı. Bu "görünmez el" aracılığıyla her iki imparatorluk örgütü de imparatorluklarının yalnızca devlet-kurma ve savaş- yapma aygıtlarının "görünür elini" kullanarak, ulaşma olanağı bulabileceklerinden daha çok sayıda ve türde güç ve kredi ağlarına ulaşıp onları denetimleri altına alabildiler….“Nobili vecchihin bir yüz yıl sonra imparatorluk İspanyası'nın "merkezi bankerleri" halinde ortaya çıkmak üzere İberya'nın okyanuslarda genişleme gemisine atlayan daha geniş bir Cenevizli tüccar bankerler grubunun bir parçası olması gibi, Rothschildler de yarım yüzyıl sonra Britanya İmparatorluğu’nun "merkezi bankerleri" olarak ortaya çıkmak üzere İngiliz sınai genişlemesi gemisine atlayan daha büyük bir Alman-Yahudi tüccar bankerler grubunun üyeleriydi. ”(s.253, Uzun Yirminci Yüzyıl, Giovanni Arrighi)

      Günümüzde de Rothschiller gibi uluslar arası finans şirketleri ve uluslar arası sanayi şirketleri, sahip oldukları ekonomik güçlerini kullanarak özellikle üçüncü dünya ülkelerinin devlet yöneticileri kuklalaştırmakta ve bu ülkelerin ekonomilerini sömürgeleştirmektedir. 

DOĞRUDAN EGEMENLİK KURMADAN KUKLA KİŞİ VE YÖNETİMLER KURARAK SÖMÜRGE EKONOMİLER OLUŞTURMA:
       Sömürgeciliğin geçmiş tarihinde görülen sömürgeleri yönetme tarzı; işgal ile ele geçirdikten sonra, uzun yıllar denetim ve yönetiminde tutabilmesinin ussal yolu, sömürge ülkenin özellikle ülkelerinin yönetiminde sözü geçenlerini kuklalaştırarak sömürge ülkeyi yönetmek olmuştur. Bunun için bu kukla insanlara paye, makam, ödül vermek; sömüren ülkenin anavatanına göndererek kendi devlet memurları gibi eğitimden geçirmek ve bu suretle yönlendirilebilirliklerini ve niteliklerini arttırarak sömürge ülkelerin yönetimini sorunsuzca sürdürmek amaçları hedeflenmiştir.
“Lord Lake’in Babürlülerin başkenti Delhi’yi ele geçirmesiyle1803’te Babür İmparatorunun hamiliğini üstlenmeleri….Babürlüleri tahttan indirmek ve kendilerini Babür İmparatorluğunun ardından Hindistan’ın yöneticileri olarak ilan etmekten ziyade Britanyalılar, genel idarecileri Lord Wellesley’in talimatlarıyla, Babürlülere  “her türlü ihram, hürmet ve ihtimamı göstermekle yetindiler. Welles ve zamanın diğer idarecileri Babür İmparatorunun hamisi olarak tasarladıkları East İndia Company’yi kurarak “ Babürlülerin fiili otoritesine sahip olacaklarını düşünüyorlardı.”

      Sömürge gelirlerinin tehlikeye düşürülmesine yol açacağı için, uzaktan bir merkezden, kukla olan yerli yöneticiler aracılığı ile ancak tam bir egemenlik gücüne sahip olan genel valiler ve bu valilerin koyduğu yasalarla sömürgelerin yönetilmesine devam edilmiştir. Dışarıdan doğrudan bir egemen gücün yönetimi gizlenmeye çalışılmıştır.
     Napolyon, Mısır’ı işgal ederek Fransa’nın bu ülkedeki egemenliğini sürdürmek için aynı sömürge yönetim tarzına başvurmuştur: “Bu amaçla, ulemadan El-Ezher'de hocalık yapan altmış kişi Napolyon'un karargâhına davet edilip Grande Arnlee nişanlar verildi; Napolyon'un, İslam ile Hz. Muhammet'e duyduğu hayranlıkla, çok iyi bilir gibi göründüğü Kuran'a duyduğu, açıkça da gösterdiği saygıyla kendilerini pohpohlamasına izin verdiler. Taktik işe yaradı; Kahire halkı kısa sürede işgalcilere
duyduğu güvensizlikten kurtulmaya başladı. Napolyon vekili KIeber' e, kendisi ayrıldıktan sonra Mısır'ın hep Şarkiyatçılar ile kendi yanlarına çekebildikleri Müslüman dini liderler aracılığıyla yönetilmesi konusunda kesin bir talimat verdi; başka bir siyaset fazlasıyla pahalıya patlar, akılsızlık olurdu.” (s.92)

     Çağdaş Sömürge ekonomilerinin sömürge yönetim anlayışları da bu yönetim tarzlarından hareket eder. Ülke yönetiminde etkili olan iktidar parti ve kişilerin, ana muhalefet parti ve kişilerin ele geçirilerek yönetilmesi, denetlenmesi; kuklalaştırılmaları; siyasi iktidar olarak önlerinin açılması  veya komplolarla önünün kesilmesi..vb. Bu uygulamaların bütünü çağdaş sömürgeciliğin başlıca yönetim şifreleridendir.

SÖMÜRÜ ARAÇLARI OLARAK HASTALIKLARIN YAYILMASI, TIPBIN ÇARPITILMASI, MEDYA GÜÇLERİNİN VE  ELEKTRONİK SİLAHLARIN KULLANILMASI:
      Sömürgecilerin sömürge ülkelerdeki başarılarından birisi de, bugün biyolojik savaş olarak adlandırdığımız bulaşıcı hastalıklara neden olan mikropları kullanmaları olmuştur. Sömürge ülkeler, ülkelerinde ortaya çıkan salgın hastalık mikroplarına karşı buldukları aşılarla bağışıklık kazanmış oldukları hastalıkları sömürgelerdeki halka bilinçli olarak bulaştırmışlardır. Bu salgın hastalıklarla yerli halkı ve silahlı güçlerini,  silahlı çatışmaya girmeden, tek bir kayıp vermeden yok etme yoluna gitmişler, yerli halkın geniş coğrafyaları önlerine serbestçe açılmıştır. Ünlü fizyoloji profesörü Jaret Diamont “ Tüfek, Mikrop ve Çelik “ adlı bilimsel araştırma kitabında, Avrupa’nın sömürgeci ülkelerinin sömürgeleri işgal ederken uyguladıkları bu yöntemi şöyle yazmıştır:  “Bağışıklığı olmayan insanlara önemli derecede bağışıklığı olan istilacılardan bulaşan hastalıklar. Çiçek, kabakulak, grip, tifüs, hıyarcıklı veba gibi Avrupa'da her zaman görülen bulaşıcı hastalıklar başka kıtalarda pek çok insanın ölümüne yol açarak Avrupalıların fetihlerinde önemli rol oynadılar.”
     Sömürge ülkeler tarihteki bu yöntemlerini çağımızda da,  tedavisi kendilerince bilinen ancak hastalığın tedavi yollarını gizledikleri hastalıkları yayarak, sonrasında bu hastalıkların tedavi araç gereç ve bilgilerini pazarlayarak büyük kazançlar sağlayarak sürdürmektedirler. Bu gelişmekte olan ülkelerin, uygarlıkta gelişme çabalarının önüne çıkarılan önemli bir sömürgecilik faaliyetidir. EBOLA, AIDS ve benzeri sonradan ortaya çıkan hastalıklar, gittikçe yaygınlaşan şeker, tansiyon, kolesterol, kalp damar hastalıklarının çarpıtılan tedavi yolları büyük pazarlar ve büyük karlar getiren kaynaklar oluşturmaktadır.

       “ Batı tıbbı, hile üzerine inşa edilmiştir. Doyurulamayan bir paragözlülükle motive olmaktadır. Sağlık endüstrisinin saklamaya çalıştığı gerçek, FDA, Amerikan Tıp Birliği, Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Hastalık Kontrol Merkezleri gibi güçlü sağlık kuruluşları tarafından son derece iyi bilinmekteydi…bunun nedeni büyük ölçüce, bu kuruluşlar içindeki önemli bilim insanları ve araştırıcıların çıkar ilişkileridir. Batı tıbbındaki bu aldatma ve kazanç hırsı günlük gazeteler, radyo ve televizyon reklamları aracılığıyla pekiştirilen sayısız sağlık efsanesinin doğmasına neden olmaktadır….” (s.15, Shane Ellison, Batı Tıbbı Sağlığınızın Altını Nasıl Oyar)

       Hastalıkların iyileştirilmesinde tüketilen ilaçlar ile tedavisinde kullanılan araç ve gereçlerin piyasaya sürülmesi onayı yasalarla Amerikan Gıda ve İlaç Dairesine (Food and Drug Administration/FDA) verilmiştir. Ancak FDA’nın onayını almasını sağlayan gerçekten ilaçların ve hastalıklarda kullanılan araç gereçlerin tedavi edici nitelikleri değil, FDA kurumunu oluşturan üyelerinin mali çıkarları, ve Amerikan hükümetlerinin dünya çapındaki ekonomik çıkarlarıdır. Onaylamak için oy verenlerin çoğu ilaçları ve makine ve araçları üreten şirketlerle mali çıkar ilişkileri içindedir. Bunlar ödenekli danışmanlar, şirkete ait hisse senedi sahipleri..vb.dirler.

      Medya ile büyülenerek yönlendirilen kitleleri ekonomik amaçlar için kullanmak, yine elektronik gizli silahlar ile kitlelerin kontrolü ve yönlendirilmesi ile ülkelere egemen olmak, çağdaş sömürge ekonomilerinin yaygın olarak kullandıkları yöntemlerdir. Özellikle yüksek elektronik teknolojiye dayanan elektronik dalgaların ve uzay teknolojisinin birleşiminden doğan yeni teknolojik güç, çağdaş sömürge ülkelerinin diğer ülkeler ve insanlar üzerindeki kontrol ve egemenliğini arttırmıştır. Önümüzdeki bir yazımızda bu çağdaş sömürü ve egemenlik aracını,  belge ve kaynakları ile birlikte ayrıntıları ile yazacağım.
   
     Çağdaş sömürüden korunmak için çağdaş sömürgeciliğin uygulama ve yöntemleri hakkında üst bilince ve çağdaş sömürgecilerin ellerindeki üstün teknolojilere sahip olarak onları bertaraf etmek gerekir. 



KAYNAKLAR:
1-  Jaret DİAMONT, Tüfek, Mikrop ve Çelik; TUBİTAK Popüler Bilim Kitapları 174,  21.Basım- Kasım 2010- Ankara )
2-  Ania LOOMBA, Kolonyalizm Postkolonyalizm, Ayrıntı Yayınları İnceleme Dizisi 149, 1. Basım 2000, İstanbul)
3-  Eric HOBSBAWM-Terence RANGER, Geleneğin İcadı, Agora Kitaplığı Siyaset –İnceleme 22, Birinci Basım Eylül 2006, İstanbul
4-  Edward W. Said, Şarkiyatçılık, Metis Yayınları, Kültür İncelemeleri, 7. Basım Ekim 2013, İstanbul)


İsmail İNCİ,  03/02/2019





 BU MAKALE BALYA İLÇESİ VE KÖYLERİ YARDIMLAMA DERNEĞİNİN BALYALILAR (MADEN) DERGİSİNİN OCAK 2019 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.







SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...