30 Temmuz 2018 Pazartesi

EKONOMİK KRİZLERİN ENGELLENMESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER




EKONOMİK KRİZLERİN ENGELLENMESİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER VE UYGULANACAK KURALLAR


       Ekonomik krizlere karşı alınacak önlemler ekonomik krizin cinsine ve türüne göre değişiklik gösterir. Çünkü her ekonomik krizin ortaya çıkışına neden olan olaylar ve süreçler farklıdır. Kalın bir kitabın konusu olabilecek olan bu önlem ve kuralları aşağıdaki şekilde genel olarak özetlemek mümkündür.
       1- Gereksinmeleri karşılayan ana ekonomik öğelerin yokluğundan ve yetersizliğinden kaynaklanan ekonomik krizler:
Bu çeşit ekonomik krizleri kendi içinde alt gruplara ayırarak incelersek aşağıdaki tablo ortaya çıkar.
     a) Aşırı nüfus artışına, çok kullanmaktan dolayı toprak verimliliğinin düşmesine ve iklimdeki aşırı değişikliklere (kuraklık, seller…vb)bağlı olarak  ürün kaybı ve üretim yetersizlikleri sonucu gereksinmelerin karşılanamaması ile ortaya çıkan ekonomik krizler. Bu krizlere karşı insanlık geçmişte tarih boyunca,  bulundukları bölgeden başka bölgelere göç ederek çözüm aramıştır. Daha verimli toprakların, daha elverişli iklimlerin, daha bol ürün ve yaşam kaynaklarının bulunduğu ülkelere göç etmek, ele geçirmek insanların ve insan topluluklarının aklına gelen en doğru düşünce biçimi ve en basit bulunan çare olmuştur. Coğrafik keşiflerin de başlıca nedeni olan bu etkiler, ülkelerin istila edilmelerinin, sömürge ülkeler oluşturulmasının da nedenini oluşturur.
     George Percy: Observation adlı eserinde Amerika’ya ilk adım atılışında gördüklerini şöyle anlatır: “ Altı çiçeklerle döşeli ormanları, İngiltere’den dört katı kadar daha büyük ve lezzetli çilekleri, çok iri ve leziz istiridyeleri, büyük miktarda küçük av hayvanları, yığın halinde hindi yuvaları ve sayısız yumurtaları…bulduk.”  Çok bereketli, verimli, cennet gibi bir ülkeye gelmişlerdir. Bu görülenler Amerika’ya göçün ve bu kıtada yerleşmenin yolunu açar. İnsandaki sonsuz keşfetme merak ve arzusunun arkasındaki güdü de göç edenlerin göç ettikleri yerlerde bulup ele geçirdikleri,  zevk ve sevinç kaynağı oluşturan bereketli ürünler, doğal zenginliklerdir. Bu güdü aynı zamanda insan topluluklarının başka insan topluluklarını ve topraklarını sömürgeleştirmesinin de nedenidir.
     Günümüzde bilimsel ve teknolojik ilerlemeler sonucunda ve siyasal gelişmelere bağlı olarak dünyamızda keşfedilecek yeni bir kıta ve istila edilecek, açık olarak sömürgeleştirilecek bir ülke bulunmamaktadır. Gizli olarak sömürge siyasetini güden ve sömürülen ülkeler bulunsa da Wilson Prensipleri ile uluslar arası hukuka yerleşen siyasal anlayışa bağlı olarak artık hiçbir ülkenin diğer bir ülkeyi istila ederek topraklarını genişletme hedefi kalmamıştır. 

    19. yüzyıldan itibaren Tarımsal üretimde, gelişen sanayi ile birlikte ileri üretim teknikleri ile tarım yapılarak üretim arttırılmaya başlanmıştır. Tarımda traktör, gübre, yeni sulama teknikleri kullanılarak; bitkilerin tohumlarının genetik yapıları değiştirilerek ve dünyanın değişik coğrafyalarından yeni bitki tohumları türleri keşfedilerek hastalıklara ve iklim koşullarına dayanıklı tohumlarla yapılan üretimlerle üretimde aşırı artışlar sağlanmış, tüketim gereksinmeleri yeterli ölçüde karşılanmaya başlanmıştır.
       Daha çok ürün elde etmek için bitkilerin genetik yapıları ile oynamanın, insan sağlığında ciddi sorunlara yol açtığı belirlenmiştir. Bir bölgede daha dayanıklı genetik yapıya sahip bitki tohumları başka coğrafik bölgelerde de çok daha verimli olabilmektedir. Bunun için bir bitkiye ait kuraklığa, hastalıklara dayanıklı, bol ürün veren tohum çeşitlerinin dünyanın değişik coğrafik koşullarında araştırarak keşfetmek daha sağlıklı bir yöntemdir. Kansas’ta çiftçilik ve öğretmenlik ile meşgul olan  Mark Alfred Carleton Kansas’ta ekilen kurağa ve küflenmeye dayanıklı olan buğdayın, Amerika dışından, Ukrayna veya Avrasya steplerinden getirilmiş olduğu kanısına varmıştı. Tarım Bakanlığının desteği ile bu bölgelere giderek, Ural nehrinin tam batısında Turgai steplerinde  “Kubanka” buğdayını, Ukrayna’da Kharkov yakınında Kharkov buğdayını keşfeder. 1914 yılına gelindiğinde, ABD’de kış buğdayının yarısı Kubanka ve Kharkov çeşitlerinden üretilmekteydi. “ Kuzey Afrika’dan J. H.Watkins Kaffir mısırını getirdi, Niels Hansen, Türkistan’dan sarı çiçekli afalfayı ülkeye soktu…”(s.382, ABD Tarihi, Allan Nevins-Henry Steele Commager, Çev.Halil İNALCIK)
     Gıda üretiminin yeni topraklar keşfedilmeden artırılması, tarım ve hayvancılıkta bilimsel ve teknolojik keşifler ile gerçekleşmiştir. Bu durum hükümetlerin izleyeceği ekonomi politikalarında besin maddeleri ürünlerinin üretiminde tarım ve hayvancılıkta bilimsel araştırmaları ve yatırımları desteklemesinin önemini arttırmıştır. Bu alanda ortaya çıkacak ekonomik bir kriz,  açlık riski de dahil tüm ekonomide dengeleri alt üst edecektir. Bu tehlike nedeniyle, tarım ve hayvancılık ile ilgili çalışmalar devlet politikası olarak izlenerek gerekli önlemler alınmaya çalışılmaktadır.
     İleri tarım tekniklerine ve gelişen gıda üretimi sanayisine bağlı olarak üretimde aşırı artışlara rağmen,  çiftçi maliyetlerinin (gübre, tohum, makine…vb)artması ve  üretilen tarım ürünleri fiyatlarının yeterince artmaması veya düşmesi sonucunda ürünlerin tarlada kalması, imha edilmesi veya üretimine ara verilmesi üretimde kıtlıklara neden olabilir. Bu sorunlara karşı hükümetler maliyetleri düşürücü destek politikaları izlemelidir. Hükümetler kuraklık, sel, don..vb gibi doğa koşullarının olumsuz etkilerinin  üreticileri etkilememesi için baraj, göl, gölet yaparak, seracılıktaki teknikleri geliştirerek üreticilerin üretim faaliyetlerini desteklemelidir.
     b) Ülkelerin ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin üretimde kullandıkları ana
maddelerden birisinin bulunmaması ekonomik krize neden olmaktadır. Bu temel madde petrol, doğal gaz gibi tüm üretimde enerji kaynağını oluşturan bir madde olabileceği gibi, önemli bazı ürünlerin üretiminde kullanılan çelik, bakır, alüminyum gibi maddeler de olabilir.
     Enerji elde edilmesini sağlayan maddeler tüm üretimi etkilerler. Bu maddelerin yokluğu tüm ülke üretimini olumsuz etkileyerek, birçok ürünün üretimini azaltır, maliyetlerini yükselterek enflasyona neden olur. Yüksek enflasyon ise ekonomik krizleri ortaya çıkarır. Bu tür krizlerin önlenmesi için öncelikle enerjinin kesintisiz temin edileceği, alternatif enerji kaynakları sağlayacak güçlü bir politika belirlenmeli ve bu politika desteklenmelidir. Günümüzde yaygınlaşan güneş enerjisi başta olmak üzere, su, rüzgar gibi doğanın güçlerinden elde edilen enerji kaynakları değerlendirilmeli, doğal gaz, petrol, uranyum..vb sınırlı maddelerden elde edilen enerji kaynakları araştırılmalıdır.
     Zorunlu olarak ithal edilen enerji hammaddelerinin ve sanayi üretiminde kullanılan ana maddelerin enflasyon baskısını önlemek için, ihracatta tekel oluşturarak döviz geliri sağlayacak birkaç üründe Uzmanlaşmış Üretim Alanları” oluşturulmalıdır. Bu Uzmanlık alanında üretim, teknolojiye dayanan yeni Markalaşmış ürün olabilir, niteliği geliştirilmiş ülkenin doğal zenginliklerini destekleyen ürünler (Tarım ürünleri, turizm bölgeleri, doğadan çıkarılan madenler) olabilir. Diğer üretim alanlarında kendi kendine yeterli olacak üretimde bulunmaya çaba gösterilmelidir.

    c) Kamu hizmetlerini yerine getirilebilmesi için toplanan vergi gelirleri ile kamu harcamaları arasındaki büyük dengesizlikler, devletleri iflas durumu ile karşı karşıya getirerek ekonomik krizlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu krizlerin en büyük nedeni kamu harcamalarındaki savurganlık;  lüks, zevk ve eğlenceye dayalı bir yaşama kapılarak vergi gelirleri ile dengeli olmayan harcamaların yapılmasıdır. Bütçe dengelerine aykırı olarak yapılan bu harcamalar, devlet içinde rüşvet, yolsuzluk, adam kayırmalarla birleşerek devletin güvenlik, savunma, adalet, sağlık…vb gibi ana görevlerini yapamayacak duruma getirir. Bu ekonomik krizin önlenmesi hükümetlerin kamu gelirlerini “ tüyü bitmemiş yetimin hakkını” koruyacak şekilde adil olarak harcaması, lüks ve sefahata kaçmadan,   devlet hazinesini devleri yönetenlere ve yakınlarına peşkeş çekmeden, ülkenin vatandaşlarının, şirketlerinin verimliliklerini, üretimlerini arttıracak gerekli yapı ve koşulları sağlayacak şekilde yönetmesi ile olanaklıdır. İsraf derecesinde gereksiz, üretim değeri olmayan, saray ve binalar, alışveriş merkezleri, gösterişli yol ve caddeler..vb  harcama ve yatırımlardan uzak durmak gerekir. Özellikle bu tip zevk eğlenceye dayanan yatırım ve harcamaları hükümetlerin borçlanarak yapması kamu açıklarına dayalı ekonomik krizleri kaçınılmaz duruma getirir.  
     d) Döviz miktarında aşırı düşüşler ve Merkez Bankası rezervlerinin erimesi ile ortaya çıkan Döviz krizi, devletlerin yabancı paraya bağlı olarak alacak mal ve yapacakları hizmetlerin fiyatlarını arttırarak, yüksek enflasyona bağlı ekonomik krizlerin ortaya çıkmasına neden olur. Döviz ile mal ve hizmet almak zorunda olan devletler, bu alımları karşılayacak döviz gelirleri elde etmek zorundadırlar. Tersi durumda iflas noktasına gelirler. Bu ekonomik sorunun ortadan kaldırılması için ülkeler mutlaka, dış ülkelerin satın alacağı bir mal ve hizmet üretmek zorundadır. Dış ülkelerin talep edeceği ürün sahibi olmanın geçerli yolu, ülkelerin Uzmanlaşmış Oldukları bir ve birkaç alanda üretim yapmaları ve bilimsel araştırma ve geliştirmelerle, diğer ülkelerin sahip olmadığı yeni ürünler üretmeleridir. Bu nedenle ARGE çalışmalarına yatırım yapmak büyük önem taşır.
     Ancak elde edilen döviz kadar, dövizlerin harcanması da önemlidir. Döviz gelirleri dengesine bağlı olmadan yapılan döviz harcamaları, alınan tüm önlemleri ve yapılan çalışmaları boşa çıkarır. Daima, ülkeye giren ve çıkan döviz ile ilgili yatırım ve harcamaları karşılayabilecek dengelerde döviz gelir ve birikimi önlemini almış olmak döviz açığına bağlı bir ekonomik kriz önleyecektir. Döviz gelirler ve giderleri dengeli olarak ve özellikle dış satımda üretim ve verimliliği artıracak şekilde harcanmalıdır.

     Kamunun,  açık bütçe uygulamaları ile yerli ve yabancı para birimleri cinsinden dengesiz iç ve dış borçlanması, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kamunun ve özel şirketlerin, borçlarını ödeyemeyecek durumu gelmesi ile sık sık ekonomik krizler ortaya çıkmaktadır. Sanayileşmiş gelişmiş ülkeler,  gelişmekte olan ülkelerde açık bütçe uygulamalarını, enflasyonist politikaları teşvik edebilirler. Bu teşvikin nedeni, aşırı üretimde bulunan ekonomilerinin mallarını gelişmekte olan ülkelere pazarlayabilmeleri içindir. Sanayileşmiş olan ülkeler, uluslar arası şirketler ürünlerini pazarlayabilmek için, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi ve kolaylaştırılmasını savunurlar. Hedefledikleri Pazar düşüncesine ulaşabilmek için amaçları yönünde siyaset yapan kişi, kurum ve hükümetleri teşvik edebilirler,  destekleyip koruyabilirler. Bu amaçla uluslararası ticareti kolaylaştıracak ticaret yollarını açık olmasını sağlayacak otoban, yol, köprü, havaalanı inşaatlarına yatırımların yapılmasını teşvik ederler. Teşviklerle yapılan bu tip yatırımlar kamu gelirlerinde ve döviz harcamalarında açıklara neden olarak ekonomik krizleri ortaya çıkarır. Bu tip ekonomik krizleri engelleyebilmek için, ekonomide önceliklerin belirlendiği, kamu ve şirket açıklarının kontrol edilebilir olduğu yatırım ve üretim ekonomi politikaları oluşturmak gerekir.
e) Dünya nüfusunun yüzyıllar sonrasında dünyanın kaldıramayacağı kadar artması, hammadde kaynaklarının tüm dünya ülkeleri için yetersiz duruma getirecektir. Bu Genel Büyük, tüm insanlığı ilgilendiren ekonomik krizin aşılması, insan varlığının kendine yeni alanlarda yeni yaşama koşulları oluşturmasına veya bu yeni yerlerin koşullarında yaşama uyum sağlayacak kendi varlığında gerekli değişimi gösterebilmesine bağlıdır. Bu yeni yaşama alanları da yeni gezegenler, yeni dünyalar keşfederek bu yeni dünyalarda yaşama uyum sağlamakla olabilir. Bu insanlığın ortak mücadelesidir.

 2- Gereksinmeleri karşılayan ürünlerin talep edilenden fazla üretiminden kaynaklanan ekonomik krizler.
     ABD ve tüm dünyayı etkileyen 1929 yılındaki ekonomik kriz, tüm pazar arayışlarına rağmen üretim fazlalığından ve gelir dengesizliliğinden ortaya çıkan büyük bir ekonomik bir krizdir. Üretim fazlalığı ve talep yetersizliğine dayanan ekonomik krizlerin temel nedenleri üretim teknik ve yöntemlerindeki yeniliklere bağlı olarak üretimde aşırı artışlar ile birlikte gelir dağılımındaki dengesizliklerdir. İlerleyen teknolojiye bağlı olarak üretim tekniklerine ve yeni üretim yöntemlerine (Seri üretim yöntemine bağı olarak kitle üretiminin yapılması)  bağlı aşırı üretimle sonuçlanan yatırımlar,  serbest piyasa ekonomisine dayanan aşırı kar amaçlı üretimler sonucu gelir dengesizliği ile birlikte birleşerek talep yetersizliğine neden olmakta, ekonomik sistem ülke dışı pazarlar bulamadığı taktirde işyerlerinin kapanmasına, zincirleme olarak borsa ve bankaların iflasına neden olarak ekonomik krizleri ortaya çıkarmaktadır.” 1929 krizini ele alırsak, ortada açıkça çöküşe götüren bazı etkenler vardı.Öncelikle ülkenin üretim kapasitesi, tüketim kapasitesinden daha büyüktü….gelirin yeterli derecede bir bölümünün işçi,çiftçi,memur ve görevlinin eline geçmemesiydi. Hâlbuki bütün sınai ve ticari sistem onların devamlı satın alma gücüne dayanıyordu. İkinci olarak, hükümetin gümrük tarifesi ve savaş borçları siyaseti, yabancı pazarları Amerikan malları için fiilen kapatmıştı….Üçüncüsü kredide kolaylık, kredinin ölçüsüz genişlemesine, taksitle alışverişin artmasına ve sınırsız bir spekülasyona yol açtı.Hükümet ve özel kişilerin borçları yüz, yüzelli milyar arasında bir miktara yükseldi ve spekülasyon hisseleri ve emlakı gerçek değerinin çok üstüne çıkardı.”…(s.481, ABD Tarihi, Allan Nevins-Henry Steele Commager, Çev.Halil İNALCIK)
     Gerek George ARMSTRONG’un “Para İmparatorluğu” kitabında gerekse Howard ZİNN’in “ABD Halklarının Tarihi” adlı kitabında 1929 ekonomik krizine neden olan ekonomik olay olarak yer yer piyasalara yeterince para sürülmemiş olması olarak gösterilir. Yine 1895 ekonomik krizinin nedeni de piyasalarda dolaşımda yeterince para miktarı bulunmamasıdır:
“Anayasa yapıldığında eyalet bankaları gümüş ve altın karşılığı para basarak para arzını karşılamaktaydılar. Bu sistem iç Savaş sonuna dek sürmüştür. İç Savaş sonrası milli bankalar Amerikan Devlet Tahvilleri karşılığı para basarak para ve kredi arzını düzenli halde tutmuşlardır. Rothschild ailesinin etkisi altında dünya bankacılık sistemi hükümetlerden özel bankacılara geçmeye başlamıştır. Bank of England dünyadaki diğer merkez bankalarına örnek olarak gösterilmektedir. Federal Rezerv Sistemi kurulduğunda Amerikan Hükümeti para basımı arzının düzenlenmesinde söz sahibi olmak istemiştir. Federal Rezerv Sistemi Amerikan halkının kendisine anayasa tarafından verilen bankacılığı düzenleme hakkını Kongre üyelerine vermesi dışında bir şey değildir…1907 yılındaki panik New York Rezerv bankalarının ticari bankalara mevduatlarını geri ödememesi ile başlamış ve rezerv bankasından para alamayan ticari bankalar müşterilerine mevduatlarını ödeyememişlerdir. Problem para arzını arttırmadaki zayıflık ve dolaşımdaki para kıtlığından kaynaklanmıştır. Zaten o yıllarda tüm dünyada ticaretin gereksinimlerini karşılayabilmek için para sistemlerinde radikal değişiklik yapılması istekleri bulunmaktadır..”(s.118, Para İmparatorluğu, George ARMSTRONG)


“Kongreye yazdığı bu nottan anlaşılacağı üzere para ve kredi arzını genişletecek…
Bankacılar para ve kredi arzına yetkili bir merkez bankasının kurulmasını
ve bu merkez bankasını da kendilerinin yönetmelerini istemektedirler…..Yönetim ise para arzını merkezi hükümet kanalıyla yapmak ancak krediyi bankalar kanalıyla düzenlemekten yanadır. Daha sonra basılacak paraların hangi koşulları taşıyacağı ve basılacak yeni paraların banknot mu yoksa devlet kağıdı hüviyeti mi taşıyacağı da bankacılar ve hükümet arasında tartışılmıştır. Federal Rezerv Sistemi bu tartışmalar sonucu kurulmuştur ve sonuçta tüm taraflar yaratılan sistemden memnun kalmışlardır. Başkan Wilson yeni sitem için, “Bu yeni sistem ticaret ve endüstrinin bağımsızlıkları ve halkın para arzındaki dalgalanmalar sonucu servetini kaybetmeyeceklerinin teminatıdır!” demiştir.”(s.119)

“Alınan karar sonrası Amerikan ekonomisi tarihinde görülmemiş bir panik ve yıkım ortaya çıkmıştır. Bu yıkım içinde en fazla zararı mevduat sahipleri ve ticaret ile sanayiye kredi veren bankalar çekmişlerdir. Pek çok kurum iflas etmiş, binlerce kişi intihar yoluyla kendi canını almış ve milyonlarca insan sefil olmuştur. Devlet tahvilleri ve hazine bonoları değerlerindeki düşüş bunların rehin karşılığında kredi veren bankaları batırmıştır. Bu depresyon öncesi ABD Gayri Safi Milli Hasılası 500-600 milyar dolarken kriz sonrası 250-300 milyar dolar düzeyine gerilemiştir….Amerikan devletinin iflasını önlemek amacıyla sonunda Federal Rezerv bankaları kredi musluklarını açmışlar ve 1927-1929 arası piyasalarda bir bahar havası esmiştir. Ancak esen bahar havası 1929 yılında spekülasyonlara neden olmuş ve bu nedenle Federal Rezerv bankaları tekrar deflasyonist uygulamalara başlamışlardır. On sene içinde Gayri Safi Milli Hasılasını 400 milyar dolar seviyesine getirmiş olan Amerikan ekonomisi yeniden % 40-50 kayba uğramıştır. 1930 yılında Federal Rezerv bankalarının açıkça aldıkları deflasyonist önlemler 1920 krizini atlatan bankerleri, işçileri, aileleri ve özellikle çiftçileri fena vurmuştur. Ürün fiyatlarının üretim fiyatlarından düşük hale gelmesi sayesinde çiftçiler ev ve arazilerini kaybetmişlerdir. Fabrikaların kapanması sonucu 12 milyon işçi işten atılmıştır.” (s.123)
    …. kanunen her hangi bir ticari banka elindeki devlet tahvil ve hazine
bonolarını bağlı olduğu Federal Rezerv bankasında ıskonto karşılığı bozdurma hakkına sahiptir. Bu yöntemle halkın ve işletmelerin ihtiyaç duyduğu para miktarının piyasaya sokulması amaçlanmıştır. Ancak bu yöntem 1920’de Warburg’un isteği üzerine Kongre’ce değiştirilmiş ve yapılan bir değişiklikle Federal Rezerve bankalarına kendilerine bağlı ticari bankalarının iskonto işlemlerini kısıtlama ve devlet tahvilleri ile hazine bonolarını kırmayı ret etmeleri hakkı verilmiştir. Dolayısı ile artık para arzı piyasanın taleplerine göre değil Federal Rezerv Kurulunun inisiyatifinde gerçekleşmektedir….. Bu yeni kurum dolayısıyla üye bankaların hazine bonoları ve devlet tahvillerinin iskonto edilerek para arzını arttırma yetkilerini ortadan kaldırmaktadır. Aradaki fark “Açık Piyasa Komisyonu”nun Amerika’nın ne kadar paraya ihtiyacı olduğunu tek başına belirleme yetkisidir. Hâlbuki bizim eski sistemimizde ticari, sanayi işletmeler ve ticari bankalar para arzını belirlemekteydiler.” (s.126, Para İmparatorluğu, George ARMSTRONG)

“……kaldıracaklan ürünün fiyatının yüksek tutulacağını umut eden çiftçiler bankadan
aldıklan borcu ödemek için, ürünün demiryolları ile taşınması için,
zahirenin taşınmasını üstlenen tüccara para vermek için ve depolamayı
yapan ambara ödeme yapmak için durmadan borçlanıyorlardı. Ancak
her seferinde ürettiklerinin fiyatı düşerken banka borçlarının ve nakliye
ücretlerinin arttığını görüyorlardı; çünkü çiftçinin bireysel olarak tahıl
fiyatları üzerinde hiçbir denetimi yoktu, buna karşılık tekelci demiryolları
ile tekelci banker istedikleri fiyatı koyabiliyorlardı.” (s.301, Howard ZİNN, ABD Halklarının Tarihi)
“Hükümet çiftçileri zor durumda bırakacak şekilde bankerlere yardım
ederek üzerine düşen rolü oynadı: nüfus arttıkça paranın -altın stoklarına
dayalı- miktarını sabitleştirdi ve dolaşımdaki para miktarı giderek
azaldı. Çiftçi ise borçlarını bulunması iyice zorlaşan dolarla ödemek zorundaydı.
Geri ödemelerde, bankerler, doların değer kazanması nedeniyle
daha kazançlı çıkıyorlar, bir çeşit kazanç üzerine kazanç ekliyorlardı.
Bütün bu nedenlerle, o günlerde çiftçi hareketlerinden bu denli çok bahsetmenin
dolaşıma daha fazla para sokmakla yakından ilgisi vardı: dolaşıma
para sokmak ise (hazinede altın olarak karşılığı olmayan) yeşil
banknotlar basmakla ya da gümüşü para basmanın karşılığı yapmakla
mümkündü….Goodwyn bunu anlatmak için iki ayrı kişisel tarihçe vermektedir.
Güney Carolina'daki beyaz bir çiftçi 1887- 1895 yıllan arasında malzemeci
tüccardan 2681 .02 dolar tutarında mal ve hizmet almış, fakat yalnızca
687.31 dolar ödeyebilmiş ve sonunda toprağını tüccara bırakmak
zorunda kalmıştı..” (s.302)
Yine piyasalarda altın rezervine değil de üretilen ürün miktarına bağlı olarak paranın bulunması için çiftçiler, merkez bankasının dışında kendileri bir çözüm bulur: Teksaslı liderlerden biri olan Charles Macune.. Halkçı Platform içinde daha sonraları merkezi bir düşünce haline gelecek olan Veznedarlık Planı ona aitti. Bu plana göre
hükümet kendi ambarlarını kuracak ve çiftçiler ürettiklerini burada depolayıp,
depoladıktan ürünler için Veznedarlık'tan belge alacaklardı. Bu
belgeler banknot yerine geçecek ve böylece piyasada altına ya da gümüşe
bağlı olmayan, tarım ürünü miktarını temel alan daha fazla nakit para
bulunacaktı.”(s.305)

     Piyasadaki para miktarının, piyasalarda toplam üretilen mal ve hizmet ürünü miktarına ve değil de altın ve gümüş miktarına bağlı olarak dolaşımda olmasının üretim ve tüketim dengelerini olumsuz etkilediği gerçektir. Bu durumun aynı zamanda, piyasada üretim faaliyetleri ve ürünle orantılı olarak paranın yeterince bulunmaması nedeni ile paraya olan gereksinimin artması sonucu kredi veren bankerlerin faizleri arttırarak daha da zenginleşmelerini sağladığı da gerçektir.  Ülkelerin mal ve hizmet üretim hacimleri ve varolan işgücü potansiyelleri (Paranın işgücü potansiyelini harekete geçirici etkisi) göz önünde bulundurulmadan ve para hacminin sadece altın standardına bağlanması düşüncesi büyük bir ekonomik yanılgı olmuştur.
      Ancak piyasalarda yeterince paranın bulunması, onun tek başına dolaşımı için yeterli olmamaktadır. Nüfusun küçük bir azınlığının elinde toplanan para miktarı, diğer anlatımla paranın dengeli olarak üretici ve tüketicilerin arasında dağıtılmamış olması, sosyal adaletin, gelir dağılımının dengeli olmaması ekonomide paranın yeterli miktarda bulunmaması ile eşit anlama gelmektedir. 1929 ekonomik krizinin ve diğer büyük krizlerin en önemli nedenlerinden birisi para miktarını altın ve gümüşe bağlanması ile eş bir durum oluşturan gelir dağılımlarındaki büyük dengesizliktir.
     İkinci büyük etken gerçekten bilim ve teknolojideki gelişmelere bağlı olarak fabrikaların üretimde Seri Kitle Üretimi yöntemi ile üretimlerini gerçekleştirerek piyasalarda gereksinimden çok fazla ürünün bulunmasına neden olmalarıdır. Para arzı ile bu ürün fazlalığı sorununun çözülmesi olanaksızdır. Çünkü insan gereksinimi doyum sağladığında para miktarı ne kadar çok olursa olsun tüketme eğiliminde bulunmayacaktır. Sorun üretim ve tüketim dengesinin sağlanarak korunması ile çözümlenebilir.
     Gevşek (enflasyonist) para politikaları, ekonomide geçici bir rahatlama sağlayabilir. Ancak borçların ödenmemesine, bankaların verdikleri kredilerin geri dönmemesine neden olan gerçek ekonomik sorunlar çözümlenmediği sürece ekonomideki kriz çok daha artarak devam eder. Yaşanılan ekonomik krizler de bunu kanıtlamış, yüksek enflasyonla küçük şirketler batarken üretim azalmış, stagflasyonla ortaya çıkan işsizlik, yüksek fiyatlar, kıtlık şeklindeki ekonomik krizler ülkeleri etkisi altına almıştır.
     Kanser hastalığında organizmanın bir parçasında canlı dokularda aşırı hücre büyümesine bağlı başlayan bozulmanın organizmanın diğer bölümlerini olumsuz etkilemesi ve sonunda canlının genel işleyiş sisteminde bozulmalara neden olması gibi, aşırı üretime bağlı olarak ülkelerin bir veya birkaç ana sektörü çalışamaz duruma geldiğinde diğer ekonomik sektörler de çalışamaz duruma gelmektedir.  Üretim ve tüketim dengelerini koruyan bir ekonomide ise ekonomik krizler ortaya çıkmamaktadır.
     Üretim ve tüketim dengesinin korunması “üretimde esneklik” ve “tüketimde esneklik” sağlanabilmesi ile gerçekleşebilir. Eğer bir ülke ekonomisinde talepten fazla ürün ve üretim potansiyeli bulunuyorsa, bu ekonomik durumun durgunluğa, işsizliğe, iflaslara neden olmaması için yeniden talep yaratacak üretim esnekliğine sahip olması gerekir. Bu da üretim araç ve gereçlerin esnek bir yapıda bulunarak yeni ürünleri üretebilecek yeteneğe ve yapıya sahip olmalarını gerektirir. Bu nedenle firmalar seri ancak Esnek Üretim Yöntem ve tekniğine bağlı olarak yeni ürünler üretebilir, yeni ürünler ile yeni talepler oluşturarak ekonomik faaliyetlerini sürdürebilirler. Bunun için sürekli olarak çalışanlarının işyerinde eğitimlerine önem vererek üretim bilgi, beceri ve yeteneklerini geliştirirler; üretim süreci esnasında elde edilen gelirlerden gerekli olan mali kaynakları bütçelerinde ayırırlar.

3-Finans piyasalarında yatırımcıların haksız kazanç sağlamak eylemlerinden (Spekülatif faaliyetlerden) ileri gelen ekonomik krizler.
     Önemli bazı ekonomik krizler, hisse senetleri üzerinde yapılan spekülasyonlar ile ortaya çıkmaktadır. Bazı iş adamları, bazı iş alanlarındaki hisselerin fiyatlarını düşürmek için satışlar ortaya çıkarırken aynı zamanda düşen hisseleri düşük fiyatlarla almayı tasarlayarak büyük karlar elde etme amacında oluyor. Ancak bu girişimler piyasalarda güveni ortadan kaldırınca banka ve şirketlerin iflasları zincirleme olarak başlayınca ekonomik kriz ortaya çıkıyor.
    Birtakım iş adamları, hisse senetlerinin fiyatları arasındaki aşırı farklılıklardan yararlanmak için yapay artışlar ve yapay düşüşler oluştururlar. Bu büyük karlar elde etme amacı piyasalarda küçük bir kısım spekülatörü zengin ederken zincirleme olarak bir çok şirketi ve bankayı iflas ettirerek ekonomik krizlerin ortaya çıkmasına neden olurlar. Herhangi bir finansal varlığın (tahvil, bono, hisse senedi gibi) fiyatının o kâğıdın dayandığı reel varlığın gelecekteki gelir akımının üstüne çıkması
haline balon adını verilir ve bu tür balonların yaygınlaşması ve büyümesi sonucunda finansal kriz ortaya çıkar. 2008 yılında ortaya ABD, Avrupa dahil birçok ülkeyi etkileyen mortgage krizi böyle bir krizdir. Balon krizlerinin en eski ve tipik örneği Hollanda’da yaşanan lale soğanı fiyatlarına bağlı borsadaki aşırı değer yükseltmeleridir. Lale soğanının fiyatı bir çalışanın bir yıllık kazancına eşdeğerde olan 20 guldenden 225 guldene fırlamış, bu değere bağlı iş anlaşmaları yapılmış ancak 1637 yılında piyasada yeni alıcı olmadığı görülünce bütün soğanlar elde kalmış, yapılan sözleşmeleri yerine getirecek gelir olmadığından, soğan üreticileri ve aradaki spekülatörler iflas etmiş etmişlerdir.

    Kredi ve borsa sistemlerinin kuruluşunu bütün dünyada ticari faaliyetlerde bulunan Yahudiler yapmıştır. Ford Motor Company’nin kurucusu Henry Ford “Yahudi Enternasyonali “ adını verdiği kitabında şöyle yazmaktadır: “  “Kredi ve borsa sistemlerinin altında Yahudilerin yaratıcılıkları yatar. Bu sistemler Yahudilerin kendi aralarında ticaret yapmaktan çok Yahudi olmayanları kontrol etmek için geliştirilmiş enstrümanlardır. Örneğin "borç senedi" ve "hamiline çek' ' Yahudiler tarafından icat edilmişlerdir…Yahudiler düşmanları sürekli servetlerini ellerinden aldıklarından yeni bir şey icat ederek yine zengin kalmayı başarmışlardır. Yahudiler servetlerinin büyük kısmını "hamiline" düzenlenmiş belgeler altına aldıktan sonra servetlerini saklamaları kolaylaşmıştır.” .”(s.17)
     “Borsanın kuruluşu da Yahudilerin ticari yaratıcılıklarına bir örnektir. Bedin, Paris, Londra, Frankfurt ve Hamburg borsaları Yahudilerin kontrolünde kurulurlarken Cenova ve Venedik zaten Yahudi finans merkezleri olarak bilinmekteydiler Yahudiler Bank of England'ın kurucuları oldukları gibi Bank of Amsterdam ve Bank of Hamburg da Yahudilerin kontrolünde kurulmuşlardır.”(s.18)
Yahudi büyük finans şirketleri gayrimenkul piyasalarındaki fiyat artışlarından yararlanarak, diğer yatırımcıların zarar etmesine, iflaslarına bağlı olarak dünya çapında şirketler haline kolaylıkla gelmişlerdir. Hisse senetlerinin önce düşürülmesi, düşük fiyatlardan toplanan hisselerin yükseltilerek satılması taktiği Yahudi finans şirketlerinin her zaman uyguladıkları spekülatif yöntemdir. George ARMSTRONG “Para İmparatorluğu” kitabında dünyanın en büyük finans imparatoru Nathan Rothschild’in borsada nasıl balon oluşturduğunu şöyle yazar:
     “Nathan, İngiltere’nin savaşı kaybettiği söylentisini yayarak elindeki tüm İngiliz hisseleri satmaya başlamıştır. Borsada herkesin paniğe kapılarak hisselerini satması sonucu endeks korkunç derecede düşmüş bu arada Nathan gizli bağlantıları sayesinde hisseleri taban fiyatlardan toplamaya başlamıştır. Telgraf, telefon, radyonun olmadığı ve ülke sınırlarını geçmenin sadece Yahudi kuryelere verilmiş bir hak olduğu o günlerde İngiltere’nin Waterloo Savaşı’nı kazandığı haberi ancak günler
sonra Londra’ya ulaşmıştır. Bu haber Londra Borsası’nı coşturmuş ve bu anı bekleyen Nathan elinde taban fiyatlardan topladığı tüm İngiliz kağıtlarını satmaya başlamıştır. Bu başlangıçtan beri uygulanan bir Rothschild taktiğidir.”(s.37, Para İmparatorluğu)
      Ekonomileri spekülatif hareketlerden ve doğacak krizlerden korumanın tek yolu senetlerin üzerinde pay oranları yerine yazılı bir değerin bulunması ve bu değer dışında bir fiyat ile alınıp satılmaması ile mümkündür. Hisse senetlerinin yazılı değeri, her şirketin varolan cari değerine göre bölünerek bulunur. Ve her şirketin bir ömrü olduğu düşünülürse, ömürlerinin sonuna doğru değerlerinin düşeceği düşünülerek hisse senetlerinin cari fiyatları yeniden hesaplanarak değiştirilir.
      Hisse senedi ve bonoların değerleri üzerinden güvence olarak gösterilerek yeni alım satım ve iş sözleşmeleri, kredi anlaşmaları ancak bir kez bir muhatap kişi ve firma ile yapılması ticari faaliyetlerin sağlam temellere dayanmasını sağlayacaktır. Aynı bono ve hisse senedi değerinin ikinci, üçüncü ve devamı ticari işlemlerde güvence bedeli olarak kullanılması, üretim dışı faaliyetleri ve spekülasyonları arttırır. Arada herhangi bir kredinin geri dönmemesi tüm ekonomik faaliyetleri etkileyerek ekonomik krizlere neden olmaktadır.

KAYNAKLAR:
1- ABD Tarihi, Allan Nevins-Henry Steele Commager, Çev.Halil İNALCIK, 6.Baskı, Mart 2014, Doğu Batı Yayınları10- Tarih
2- ABD Halklarının Tarihi, Howard ZİNN, Çev. Sevinç Sayan ÖZER, 1.Baskı, Nisan 2005, İmge Kitapevi Yayınları
3-Yahudi Enternasyonali, Henry Ford, Çevr.Mert Akcanbaş, Şubat 2003, Destek Yayınevi Araştırma 98
4-Para İmparatorluğu, George Armstrong, Çevr.Haldun Derin, Destek Yayınevi
5-Küresel Finans Krizi, Mahfi Eğilmez, Remzi Kitabevi


İsmail İNCİ,  30/07/2018



                                                                                               
EKONOMİK KRİZLERİN ÖNLENMESİNE İLİŞKİN BU MAKALE BALYALILAR(MADEN) DERGİMİZİN TEMMUZ 2018 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.



















SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...