2 Ocak 2022 Pazar

ESNEK VEYA DÖNGÜSEL ÇALIŞMA EKONOMİSİ-2-

 

ESNEK ÇALIŞMA EKONOMİSİ-2-ÇALIŞMA SAATLERİNİN AZALTILMASI VE ESNEK(DÖNGÜSEL) ÇALIŞMA EKONOMİSİNİN UYGULANABİLİRLİK KURALLARI

 

       Bugün elimizin altında tarihi bir fırsat olarak gerçekleştirilmesi olanaklı ideal bir ekonomik ve toplumsal bir sistem bulunmaktadır.  Milyonlarca insanın ideali olacak olan bu somut ütopya, ücret kaybı olmaksızın çalışma süresinin sistematik olarak azaltıldığı, gelirin daha adil dağıtıldığı, çalışmanın insanlar arasında daha adil dağıtılarak işsizliğin bulunmadığı, insanların daha fazla kendilerinin kullanabileceği boş zamana sahip olduğu ve ekolojik sistemin korunduğu Esnek(döngüsel) Çalışma Ekonomisi ve bu ekonominin biçimlendirdiği toplumsal sistemdir.

      Birçok iktisatçının dağınık ve değişik ekonomik konular arasında yer geldikçe ele almış olduğu Esnek(dönüşümlü) Çalışma Ekonomisini, belirli bir disiplin ve sistem içinde dört başlık altında ele alacağım:  a)Esnek Çalışma ekonomisini somut olarak ortaya çıkaran, zorunlu kılan koşullar, b) Esnek Çalışma Ekonomisinin uygulanması süreci ve süreci oluşturan kurallar, c) Garanti edilmiş asgari gelir hakkı(evrensel yurttaşlık hakkı) ve Çalışma hakkı, d) Toplumların toplumsal çalışma saatlerinin azaltıldığı, Esnek Çalışma Ekonomisine dayalı sisteme geçiş evreleri ve ekonomik koşulları. Çok geniş bir bilgi alanını kapsayan konumuzu, özellikle Andre Gorz’un iki kitabından alıntılarla mümkün olduğunca tam olarak anlatmaya çalışacağım.

 

       A.ESNEK ÇALIŞMA EKONOMİSİNİ SOMUT ORTAYA ÇIKARAN, ZORUNLU KILAN KOŞULLAR:    

       Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve günümüzde teknolojideki ilerlemelerle üretimin otomatikleşmiş, robotlaşmış fabrikalarda, büro çalışmalarının elektronik ortamlarda yapılmaya başlaması ile üretkenlik hızla artarken, çalışma süreleri ve çalışan sayısına ihtiyaç azalmaktadır. Sanayide üretkenlik,1978 'den beri, yılda % 5 ila 6 artmaktadır; ekonominin bütününde, yılda % 3 ila 4 artmaktadır. Ekonominin ihtiyaç duyduğu çalışma miktarı ise her yıl %2 azalmaktadır. Andre Gorz’un tespitlerine göre ise bu artış ve azalışlar teknolojideki ilerlemeye bağlı olarak daha da hızlı artacaktır: “…ekonomideki çalışma ihtiyacı günümüzden on yıl sonraya kadar en azından % 22 azalacaktır; on beş yıl sonra ise yaklaşık üçte bir azalmış olacaktır. Dolayısıyla, günümüzden XXI. yüzyıl başına kadarki perspektifler şöyledir: Ya mevcut tamgün çalışma normları korunur ve bugünkü% 10 ila 20'lik işsize ilave olarak % 35 eklenir veya iktisadi amaçlı çalışma süresi öngörülen çalışma tasarrufları oranında azaltılır ve % 30 ila 40 saat daha az çalışırız, hatta herkes ücretli bir iş bulabilirse yarı yarıya daha az…”(s.275,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

      Çığ gibi İlerleyen bu büyük işsizliğe çözüm, sorunun kendi içindedir. Herkesin çalışması ama çalışma sürelerini azaltarak, esnek dönüşümlü bir çalışma planlaması yaparak çalışmanın dağıtılmasıdır. Böylece zenginlikten herkesin pay alması da sağlanacak, gelir dağılımı daha adil düzenlenerek üretim ve tüketim dengesi de korunacaktır.



       Avrupa' nın kapitalist ülkelerinin bütününde, günümüzde, otuz beş yıl öncesinden dörtte üç daha fazla zenginlik üretilmektedir. Ama üç kattan fazla artan bu üretim, üç kat daha fazla çalışma saati gerektirmemektedir. Çok daha az oranda bir çalışma gereklidir.

Federal Almanya Cumhuriyeti'nde, 1955'ten bu yana yıllık toplam çalışma hacmi %30 azaldı. Fransa' da otuz yılda % 15, altı yıl içinde % 10 azaldı. Bu üretkenlik kazanımlarının sonuçları, Jacques Delors tarafından şöyle özetlendi: 1946 yılında, yirmi yaşındaki bir ücretli uyanık geçen hayatının üçte birini işte geçirmek zorundaydı; 1975'te sadece dörtte birini; bugün, beşte birinden azını.” (s.37, Andre Gorz, Kapitalizm, Sosyalizm Ekoloji)

      Zor ve sağlıksız işlerin makinelere yaptırılması, üretimin otomatikleşen makinelerle yapılmasıyla çalışma verimliliğinin artması, çalışma sürelerinin azalmasını sağlamıştır. Ancak çalışma saatlerindeki sağlanan azalma, tam gün çalışma içindeki azalan saatlerdir. Bu sağlanan ilerleme, ilerleyen teknolojilerle robot makinelerle yapılan üretimin işsizlik sorununu arttırmasını birlikte getirmektedir. Bu sorunun çözümü ise çalışanların tam gün çalışmasını, dönüşümlü çalışma planlaması yaparak, daha da azaltmak; haftada otuz ve daha az saate, yılda da bin saate indirmektir. Bu hedef, bugün bulunduğumuz teknolojik olanaklarla mümkündür.

Herkesin çalışabileceği, ama iktisadi bir hedef yönünde daha az çalışabileceği bir

‘Serbest Zaman Toplumu Projesi’, bugünkü tarihsel gelişimin mümkün anlamıdır…”(s.270,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

       Eğer bu “Serbest Zaman Toplumu Projesi” gerçekleştirilmezse, ekonomik gelişmeler Wolfgang Leeher'in WSI'nın (DGB Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü) yapmış olduğu bir araştırmaya göre faal nüfusun on yıl içinde aşağıdaki oranlarda bölünmesine yol açacaktır:

“- % 25 sürekli emekçi; bunlar büyük işletmelerde kolektif anlaşmalarla

korunan ve vasıflı işçilerdir;

- % 25 periferik emekçi; bunlar işverenin keyfi ve pazar çalkalanmalarıyla değişen çalışma saatlerine göre çalışırlar, düşük ücret alırlar ve yeterince vasıflı değillerdir, taşeron veya hizmet işletmelerinde geçici işlerle uğraşırlar;

- % 50 marjinal emekçi; işsiz veya yan-işsiz tesadüfi veya mevsimlik işler veya "küçük işler" yaparlar. Daha şimdiden 18 ila 24 yaşındaki Fransızların % 51 'i bu durumdadır (% 25 'i tam işsiz, % 25 'i "küçük işler"dedir); özellikle İtalya, İspanya, Hollanda ve Büyük-Britanya'da bu oranlar çok daha yüksektir(s.272,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

Bu oranlar bugünkü ekonomik ortamda ülkemizdeki gelişmeleri de yansıtmaktadır.

       Andre Gorz’un yazmış olduğu, gibi toplumun yüzde ellisinin toplum dışına itilmemesi için, ücretli çalışmanın çalışmak isteyen bütün erkek ve kadınlara dağılımı için, çalışma süresinin gelir kaybı olmaksızın adım adım ve kitlesel olarak

azaltılması zorunludur. Herkesin daha iyi yaşayabilmesi ve yaşamını çalışarak kazanabilmesi için herkesin daha az çalışması gerekir. Toplumun giderek derinleşen bölünmesi, çalışma pazarının parçalanması ve kitlenin giderek marjinalleşmesi ancak böyle önlenebilir, ardından da tersine çevrilebilir.

 


      B. ESNEK ÇALIŞMA EKONOMİSİNİN UYGULANMASI SÜRECİ VE SÜRECİ OLUŞTURAN KURALLAR:

      Üretimdeki teknolojik ilerlemelerin sağladığı zaman tasarrufundan herkesin yararlanarak daha az çalışması, böylelikle herkesin çalışabilmesinin sağlanması, “Serbest Zamanlı Toplum” tasarımının gerçekleşmesini sağlar. Çalışma süresinin azaltılarak serbest zaman kazanımının düzenlenmesi; saatlik veya haftalık planlamalardan daha da esnek ve özgün biçimlerde tasarımlanabilir:

      Özellikle yedi yılda bir verilen tatil biçimi, ya da Quebec'te olduğu gibi, beş yıl çalıştıktan sonra bir yıl izin; başka ülkelerde olduğu gibi, Çekoslovakya'da da görülen, uzun süreli ve uygun biçimde tanzim edilmiş ana baba izni -önceki ücretin %70'i ile üç yıl boyunca ana baba izni kuraldır; çeşitli biçimlerdeki kendini yetiştirme izinleri, % 70 ücretle iki yıl sürebilen Kişisel Yetiştirme İzinleri, yeni bir meslek öğrenmenin ya da her yaşta yeniden öğrenim görmenin habercisi oldukları ölçüde özellikle ilginçtir. Ayrıca Gösta Rehn'in önerdiği gibi, kısa ay ya da kısa yıl biçimi veya gelecekteki emeklilikten birkaç ayın ya da yılın önceden kullanılması da buna örnektir. “(s.52-53, Andre Gorz, Kapitalizm, Sosyalizm Ekoloji)

       Ancak daha az çalışmayla daha fazla zenginlik üretimi gerçekleştirildiğinden, çalışma sürelerinin azaltılması gelir azalmasına yol açmamalıdır. Yirminci yüzyılın başına göre çalışma saatleri düşürülerek yarı yarıya daha az çalışıldığı halde, Batı Avrupa ülkelerinde ulusal gelirler en az beş kat artmıştır. Önemli olan ulusal gelirlerin esnek çalışma ekonomisinin kurallarına uyarak dengeli dağıtımıdır.

       Bir toplumda nüfusun önemli bir kısmı kalifiye olmayan, düşük ücretli, geçici, üretken olmayan işlerde çalışmaktadır. Bunun yanında nüfusun daha düşük kısmını oluşturan vasıflı, sürekli, işletmelerde ayrıcalıklı yeri olan, iş yapma yeteneklerine sahip, daha verimli iş üreten çalışanlar vardır. İş görme nitelikleri, iş deneyimleri ve işyerindeki sorumlulukları nedeniyle yerleri güçlükler doldurulabilen ve hatta yerine geçebilecek eşdeğer üretkenlikte çalışan bulunamayan bu çalışanlar grubuna her zaman sürekli iş sağlanmaktadır. Bu sürekli iş sağlanan çalışan grubunun etrafında, daha az niteliklere sahip olan ve yeri her zaman doldurulabilen çalışanlar grubu bulunmaktadır. Çalışanların sürekli çalışanlar ve geçici çalışanlar olarak iki grup halinde bu farklılaşması özellikle son yirmi otuz yıllar içinde İngiltere, Fransa, Amerika gibi sanayileşmiş ülkelerde daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. 

       Bu ayrıcalıklı, daha üretken iş görme yeteneğine sahip, sürekli çalışanların gelirleri çok daha üst düzeylerdedir. Japonya'da kültürel bağları olan seçkin bir emekçiler çekirdeğinin işletmeyle bütünleşmesi, robotlaşma yolundaki

bütün sanayiler için teknik bir zorunluluk haline gelmiştir. Hatta yakın zamana kadar nitelikli iş olarak görülen metalürjinin bazı geleneksel meslekleri olan avadancı, frezeci ve tesviyecilerin yerini mikro-prosessörlerin yönettiği el aletleri, taşınır atölyeler aldı. Sanayinin, başlarında kendilerini denetleyen ya da emir veren insan olmadan özerk ekipler halinde çalışabilen, inisiyatiflerini kullanabilen insanlara ihtiyacı var. Hem kafa hem kol emeğine hakim olan bu çalışanlar en az güçlükle bakım ve tamir gerektiren karmaşık bir makineler, robotlar sisteminden sorumlu olarak çalışıyorlar. Bunun için de işletmeler onlara ayrıcalıklı bir mevki ve ücret sunmaktadır. Bu ayrıcalıklı mevki ve gelir, toplumda seçkin olanlar ve seçkin olmayanlar olarak iki topluluğun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu ikili toplum ayrışması, çalışma saatlerinin azaltılmasını, işin dağıtılarak herkese iş sağlanmasını, zenginliğin adil dağılımını, sonuçta esnek çalışma ekonomisinin uygulanmasını engelleyen bir durumdur.

       Bu sorunun çözümü en nitelikli işlerin bile çok sayıda çalışana, eğitimler verilerek dağıtımının sağlanmasıdır. Serbest zaman, mesleki olsun olmasın bilgilerin derinleştirilmesi ve genişletilmesi için de kullanılmalıdır. Herkesin hayatını kazanabilmesi için nitelikli, ayrıcalıklı olan bu topluluktakiler de dahil herkesin daha az çalışması gerekir. Hiçbir kimsenin yeri doldurulamaz değildir. (ender karşılaşılan bir durum olan dâhinin durumu hariç). 

       Belirli bir dönemde yeri doldurulamaz olarak değerlendirilen bir kişinin yerine, normal olarak, bir formasyon ve deney aktarımı döneminin ardından başka biri geçebilmelidir. Mantıklı bir demokrasi, herkesin yetenekli olmasına imkân tanıyarak, başkasının yerine geçme imkanlarını hızlandırmak ve toplumsal görevlerin dağılımındaki katılıkları ve kaçınılmazlıkları reddetmek zorundadır.” Jean - Baptiste de Foucauld, La fin du social - colbertisme, Paris, Belfond, 1988.

 


       Ülkelerin zenginliğinin artışında, firmaların gelirlerinin yükselişinde işletmelerin üretkenlik artışları farklıdır. Üretkenliği en çok artış gösteren işkolları özellikle teknolojinin üretim gücünün artışını azami ölçülerde etkileyen imalat sanayidir. Robotik makinelerle üretim yapan fabrikalardaki seri üretim, hizmet sektörlerine göre gelirlerini çok daha fazla arttırır. Bu işkollarında dönüşümlü, çalışma saatleri azaltılarak iş yapılması, gelirlerinde kayba neden olmaz. Bu nedenle üretken olmayan hizmet sektöründeki iş kollarında çalışanların çalışma saatlerinin azaltılması ile ortaya çıkacak gelir kayıplarının karşılanması için robotik vergi alınması bile önerilmiştir.

      Fransa'da Taddei raporunda açıklanan ve örneğin Avusturya' da Sosyal Hizmetler Bakanı Alfred Dallinger' in savunduğu "robot geliri" düşüncesini Guy Aznar yeniden gündeme getirmektedir. "Makine tarafından ödenen ve toplanmasını ve dağılımını devletin örgütlediği bir gelir" söz konusudur. Başka deyişle,  robotlaşmadan kaynaklanan üretkenlik kazançlarından alınan bir vergi söz konusudur.” …”(s.247-248,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

      Ama böyle bir vergi robotlaştırılmış ürünlerin işletmeleri için bedeli yükselteceğinden ve üretkenlik yatırımları üzerinde caydırıcı etki yapacağından uygun bir öneri olarak görülmemiştir. Robotik vergi yerine Andre Gorz’un önerisi dolaylı ve KDV vergisi alınarak üretkenlik farklılıklarını telafi etmektir:

      “…benim önerim, alkollü içkiler, yakıtlar, tütünler, motorlu araçlar, vs üzerinden alınan vergiler veya KDV tarzında, üretim araçlarından değil, ürünlerden ve hizmetlerden farklı oranlarda alınan dolaylı bir vergidir. Bu vergilendirme sistemi, hızla otomatikleştirilebilir üretimlerin görece fiyatlarının sürekli düşmesini engelleyecektir. Bu üretimler, toplumsal arzulanırlıkları ne kadar düşük olursa (ister yabancı ister yerli kaynaklı olsunlar) o kadar yüksek oranda vergilendirilir. Vergiler ihracat fiyatlarından indirilebildiğinden, rekabet bundan etkilenmeyecektir(s.247-248,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

       Ücretlerde bir eksiltme olmadan, çalışma saatlerinin azaltılması, örneğin günlük sekiz saatten dört saate düşürülmesi ve diğer dört saat için dönüşümlü işçi istihdam ederek çalıştırılması, firmaların birim başına ürün maliyetlerini arttıracaktır. Bu maliyet ve fiyat artışlarının önüne geçmek için, özellikle verimlilik artışlarının sınırlı olduğu şirketlerin dolaylı ve KDV vergileri ile devlet yönetimince desteklenmesi gerekir.

       “…gerçek gelir kaybı olmadan, çalışma süresinin yarı yarıya azaltılması, çalışmanın saat maliyetini, bugünkü düzeyine göre, iki katına çıkaracaktır. Rekabet edebilirlik sorunlarından başka, çalışma yoğunluğu güçlü inşaat, tarım, bakım ve tamir çalışmaları, kültürel ve eğitsel faaliyetler, vs gibi hizmet veya üretimlerin görece fiyatlarında sınırlayıcı bir artış ortaya çıkar. Bu güçlük şu çözümle giderilebilir:  İşletmeler, pazarlık konusu edilen bir birime göre, sadece çalışılan saatler için para öderler; dolayısıyla, üretimin gerçek maliyetinin bilgisi sağlanmış olur. Çalışma süresinin azaltılmasından kaynaklanan ücret kaybı, çalışılan saatlerle aynı fiyatta, teknik dönüşüm sayesinde tasarruf edilen çalışma saatlerini ödeyen bir garanti sandığı tarafından denkleştirilir. Bu garanti sandığı KDV veya alkol, tütün, yakıt, taşıt, vs üzerinden alınan vergiler tarzında, farklı oranlarda, otomatikleştirilmiş üretimleri, üretim maliyetleri azaldıkça vergilendiren bir verginin alınmasıyla beslenir. Bu ürünlerin arzulanırlığı veya toplumsal yararı zayıf olduğu ölçüde, daha fazla vergilendirecektir. Vergiler ihraç fiyatlarından düşürüldüğünden rekabet edebilirlik bundan etkilenmez. Kişilerin gerçek gelirlerine gelince, bu, doğrudan bir ücret ve özellikle çalışılmayan dönemlerde normal yaşam düzeyini garanti edecek olan toplumsal bir gelirden oluşur.

      Toplumun tercihlerini yansıtan politik bir fiyat sisteminin kurulması ve sağlanan çalışma miktarından bağımsız bir toplumsal gelirin yaratılması, giderek sayısı artan robotlaştırılmış üretimlerde emek maliyeti ihmal edilebilir olduğu sürece her durumda kendilerini dayatacaktır. Dağıtılan ücret miktarının çökmesi ve otomatikleştirilmiş üretim fiyatlarının çökmesi ancak bir fiyat ve gelir politikasıyla önlenebilir; bu politika sayesinde toplum öncelikleri onaylar ve teknolojik gelişime bir anlam verir.”( s.289, Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi

      Bütün iş kollarında üretkenlik ve istihdam gereksinimi aynı değildir. Üretim teknolojilerindeki gelişmelerin iş kollarındaki uygulanabilirliğine göre, üretim artışları ile birlikte çalışan sayısında artış gereksinimi olacaktır. Diğer yandan, üretim teknolojilerindeki gerilemeye ve ürün gereksinimindeki azalışa bağlı olarak, üretkenlik ve çalışan sayısında azaltmaya gitme gereksinimi ortaya çıkacaktır. İş kollarındaki bu işgücündeki artış ve azalışların gelişen ekonomik koşullara hızla uyum sağlanarak gerekli aktarımlarım yapılması, işsizliği ve üretim kesintilerini önleyecektir. İşte bu ekonomik esneklik çalışma sürelerinin azaltılması için uygulanan planlamaların önünü açacaktır:

      Tam istihdama mümkün olduğunca yakın koşullarda, ekonominin ortalama üretkenlik artışıyla orantılı, herkes için aşağı yukarı eşit bir çalışma süresi azaltılmasının koşulu

bu aktarımlardır. Demek ki, mesleki hareketliliği teşvik etmeyi de içeren bir istihdam politikası gereklidir. Bu elbette, gelir kaybına yol açmadan, bir mesleği her yaşta öğrenme veya yeniden öğrenme imkânı varsayar.”(s.289, Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi 

      C. GARANTİ EDİLMİŞ ASGARİ GELİR HAKKI(EVRENSEL YURTTAŞLIK HAKKI) VE ÇALIŞMA HAKKI:

       Toplumda işsiz kalan çalışanların işsizlik sigortası ile bir ölçüde gelirleri güvenceye alınmıştır. Ancak toplumda hiç çalışmamış, çalışmaya başlamamış birçok erkek kadın vardır. Ellili yaşlarda, erken yaşlanmaya bağlı olarak bir daha çalışma yeteneği ve olanağı bulamayacak olanlar, hastalar, sakatlar, çocuklu aileler vardır. Toplumun birer üyesi olan bu insanlar toplum dışına itilemez. Çalışanlar arasında ise işsizlik tazminatını hak etmek için yeterince sağlam iş bulamayan sayısız insanlar var olacaktır. Bu insanlara asgari bir geçim gelirinin sağlanması toplumun bir görevidir. Güvence altına alınmış asgari gelir hakkı çalışma hakkından ayrılamaz. Her erkek ve kadının yurttaş olma hak ve ödevlerinin temeli olarak, toplumda tükettiği kadar üretme ödevi, üretmek için çalışma, iş sahibi olma hakkı vardır. Andre Gorz’un, çalışmayı ve güvenceye alınmış asgari gelir hakkının birbirinden ayrılmaması gerektiğine ilişkin görüşleri, toplumun sosyal devlet ilkesince yönetimi görüşünü temsil eder.

      “Garanti edilmiş tam gelir karşılığındaki çalışma yükümlüğü düşüncesindeki

temel yan, bu yükümlülüğün buna denk düşen hak üzerinde temellenmesidir: Bireyleri çalışmalarıyla kendilerine garanti edilen geliri üretmek zorunda bırakan toplum da, bireylere çalışma imkanını garanti etmek ve onlara bunu isteme hakkı sunmak zorundadır. Toplumun bireylere getirdiği yükümlülük bireylerin toplum üzerindeki haklarına dayanır: Bütün haklara sahip yurttaşlar, ihtiyaçların ve özgürlüklerin yükünden giderek hafifleyen paylarını üstlenen ötekilerle eşit bireyler olma hakkı ve böylece, zamanlarının geri kalanında, eğer arzu ediyorlarsa, çok sayıdaki yeteneklerini geliştiren karşılaştırılamaz kişiler olma hakkı.(s.259-260,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

      Toplumdaki çalışma yeteneğine sahip tüm bireylerin, zaman zaman, bir miktar da olsa iş verilerek çalışması koşulu ile garanti edilen gelir hakkına (yurttaşlık ödeneğe hakkına) sahip olması, hem bireylerin toplumsal dışlanmışlığının önlenmesi hem de ekonomik ve toplumsal dengelerin sürmesi için gereklidir. Çünkü ülkelerin üretimin otomasyonlaşmasıyla daha az çalışmayı gerektirdiği bir sürece girmesi bu ekonomik geliri dağıtımı düşüncesini ortaya koymaktadır. Ve bu gelir asgari geçim tutarından az olamaz. Andre Gorz bu düşünceye yönelik görüşlerini şu şekilde ifade etmektedir:



      “Bütün bu nedenlerle, gelir hakkı ve makro-sosyal çalışma hakkı birbirinden ayrılamaz. Veya aynı anlama gelmek üzere, gelir hakkı, bu geliri üretmek için, ne kadar az olursa olsun çalışma ödevine bağlı olmalıdır. …”(s.254,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

      “…çalışma ne kadar kesintili ve süresi de ne kadar az olursa olsun, herkese tüm yaşamı boyunca garanti edilen gelir ve karşılığında buna denk düşen çalışma, çalışmayla elde edilen hak üzerinden kazanılan bir gelir olmaktan asla çıkmayacaktır.” (s.255,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)    

       D. TOPLUMSAL ÇALIŞMA SAATLERİNİN AZALTILDIĞI, ESNEK ÇALIŞMA EKONOMİSİNE DAYALI SİSTEME GEÇİŞ EVRELERİ VE EKONOMİK KOŞULLARI:

     Dönüşümlü çalışma planlamalarını, çalışma sürelerinin azaltılmasını, işsizliğin önlenmesini, serbest zamanların arttırılmasını içeren ve herkese asgari gelir güvencesi sağlayan Esnek Çalışma Ekonomisine toplumsal olarak geçmek için, ülkelerin gelişmiş bir sanayi ülkesi olması gerekmektedir. Gelişmiş sanayi ülkelerinde Üretim otomatik robot makinelerle yapıldığı için üretimde toplumsal yeterli artış ve çalışan sayısındaki giderek azalışla dönüşümlü çalışma koşulları gerçekleşir.

      Serbest zaman fazlasına ve asgari gelir garantisine ancak zengin, gelişmiş ülkeler sahip olabilir. Bu ülkeler en gelişmiş teknolojilerle üretim yapan fabrika, kurum ve kuruluşlar stokuna sahiptirler. Üretimin az sayıda çalışan ile tüketim miktarının aşırı üstünde yapıldığı fabrika, kurum ve kuruluşların, üretim araç ve gereçlerin birikimine sahip olan ülkeler esnek ekonomik sistemi ülkelerinde uygulayabilirler. Bu üretim yapan fabrikalar büyük bir zenginlik olarak korunur, üretim geliştirmeleri de bu zenginlik içinde gerçekleştirilir.

      Gelişmekte ve az gelişmiş ülke olarak adlandırılan ülke ekonomilerinde esnek çalışma ekonomik sistemi, bu evrede uygulanamayacaktır. Çünkü yeterli miktarda gelişmiş teknolojilerle üretim yapan fabrikalar birikimine sahip değildirler.

       Bir ülkenin Serbest Zamanlı Toplum koşullarına sahip olması için, ideal olarak, gereksinim duyulan mal ve hizmet ürünlerinin her alanında gelişmiş otomasyon üretimine geçmiş olması gerekir. Ancak tek veya birkaç mal ve hizmet ürününde uzmanlaşarak gelişmiş üretim modeline sahip olmak da bir ülkeyi Serbest Zamanlı Toplum statüsüne yükseltebilir. Birkaç alandaki uzmanlaşmış seri üretimden gelen zenginlikle, diğer ülkelerle yapmış olduğu ticaretten bireylerinin tüm mal ve hizmet ürün gereksinmelerini karşılayabiliyor olması, o ülkeyi bu alanlardaki gelişmiş ülkelerle eşitleyerek, çalışanlarına dönüşümlü, esnek ekonominin koşullarını uygulayacak konuma getirir.

       Bu aşamada ülkelerin her alanda veya birkaç alanda gelişmiş ülke statüsüne yükselebilmesi için uygulaması gerektikleri Kalkınma Süreç ve Modelleri önem kazanır.

 


Ülkelerin Gelişmiş Ülke Statüsüne Yükselmesi İçin Kalkınma Modelleri:

       Herşeyden önce gelişmekte olan ülkelerde kentleşme yerleşimlerinin  

sağlıklı olarak gelişmesinin önünü açık olmalıdır ve bu tip yerleşimleri teşvik ediyor olmalıdır. Çünkü Değişik alanlarda birçok bilim ve sanat sahibi insanı bünyesinde barındıran kentsel yaşam; üretimin çeşitlenerek artmasını, mal ve hizmet ürünlerinin artışına bağlı olarak ticaretin ve rekabetin artmasını ve buna bağlı olarak bilimin, teknolojinin, sanatların ve mesleklerin gelişmesini sağlayan bir iç mekanizmaya sahiptir. Kırsal yaşamda değişik sanatlara, bilimsel yeteneklere sahip nüfus bulunmadığından,  sanat ve yetenekler sadece tarım ve hayvancılıkla sınırlı kalmakta, kentlerin sahip olduğu bu iç mekanizma bulunmamaktadır. Kentsel yaşamda çok değişik türdeki ürünlerin varlığı ve gelişimi ticareti, rekabeti ortaya çıkarır ve hızlandırır; yeniden değişik türde sanat ürünlerinin, mesleklerin, bilgi ve tekniklerin ortaya çıkmasına neden olur. Değişik ve bol ürün ile insanların çeşitli hazlarına hitap eden kentler bu yaşama ortamları ile nüfuslarının da hızla artmasına neden olur. Kentlerin iç mekanizmasındaki yaşama koşulları ve rekabet, bilim ve sanat sahiplerini sürekli kendilerini yenilemeye, ürünlerini farklılaştırmaya ve yeni ürün ortaya çıkarmaya; yeni ürün ile birlikte yeni istekler yaratmaya ve ürünlerinin üretim miktarlarını azami hacimlerde arttırmaya yöneltir.

     Kentler düşünceyi kışkırtarak, yeni fikirlerin, düşünce sistemlerinin, sanatın; bağlı olarak bilim ve teknolojinin gelişmesini sağlar.

Kentsel yerleşimdeki insanlar, diğer insanların uzmanlaşmış oldukları alanlardaki değişik ürünlerinden yararlanabilmek için, kendileri de yeni bir uzmanlık alanı ürünü geliştirmek ve bunun için sürekli bir arayışa ve mücadeleye girmek zorundadır. Kent yaşamında bulunan insan kırsal yaşamda olduğu gibi, sadece kendine ve ailesine yaşamak için yetecek; temel gıda, giyim ve barınma ile ilgili gereksinmelerini karşılayacak üretim faaliyetlerinde bulunmaz ve bulunamaz. O daha çok mutlaka ticari, alışveriş ilişkisine gireceği, kırsal alanlarda dahil olmak üzere birçok kişiye uzmanlaşmış olduğu en az bir dalda mal ve ürün bularak üretmek zorundadır. Kentsel yaşamda bu karşılıklı üretim mücadelesi üretimin çeşitlenmesini, toplumun zenginleşmesini sağlar. Bu zenginleşme ve refah kent yaşamını çekici hale getirdiğinden kentte yaşamak isteyenlerin sayısı, kentlerin giderek büyümesine ve nüfuslarının artmasına neden olur.

       Ekonomik yaşamın gelişme merkezleri olan kentlerin bu işlevlerini yerine getirmesi, bu yerleşimlerde yaşayanların tam bir özgürlük içinde üretim faaliyetlerini, tüketim ve ticari faaliyetlerini tam bir serbestlik içinde gerçekleştirmesine bağlıdır.

Bu faaliyetler ekonomi biliminde Serbest Piyasa ekonomisi, liberal ekonomik sistem olarak adlandırılır. Bu sistem içinde insanlar birbirlerinin ve toplumun gereksinmelerini hissederek yeniden üretim yeteneklerine sahip olmaktadır. İnsanın yaratıcılık yetenekleri, yeni bir ekonomik gelişme başlatacak ürün imalatı bu özgür Pazar ortamında ortaya çıkmaktadır. Andre Gorz’un da yazmış olduğu gibi ticaretin, pazarın dışarıya bağlı bir güç tarafından yönlendirilerek çalıştırılması ekonominin gelişmesinin önünü kapatıyor, ekonominin akılcılaşmasını tersine çeviriyordu:  

“…pazar tarafından kendiliğinden dışardan düzenlenmenin yerine, bütün olarak iktisadi aygıtın sistemli biçimde, programlı ve merkezi dışardan düzenlenmesini koyarak bu işleyişi akılcılaştırmaya çabalıyordu…Sistemli olarak programlanan akılcılaştırma Aklı bireyler üzerinde -ama bireyler aracılığıyla değil- uygulanan ayrı bir iktidar haline getiriyordu ve Aklın Egemenliğini de işlevleriyle aklın egemenliğine sahip olanların diktatörlüğüne dönüştürüyordu; çünkü bu akılcılaştırma bireylerin çevrelerinden ve ilişkilerinden edinebildikleri sezgisel kavrayıştan kopuktu.” (s.61, Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

       Bu nedenle Sovyet Sistemi yürütülememiştir. Ekonominin eksikliklerini ve yeni gereksinmelerini pazarın üretmesi sağlanamamıştır. “ Sistem, öz gelişme dinamiğinden yoksun ve yeniden üretim yeteneğinden uzaktı ve a fortiori, kapitalist sanayi toplumlarının yenilenme oranı ve karmaşıklık derecesini egemenliği altında tutamıyordu.”

       Bununla birlikte hiçbir sınırlama getirilmemiş liberal ekonomilerde, denetimsiz, plansız bütünü ile serbest piyasa içinde herkesin kendi çıkarı peşinde koştuğu gelişmekte olan ve özellikle toplumsal bilinci gelişmemiş insan kaynaklarının bulunduğu bir serbest piyasa ekonomisinde, gelişmiş ekonomilerin üretim araç ve gereç birikimine sahip olmak mümkün değildir. Bu koşullar içinde çalışan gelişmekte olan bir ülkede, ülke yöneticileri toplumlarının zenginleşmesi için çaba göstereceklerine, yabancı sermaye sahiplerinin güdümü ile kendi güç, itibar, saygınlık ve zenginlikleri için çaba gösterir kalıba girmektedir. Hızlı, en kısa sürede ve en az gelir kaybı ile gelişmiş son teknoloji üretim araç ve gereçlerin stokuna sahip olmak, sağlıklı insan kaynağına teslim edilen bir devlet denetiminde güdümlü bir piyasa ekonomisi ile ulaşılabilir. Çünkü: “Neo-liberaller, her zaman, sermaye, tatmin olmamış ihtiyaçların en büyük olduğu yere sanki kendiliğinden yatırım yapıyormuş gibi düşünürler. Durum hiçbir zaman böyle değildir. Sermaye, en yüksek kar umabileceği yere yatırım yapar ve bu asla en fazla para kazandırabileceği umulan yoksun bir nüfusun en baskın ihtiyaçlarınıkarşılayacak şeyler üreterek değil…”(s.27, Andre Gorz, Kapitalizm, Sosyalizm Ekoloji)

      Liberal, plansız, denetimsiz bir gelişmekte olan bir ekonomide, gelişmiş ekonomilerin üretim araç ve gereç birikimine sahip olmak mümkün değildir. Hızlı, en kısa sürede ve en az gelir kaybı ile gelişmiş son teknoloji üretim araç ve gereçlerin stokuna sahip olmak, devlet denetiminde güdümlü bir piyasa ekonomisi ile ulaşılabilir.

      Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülke ekonomilerinde, ekonomik sistem, gelişmiş ülke ekonomilerinin üretim teknolojilerine sahip olma üzerine kurulu olduğundan, bu hedefe ulaşmak için yapılacak yatırımları piyasa ekonomisinden çok planlı bir ekonomi ile hızlı yatırımlar yaparak, iç rekabet ile zaman harcamadan gerçekleştirebilirler. Bu sistem daha çok kontrolcü, Devletçi bir ekonomik sistem olacaktır.

      Planlanmış, denetim altına alınmış, sağlıklı insan kadrolarına sahip bir kalkınma modeli koşulları ile gelişmiş ülkelerin kat etmiş oldukları yol, kaynaklar en verimli olarak yatırımlarda yoğunlaştırılarak kısa bir dönem içinde alınabilir. Gelişmiş ülke düzeyi yakalandığında daha serbest bir ekonomi modeli ile yola devam edilebilir. Ama hiçbir serbest piyasa sınırsız olarak serbest, kuralsız faaliyette bulunamaz:

“Pazarların, sadece kamu yöneticileri değil, kendi aralarında örgütlenmiş yurttaşlar tarafından

denetlenmesini korumalıdır. Ne ve nasıl üretilmeli sorusu, toplumsal öncelikler; tüketim modelleri, hayat tarzları sorunları; tüm bunlar, günümüzde, teknokratlar, işadamları ve bankacılar tarafından karara bağlanmaktadır. (s.32, Andre Gorz, Kapitalizm, Sosyalizm Ekoloji)

     Gelişmekte olan her ülke gelişmiş ülke statüsüne yükselmek için toplumsal ve ekonomik özel koşullarına göre kendi siyasal ekonomik modelini seçmelidir. Bu model demokratik-cumhuriyetçi siyasal yönetim içinde idealist kadroların elinde devletçi, merkezi planlamaya bağlı, kısmen serbest piyasa kurallarının işlediği veya tam piyasa kurallarının hakim olduğu…vb gibi değişik ekonomik modelleri uygulanabilir. Ama hangi ekonomik modele bağlı bir ticari ve piyasa ilişkileri seçilirse seçilsin mutlaka bazı ekonomik kurallar konularak kamusal örgütlerle denetlenebilir olması gerekecektir. Andre Gorz’un alıntılamış olduğumuz şu sözleri bu ekonomik gerçeğin açıklanması ile ilgilidir:

Nihayet, gerçek bir pazar ekonomisi olmadan da pazarda ticaret ve rekabet ilişkileri olabilir. Çünkü pazar ekonomisi, hangi alan olursa olsun, hiçbir biçimde müdahale, dalavere, engel olmaksızın arz ve talebin dengelendiği düzeyde fiyatların tespit edildiği bir sistemdir.

Oysa, tarımsal ürünlerin fiyatı ya da ücretlerin düzeyi arz ve talep yasasıyla belirleniyor olsaydı, çoğunluğumuz uzun süredir açlıktan ölmüş olurduk. Bütün sanayileşmiş ülkelerde malların ve hizmetlerin görece fiyatları devlet tarafından düzenlenir; yoksa toplum ayakta kalamazdı. Yaşamsal olan her şey desteklenir: Tarımsal üretim, konut, sağlık, ulaşım, kütüphaneler, araştırmalar, müzeler, tiyatrolar, vs. Geri kalan her şey az çok ağır bir biçimde bir katma değer vergisi (KDV) ya da özel vergilerle vergilendirilir-örneğin, petrol ürünleri, alkollü  içkiler, tütünler ve kibritler, vs. 

Ticaret ilişkilerinin alanı ne kadar genişlerse, devlet de pazar mekanizm alanına, işleyişi düzeltmek ve düzenlemek için o kadar müdahale eder. Bunun nedeni, tanım olarak pazarın, her biri kendi dolaysız çıkarını izleyen sıradan bireylerin davranışlarının bileşkesi olmasıdır. Demek ki yüksek bir otoritenin, devletin, pazar sisteminin varlığı da dahil savunma ve genel çıkarlarla ilgilenmesi gerekir…Pazar ilişkileri, yani herkesin kendi dolaysız çıkarını kollama özgürlüğü, hem bunları olanaklı kılan genel koşulları, hem de sivil toplumu yok etme eğilimindedirler.” (s.32, Andre Gorz, Kapitalizm, Sosyalizm Ekoloji)

       Hangi ekonomik model ile ekonomik gelişme seçimi yapılırsa yapılsın devletin sosyal devlet olarak kamusal görevini yerine getirmesi gerekecektir. Çünkü Sosyal devlet=pazar ve rekabet ilişkilerinin etkisi altında toplumsal bağların çözülmesine verilen olumlu cevaptır. Aynı zamanda Pazar ve rekabet ilişkilerinin olumlu olarak geliştiği toplumsal ortamlardır.

Gelişmiş Ülke Ekonomilerinde Esnek Çalışma Ekonomisinin Uygulanması Sorunları Ve Sistemin Uygulanabilirlik Koşulları:

Gelişmiş ülke düzeyine sahip olmak da, esnek çalışma ekonomisi sisteminin uygulanması için yeterli olmamaktadır. Bunun nedenini Andre Gorz üretim faaliyetlerinin salt piyasa için, iktisadi amaçla (ticari amaçlar) yürütülmesi olarak açıklar. Serbest Zamanlı Toplum oluşturma amaçlı yapılmayan üretim faaliyetleri, toplumları ister istemez tüketim toplumu durumuna getirmektedir. Ekonominin ayakta durabilmesi, ekonomik krizlerin ortaya çıkmaması, daha çok üretmek için kurulmuş olan ekonomik faaliyetlerin sürmesi için aynı ve giderek artan miktarlarda tüketimin talep edilmesini zorunlu kılmaktadır. Serbest Zamanlı Toplumun gerektirdiği ilke ve kuralların toplumsal olarak kabul edilmediği tüketim toplumunun kurallarına göre kurulu bir ekonomide, verimliliğin her artışıyla daha fazla boş zaman ve gelir sahibi olma imkânı sunulmasına rağmen, toplumsal sistemdeki yanlış kurulmuş olan ekonominin çalışma çarkları, daha çok çalışmak ve daha çok tüketmeyi zorunlu kılmaktadır. Şu an en gelişmiş bir ekonomiye sahip olan ABD’de çalışanlar, 1950’li yıllara göre Serbest Zamanlı Toplumun gerektirdiği ilke ve kurallarla çalışan bir mekanizmaya sahip olsalardı, günde dört saat çalışarak daha fazla gelire sahip olarak yaşayabilirlerdi.

       Sadece ticari amaçlarla yapılan ekonomik faaliyetler toplumları tüketim toplumu, ekonomileri ise tüketim ekonomisi durumuna getirmiştir. Ekonomik sistemdeki üretici ve tüketici güçlerinin hareketleri arasındaki dengesizlik ekonomileri, “tüketim ekonomisi ve tüketim toplumu” yaparlar. Tüketim toplumu içinde yaşayan insanlar gereksinmelerinin üstünde ve gereksiz olarak daha çok tüketmek zorunda ve daha çok çalışmak zorunda kalmaktadır. Tüketim toplumlarında Endüstrileşme arttıkça endüstrinin ürettiği mal ve hizmet ürünlerinin çeşitliliği artmaktadır. Bu artışa bağlı olarak üretim faaliyet ve çalışma saatleri de artmakta, bunun sonucunda insanların çok daha fazla, hızlı ve çok çalışmaları gerekmektedir. Fakat bir çıkış yolu vardır. İktisadi (ticari) amaçlı çalışma yavaş yavaş azaltılarak, “üretici bir toplumdan” veya bir “çalışma toplumundan” “serbestleşmiş zaman toplumuna” geçilmelidir.   

      “Bu temel değişim olmadan, yeni tekniklerin hızlandırılmış” gelişiminin yarattığı çalışma tasarrufları ve zaman kazançları bir yandan sadece toplumsal dışlanma, yoksulluk ve kitlesel işsizlik, diğer yandan da "herkesin herkese karşı savaşı’nın yoğunlaşmasını getirir. …(s.223,  Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)    

      Yine aynı konunun devamı olarak Andre Gorz  şöyle yazmaktadır:

      Oysa, ihtiyaçlar, daha iyi ve daha dayanıklı, en az ürün akışıyla daha iyi tatmin edilebildiğinde tüketim ihtiyaçlarının kendisi, daha gevşek ve birlikte yaşamaya uygun bir hayat tarzı tarafından, daha çok boş zaman bırakarak, azalabilir. Başka türlü tüketmek koşuluyla, daha az tüketerek daha iyi yaşayabilir ve çalışabiliriz. Teknikler, toplumsal ilişkiler, tüketimin modeli ve doğayla ilişkisi bu durumda aynı kalamaz. "Çevreci" yaklaşım, kapitalizm tarafından geliştirildiği biçimiyle ekonomik rasyonalitenin serbest oyununa yeni kısıtlamalar ve sınırlamalar dayatır…“Üretim hacmindeki belirgin büyüme, günümüzde bütün sanayileşmiş ülkelerde gündemde olan ekolojik yeniden yapılanmaya uygun değildir. Daha fazla üretmekle daha iyi yaşamak arasındaki bağ kopmuştur. Daha iyi yaşamak için, artık, başka türlü üretmek ve tüketmek gerekmektedir; başlangıç olarak savurganlık kaynaklarını (örneğin: kayıp ambalajlar, kötü termik izolasyon, karayolu taşımacılığının üstünlüğü, vs.) ortadan kaldırarak ve ürünlerin dayanıklılığını yükselterek daha azla daha iyi ve daha çok yapmak gerekmektedir. ”(s.134, Andre Gorz, Kapitalizm, Sosyalizm Ekoloji) 

      Serbest Zaman Toplumuna geçilmesi, çalışma toplumu dediğimiz tüketim ekonomisine dayanan ekonomiler için aynı zamanda bir zorunluluktur.  Çünkü ekonomik krizlerle toplumların çöküşe sürüklenmesi kaçınılmazdır. Döngüsel çalışma saatleri ile esnek çalışma ekonomisinin uygulanması ekonomik krizlerin ortaya çıkmasını önleyecektir.

       Tüketimin son noktasına ulaştığı üretim aşamasında, daha fazla üretimin aynı düzeyde sürmesinin kriz aşamasına geçilmesine neden olduğunda, üretimin yavaşlamasına bağlı olarak döngüsel çalışma saatlerine geçilerek istihdamın düşmesi önlenecektir. Yeni ürün üretimine geçilinceye, yeni üretimle birlikte istihdam gereksinimi ortaya çıkıncaya kadar üretimdeki fazlalığa bağlı olarak çalışma saatleri azaltılarak üretim krizi de önlenecektir.

       Esnek çalışma ekonomisi, yapay zekâ teknolojisine bağlı mal ve hizmetlerin üretimi artmasına koşut olarak planlanıp uygulanması toplumsal ve ekonomik dengelerin korunması, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin sağlanması için kaçınılmaz olacaktır.

       Üretim faaliyetlerinin ekosistemin bozulması üzerine etkileri ve üretimin giderek daha çok akıllı makineleşmesi ile birlikte çalışan sayısının düşmesi, üretim arzının artarak talebin azalması, işyerlerinin kapanmasına bağlı olarak işsizlik ve ekonomik durgunluğun kaçınılmaz olması, esnek, serbest zamanlı  çalışma ekonomisine geçmeyi de kaçınılmaz kılmaktadır.. Esnek çalışma ekonomisine geçilmemesi, tüketim ekonomisinin ekonomik krizleri zorunlu olarak yaşanması sonunda, büyük bir işsizlik ile hiçbir zaman diliminde çalışamayan bir toplumun ortaya çıkmasını zorunlu kılmaktadır.

      Sürekli çalışma nitelik ve yeteneklerine sahip olan çalışanların esnek çalışma ekonomisine uyumlarına ve gelirlerinin belirlenmesine ilişkin sorun yoktur. Ancak döngüsel çalışma saatleri içinde yeni iş koşullarına uyum sağlayacak yeni çalışanların belirlenmesi ve seçilmesi ve hazırlanması toplumsal bir görevdir. Otomasyon mal üretiminde ve toplumun önemli kamu hizmetlerinin üretiminde (eğitim, sağlık, güvenlik…vb) ortalama bir yeteneğe sahip olan ve özellikle ilgili alanlarda öğrenim görmüş işsiz bireylerin bulunması döngüsel çalışma saatlerine göre üretime geçilmesini kolaylaştıracaktır. Çalışma saatlerinin azaltılarak istihdamın sağlanması, her alanda öğrenim görmüş elemanlar konusunda toplumsal dış esnekliğin bulunmasına bağlıdır. Diğer bir anlatımla ekonomik sistemin çalışması, iç esnek elemanların nitelikleriyle uyumlu dışarıdan eleman sağlanarak işin aynı kalitede, verimlilikte sürdürülmesine bağlıdır. Bu koşul, giderek artan istihdam eksikliğini önemli bir artı değer haline getirir. Andre Gorz’un bu konu ile ilgili açıklayıcı düşünceleri şöyledir:    

"Proses işçisinin" birden fazla iş yapabilirliğini açıkça ortaya çıkarır. Bütün sanayiler sürekli akış sanayilerine (camcılık, çimento sanayii, rafineriler, çelik fabrikaları, kimya fabrikaları, elektriksantrallan, vs) benzeme eğiliminde olduklarından görevlileri ortak

niteliklere sahiptir ve ortak temelde eğitilmiştir. Dolayısıyla potansiyel hareketlilikleri geleneksel profesyonellerden daha fazladır: Bir rafineriden bir elektrik ampulü fabrikasına geçmek veya bir çimento fabrikasından bir spagetti fabrikasına geçmek, mekanisyenlikten elektrisyenliğe geçmekten daha kolaydır. Aynı şey bakım mesleğinde çalışanlarının büyük bölümü için de geçerlidir: Mekanisyenler, tesisat işçileri ve elektrikçiler, bilgisayarla bütünleştirilen esnek fabrikasyon sistemlerinin elektronikçileri ve programcılar. Bütün bakım emekçileri ve bütün "proses işçileri" temel eğitimlerinden başka, çalıştıkları sanayi tipine veya hatta üretim birimine özgü bir formasyon da edinmelidir. Bu özel formasyon, geleneksel sanayinin yarı-vasıflı işçisi için gereken zamandan daha fazla zaman gerektirmez:… mesleki vasıfları, geniş bir ölçü içinde, sıradanlaştırılabilir. Bunun anlamı, yaptığı işin vasıfsız ve monoton olması değil, işin içerdiği vasıfları herkesin elde edebilmesidir.

….Vasıfların sıradanlaştırılması, kabaca söylersek, benim yapabileceğimi başkalarının, çok sayıda insanın yapabileceği veya yapmayı öğrenebileceği anlamına gelir. Böylece, bugüne kadar seçkinlere özgü olan çok sayıda vasıf son yirmi yılda sıradanlaştırılmış oldu: Yabancı dil bilme, bilgisayar kullanma, sağlıklı beslenme bilgisi, çeşitli hastalıklardan korunmanın, doğum kontrolünün ilkeleri, vs; aynı zamanda kayak, tenis, binicilik, yelken, vs. Yüksek yeteneklerin ve vasıfların sıradanlaştırılması yukarda anlatılan toplumun ikiliğiyle mücadele etmenin en vazgeçilmez ve en etkili aracıdır. …”(s.102, Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)

      Toplumun profesyonel seçkinler, işsizler ve geçici işçiler olarak parçalanmasının önüne geçilebilmesi, sanayileşme ve bilgisayarlaşma ile üretim ve hizmetlerin yer değiştirilebilir, yeri doldurulabilir ve dönüşümlü iş görülebilir bir ekonomik sistemle mümkündür. Ancak bu da çalışma sürelerinin azaltılarak nitelikli işlerin çok daha fazla insanın hizmetine verilmesine bağlıdır.

      Gelir dağılımını her ne kadar adil olarak dağıtmak istesek de, hiçbir zaman eşit bir gelir dağılımı gerçekleştirmek olanaklı olmayacaktır. Toplumda genel olarak gelirin adil dağıtımını sağlayabiliriz. İnsan üretim yetenek ve verimlilikleri, arz ve talepteki değişkenliklerin etkilerine bağlı olarak kısmen gelirlerin dağıtımında değişikliklerin olabileceğini, bu değişikliklerin aşırıya gitmesini engelleyecek önlemler alınarak kabul etmek gerekir.

      Yetenekli profesyonel işgörenlerin, düzenli ücret alarak çalışmaları desteklenenlerin, yarım zamanlı, mevsimsel, gerektiğinde çalışmalarına gereksinim duyulanların almış oldukları ücretler zorunlu olarak farklı olacaktır. Çünkü ne kadar dış esneklikle yeni ürün üretimine dahil edilmek istense de bazı çalışanlar bu yeteneklerde olmayabilecektir. Yine de düzenli ücret ile çalışanların da yarım zamanlı, dönüşümlü, esnek çalışma sistemi içinde çalışacakları bir çalışan nüfus olacaktır. Bu niteliklere sahip olanlar arasında istihdam gerçekleştirilerek işsizliğin bir kısmı azaltılır. Diğer çoğunluğu oluşturan hizmetlerde çalışanların ücretleri kısmen düşük olarak istihdam arttırılarak çalışma zamanları düşürülür. Tüm bu çalışma ve üretim sistemi çevreci bir ekonomi anlayışı ile gerçekleştirilerek, tüketimin artmasına rağmen dengeli bir üretim ve tüketim tasarrufu ile çevre ve doğal sistem korunur.

      Tarihte ekonomik gelişmelere bağlı olarak çalışma saatlerin azalıp çoğaldığı görülür. Yeni bir ürünün üretimine, ürün üretimi için gerekli hazırlıklara ve ulaşılması istenen zamana bağlı, iç ve dış rekabete, üstünlük sağlama çabalarına bağlı olarak çalışma süreleri belirlenebilmektedir. Bu koşullar tam istihdam ve tam zamanlı çalışma koşullarını zorladığından çalışma sürelerinin azaltılmasının tersine çalışma sürelerinin uzatılması gerekmektedir. Yapay zeka ve mekanik robot üretiminin gelişmesi, yeni ürün üretimi ile bağlantılanması, önümüzdeki ekonomik süreçlerde çalışma saatlerinin azaltılmasından geriye dönüşe engel olacaktır.

       Üretimin otomatikleşmesiyle üretimin, hammadde, ara mallar ve iş gücünün en verimli kullanımı ile aşırı artışı, bu üretim alanında çalışanların zenginleşmesine ve boş zaman kazanmasına yol açar. Diğer mal ve hizmete üretimlerinin sınırlı kaldığı alanlarda çalışanlar bu olanaklardan yoksun kalacaklardır.

      Aynı neden ile bu üretim yeniliğine sahip olmayan ülkeler, bu ve benzeri mallara sahip olmak için çok daha fazla çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu ekonomik gelişme de bu ülkelerin boş zaman sahibi olmalarını geciktirmekte, esnek çalışma ekonomilerine geçişleri geç olmaktadır. Örneğin yeni bir ürün olan “iPhone 13 Pro’ya” Filipinlerde bir çalışan 90,2 gün çalışarak sahip olabiliyorken bu çalışma süreleri İsviçre’de 4,4 gün, ABD’de 5,9 gün, Birleşik Arap Emirliklerinde 8,8 gün, Türkiye’de ise 92,6 gündür. (https://www.webtekno.com/iphone-13-pro-satin-almak-icin-en-cok-ve-en-az-calismak-gereken-ulkeler-aciklandi-h114894.html)   

      İsviçre Türkiye ile karşılaştırıldığında yeraltı kaynakları, ülkenin coğrafi genişliği ve gelir kaynaklarının çeşitliliğine göre daha yoksul olmasına rağmen çok daha kısa çalışma süresi ile yeni ürün sahip olabilecek ekonomik gücü sahip olması, esnek çalışma ekonomisinin koşullarının çok farklı koşullarla gerçekleşebileceğine bir örnektir. Bu örnek bize hemen hemen her ülkenin diğer ülkelere, geliştirdiği özel tekniklerle gerek sanayi, gerekse finans ve hizmet ürünlerini satmak ve satmadığı her ürünü onlardan satın almak zorunda kaldığını, bunun için de ürettiği ürünün veya ürünlerin ekonomik değerine göre boş üretim zamanlarına sahip olabildiğini göstermektedir.

       Diğer yandan yaratılan boş zaman, boş zaman olarak kullanma iradesi kullanılmadıkça, her zaman için paraya dönüştürülme çabası ile boş zaman olma niteliğini kaybedecektir. Serbest Pazar içinde yeniden mal ve hizmet üretme çabasına yönelinerek daha çok çalışma saatlerine dönüşecektir.

           Artan nüfusla işsizliğin artmaması için çalışma saatleri esnetilirken çalışanların gelirleri sabit tutulabilir, artan işyeri ile birlikte verimliliğin ve gelirin artışına bağlı olarak esnek çalışma saatleri ile birlikte çalışanların gelirleri de arttırılmalıdır.

      Esnek çalışma ekonomisinde ücretlerin dağılımındaki denge aşamalı olacaktır. Yeni işe alınanların ücret belirlenirken gelirleri, çalışmakta olanların gelirlerinden az da olsa düşük olacaktır. Bu düşük gelir, işsizlikten çıkışın dönüşümü, gelirin artışına ve yıllara bağlı olarak kademeli arttırılarak tüm çalışanlar için yakın düzeylere getirilecektir. Gelir farklılığı, özel deneyim, bilgi, yetenek sahibi çalışanlar için olacak, bunların yerine gelenler gelirlerini yükseltecekler veya tüm üretim yetenekleri eşlendiğinde gelir düzeyleri de eşitlenebilecektir.

      Esnek çalışma düzenlemesi ile ek istihdam edilecek personelin ödemeleri ile ortaya çıkan işletme giderleri, ulusal bütçelerin genel gelir vergi ödemelerinin kaynak oluşturduğu havuzdan desteklenerek telafi edilir.

     Gelişmekte olan ülkelerde serbest zamanlı toplum ekonomisinin uygulanması kısıtlı ölçülerde olabilir. İşsizliğin yoğunlaştığı branşlarda, aynı branş için ve yakın branşlar için eğitimli kişiler arasında ve eğitilme yeteneğine sahip eğitimli işsizler arasında dönüşümlü, esnek çalışma sistemi uygulanabilir. Bu artan işsizliğe çözüm oluşturacaktır.

     Gelirin adil dağıtımının önündeki engellerden en önemlilerinden birisi de borsada maddi değeri olmayan, sanal değerler üzerinde oluşturulan değerlendirme ve bu değerlendirmelerin alım satımıdır. Bu borsa pazarında parasal değerler, bir şans oyununa dönüştürülerek sayısız kişiye ait olan birikimler bir veya birkaç kişide toplanır. Bir yanda büyük zenginlikler oluşurken diğer yanda çok sayıda kişinin gelirinde büyük azalmalara neden olur. 

      Yetenekli profesyonel işgörenlerin, düzenli ücret alarak çalışmaları desteklenenlerin, yarım zamanlı, mevsimsel, gerektiğinde çalışmalarına gereksinim duyulanların almış oldukları ücretler zorunlu olarak farklı olacaktır. Çünkü ne kadar dış esneklikle yeni ürün üretimine dahil edilmek istense de bazı çalışanlar bu yeteneklerde olmayabilecektir. Yine de düzenli ücret ile çalışanların da yarım zamanlı, dönüşümlü, esnek çalışma sistemi içinde çalışacakları bir çalışan nüfus olacaktır. Bu niteliklere sahip olanlar arasında istihdam gerçekleştirilerek işsizliğin bir kısmı azaltılır. Diğer çoğunluğu oluşturan hizmetlerde çalışanların ücretleri kısmen düşük olarak istihdam arttırılarak çalışma zamanları düşürülür. Tüm bu çalışma ve üretim sistemi çevreci bir ekonomi anlayışı ile gerçekleştirilerek, tüketim artmasına rağmen dengeli bir üretim ve tüketim tasarrufu ile çevre ve doğal sistem korunur. Andre Gorz’un yazılarında da bu düşüncelerin paylaşıldığını görmekteyiz:

     “Çalışma süresini çeşitli işletmelerde gerçekleştirilen üretkenlik kazançlarına bağlayan yazarların

 kesinlikle iktisadi bir bakış açısıyla yaptıkları budur. Onlara göre, üretkenliğin hızla büyüdüğü yerlerde çalışma saatleri bütünlüklü veya kısmi ücret telafileriyle azaltılabilir, ama büyümenin zayıf veya sıfır olduğu faaliyetlerde azaltılamaz. Böyle bir politikanın sonucu hayal edilebilir: Toplum, bir yanda, geleneksel tamgün çalışmaya zorunlu kalan emekçiler kitlesine ve özellikle hastanelerdeki, eğitim kurumlarındaki, restoranlardaki ve dağıtım servislerindeki kadın emekçiler kitlesi kadar veya daha fazla bir geliri haftada 20 ile 30 saatlik çalışma karşılığında kazanan bir işçi aristokrasisine bölünmeye devam edecektir.

Zaman politikasının görevlerinden biri, özellikle, çalışma zamanı tasarruflarını iktisadi akılsallığın ilkelerine göre değil, adalet ilkelerine göre paylaştırmaktır. Bu tasarruflar bütün toplumun ürünüdür. Politik görev, bütün erkek ve kadınların yararlanabileceği biçimde, tüm toplum ölçeğinde bu tasarrufları dağıtmaktır.

      Bu dağıtım, başka deyişle ortalama çalışma süresinin herkes için eşit olarak azaltılması, elbette, işgücünün dallar arasında sürekli yeniden dağılımını gerektirir: Üretkenlik kazancı zayıf olan dallar çalışan sayısını artıracaktır, diğerleri azaltacaktır; daha önce yaptıkları gibi. Ama, geçmişte olduğundan daha az hızlı azaltacaklardır, bununla birlikte düşük üretkenliğe sahip dallar çalışan sayılarını daha hızlı artıracaktır.” (s.233, Andre Gorz, İktisadi Aklın Eleştirisi)


İsmail İNCİ,  02/01/2022

ismailinci60@gmail.com

     www.facebook.com/bgi.inci

    https://twitter.com/ismailinci 



 

        

  BU  MAKALE ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜYLE BALYA İLÇESİ VE KÖYLERİ KÜLTÜR, YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA DERNEĞİNİN BALYALILAR(MADEN) DERGİSİNİN EKİM 2022 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.


 


 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      

 


SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...