FİNANS EKONOMİSİ
Finans ekonomisinin ana konusunu ve toplumda işleyiş alanını, tasarruf sahipleri (fon fazlası olanlar) ile
bu tasarruflara (fon açığı olanlar) ihtiyaç olanların ekonomik ilişkileri
oluşturur.
Bu tasarrufların ihtiyaç sahiplerine geçişi iki yoldan olur ve buna fon
transferi denilir: a) Doğrudan fon transferi: Bir aracı olmaksızın alış ve
satışın gerçekleşmesi. b) Dolaylı fon transferi: Bir aracı ile fonların
alış-satış işleminin gerçekleşmesidir. Tasarrufların alış ve satışı “menkul
kıymet” adı verilen birtakım finansal araçlarla yapılır. Bu finansal araçlardan
borçlanmalarda en çok kullanılanlar “Tahvil” ve Bono”dur. Bu finansal araçlar,
aracı elinde bulunduran kişi veya kuruma belirli bir tarihe kadar düzenli aralıklarla
faiz ödemeyi ve vade bitiminde anaparayı geri ödemeyi taahhüt eden
anlaşmalardır.
Şirketlerin tasarruf sahiplerine ortaklık hakkı verdiği menkul
kıymetlere “hisse senedi” adı verilir. Hisse senetleri şirketlerde ortaklık ve
oy kullanma hakkı kazandırır. Mülkiyet hakkı sahibi, her zaman kar ve zarar
arta kalan alacaklısı olurlar. Arta kalan alacaklısı demek, şirketin ilk
borçlularına verip en son ortaklarına kalan karı ve zararı dağıtmasıdır.
Finansal araçlar iki ana bölüme ayrılarak incelenirler: A)Para Piyasası
araçları B) Sermaye Piyasası Araçları
A-PARA PİYASASI ARAÇLARI
1-Hazine bonosu: En çok kullanılan para piyasası aracıdır. Riski düşüktür, likittir (bir varlığın bir ödeme aracına dönüşüm hızı), Devlete aittir ve genelde 3 ve 6 aylık vadelerle ihraç edilir.
2-Finansman Bonosu: Anonim ortaklıklar şeklinde kurulmuş şirketler tarafından ihraç edilir, vadesi 30 günden az, 360 günden fazla olamaz
3-Banka Bonoları: Yatırım ve Kalkınma Bankalarının kaynak sağlamak amacıyla çıkardığı menkul kıymetlerdir.
4-Banka Garanti Bonoları: Kalkınma ve yatırım Bankalarından kredi kullanan anonim Şirketlerin bu kredilerin teminatı olarak bankaya verdikleri menkul kıymetlerdir.
5-Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK): İhraç edilen kurumun kendi ticari işlemlerinden doğan veya devraldığı alacakları karşılığında ihraç ettikleri menkul kıymetlerdir. Bankalar Tüketici ve Konut Kredileri karşılığında VDMK ihraç edebilirler
6-Yatırım Fonu Katılım Payı: Katılım Belgeleri sonucu toplanan paralarla belge sahipleri adına ilişkin dağıtılması ilkesine göre menkul kıymetlerden oluşan” portföyü”( yatırımcının yatırım kalemlerinin oluştuğu sepettir) işletmek amacıyla kurulan mal varlığıdır.
A-PARA PİYASASI ARAÇLARI
1-Hazine bonosu: En çok kullanılan para piyasası aracıdır. Riski düşüktür, likittir (bir varlığın bir ödeme aracına dönüşüm hızı), Devlete aittir ve genelde 3 ve 6 aylık vadelerle ihraç edilir.
2-Finansman Bonosu: Anonim ortaklıklar şeklinde kurulmuş şirketler tarafından ihraç edilir, vadesi 30 günden az, 360 günden fazla olamaz
3-Banka Bonoları: Yatırım ve Kalkınma Bankalarının kaynak sağlamak amacıyla çıkardığı menkul kıymetlerdir.
4-Banka Garanti Bonoları: Kalkınma ve yatırım Bankalarından kredi kullanan anonim Şirketlerin bu kredilerin teminatı olarak bankaya verdikleri menkul kıymetlerdir.
5-Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK): İhraç edilen kurumun kendi ticari işlemlerinden doğan veya devraldığı alacakları karşılığında ihraç ettikleri menkul kıymetlerdir. Bankalar Tüketici ve Konut Kredileri karşılığında VDMK ihraç edebilirler
6-Yatırım Fonu Katılım Payı: Katılım Belgeleri sonucu toplanan paralarla belge sahipleri adına ilişkin dağıtılması ilkesine göre menkul kıymetlerden oluşan” portföyü”( yatırımcının yatırım kalemlerinin oluştuğu sepettir) işletmek amacıyla kurulan mal varlığıdır.
Yatırım fonları bankalar, aracı
kurumlar ve sigorta şirketleri tarafından kurulabilirler.
Portföy değerinin en az %25’ni devamlı olarak Türkiye’de kurulmuş Anonim ortaklıkların hisse senetlerine yatırmış olan yatırım fonları A tipi diğerleri ise B tipidir.
B-SERMAYE PİYASASI ARAÇLARI:
1-Hisse Senetleri: Bir şirkete ait sermayenin belli bir oranını temsil eden ve sahiplerine o oranda ortaklık hakkı sağlayan menkul kıymetlerdir.
2-Özel sektör Tahvilleri= Devlet ve Anonim Şirketler tarafından ödünç para bulmak amacıyla üstünde yazılı değerleri eşit ve ibareleri aynı olmak üzere çıkarılan senetlerdir. Kupon ödemeli olabilirler.
Elinde bulunduran kişiye 3 ayda 6 ayda veya yılda ödeme alma hakkı verir.
3-Devlet Tahvilleri: Devletin bütçe açıklarını ve para ihtiyacını karşılamak için çıkarttığı menkul kıymetlerdir.
4-Kar ve Zarar ortaklığı Belgesi: Anonim Şirketler tarafından kar ve zarara ortak olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında satılmak için çıkartılan menkul kıymetlerdir.
5-Katılma İntifa Senedi: Anonim Şirketlerin nakit karşılı ihraç ettiği ve alan kişiye kar payı, tasfiye bakiyesinden yaralanma hakkı veren menkul kıymetlerdir.
6-Gelir Ortaklığı Senedi: Kamu ortaklığı idaresi tarafından çıkarılan bu menkul kıymetler bir kamu alt tesisinin belli bir sürelik gelirine karşılığı gösterilir.
7-Eurobond: Satışa sunulduğu ülkenin para birimi dışında bir para birimi üzerinden ihraç edilen tahvillerdir.
8-Yabancı Tahvil: Yabancı bir ülkede satışa sunulan ve sadece o ülkenin para birimi cinsinden ihraç edilen tahvillerdir.
Portföy değerinin en az %25’ni devamlı olarak Türkiye’de kurulmuş Anonim ortaklıkların hisse senetlerine yatırmış olan yatırım fonları A tipi diğerleri ise B tipidir.
B-SERMAYE PİYASASI ARAÇLARI:
1-Hisse Senetleri: Bir şirkete ait sermayenin belli bir oranını temsil eden ve sahiplerine o oranda ortaklık hakkı sağlayan menkul kıymetlerdir.
2-Özel sektör Tahvilleri= Devlet ve Anonim Şirketler tarafından ödünç para bulmak amacıyla üstünde yazılı değerleri eşit ve ibareleri aynı olmak üzere çıkarılan senetlerdir. Kupon ödemeli olabilirler.
Elinde bulunduran kişiye 3 ayda 6 ayda veya yılda ödeme alma hakkı verir.
3-Devlet Tahvilleri: Devletin bütçe açıklarını ve para ihtiyacını karşılamak için çıkarttığı menkul kıymetlerdir.
4-Kar ve Zarar ortaklığı Belgesi: Anonim Şirketler tarafından kar ve zarara ortak olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında satılmak için çıkartılan menkul kıymetlerdir.
5-Katılma İntifa Senedi: Anonim Şirketlerin nakit karşılı ihraç ettiği ve alan kişiye kar payı, tasfiye bakiyesinden yaralanma hakkı veren menkul kıymetlerdir.
6-Gelir Ortaklığı Senedi: Kamu ortaklığı idaresi tarafından çıkarılan bu menkul kıymetler bir kamu alt tesisinin belli bir sürelik gelirine karşılığı gösterilir.
7-Eurobond: Satışa sunulduğu ülkenin para birimi dışında bir para birimi üzerinden ihraç edilen tahvillerdir.
8-Yabancı Tahvil: Yabancı bir ülkede satışa sunulan ve sadece o ülkenin para birimi cinsinden ihraç edilen tahvillerdir.
FİNANSAL ARACILARIN GÖREVLERİ:
Finansal aracılar; Tasarruf sahiplerinden fon borçlanarak daha sonra bu fonları kredi olarak veren aracılardır. Finansal aracılar sayesinde tasarruf sahibi ve fona ihtiyaç duyanlar sistematik bir şekilde işlerini gerçekleştirirler.
Finansal Aracı Kurumlar önemli bazı işlevleri yerine getirdiği için bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmışlardır. Finansal aracı kurumların önemli olan ekonomik hizmetlerini iki ana bölüme ayırabiliriz.
1-İşlem Maliyetini Azaltmak: Finansal işlemlerin gerçekleşmesinde harcanan paraya ve zamana işlem maliyeti denilir. Finansal aracılar bu tür işlemlerde devreye girerek ölçek ekonomisi yaratıp işlem maliyetini azaltırlar. Üretim artar, maliyet düşer.
Ölçek ekonomisi; İşlem hacmi arttıkça işlem maliyetinin düşmesidir.
2- Eksik bilgilenme sorununu ortadan kaldırmak: doğru ve tam bilgilendirme sağlayarak yerinde yatırım kararları alınmasını sağlarlar. Kötü niyetli yanlış bilgiler konusunda uyarırlar.
Finansal aracılar; Tasarruf sahiplerinden fon borçlanarak daha sonra bu fonları kredi olarak veren aracılardır. Finansal aracılar sayesinde tasarruf sahibi ve fona ihtiyaç duyanlar sistematik bir şekilde işlerini gerçekleştirirler.
Finansal Aracı Kurumlar önemli bazı işlevleri yerine getirdiği için bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmışlardır. Finansal aracı kurumların önemli olan ekonomik hizmetlerini iki ana bölüme ayırabiliriz.
1-İşlem Maliyetini Azaltmak: Finansal işlemlerin gerçekleşmesinde harcanan paraya ve zamana işlem maliyeti denilir. Finansal aracılar bu tür işlemlerde devreye girerek ölçek ekonomisi yaratıp işlem maliyetini azaltırlar. Üretim artar, maliyet düşer.
Ölçek ekonomisi; İşlem hacmi arttıkça işlem maliyetinin düşmesidir.
2- Eksik bilgilenme sorununu ortadan kaldırmak: doğru ve tam bilgilendirme sağlayarak yerinde yatırım kararları alınmasını sağlarlar. Kötü niyetli yanlış bilgiler konusunda uyarırlar.
FİNANS ARACI KURUM VE ŞİRKETLERİN TÜRLERİ:
Mevduatların alım satımını yapan kişilere Broker ve Dealer adı verilir.
Broker: Menkul kıymetlerin alıcı ve satıcılarını bir araya getirerek kazanç
elde eden kişilerdir.(risk yoktur.)
Dealer: Menkul kıymeti satıcıdan üstüne alan ve alıcıya satan kişidir.(Risk vardır.)
Dealer: Menkul kıymeti satıcıdan üstüne alan ve alıcıya satan kişidir.(Risk vardır.)
Finans aracı kurumları ise aşağıda sıraladığımız şekilde
sınıflandırabiliriz:
A- Ticari Bankalar: Mevduat toplaya kurumlar içinde en önemlisidir.
B- Sözleşmeye dayalı Tasarruf
Kurumları: 1-Sigorta şirketleri: Hayati sağlık, doğal afet, kaza sigortası gibi
konularda sigortacılık hizmeti sunarlar. Bu kurumlar yaptıkları projelerle
kişilerden fon toplarlar ve bunları uzun vadeli yatırım araçlarında değerlendirirler.
2-Özel Emeklilik Fonları: Bu fonlara katılanlara belirli koşullarda
emeklilik getirisi sağlarlar.
C- Diğer Yatırım Aracı Kurumları:
1-Finansman Şirketleri: Finansman bonosu, hisse senedi ve tahvil çıkartarak
fon toplarlar bu fonları mobilya, araba, eşya gibi tüketici ve küçük
işletmelere satarlar.
2- Kalkınma ve Yatırım Bankaları: Yatırım bankaları sermaye piyasasında faaliyet göstermek sermaye piyasası araçlarını kullanarak yatırım yapmak, işletmenin mali yapısını düzenlemesine yardımcı olmak ve bu konuda danışmanlık hizmeti vermek yanında mevduat kabulü hariç tüm banka işlemlerini yapan kurumdur.
Kalkınma Bankasının Yatırım Bankasından farklı olarak yaptığı işlem; öz kaynaklarıyla kredi verme faaliyetidir.
3-Yatırım Ortaklıkları; Menkul kıymet pörtföy işletmek için kullanılan anonim şirketidir.
2- Kalkınma ve Yatırım Bankaları: Yatırım bankaları sermaye piyasasında faaliyet göstermek sermaye piyasası araçlarını kullanarak yatırım yapmak, işletmenin mali yapısını düzenlemesine yardımcı olmak ve bu konuda danışmanlık hizmeti vermek yanında mevduat kabulü hariç tüm banka işlemlerini yapan kurumdur.
Kalkınma Bankasının Yatırım Bankasından farklı olarak yaptığı işlem; öz kaynaklarıyla kredi verme faaliyetidir.
3-Yatırım Ortaklıkları; Menkul kıymet pörtföy işletmek için kullanılan anonim şirketidir.
Menkul kıymetlerin alım ve satımında aracı olan kişi ve kurumlar, bu
ekonomik hizmetleri yerine getirirken büyük kazançlar sağlarlar.
FİNANS EKONOMİSİNİN İŞLEYİŞ ÇARKLARI:
Uluslararası Finans şirketlerinin en
ağırlıklı ekonomik faaliyetleri, dünyanın her tarafında bulunan ülkelere,
yapacakları ekonomik yatırımlar için komisyon ve faiz geliri karşılığında mali
kaynak sağlamaktır. Buna “yatırım kredileri “veya bankalar arasında “sendikasyon
kredisi “adı verilmektedir.
Küçük bir emlakçı sabit oranlı bir
komisyon karşılığında, yapmış oldu emlak alım satımındaki aracılık hizmetinden
mütevazi bir gelir eder. Yatırım için finans sağlayan bir finans şirketi ise yapmış
olduğu aracı hizmetlerinden almış olduğu komisyonlarla, çok büyük gelirler elde
edebilmektedir. Bunun nedeni, yatırım
yapacak olan ülkelere sağlanan kredilerin yüzmilyon hatta milyar dolar
düzeyinde olması, buna bağlı olarak alınan komisyon ve faizlerin de büyük
miktarlarda gerçekleşmesidir. 150 milyon dolarlık yatırım finansmanı sağlayan
bir bankanın finans bölümü bu finansmanı tek başına üstlendiğinde %2 komisyon
bedeli karşılığında üç milyon dolar gelir elde eder.
Finans
şirketleri, yatırım bankacılığı yapan bankalar ve bankaların finans bölümleri ülkelere
ve şirketlere yatırım finansmanı sağlarken, yatırım finansmanı talebinde
bulunan şirketlerin ve ülkelerin ekonomik yapısına bakarak, gerekli komisyon ve
faiz oranlarını belirler. Karlılık yapısı zayıf olanların komisyon ve faizleri
yüksek tutulur, çünkü geçerli olan nedene göre yüksek risk ile sermaye
sağlanmaktadır.
Yatırım için
finansman isteyen ülke veya şirket birçok bankadan finans şartlarına ilişkin
öneri ister. Bu bankalardan birini ana banka olarak belirleyip finans grubu
oluşturması için vekâlet verir. Bu Bankaya “Top Left” adı verilmektedir.
Sendikasyon
kredisinde üstlenici bankalar finansman grubu oluşturulmasında söz sahibi
bankalar olurlar. Üstlenici bankalar, finansman sorumlusu bankalar anlamına da
gelir.
Yetki belgesinin alınmasının ertesi günü üstlenici banka grubunun
görüşmesi sonucunda,
sendikasyon aşamasında her bir bankanın rolünün ne
olacağı ve komisyonun ne şekilde
dağılacağı belirlenir.
Bankaların uluslararası finans bölümünün
ağırlıklı işi sendikasyon kredileridir.
Bir bankanın tek başına yüklenemeyeceği
büyüklükteki finansmanı, çok sayıda bankanın finans grubu oluşturarak
gerçekleştirdikleri finansman yöntemi 1960’lardan itibaren çok büyük ölçülerde
geliştirilmiştir. Finansman rakamı normalde yirmi milyon dolarla iki milyar
dolar arasında değişir. Piyasa hareketlerini göz önünde bulundurarak, en uygun
koşullarla finans grubu oluşturmaya dayanan, yatırım bankacılığı tarzı bir
bankacılık tekniğidir.
Sendikasyon
kredisi işlemleri karışık bir iş gibi görülebilir ama yöntemi pek zor değildir.
Öncelikle, borçlu çok sayıda bankadan finans şartlarına
ilişkin öneri ister, bunlardan birini ana banka olarak belirleyip, finans
gurubu oluşturma vekalet yetkisi verir. Sonra, bu ana banka, çok sayıdaki güçlü
banka ile finans grubunu oluşturur. Bu gruba dahil olan bankalar, finansman
şartlarının belirtildiği katılım davetini dünyanın dört bir yanındaki bankalara
göndererek, işbirliği grubuna girecek bankaları toplar. Finans grubu, ana banka
ve beş ila otuz finans grubu bankasından oluşur. Finans grubunun oluşumu
tamamlanınca, bu kez finans sözleşmesinin hazırlanması (dökümantasyon) başlar.
Sonunda, tüm muhataplar finans sözleşmesi üzerinde harfiyen anlaştığında, imza
töreni düzenlenerek sözleşme tamamlanmış olur. Bu bir dizi prosedürün
tamamlanması en kısa beş hafta
sürer. Uzadığında bir yılı bulabilir.
Finans
şirketlerinin, yıllık faiz oranları % 50-100 oranlarında olan gelişmekte olan
ülke bonolarının satışından ve bu bonolara yapılan yatırımlardan müthiş karlar
ettikleri dönemler olmuştur.
Bankaların
hisse senedi alım satımı yapan bölümleri hisse senetleri artışından büyük
karlar elde ederler. Aracı simsarlar olan bu bölümde görev yapanlar özellikle
hisse senetlerinin değerinin yükseleceğini hesapladıkları şirketlerin hisse
senetlerini toplayarak büyük karlar etmişlerdir. Wall Street’te en başarılı
aracı simsar “süper alım-satım işlemcisi” Robert Rubin, yatırım bankası Goldman
Sachs’ta on yıl boyunca aracı simsarlık bölümünü yönetmiş, banka içerisinde uluslararası
yatırım finansmanı bölümünün ardından en yüksek karı elde etmeyi başarmıştı.
Bu yatırım kredisi hizmetinden elde edilen
gelirlerden borsa şirketleri, bu şirketlerin danışmanları, finans bankaları ve
bu bankaların danışman ve çalışanları yüzbinlerce dolarlar, hatta milyon dolarlarca
gelirler ederler. Gelirin bu büyüklükleri nedeniyle bu finans dünyasında ve bu
finans dünyasının çevresinde oluşan ekonomide acımasız ve dürüst olmayan bir
rekabet ortaya çıkar. Finans şirketlerinde çalışan elemanlar sürekli başarılı
olmak zorundadırlar. En çok başarılı olanlar yükselir, çok büyük primlerle genç
yaşlarda yaşamlarını garanti altına alırlar, ülkelerinin ve dünyanın en çok
kazananları arasına girerler. Başarılı olamayanlar hemen tasfiye edilirler.
Yazar Ryo Kuroki bir Japon bankasının
çevresinde geçen yatırım şirketlerindeki ekonomik olayları, insan ilişkilerini
ve durumlarını “Top Left” adlı romanında yazmıştır:
“Bu ay işe
girenler ve çıkanlar listesi. 70’in üzerine yeni eleman ve 100’e yakın işten
çıkan elemanın adı, bölümü ve unvanı tam liste asılmıştı. Yatırım bankasında
çalışanların işe girip çıkma trafiği oldukça yoğundur. Zayıf olanlar, göz açıp
kapayıncaya kadar fırlatılıp atılır, sadece güçlüler ayakta kalır.” (s.157, Top
Left, Ryo Kuroki,)
“Tatsuhana, kendi kendine; “ Menkul satışı komisyoncusunun yaşamı öyle
bir şeydir işte... Bizler bu işe başladığımız anda köşeye sıkıştırılmış
boksörleriz. Akan kanlarla iki gözümüz birden kapanır, yere düşmek üzere
olduğumuz korkusu içerisinde karanlığa yumruğumuzu savurmak zorunda kalan
boksörler. İş bağlamaya devam etmezsem ayakta duracak yerim kalmaz, düşer
giderim.” (s.112, Top Left, Ryo Kurokı,)
“Amerikan
yatırım bankalarında iş alınırken, para kazanmak yaşamın en önemli sorunu
olurdu. 1 milyon doları aşan yıllık gelire, insanların gözlerinden uzak çekilen
sıkıntılar ve ailelerinin gözyaşlarının bedeli de dahildi. Yatırım bankasında
bedel biçilemeyecek hiçbir şey yoktu. “(s.94, Top Left, Ryo Kurokı,)
“Sendikasyon
gücü olan Amerikan bankaları, tamamını katılımcı bankalara verdiği faizi
olabildiğince düşük
tutar, kendilerinin tamamını götürecekleri üstlenme komisyonunu olabildiğince yüksek
tutarlar…Günümüzdeki M&A’da (yatırım finansmanı bölümü) artık mantık arama.
Sadece bir para oyunu. Yatırımcılar ve ticaret bankaları para kazandıktan sonra
şirketlerin geleceğinin ne olacağına hiç bakmazlar. Onun için de onların
gözünün önünde en kalın havucu sallandıran oyunu kazanır.”
Bu acımasız
ve kuralsız rekabete dayanan ekonomik ortam başta gelişen ülkelerin ekonomileri
üzerinde olmak üzere, tüm ülkelerin
ekonomileri üzerinde olumlu olduğu kadar çok büyük olumsuz etkilerde bulunur.
Devletin diğer siyasi kurumlarını da etkisi altına alan bu sınırsız özgür
rekabet dünyası, devleti yöneten siyasi kadroları da kapitalist sisteme uyumlaştırmıştır.
Türk siyasetinde rol alan siyasilerin, seçim rekabeti sonucunda yarışı
kazanandıklarında elde etmiş oldukları maddi ve sosyal kazanç bunun örneğidir. Yarışı
kazanan iki yılda emekli olmakta, görev süresince diğer devlet çalışanlarına
göre yüksek maaşlara ve sosyal haklara sahip olarak toplumda ayrıcalıklı bir
yer edinmektedir.
Kapitalist
dünya düzeni gerçekte, daha çok, bu finans ekonomisi çevresinde geçen olayları
ifade eder, üretim ve istihdam amacı ile bir fabrikaya yatırım yapan ancak
aşırı kar elde etme hırsıyla ahlaki-insani değerlerden uzaklaşan bir patronun,
bir fabrikatörün ekonomi dünyası kapitalist düzeni ifade etmez.
Bu ekonomik
sistem içinde yüksek komisyon ve menkul varlıklardan elde edilen yüksek
gelirlerle zengin daha fazla zenginleşir, fakir ise daha fazla fakirleşir. Bu
nedenle Avrupa Birliği ülkelerinde ve birçok ülkede okullarda “Finans
Okuryazarlığı” dersi konularak tüm bireylerin tasarruflarını değerlendirerek
gelirlerinin artırılması düşünülmüştür. Ancak finansal ekonomi dünyasına adil
ve doğru olmayan girişimler egemen olduğundan gelir dağılımı adaletinin
düzeltilmesi için “ finans okur-yazarlığı eğitimi “çözüm yolu olamamaktadır.
FİNANS
EKONOMİSİ -2-
FİNANS
SERMAYESİ VE FİNANSAL OKURYAZARLIK
Dünya
Bankası (World Bank) ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) gibi
uluslararası değerlendirmeler yapan kuruluşlar ülkelerin finansal
okuryazarlığını devlet politikalarına daha çok dâhil etmesi gereğinin
bildirmektedirler. OECD gençlere, mümkün
olduğunca küçük yaşlardan itibaren finansal eğitiminin sağlanması ve finansal
eğitimin zorunlu eğitim müfredatı ile bütünleştirilmesi gerektiğini sıklıkla
dile getirmektedir.
”
Finansal okuryazarlık en genel haliyle “finansal kavramlar ve risklerin
bilgi ve anlayışına sahip olmak, bu bilgi ve anlayışla değişik finansal
bağlamlarda etkili kararlar almak, birey ve toplumun finansal iyi olma halini
geliştirmek ve ekonomik hayata katılımı sağlamak için kullanma becerisi,
motivasyonu ve güveni” oluşturmak, olarak tanımlamaktadır (OECD, 2012)” https://tedmem.org/mem-notlari/degerlendirme/temel-bir-yasam-becerisi-finansal-okuryazarlik (Türk Eğitim Derneğinin internet
sitesi)
PISA (Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme
Programı) 2012 değerlendirmesinde, finansal okuryazarlık alanında verisi
bulunan 15 ülke ve üç ekonomi bulunmaktadır ve bunların arasında Avustralya,
Estonya, Çek Cumhuriyeti, Flaman Bölgesi-Belçika, Yeni Zelanda ve Polonya’dan
katılan öğrenciler OECD ortalamasından daha yüksek performans göstermiştir.
Finansal okuryazarlık, toplumların gelir
dağılımında dengenin sağlanmasının,
gelir eşitsizliğini azaltmanın bir yolu ve bireylerin refahının
arttırılmasının çaresi olarak görülmektedir. Her türlü spekülasyonlara açık
olan, acımasız bir yarışın olduğu menkul kıymetler borsasında bu olası
görülmemektedir. Her türlü rekabet anlayışının özgür olduğu serbest ekonomi
anlayışı içinde, kredi sermayesi, parasal sermaye, sanayi sermayesi arasındaki
rekabet sonucu zengin daha fazla zenginleşmekte, fakir ise daha fazla
fakirleşmektedir.
İlk olarak 1910 yılında Viyana’da
yayımlanan düşünür ve siyasetçi Rudof Hilferding’in Finans Kapital adlı banka
sermayesi ve finans kapitali analiz ettiği kitabında yazdıkları günümüz
borsalarında yaşananları canlı olarak ortaya koymaktadır: “…Kurucu hissesi ya da karı, anonim
şirketlerin kuruluşunu teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda önemli bir servet
kaynağı oluyor ve sonraki yatırımlara hazır tutuluyor. Her iki biçimde de bu
hisseler sermayenin odaklaşmasına yol açıyor, dev şirketlerin, hatta
kartellerin ve tüm sanayi kollarını denetleyen tröstlerin türemesini sağlıyor”
(s.23, Rudolf Hilferding, Finans Kapital)
Anonim şirketler ekonomik koşulların
sermaye gerekliliğine bağlı girişimlerine duyulan gereksinimlerden ortaya
çıkmış ve anonim şirket kurucu üyelerine şirketlerin kontrolüne yol açarak,
kurucu karı, prim, komisyon, tercihli hisse gelirleri ile büyük parasal
sermayelere sahip olmalarının yolunu açmıştır. Salt devletin ekonomik ve
örgütlü gücü ile gerçekleştirilebilecek girişimler, kişisel girişimlerle
gerçekleştirilme olanağı olmayan alanlardaki girişimler anonim ortaklıklar biçiminde
kurulan şirketler sayesinde gerçekleştirilmiştir. Bunların en belirgin örneği
demiryolu yatırımlarıdır; ilk büyük örnekleri de İngiltere ve Hollanda’da
kurulan ve Doğu Asya ülkeleri ile ticari bağlar kurmayı amaçlayan, Doğu Hindistan Şirketleridir. (East İndia
Company)
Anonim şirketlerin başında kurucu ve
öncü olan girişimci bir oligarşi bulunur. Şirket gelirlerinin kontrolü gizli
bilgileri bu oligarşinin elindedir. Adi hisselere sahip olan diğer ortaklar ise
işten habersiz, yönetimden hiç anlamayan kalabalıkları oluşur. Kurucu hisse
sahiplerinin belli bir geliri vardır. Adi hisselerin belli sabit bir geliri
yoktur. Bunların gelirleri ekonomik koşullara bağlı olarak dalgalandığından adi
hisseler spekülatörlerce çok sahiplenir. Kurucu üyeler İçerden sahip oldukları
bilgilerle çok ucuza ele geçirdikleri bu hisselerle bu şirketleri tam
sahiplenirler. Denetimleri altına alarak ekstra büyük kazançlar sağlarlar.
“Bir yandan anonim şirketlerin gelişmesi,
bir yandan da mülkiyetin genişleyerek odaklaşması sonunda, sermayelerini
çeşitli şirketlere yatırmış bulunan dev kapitalistlerin sayısı çoğaldı. Hisse
senetleri alanındaki yoğun sahiplenme şirketin yönetiminde yer alma gücünü
sağlıyor. Büyük hisse sahibi, yönetim kurulu üyesi olarak hem prim şeklinde
kardan hisse alıyor, hem de girişimin yönetimini etkileme olanağını buluyor ya
da kendinden önceki yöneticilerin bilgilerini senetlerde spekülasyon yapmak
veya başkaca işlemlerde kullanma fırsatını yakalıyor. Kendi kişisel sermaye
kaynakları ya da (banka müdürleri halinde) temsil ettikleri dış sermayenin
odaklaşmış gücü sayesinde, pek çok şirketin yönetim veya müdürler kurulu üyesi
olanlardan meydana gelen bir çevre ortaya çıkıyor. Bu şekilde bir çeşit kimlik
birliği (Personalunion) doğuyor bir yandan çeşitli anonim şirketlerin kendi
aralarında, öte yanda bunlarla bankalar arasında.(s.194, Rudolf Hilferding,
Finans Kapital)
Anonim şirket tarafından ayrılacak
amortismanları, ödenen prim ve ikramiyeleri, ayrılan rezerv payları içerden
birer kişi olarak bilen bu kişiler, hisse senetlerinin gelecekteki kar durumunu
da bilirler. Bu bilgiye bağlı olarak aldıkları hisse senetleri ile hisse
senetleri üzerindeki fiyat değişmeleri de etkileyerek büyük karlar ederler.
Dışarıdan borsada alım satım yapan ve hisse senetleri arasındaki farktan kar
etme amacını taşıyan diğer oyuncuların bu net karlara ulaşması zordur.
Diğer yandan spekülatörlerin, kar elde
etmek için hisse senetlerinin arz ve talebi arasında değişiklikler yaratması
doğası gereğidir. Çünkü, bir borsa oyuncusu (spekülatör) kar elde etmek için,
sadece hisse senetlerinin değer artışından yararlanmaz. Asıl olarak arz ve
talebe bağlı ortaya çıkan alış ve satış fiyatları arasındaki farktan kar eder.
Bunun için de
geniş kapsamlı alımlarla
yarattıkları yapay taleple hisse fiyatlarını tırmandırıyorlar. Özellikle
parasal sermayesi büyük olanlar bu yöntemle büyük karlar elde etme amaçlarını, bir
şirketi ele geçirme veya bir şirketi iflasa sürükleme hedeflerini gerçekleştirmektedir.
“ … yarattıkları talep sayesinde bu (yapay-y.ö.) hisse fiyatlarını
tırmandırıyorlar. Bu eğilim bir kez patlak verince, onların peşinde
spekülasyona katılanlar da satın almaya başlıyor ve bu kez (daha az yapay-y.ö.)
talepler artıyor ve fiyatlar yeniden yükseliyor. Oysa bu arada büyükler çoktan
çekilmiş bulunuyorlar. Şimdi artık yavaş yavaş kar edebilirler ya da yükselen
rayici kendi amaçları doğrultusunda az çok sabit tutabilirler. Bu durumda büyük
sermaye sahibi olmak piyasada doğrudan üstünlük sağlıyor, çünkü bu sermayenin
kullanıldığı yön piyasanın da yönünü belirliyor. Büyük sermayenin üretim
alanındaki üstünlüğü, kendini daha ucuz üretimde, yani fiyatların düşürülerek
değiştirilmesinde belli ederken, bu üstünlük borsada
doğrudan doğruya fiyatları etkiliyor.”( s.216, Rudolf
Hilferding, Finans Kapital )
Şirket
ve banka yönetiminden uzak olan küçük borsa yatırımcıları, fiyatlar üzerindeki
etkileri bilmediklerinden ve arz ve talebi etkileme güçleri olmadığından hisse
senedi fiyatlarındaki değişmeleri tam olarak bilemez. Bu da elde edecekleri
karların zararları telafi edecek düzeyde kalmasına neden olur.
Spekülasyon fiyat değişikliklerini
sömürmeye dayanmaktadır. Şirketin ürettiği mal ve hizmetin fiyatlarının
değişmesi Sanayi (üretken) sermaye sahibi kişileri ilgilendirirken, hisse senetlerinin fiyatlarının değişmesi
spekülatörü ilgilendirmektedir. Spekülatör için karın yükselmesi ya da düşmesi
önemli değildir, onun için önemli olan şey yalnızca bu değişmeler ve
değişmeleri önceden görebilmektir.
“…spekülatör
kazancını hiçbir zaman bu yükselen kardan sağlamaz, çünkü kazancını kar
düşerken de sağlayabilir. O, karın yükselmesini değil,
aslında karın yükselme veya alçalması sırasında kar senetlerinin fiyatlarında yükselen
karın kendisini cebine atmak için değil - çünkü bunu yatırımcı kapitalist
yapıyor- bunların alım satımından kar etmek için elinde tutar. Kazancı kardan
pay alma şeklinde değil -çünkü kar azalırken bile kazanabiliyor- fiyat değişmelerinden
pay koparna biçimindedir, öyle ki önceden sattıklarını, belirli bir zaman
gelince, daha ucuza satın alır. Ya da önceden aldıklarını daha pahalıya satar.”(s.217,
Rudolf Hilferding, Finans Kapital )
Spekülatörlerin diğer bir adıyla parasal sermaye sahiplerinin kar senetlerinden
düşerken de yükselirken de kar etmelerine en büyük çağdaş örnek, ünlü
spekülatör Soros’un yapmış olduğu spekülatif yatırımlardır. Soros, borçlanma
ile(Hedding) almış olduğu Poundları o
günkü kur üzerinden dolara yatırır. Pound devalüe olunca, değeri düştüğünden,
almış olduğu pounddan daha az bir borcu ortaya çıkmış olduğundan, aradaki farktan
büyük karlar eder.
Soros önce, hedding yoluyla (borçlanma
işlemi) o günkü kurdan dolar ile Pound almıştır. Bu işlemin yapıldığı ekonomik
koşullar içinde Pound, Avrupa birliğinin
ortak para birimine katılacağı düşünüldüğünden düşme eğilimindedir ve devalüe
edilmesi gerekmektedir veya Pound tedavülden kalkacaktır. Devalüe olma
eğilimindeki Poundu hedding yoluyla alan Soros, düşme eğiliminde olan Poundu,
elindeki poundların bir kısmını piyasaya sürerek değerinin düşüşünü hızlandırır
ve Pound yüzde yüzlere yakın düşer. Düşen Poundlar üzerinden, elde etmiş olduğu
dolarları bozdurarak borcunu öder ve arada fark olan kalan bir milyar doları
kar olarak cebine koyar. Düşen Pound İngilizlerde, Avrupa birliğinin ortak para
birimine girmesi düşüncesinde ters tepkiye neden olur, çünkü ortak para birimi
İngiliz vatandaşını yoksullaştırmıştır. İngiltere ortak para birimi Euroya
girmez ancak Avrupa birliğinin üyeliğini kabul eder. Pound serbest kur rejimine
bağlanarak dalgalanmaya bırakılır ve eski değerinin yüzde onbeş altında
değerini bulur.
Bu olay ekonomik durgunluğa girmekte olan
ülkelerde, spekülatörlerin nasıl çalıştığına ve ülke ekonomilerini nasıl düşüşe
ve çöküşe sürüklediklerine ilişkin çok somut bir örnektir.
Çağdaş finans kapitalizminin yol açtığı
krizlere en büyük örneklerden birisi de Uzak Doğu’da ortaya çıkan ve dünyada
birçok ülkeyi etkileyen ekonomik krizdir:
“Küçük
bir gmp hedge fonu -yetkililer isim vermeseler de bunların Soros’un Quantum
Fonu ve Julian Robertson’un daha az tanınan ama aynı ölçüde etkili Tiger Fonu
olduğu söyleniyor- Hong Kong’a karşı “ikili oynamaya” başladı. Hong Kong hisse
senetlerini short sattılar -yani, hisseleri sahiplerinden ödünç alıp, sonra
onları Hong Kong doları karşılığında sattılar (tabii ki, sahiplerine
hisselerini yeniden satın alıp onlara iade edeceklerini -ve ayrıca hisse
senetlerini bir süre kullanmanın bedeli olarak bir de “kira bedeli”
ödeyeceklerini- taahhüt ederek.) Sonra, satın aldıkları Hong Kong dolarlarını
ABD dolarına çevirdiler. Aslında iki şeyden birinin gerçekleşeceğini tahmin
ediyorlardı. Ya Hong Kong doları devalüe edilecek ve bunun sonucunda yaptıkları
döviz spekülasyonundan para kazanacaklardı ya da Hong Kong Para Yetkilileri
faiz oranlarını yükselterek parayı korumaya çalışacaktı ki, bu durumda da yerel
borsa düşecek ve parayı short hisse senedi pozisyonlarından kazanacaklardı
Fakat
Hong Kong yetkililerine göre hedge fonları yalnızca bu iki tahmin üzerine
oynamakla kalmıyordu: 1992’de Soros’un yaptığı gibi bunların gerçekleşmesi için
ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Hong Kong dolarları düzenli
aralıklarla, büyük bloklar halinde göze batacak şekilde satılıyor, böylece
piyasada herkesin dikkati çekilmek isteniyordu. Hong Kong yetkilileri yine isim
vermeden hedge fonlarının gazetecilere ve dergi editörlerine Hong Kong
dolarının ya da Çin renminbisinin veya her ikisinin birden devalüasyonun
eşiğinde olduğunu anlatan hikâyeler yazmaları için para verdiklerini de iddia
ettiler. Diğer bir deyişle, hedge fonları paraya saldırmak için kasıtlı bir gayret
gösteriyorlardı. .. Bu nedenle Hong Kong’un Asya-Pasifik bölgesinin çoğu
kısmında oynanan bir oyunun en etkileyici bölümü, hatta büyük olasılıkla tüm
zamanların en büyük borsa komplosu olduğu düşünülebilir.” (s.114, Paul Krugman,
Bunalım ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz)
Borsada,
üretici olarak kar etmeyen hatta kapanma noktasında olan şirketlerin hisseleri
üzerindeki büyük karlar elde edilerek yapılan hisse senetleri spekülasyonu,
dünyadaki birçok ekonomik krizin ise temel nedenidir. 2008 yılında Amerika’da
ortaya çıkan “ mortgage” krizi bunun en büyük örneğidir.
Görülüyor ki
öğrencilerimize verilecek Finansal okuryazarlık eğitimi ile ülkelerin gelir
adaletsizliğini düzeltmeleri, ailelerin refahlarını arttırmaları, aşırı özgür
bırakılan, hukuk ve kural tanımayan bir rekabetin yaşandığı ekonomik
piyasalarda mümkün değildir. Hukuk ve kurallarla sınırlandırılmamış, vahşi bir
rekabet toplumu, orman yasaları ile yaşanan bir ortam durumuna getirmektedir.
Sınırsız bir kar hırsı, insanları birbirine ezdirdiği gibi doğanın ve dünyanın
hızla tahrip edilmesine, kaynakların büyük bir israfla tüketilmesine neden
olmaktadır.
Bizim
görüşümüz, borsada işlem gören mal ve hizmet üreten şirketlerin gerçek piyasa
değerleri üzerinde hisselerinin işlem görmesi, şirket bilgilerinin doğru, açık
ve erişilebilir olması; serbest rekabet içinde üretim yapan toplumun hukuk
kurallarının yeniden konulması, rekabetin hukuklaştırılması, rekabetin
toplumsallaştırılması ve her ne kadar rekabet olan bir ekonomik sistemde, gelir
dengesizliğini önlemek mümkün değilse de, kurulacak fiyat düzenleme kurumları
ve gelirlerin adaletli dağılımı ile gelir dağılımının dengelenmesidir.
KAYNAKÇA:
1. Ryo Kuroki, Top Left, Çeviren: H.Can
Erkin, Bizim Kitaplar, Dünya Edebiyatı 88/Roman, İstanbul- 2010
2. Rudolf Hilferding, Finans Kapital, Çeviren: Yılmaz
Öner, Belge Yayınları:229-Kuramsal Dizi, İstanbul, Ceylan Ofset, Birinci
Basım:Kasım 1995
3. Paul Krugman, Bunalım ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel
Kriz, Çeviren: Neşenur Domaniç, Literatür
Yayıncılık, 595, Ayhan Matbaası, Altıncı
Basım 2010, İstanbul-Beyoğlu
İsmail İNCİ, 12/11/2019