30 Ağustos 2021 Pazartesi

VİRÜSLERİN VE KOVİD-19 VİRÜSÜNÜN NİTELİKLERİ, ENFEKSİYON YOLLARI VE ALINACAK ÖNLEM İLKELERİ

 

VİRÜSLERİN VE KORONA-19 VİRÜSÜNÜN NİTELİKLERİ, ENFEKSİYON YOLLARI, ALINACAK ÖNLEMLER

 

    Yaklaşık 2 yıl önce Çin'in Wuhan kentinde çıkan ve kısa sürede dünyanın neredeyse her ülkesine yayılan Koronavirüs (Kovid-19) 210 milyon kişiye bulaştı. Salgın nedeniyle 4,5 milyon cıvarında kişi yaşamını kaybetti. 188 milyona yakın kişi ise virüsü yendi. Salgının ilk günlerinden itibaren bilim dünyası Kovid-19'a karşı çare bulmak için sayısız araştırma yaptı, sayısız ilaç denedi, birçok aşı geliştirdi. Dünya genelinde 3 milyar dozdan fazla aşı yapıldı. Ancak Eylül 2021 tarihi itibariyle salgını tamamı ile önleyecek ve bitirecek bir çare bulunamadı. Hastalığa yakalananların yüzde doksanbeşi ilaç tedavileri ile hastalığı yendi fakat 4,5 milyon hastalığa yakalanan için çare bulunamadı. Hergün onbinlerce insanın hastalığa yakalanması önlenemedi ve önlenememektedir.

VİRÜSLERİN VE KORONA-19 VİRÜSÜNÜN NİTELİKLERİ:

       Kovid-19 Virüsü Pandemisine yol açan “coronavirüsler” RNA virüsleri içerisinde 30.000 bazla en uzun genoma sahip virüs grubudur. Bir coronavirüs dört yapısal proteinden oluşur: nükleokapsid, zarf, zar ve çubuksu çıkıntılar (dikenler). Dikensi çıkıntılar virüsün enfekte edebileceği hücreleri belirler ve hücrelerdeki reseptörlere(tutmaçlara) bağlanır.  Koronavirüsler, genom büyüklüğü ve genetik kompleks yapısı açısından şimdiye kadar saptanan en büyük RNA virüsüdür. Genomun büyük olması, virüsün replikasyonu (üremesi, çoğalması) sırasında konağa daha az bağımlı olmasına yol açmaktadır. Replikasyonu solunum sistemi ve gastrointestinal(sindirimyolları) sistem,  epitel(deri) hücrelerinin sitoplazmasında gerçekleşir. Koronavirüsler, konak genomuna entegre olmadan kendi genomlarını replike edebilme(eşleme) yeteneğine sahiptirler. Bu yeteneği RNA bağımlı RNA polimeraz (RdRp) genine sahip olmalarına borçludurlar. RdRp geni sayesinde bu virüsler konağın sitoplazmasında kendi genomlarını replike( eşleme) edebilmektedir.

      Zarflı virüsler için yüzeylerindeki antijenik yapıların zarfsız olanlardan daha fazla olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle zarflı virüslerin daha kolay hücrelere girebileceği ve enfeksiyon oluşturabileceği iddia edilmektedir. Koronavirüsler de hem zarflı virüsler, hem de en uzun gen yapısına sahip virüslerden olmaları nedeniyle pandemi şeklinde salgın hastalıklara neden olmaktadır. Korona virüs ailesi, develer, sığırlar, kediler…vb. gibi memelilerde ve kuşlarda hastalıklara neden olan zarflı, helikal simetrili, pozitif polariteli bir RNA virüs ailesidir.

      2003'te keşfedilen mimi virüs dünyanın en büyük virüsü olarak tescillenmişti. Büyüklüğü bir milimetrenin binde birine eşit olan bir mikrometrenin yarısı kadardı. 2013’ bilim adamları "dev" olarak niteledikleri yeni bir virüs buldu. Bu virüsün büyüklüğü, mimi virüsün 15 katı kadardı.  Adına bu yüzden Mega virüs şilensis denildi. Şili açıklarında denizde bulunan virüsün bilim adamlarını asıl heyecanlandıran yönü ise büyüklüğünün yanı sıra yapısal özellikleri.

Virüs, DNA ve genetik açıdan ilgi çekicidir. Karmaşık bir dizgesi vardır.  1120 gen taşıyan virüsteki bazı genler de hücresel organizmalara has genlerdir. Mega virüs'ün sıradan bazı bakterilerden bile büyük olması bilim insanlarını şaşırtmıştı. Mega virüs chilensis adı verilen son rekortmen 1120 gen barındırıyordu.

       Carl Zimmer’in gözlemine göre bu mega ve mimi virüsler, korona virüslerin daha uzun gen yapılarına sahip türleri gibidir.
“Sanki biri, grip, soğuk algınlığı, çiçek hastalığı ve diğer yüzlerce virüsün genomlarını almış ve hepsini bir protein kabuğu içine doldurmuş gibiydi. Hatta mimi virüsün, bakterilerin bazı türlerinden bile fazla genleri vardı.” (s.99, Carl Zimmer, Virüs Gezegeni)

       “La Scola ve arkadaşları, mimi virüsün neye benzediğini öğrenir öğrenmez,  onu diğer doğal ortamlarda aramaya başladılar. Zatürre hastalığından muzdarip, hastanelerde yatan hastaların ciğerlerindeki dev virüsleri buldular.” (s.99, Carl Zimmer, Virüs Gezegeni)



        Kovid-19 virüsünün neden olmuş olduğu pandemiye, korona virüs ailesinin zarflı ve genetik yapıları mimi ve mega büyüklüklerde değişkenlik göstererek tedavi olanağı olmayacak biçimde hücreleri enfekte etmesinin neden olduğu düşünülmelidir. Konak hücrede hastalık etkisi korona virüsün bu büyüklük niteliklerine ve niceliksel yoğunluğuna göre değişmektedir. Bu genom yapı nedeniyle hastalığın salgın halinde yayılmasına kesin bir tedavi yolu bulunamamaktadır. Ancak bakterilerden iri genom yapılarına antibiyotikler, antiviral ilaçlarla müdahale edilebilmektedir. Akciğer vebası virüsünde olduğu gibi yüksek dozda antiyotik grubu ilaçlarla milyonlarca insan erken dönemde tıbbı müdahalelerle tedavi edilebilmektedir.

       Virüsün çoğalabildiği hücreler açısından çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bu teorilerden birincisi bazı kronik hastalıklı bireylerde bu reseptörlerin daha fazla olduğu bu yüzden enfeksiyonların daha şiddetli seyrettiği yönündedir. Diğer bir teori ise çeşitli dokularda var olan ACE2 reseptörlerinin hastalığın belirtilerinin farklı şekillenmesine yol açtığı iddiasıdır.

Kapalı uzayda olası konak hücreler ile bu hücrelerin etrafında yüzen bir virüs arasında, difüzyon (geçiş) termodinamiği büyük bir engeldir. Nötr nesneler (yükle yüklenmemiş) birbiri etrafında kümelenmezler; virüs, konak hücre ile temasa geçmek için bir yol bulmak zorundadır. Virüsler duyarlı hücrelere (virüsün bağlanabileceği reseptörleri olan hücreler) tutunma(attachment - ya da adsorption) eylemi gerçekleştirirler. Virüsün yüzey reseptörleri, duyarlı hücredeki reseptörlerin tamamlayıcısı haline gelerek onlara bağlanır. Bu bağlanma, yüzey proteinleri arasındaki diğer ileri etkileşimleri ve virüs-konak arasındaki yakınlaşmayı sağlar. Tutunma, enfeksiyondan(bulaştan) önce yerine getirilmesi gereken ilk koşuldur. Bu gereksinimin sağlanması hücreyi duyarlı hale getirirHIV ve Herpes simpleks virüsü gibi birçok zarflı virüsler bu davranışı gösterirler.

      Hücredeki bir virüs öncelikle, protein sentezini harekete geçirir (kendi başına ya da konakçıyı kullanarak) ve imkânı olursa konağın denetimini ele geçirir. Hücre savunmasının bastırılması, hücre iletişiminin engellenmesi ve konak translasyon(değiştirme, dönüştürme) ve transkripsiyonlarının(eşleme, eş oluşturma) durdurulması da kontrol mekanizmalarının ele geçirilmesine dahildir.  Bu durum sık sık virüsle enfekte olmuş hücrenin çöküşü ve ölümüne neden olur.

Virüs-konak arasındaki tutunma ileri derecede özgüllük gösterir ve bir hücre, duyarlı olduğu virüs türleri tarafından enfekte edilebilir. Virüs konağa girdikten (penetre olduktan) sonra viral enfeksiyonun bir sonraki aşaması olan viral replikasyon(üreme, çoğalma) başlar.” (https://tr.wikipedia.org/wiki/Viral_giriş)

       Yüzeylerinde spesifik(özgü, özgül) reseptör taşımayan hücrelere virüsler genellikle tutunamazlar. Spesifik bir virüse duyarsız olan veya yüzeylerinde spesifik reseptör olan hücreleri bulundurmayan hayvanlar, embriyolarına spesifik reseptör geni verilerek transgenik hale getirilirlerse belli hücrelerin yüzeylerinde spesifik reseptör oluşturulduğunda virüsler hücreye tutunabilir.

      Replikasyon mekanizması (virüslerin hücre içerisinde çoğalması) aynı gruptaki değişik virüs cins ve türlerinde ve DNA, RNA virüslerinde farklıdır. Bir hücre yüzeyinde o virüse uygun reseptör bulunmazsa, virüs bu hücreyi enfekte edemez. Bu nedenle her virüs, her hücrede enfeksiyon yapamamaktadır. Örnek: Poliovirüsler merkezi sinir sistemine yerleşerek çocuk felci olarak adlandırılan hastalığı oluştururken, Rotavirüsler sindirim sistemine yerleşerek gastrointestinal hastalıklar yaparlar.



      Organizmaya giren virüs sinir sistemi hücrelerini enfekte ederek paralizi, menenjit, ensefalit gibi semptomlarla seyreden hastalıklar yaparlar.Örnek: Poliemyelit, kuduz, aseptik menenjit gibi enfeksiyonlar.

        Prof.Dr. Mustafa Arda”nın yazmış olduğu gibi, virüs replikasyonun (üremesinin)  başlaması ve hücrelerde  enfeksiyonun oluşabilmesi için virüsün önce duyarlı konak hücrelere bağlanması gerekir. Kovid-19” un solunum yolu hücrelerine bağlanması gibi. Her virüs duyarlı olduğu hücrelerde bağlanmak için çok daha fazla reseptör (tutmaç) bularak bağlanır ve bağlandıkları organların hücrelerine göre hücreleri enfekte ederek hastalıkları ortaya çıkarır: Veba, grip, çiçek, kuduz…vb hastalıklar.

            “Virusların hücrelere girebilmesi ve bunun sonucunda da infeksiyon (litik veya nonlitik) oluşturabilmesi için, önce duyarlı hücrelere bağlanmaları gerekir. Zarfsız virüslerde kapsidin spesifik protein yapısı veya zarflı virüslerde, zarfın yüzeyinde bulunan protein ve glikoprotein karakterindeki özel moleküllerin (ligand, viral bağlanma proteinleri), duyarlı hücrelerin yüzeylerinde bulunan ve değişik kimyasal (protein, glikoprotein, oligosakkarid, lipoprotein, vs) yapıya sahip spesifik reseptörlere sıkıca bağlanması giriş için ilk ve önemli sinyali verir. Glikoproteinler, karbonhidratlardan daha fazla bağlanma etkinliğine sahiptirler ve daha fazla spesifiktirler. Aksi halde virionun ve hücre yüzeyinin negatif yüklü olmaları bağlanmayı (ligand-reseptör afinitesi) zorlaştırır. Bu nedenle virion ile hücre arasında kuvvetli bir kimyasal ilişkinin bulunması gereklidir.” (Prof.Dr. Mustafa Arda, Virüslerin Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Temel Mikrobiyoloji 1)       

       Enfeksiyonun oluşmaması için konakçının (hastanın) genetik yatkınlığının olmaması, bağışıklık sisteminin güçlü olması şarttır. Hatta bazı kan gruplarına, bazı kişilerin genetik yapılarına virüsün bulaşarak üreyemediği, veya daha zor üreyerek enfekte ettiği bilinmektedir: “Ancak, şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir ki, konakçının genetik duyarlılığı yanı sıra, kanlarında spesifik nötralizan antikorların da bulunmaması çok önemlidir. Ayrıca, konakçının immun yetmezlik hastalığına sahip olması veya immunsupresif(bağışıklık baskılayıcı) ilaç kullanması infeksiyonu kolaylaştırır…” (Prof.Dr. Mustafa Arda, Virüslerin Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Temel Mikrobiyoloji 1)

       Prof.Dr.Mustafa Arda enfeksiyonun(bulaşın) oluşmaması için antikorların da bulunmasının önemini belirtmektedir. Ancak virüsün enfeksiyona neden olmaması için antikor düzeyi çok önemlidir. Tersi durumda virüsler antikora bağlı enfeksiyona neden olurlar: “Viruslar, yukarıda açıklanan ligand(bağlantı)-reseptör bağlantısı nedeniyle hücrelere adsorbsiyonu(yüzeye bağlanması) direkt mekanizmalar yanı sıra, indirekt mekanizmalar yardımı ile de hücrelere bağlanabilir ve internalize (içselleşmiş) olabilir. Bu son durumda, kanda bulunan spesifik (özellikli) antikorların (özellikle, İgG ve İgM) ve komplementin(tümlecin) rolleri fazla olmaktadır. Hücrelere bağlanmada reseptör olarak FcR ve CR (komplement reseptörü) fonksiyoneldir. Virüslere, Fab bölgeleriyle bağlanan antikorların serbest kalan Fc porsiyonları hücre yüzeyindeki FcR'leri ile de kolayca bağlanır. Oluşan, virus + antikor + FcR veya CR kompleksi, ayrıca, hücre içine sinyal vermede, virüsün internalizasyonunda(içselleşmesinde, hücre içine girmesinde) ve infeksiyonunda (antikora bağımlı infeksiyon, ABİ) görev alabilir. Bu son durum, antikorların varlığında, virüslerin de infeksiyon yapabileceklerini, immun bireylerden elde edilen hücrelerde viral değişikliklerin oluşabileceğini, virusların hücrelerde intrasellüler olarak canlı kalabileceklerini ve infeksiyon oluşturabileceği gibi önemli sorunları da beraber getirmektedir…“(Prof.Dr. Mustafa Arda, Virüslerin Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Temel Mikrobiyoloji 1)

       Serumlarda bulunan antikor düzeyinin yüksekliği, kanda antikor düzeyini yükselterek, virüsün antikora bağlı hücreye girişini, reseptörlerin sayısını arttırarak hücreye bağlanmasını, hücre içinde daha hızlı üremesini(replikasyonunu) desteklemektedir.:

Monoklonal veya poliklonal nötralizan antikorların, eğer nötralizan antikorlar nötralizasyon sınırının üstündeki sulandırılmalarda ise, antikora bağımlı infeksiyonu desteklediği belirtilmiştir. Genellikle, pozitif serumların yoğun konsantrasyonları virusları nötralize etmelerine karşın yüksek sulandırmalarda virusun üremesini destekleyici etkiye sahip olabilmektedirler. Özet olarak, indirekt mekanizmaların da virusun hücreye girişine ve infeksiyonuna yardımcı olabileceği yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Eğer, kanda, antikorlar, nötralizasyon noktasının üzerinde bulunuyorsa, etkili olabilmekte ve virusun hücreye girişini ve infeksiyon oluşturmasını desteklemektedir (antikora bağımlı infeksiyon).” (Prof.Dr. Mustafa Arda, Virüslerin Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Temel Mikrobiyoloji 1)



       Bu bilimsel gerçeklik, Kovid-19 virüsüne karşı geliştirilen ve daha üçüncü evreleri denenmeden uygulamaya konulan, antikor oluşumuna çok daha etkili olan canlı aşıların virüsün enfeksiyonunu niçin önleyemediğine açıklık getirmektedir. Bağışıklık kazanmış bireylerden(immün bireylerden) alınan serum hücrelerinde, virüsün değişiklik geçirebilmesi, canlı kalarak üremesi ve enfeksiyon oluşturabilmesi sorunları canlı aşılarda da bulunur. Canlı aşılama sayısı arttıkça vakaların artmasının, salgının daha ilerlemesinin, virüsün bulaşıcı olmasının ve olma tehlikesinin bulunmasının bilimse nedeni bu tıbbi gerçekliktir.      

       Diğer yandan birinci, ikinci doz diyerek yapılan sürekli aşılamalar, hücre içine salınan virüslerle hastalıklı duruma gelen hücrelerin sitokin adındakiözel sinyal moleküllerini salmasına neden olurlar. İnterferon adı verilen proteinler salınarak hücrelerde bağışıklık yanıtı başlar. Bu moleküllerin patojene aşırı yanıt vermesi yakınlarındaki bağışıklık hücrelerini olumsuz etkilerler. Bu bağışıklık hücreleri kendimizi kötü hissetmemize neden olarak, boğazda batma hissi uyandıran iltihaplanmalara, hastalık bölgesinde salgı üretiminin artması gibi hastalıklara neden olur. Sonunda bağışıklık sistemi güçlenmesinin tersine, çöker ve Kovid-19 dahil bütün virüslerin üremesine, enfeksiyonuna açık duruma gelir. Batı tıbbının vücut direnci ve bağışıklığını sadece antikor üretimine bağlaması yaklaşımı yanlış olmaktadır.


 




      Virüslerin laboratuvar ortamında klonlanması, hücre üzerinde üreme ve yaşam fonksiyonlarının azaltılmasının incelenmesi, genlerinin değiştirilmesi, viroloji alanında reverz genetiği çalışmaları olarak adlandırılır. Veya: “Değiştirilen dizilerle

birlikte sil baştan üretilen enfeksiyöz virüsün kültür ortamından izole edilmesi veya kurtarılmasına ithafen bazı araştırmacılar reverz genetik terimi yerine, kurtarma sistemi (rescue system-recovery system) terimini kullanmayı tercih etmektedir (Neumann ve ark., 2002).” (Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)

       Reverz genetik çalışmalarında görülmüştür ki:” enfekte hücrelere cytosine

beta arabinoside (Ara-C) ve/veya rifampicin antiviral bileşenlerin ilavesiyle vaccinia virüs replikasyonu kontrol altında”  tutulur. Tek genetik yapılı veya genetik yapısı küçük virüslerde çoğalmanın kontrolü bağışıklık sisteminin hareketi geçirilmesi ile sağlanabilmektedir ancak tüm coronavirüs türleri çok genli oldukları için bu kontrol yöntemi başarılı bir yöntem değildir.

       Hedefli mutasyonlardan(rezerv genetik) elde edilen virüslerden oluşan aşılar(aktif aşılar), etkisizleştirilmiş, (canlı olmayan) virüslerden daha çok antikor üretirler, bağışıklık sistemini harekete geçirirler düşüncesinden hareket ederek uygulamaya konulmuşlardır. Ancak bu yöntemle virüslerin üremesinin önlenmesine engel olunamamaktadır. Diğer yandan bağışıklık sistemi-gen yapısı her insanda farklı olduğundan, virüslerin çoğalmasına bazı grup insanların engel olması olanağı bulunmamaktadır. Bu sorun nedeniyle ve insan genleriyle oynanma ile ortaya çıkan bağışıklık değişimlerinde virüsün çoğalması devam etmekte, hastalık tedavi edilememektedir:” Reverz genetik, viral genler üzerinde hedeflenilen değişikliklerin yapılmasına ve değişen genlerle birlikte virüsün kurtarılmasına imkan tanımaktadır. En önemlisi de RNA virüslerinde bu değişikliklerin başarılabilmiş olmasıdır. Gen veya viral diziler üzerinde değişiklikler yapılarak o genin fonksiyonu araştırılabilmektedir (Sola ve ark., 2003). Paramyxovirüslerde aksesuar proteinlerin interferon karşıtı aktiviteye sahip olduğu ve patojenitede önemli rol oynadığı gösterilmiştir. Aksesuar proteinleri kodlayan genlerin susturulması pratik bir yöntemdir ve bu proteinlerin eksikliğinde de virüs yüksek seviyede çoğalmaya devam etmektedir (Goodbourn ve ark., 2000, Gotoh ve ark., 2002, Poole ve ark., 2002.” (s.94- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)

 

Olumlu ve başarılı bir aşının, bağışıklık gücü(interferon gücü) minimum olan insandan başlayarak antikorların virüslerle mücadele gücünün virüslerin çoğalmasını önleyecek düzeyde harekete geçirmesi gerekir:

       Isıya duyarlı mutasyonlar oluşturularak virüs Atenüasyonun(zayıflatılmış, güçsüzleştirilmiş virüs grubu) sağlanması yöntemiyle elde edilen aşılar, her düzeyde bağışıklık sistemini güçlü olarak harekete geçirebildiği, virüslerin çoğalması ile mücadelede yeterli mücadele gücü ortaya çıkardığı için daha kullanışlı olmaktadır. Bu yöntemle paloivirüs aşısı oluşturulmuştur: “Isıya duyarlı mutasyonlar oluşturularak virüs

Atenüasyonun(zayıflatılmış, güçsüzleştirilmiş virüs grubu) sağlanması aşı üretiminde farklı bir yöntemdir. İnterferon karşıtı NS geni çıkarılmış ve ısıya duyarlı mutasyonlarla atenüe(güçsüşleştirilmiş,zayıflatılmış) edilmiş rekombinant(yeniden düzenlenmiş) respiratorik(solunumsal ) sinsityal(tekli dizi) virüs (RSV) iyi bir aşı adayı olarak karşımıza çıkmaktadır (Luongo ve ark., 2013, Bossert ve ark., 2003). Atenüe aşıların hazırlanmasında mevcut bir başka yaklaşım kodon(üçlü dizi) deoptimizasyonudur(enuygun dışına alma). Bu yaklaşımda gen üzerinde türe özgü olarak sık bulunan kodonlar(üçlü diziler) daha az varlık gösteren kodonlarla değiştirilmektedir. Vahşi tip ile aynı amino asit dizisinin sentezlenmesi, immun yanıtın değişmemesi, atenüasyon(güçsüzleştirme) kaybının mümkün olmaması ve diğer atenüasyon metodları ile kombine edilebilmesi gibi bazı avantajları mevcuttur. Bu yöntemle poliovirüs aşısı hazırlanmış ve atenüasyon farelerde ispat edilmiştir (Burns ve ark., 2006, Mueller ve ark., 2006). .” (s.94- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği) 

            Pandemik potansiyele sahip H5N1 ve H9N2 grip virüslerinde inaktif aşılar sınırlı etkide bulunmaktadır. Canlı aşıların etkilerinin daha fazla olduğu görülmüştür. Ancak Canlı aşılarla hücrelere verilen virüslerin, hücrelerde dolaşan virüsün birleşerek daha hızlı ve ölümcül bir virüs olarak hastalık yaptığı sonuçlar vardır: “Kanatlı influenza virüs alt tiplerinden H5N1 ve H9N2 pandemik potansiyele sahiptir. Fakat H5N1 inaktif aşıları edinsel yanıt sınırlı şekilde ortaya çıkmakta ve canlı aşılar ise sirküle(dolaşan) H5N1 ile aşı suşu(kökü, soyu) arasındaki reassortment ihtimali endişe yaratmaktadır (Perez ve ark., 2003, Perez & Garcia-Sastre, 2013). .” (s.95- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)

     “….Yüksek virülensli alt tiplerin HA proteininde birden fazla bazik aminoasit kalıntıları ve bölünme bölgeleri bulunmuştur (Horimoto ve ark., 1995, Senne ve ark., 1996). H5N2’deki bu bölgelerin tavuklardaki viral patogeneze(hastalık oluşumuna) etkisi reverz genetikle ile çalışılmıştır. Bu çalışmada HA proteininde bazik aminoasit kalıntı sayısının dörtten daha fazla olduğu virüslerde letalitenin(ölümcüllüğün) arttığı ve virüsün nöronlarla beyine ve kan ile sistemik organlara yayıldığı görülmüştür (Hatta ve ark., 2001,)… .” (s.95- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)

 

       Pandemiye yol açan virüsler de dahil olmak üzere, virüslerin enfekte etmesi ile ortaya çıkan hastalıklardan korunmada umut vaat eden aşı, virüs genlerini içermeyen virüs benzeri partiküllerden hazırlanan VLP aşılardır: “Umut vaat eden bir diğer yaklaşım vahşi tip virüse morfolojik olarak benzerlik gösteren yüksek immunojeniteli(bağışıklık virüs benzeri partiküllerin -VLP) hazırlanmasıdır. VLP’ler viral genom içermediklerinden dolayı güvenli olduğu ve güçlü edinsel yanıtı ortaya

çıkardığı kabul edilmektedir. VLP’lerin üretiminde influenza virüsler için tek başına HA ve NA proteini yeterli olmasına rağmen yaygın olarak HA, NA ve M1’in ekspresyonu ile oluşturulmaktadır (Treanor ve ark., 2007, Chen ve ark., 2007). Pushko ve ark. (2011) pandemik alt tip VLP (H5N1, H7N2 ve H2N3) ve mevsimsel VLP’nin (H1N1, H3N2 ve B) fertlerde nötralizan antikor üretimini uyardığı ve hastalığa karşı koruma sağladığını göstermiştir. .” (s.95- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)

       2013 yılında korona virüslerle ilgili yapılan araştırmalarda bugün içinde bulunduğumuz Kovid-19 virüsü pandemisine yol açan korona virüs nitelikleri ortaya konulmuş, hayvanlar üzerinde denenen bazı aşıların hastalığı daha da ağırlaştırdığı görülmüştir:Son yıllarda iki tane yeni insan coronavirüsü tanımlamıştır. Bunlar HCoV-NL63 ve HCoV-HKU-1’dir. Bu virüsler de insanlarda üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olmaktadırlar (101-103). Coronavirüsler üst solunum yolu ve gastrointestinal yolu enfeksiyonları dışında hepatit, nörolojik hastalıklara, peritoneal enfeksiyonlara, nefrite, adenite, pankreas inflamasyonlarına ve runting sendromuna neden olmaktadır (104,105).” ) Coronavirusler dışkıda, üst solumun yolundan alınan örneklerde ve hasta serumlarında tanımlanabilmektedir. Coronaviruslerin nefesle veya fekal kontaminasyonla (dışkı ağzı ile bulaştığı) düşünülmektedir (104,118-120)…. Domuz ve tavuk coronavirüslerine karşı geliştirilen bazı aşılar mevcuttur. Tavuk ve domuzlar için kullanılan bu aşılar zayıflatılmış PEDV ve IBV virüsleridir (114,126). Kedi coronavirüslerine (FCoV) karşı geliştirilen aşılar kedilerde çok ciddi yan etkiler göstermektedir ve hastalığı daha da ağırlaştırmaktadır.” ” (s. 145, Mustafa Ulaşlı1, Recep Bayraktar1, İbrahim Bozgeyik1, 1Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı,  Coronavirüslerin replikasyonları, Gaziantep Tıp Dergisi, Geliş Tarihi: 20.05.2013, Kabul Tarihi: 19.07.2913)

 

VİRÜSLERİN ENFEKSİYON YOLLARI VE ENFEKSİYON ETKİLERİNİN BAĞLI OLDUĞU KOŞULLAR: 

        Hastalık patogenezisini( hastalık oluşumunu) virüslere ait etkenler ve konakçıya(hastaya) ait etkenler belirler. Virüse ait etkenler, virüsün doz miktarı ve giriş yolu ve nitelikleridir. Konakçıya ait faktörleri de Yaş, İmmun durum,  Hormonlar, Beslenme, Enzimler ve Genetik faktörler  belirler. Virüsün bulaşma mekanizmaları ve konakçının hücre yapısı, organların değişik derecelerde hasara uğramasına neden olur.

       Bir kısım virulent virüsler belirti gösterirken bir kısmı ise subklinik yada inapparent (semptomsuz) infeksiyon oluştururlar.   

       Bir viral enfeksiyonun iyileşmeden sonra kalıcı etkileri olabilir; Örneğin sinirsel hasar bırakan akute viral encephalitise neden olabilir. Virüs konakçıya girdikten sonra değişik yollarla yayılır.     En önemli yayılma yolu dolaşım sistemidir(viremi). Bu amaçla virus kan dolaşımında serbest virus yada infeksiyon oluşturmadan eritrositlere tutunarak dolaşımda ilerlerler. Virüsler lenf sistemi yoluyla da yayılırlar  

      Bazı virüsler bağırsakta replike(ürer) olur ve barsak mukozasındaki peyer plakları yardımıyla lenfoid sisteme girerler. Lenfositik hücreler infekte olduktan sonra infeksiyöz virüsü saçabilirler.

Sinir sistemi yayılmada diğer önemli bir yoldur. Genellikle periferal sinir hücrelerinden merkezi sinir sistemine yayılırlar.

Virusların Organizmaya Giriş Yolları

1) deriden direkt inokulasyon

2) Solunum sistemi

3) Gastrointestinal kanal

4) Ürogenital sistem

5) Konjuktiva

6) Dolaşım sistemi

      Organizmaya giren virüs sinir sistemi hücrelerini enfekte ederek paralizi, menenjit, ensefalit gibi semptomlarla seyreden hastalıklar yaparlar.Örnek: Poliemyelit, kuduz, aseptik menenjit gibi enfeksiyonlar.

      Solunum sistemi hastalıkları: Özellikle damlacık enfeksiyonu şeklinde vücuda giren virüs, solunum sistemi hücrelerine yerleşerek hastalık oluştururlar. Örnek: İnfluenza, Parainfuenza, Respiratuvar sinsityal virüsüne bağlı pnömoni, bronşit ve farenjit  gibi enfeksiyonlar.

      Deri ve mukoz membranların lokalize hastalıkları: Lokal ve sistemik enfeksiyonlar sonucu virüsün deriye ve mukoz membranlara ulaşmasıyla ortaya çıkan hastalık tablosudur. Örnek: Herpes simplex virüslerine bağlı uçuklar, molloscum contagiosum ve herpanjina enfeksiyonları.

       Göz Hastalıkları: Lokal ya da sistemik enfeksiyonlar sonucu virüsün göze ulaşmasıyla oluşan hastalıklardır. Örnek Adenovirüsler ve herpesvirüslere bağlı konjuktivitler.

      Karaciğer Hastalıları: Virüslerin kan yoluyla ya da direkt olarak hedef organ olan karaciğere ulaşması, ya da sistemik enfeksiyonların komplikasyonu olarak karaciğerde oluşan enfeksiyonlardır. Örnek: hepatit virüslerine bağlı hepatitler, Sarı ateş, Enterovirüs, herpesvirüs ve rubella virüsüne bağlı komplikasyonlar.

      Tükrük Bezlerinin Hastalıkları: Tükrük bezlerine ilgisi olan virüslerin bu bölgelerde üreyerek oluşturdukları hastalıklardır. Örnek: Kabakulak ve cytomegalovirüslerin oluşturduğu enfeksiyonlar.

       Gastrointestinal Sistem Hastalıkları: Sindirim sistemine ilgisi olan virüslerin ağız yoluyla alınması ile olan enfeksiyonlardır. Örnek: Rotavirüs, Norwalk ajanı ve enterovirüslerlerin oluşturduğu gastroenterit enfeksiyonları.

       Kovid-19 pandemisinde, genel olarak ağır solunum yolu enfeksiyonun yanında  bu virüslerin yol açtığı enfeksiyonların etkileri de görülmektedir. Bu pandemi koşulları, dünyanın sadece korona virüsünün değil, birçok virüs türünün saldırısı altında olduğunu göstermektedir.

       Spesifik virüsü tarafından infekte edilmiş olan konak hücredeki metabolik faaliyetler ise viral genom tarafından kontrol edilmektedir. Viral genom, önce konak hücredeki proteinlerin sentezini kontrol altına alarak, viral genomun replikasyonunu sağlayacak olan polimerazların sentezini gerçekleştirir (erken protein sentezi). Bunu takiben, viral genomun çok sayıda kopyası üretilir (nükleik asit sentezi). Virüs tarafından hastanın ele geçirilmesinin büyük toplumsal sonuçları olmaktadır.  Viral genom tarafından kontrol altına alınan konak hücrenin sahibi hastanın faaliyetleri, toplumsal olmaktan uzaklaşmaktadır. Hastanın davranışları akılcı, mantıklı olmaktan çıkmakta, biyolojik yaşam amacı tek hedef olduğundan sağduyu ve sezgisel mantığın yerini, ani öfke ve şiddete dayanan davranış ve hareketler almakta, kavga, döğüş, yaralama, öldürme, cana ve mala zarar verme davranışları artmaktadır.

AKTİF(CANLI) ve İNOVAKTİF AŞILAMALAR VE SONUÇLARI:

        DSÖ, ilk olarak 31 Aralık'ta 2019’da Pfizer-BioNTech firmasının ürettiği Covid-19 aşısı, daha sonra Oxford-AstraZeneca aşısı, AstraZeneca'nın aşı üreticisi Hindistan Serum Enstitüsünün (SII) ürettiği aşı, Astra ZenecaBio (Güney Kore), Moderna, Janssen ve Çin'in Sinopharm firmasının ürettiği aşılara acil kullanım onayı vermişti. Örgüt, son olarak 1 Haziran'da Türkiye'de de kullanılan Çin'in geliştirdiği yeni Sinovac aşısının acil kullanımına onay vermişti.

      Şu ana kadar hastalıktan korunma ve salgını önleme amacıyla kullanılan canlı aşılar ve inovaktif olan Çin aşısının hastalığın yayılmasını önlemede başarılı olamadığı görülmüştür. Tersine canlı aşıların yapıldığı bazı vakalarda ölümlerin olduğu, aşının aşılama miktarları arttıkça salgının ilerlediği görülmüştür. Geliştirilen yerli aşımızın tanıtımı yapılırken cansız VLP aşısının olumlu yönleri açıklanırken, canlı aşıların olabilecek tehlikeli yanlarına da değinilmiştir. İnovaktif VLP aşılarınının olumlu yönlerini savunan, tıp bilim insanları inovaktif olmayan aşıların genetik materyaller taşımaları nedeniyle virüsün, aşıyı uygulayan sağlık görevlilerinde ve aşının uygulandığı kişilerde bulaşarak üreyebileceğini, bulaşma kişi sayısında ve bölgelerinde artış olma tehlikesi bulunduğuna değinmişlerdir:   “İnovatif VLP aşısının içinde diğer aşılardan farklı olarak SARS-COV2 virüsünün sentezleyebildiği dört farklı proteinin bulunduğunu belirten  Dr. Hasan Zeytin, yerli aşının  Faz-I çalışmalarına göre etkin bağışıklık yanıtı sağladığına dikkat çekerek aşı hakkında şu detayları paylaştı: “Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) listesinde de yer alan yenilikçi, güvenilir ve eşsiz aşımız genetik materyal içermediği için üreticiyi veya aşıyı uygulayanları partiküllere maruz kalmaları durumunda enfekte edemiyor. Aynı sebepten, enjekte edildikleri bireylerin sisteminde de çoğalamıyorlar, bu da onları bazı açılardan diğer aşılardan daha güvenli kılıyor diyebiliriz.”

       Canlı aşıların Koronavirüsünün hücrelere tutunma reseptörlerini çoğalttığı, hücreye giriş yollarını açtığı, antikor sayısının artışıyla bağışıklığı sisteminin gücünün artışı arasında paralellik bulunmadığını ve aşı olan bireylerin hücrelerinde üremeye devam ettiği gerçeğini 30.07.2021 tarihinde ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) yayınlanan bir belgeyle itiraf etmiştir: “ CDC'DEN DELTA VARYANTI UYARISI: SU ÇİÇEĞİ KADAR KOLAY YAYILIYOR. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nden (CDC) tarafından yayınlanan bir belgede, corona virüsün Delta varyantının (B.1.617.2) , ciddi hastalıklara neden olduğu ve su çiçeği kadar bulaşıcı olduğu belirtildi. Buna göre varyant ile enfekte olan her bir kişi, virüsü ortalama olarak 8-9 kişiye bulaştırıyor. Corona virüsün orijinal versiyonunda ise bu oran 1 ile 2 arasında yer alıyor… Söz konusu belgede, aynı zamanda delta varyantını aşılanmış kişilerin, aşılanmamış kişilerle aynı oranda yayabileceğini gösteren yayınlanmamış verileri özetliyor…Belgeyi değerlendiren Emory Aşı Merkezi’nden Walter Orenstein, aşılı olan insanların virüsle karşılaştıklarında hastalık şiddetinin düştüğünü, ancak virüsü aşısızlar kadar yayabileceğini söyledi…Orenstein, “Aşılı insanlar yine de enfekte olurlarsa, vücutlarında aşısız insanlar kadar virüs bulunur. Bu, enfekte olan aşılanmamış insanlar kadar, onların virüsü  başkalarına bulaştırma olasılıkları olduğu anlamına gelir. Sonuç olarak, diğer varyantların aksine, aşılanmış insanlar, hastalanmasalar bile, enfekte oldular ve enfekte olan aşısız kişilerle benzer seviyelerde virüs saçtılar. Bu durum aşılama oranlarının yüksek olduğu ülkelerdeki delta varyantı vakalarındaki artışı açıklıyor” dedi… Belgede, ayrıca Delta varyantının, daha ciddi hastalıklara neden olabileceğini gösteren üç çalışmaya da değinildi. Belge, CDC'nin "corona virüsle savaşın değiştiğini kabul etmesi" gerektiğini belirterek, maske kullanımının artırılmasını öneriyor. 

ntv.com.tr 30.07.2021 - 11:18 | Son Güncelleme : 30.07.2021 - 11:22

https://www.ntv.com.tr/galeri/saglik/cdcden-delta-varyanti-uyarisi-su-cicegi-kadar-kolay-yayiliyor,oKQhcVwa8kOCLbjaRWKxSg/sJmLFiCs3UyLaYR1eo-ceg     

       Corona-19 virüsüne karşı uygulanan canlı aşılar vücudun antikor üretmesini sağlamaktadır, ancak vücudun ürettiği bu antikorların corona virüs hastalığının önlenmesine ve çoğalmasına ve ne kadar etkisi olacağı bilinmemektedir. Yaşanan olgular ve deneyimlerin ortaya çıkardığı algı ve bilgi canlı (aktif) corona virüs aşılarının corona virüsü enfeksiyonunu daha da arttırdığı ortaya çıkmaktadır. Bu ise zaten doğal ortama bulaşmış durumda olan hastalığın bir yandan da doğrudan insan eli ile insana verilmesi, salgının daha da yayılmasına neden olunmasıdır. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği(KLİMİK) bu tıbbi gerçeği görmüş ve kamuoyuna açıklamıştır: “Mevcut antikor testleri ile belirlenen seviyelerin hangi değerden itibaren ve ne kadar süre koruyucu olduğu bilinememektedir. Ayrıca testlerden kaynaklanan nedenlerle yalancı olarak pozitif sonuç da çıkabilmektedir. Bu nedenle aşı olmak veya olmamak kararı için antikorlarınıza baktırmanıza gerek yoktur.”



         Prof.Dr. Mustafa Arda’nın yukarıda aktardığımız sözleri ile canlı aşılarla yapılan aşılamalar sonucu antikora bağlı enfeksiyon ortaya çıkmaktadır Ve,  antikorların varlığında, virüslerin de infeksiyon yapabileceklerini, immun bireylerden elde edilen hücrelerde viral değişikliklerin oluşabileceğini, virusların hücrelerde intrasellüler olarak canlı kalabileceklerini ve infeksiyon oluşturabileceği gibi önemli sorunları da beraber getirmektedir"              

        Aktif aşılardan sonra özellikle 38 derecenin üstünde ateş, şiddetli boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı geçmiyorsa, koku, tat kaybı, ishal geliştiyse, eklem ağrıları 2 güne rağmen geçmemişse kişiler koronavirüs hastalığına yakalanmış olmaktadır. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ümit Savaşçı, aşıdan sonra oluşacak yan etkilere ilişkin DHA'ya yapmış olduğu değerlendirmede bu gerçeği kamuoyu ile paylaşmıştır:Aşı yaptırdıktan sonra o gece akşamında hafif bir kol ağrısı, baş ağrısı, halsizlik, özellikle BioNTech aşısından sonra biraz daha yoğun kas, eklem ağrıları, bulantı halsizlik biraz fazla olmakta. Bazı kişilerde ilk dozdan sonra, bazılarında da genel olarak ikinci dozdan sonra biraz daha ağır belirtiler olabilir. Özellikle BioNTech aşısında mRNA aşısı olduğu için vücudun daha fazla antikor oluşturma çabası ile ne yazık ki yan etkiler biraz daha fazla görülüyor. Dolayısıyla kişi yan etkileri bilsin; ama bunun dışında özellikle 38 derecenin üstünde ateş, şiddetli boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı geçmiyorsa, koku, tat kaybı, ishal geliştiyse, eklem ağrıları 2 güne rağmen geçmemişse bu kişi koronavirüs de kapmış olabilir…”

        Canlı aşılardan sonra ortaya çıkan antikorun; yaş grupları, toplumsal konum, aşı olanın hastalık geçmişi, hâlihazırdaki doğal vücut direnci gözönüne alınmadan aşılar yapıldığından, birey üzerine etkilerinin neler hesaplanmamakta ve sonuçları bilinmemektedir. Canlı aşılama ile vücuda verilen aktif corona virüsün, aşıların geçmiş tarihindeki olumlu etkilerine bakılarak, Koronavirüse karşı yapılan canlı aşılarda da aynı olumlu sonuçların olacağı beklentisi içinde bulunulmaktadır. Beklentinin tersine iki yıldır yaşanan deneyimler, olaylar;  Koronavirüsün canlı aşılama ile vücuda enjekte edildiğinde hücrelere girerek hızla üreyerek, aşı olanların üçte ikisinde vücudun direncini kırarak hastalığa neden olmaktadır. Üçte bir oranında ise, vücut direnci yüksek kişilerden oluştuğundan, vücuda verilen corona virüsü yenerek, virüs çoğalarak enfeksiyona neden olmadan aşı sonrasını hafif hastalık belirtileri ile atlatmaktadır. Aktif olmayan aşılarda da,  Eğer kişiler corona virüs belirtileri gösteriyorlarsa, bu onların vücut direncinin çok düşük kişiler grubunda olmalarından ileri gelecektir. Aktif olmayan aşılarda corona virüs canlı olarak vücuda verilmediği için, bu aşıların hastalık yapması olasılığı yok denecek kadar çok düşüktür.

       İki yıllık süre içinde yaşanan olaylar sonucu kazanılan tıbbi deneyim canlı aşıların yan etkilerinin yaşlı bakım evlerinde ölümlere yol açtığını, yaygın aşılamalar sonucu yeni tür olarak insan vücudunda üreyerek yeni salgınlar oluşturduğunu göstermiştir.

“…..yaşlıların aşılanması konusunda endişe yaratan bir gelişme de Norveç'te yaşandı. Norveç Aralık 2020 sonlarına doğru 80 yaş üstündekiler de dahil olmak üzere yaşlı ve bakımevlerinde kalan kesimin aşılanmasına yönelik çalışmaları başlatmıştı.

Norveç'te kamuoyunda Alman aşısı olarak bilinen BioNTech/Pfizer üretimi Comirnaty ve Amerikan aşısı olarak bilinen Moderna aşıları kullanılıyor. Yeni mRNA teknolojisiyle üretilen aşılar, Avrupa Birliği'nden (AB) acil kullanım onayı almıştı.

Öte yandan perşembe günü ülkede aşılanan 23 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi. Yaşamını yitirenlerin çoğunun 80, bazılarının da 90 yaş üstünde bakımevinde kalan kişiler olduğu açıklandı. 

Norveç İlaç Ajansı, 13 kişinin ölümünün aşının yan etkisinden kaynaklandığını doğruladı.

Norveç'teki can kayıplarından sonra Çinli sağlık uzmanları, mRNA teknolojili Pfizer Kovid-19 aşısının dünyada kullanımının askıya alınması çağrısı yaptı.”

The Independentturkish  - Cuma 15 Ocak 2021 14:50

       Çin Sağlık uzmanlarının bilimsel tıbbi gözlemlerinden-deneyimlerden hareketle mRNA canlı Kovid-19 aşılarının dünyada kullanımının durdurulması çağrısı yapmasına rağmen, canlı koronavirüs aşılarının kullanımı, özellikle büyük özel ilaç şirketlerinin propagandaları ile aşılama miktarlarının artmasına bağlı olarak hastalığın da yeni salgınlarla artmasına rağmen bugüne kadar devam etmiştir.

      Yaşlı bakım evlerinde, vücut dirençlerinin düşük olmasına bağlı olarak aşılama sonrası görülen ölümler sadece Norveç’te yaşanmamıştır. Almanya, Belçika, İspanya, İngiltere’deki yaşlı bakım evlerinde aşılama sonrası ölüm haberleri gelmiştir. Aşının antikor düzeyini arttırması sonucu, antikora bağlı ölümler oluşmuştur. Antikor düzeyinin yüksek olması, hastalığa karşı vücut direncini yükseltmemektedir:

Almanya:  ‘Koronavirüs aşılamasından sonra ölümler:

Almanya’da aşılamadan sorumlu Paul Ehrlich Enstitüsü (PEI), ülkede bildirilen 113 ölüm vakasını araştırmaya devam ediyor. Yapılan açıklama ise şu şekilde: “Elimizdeki verilere dayanarak, hastaların altta yatan hastalıklarından, aşı ile tesadüfen bir zamanda öldüğünü varsayıyoruz” açıklaması ile birlikte ölen hastaların ağır hasta olduklarından ve altta yatan pek çok hastalığı olduğundan bahsedildi. 

İspanya: ‘Pfizer COVID-19 aşısı yaptırdıktan sonra bakım evinde en az yedi kişi öldü’

İspanyol medyası, bir İspanyol bakım evinde BioNTech-Pfizer aşısının ilk dozunu aldıktan sonra dokuz kişinin öldüğünü ve bunların hepsinin daha önce hastalıkları olduğunu bildirdi. Akabinde yapılan açıklamalar ise şu yönde:

“Aşılamadan sonra bile aşı koronavirüs kuluçka döneminde (5-6 gün) gerçekleşmişse hastalığı geliştirmek mümkündür. Robert Koch Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü’ne (RKI) göre, genellikle ilk dozdan 10-14 gün sonra etkili olduğu için, aşılama yapıldıktan sonra da enfekte olmak mümkündür.”

Belçika: ‘Koronavirüs aşılamasından sonra 14 ölüm’

Belçika’da Federal İlaç ve Sağlık Ürünleri Ajansı (FAMHP), koronavirüse karşı aşılanan 14 kişinin öldüğünü bildirdi.

https://istanbulalerjimerkezi.com.tr/covid-19-asilari-ile-olum-oranlari-arasindaki-iddialar/

 


mRNA aşısında panik büyüyor: Aşılanan 22 yaşlı öldü

Almanya’da aşıdan sonra da ölümler durmuyor. Karantinada tutulan iki yaşlılar yurdunda, yeni çıkan mRNA aşı yapılan yaşlılardan 22’si öldü. Bir yaşlının, "Vücudum tamamen griye döndü" dediği belirtiliyor.

Almanya’nın Leverkusen- Rheindorf'taki bir yaşlılar yurdunda ölüm kol geziyor. AWO-Heim'da kalan 149 yaşlı ve personel, corona virüsünün İngiltere mutasyonu olan B.1.1.7'ye yakalandı ve 15 yaşlı, yeni çıkan mRNA tabanlı aşıdan yapılmış olmasına rağmen corona virüsüne bağlı sebeplerle can verdi.

Bavyera'nın Miesbach Kasabası'nda da aşılanan 7 yaşlı insan da coronadan vefat etti.

İNGİLİZ VİRÜSÜ ÇIKTI

28 Aralık'ta Almanya’da ilk mutasyona uğramış corona vakasına rastlandığı, iki gün sonra ise aşılamanın başladığı açıklandı.

O zaman sadece Pfizer/Biontech'in ürettiği mRNA aşısı kullanılıyordu. Almanya'da halen de bu aşı ile Moderna'nın mRNA tabanlı aşısı kullanılıyor.

Aşılanan 15 yaşlı coronadan ölürken, 32 yaşlı ile 25 çalışana daha corona virüsü bulaştı. Yaşlılardan birinin aşıdan sonra kızını arayarak, “Cildim komple griye döndü” dediği ve ertesi gün öldüğü belirtildi.

Ölen 91 yaşındaki Johanna Bradke'nin kızı Bild Gazetesi'ne konuştu ve annesinin ikinci doz aşıyı öldüğü gün alacağı açıklandı…

Rheindorf'un, bu şok ölümlerle ilgili ilk örnek olmadığı, Bavyera'nın Miesbach kasabasında da 7 yaşlının aşıdan sonra can verdiği belirtildi.

Dortmund, Riedstadt, Koblenz'de de aşılanan yaşlılara yeniden corona bulaştığı belirtiliyor.

Özellikle corona virüsünün İngiltere mutasyonunun bir- iki dakika içinde temas eden kişiye bulaştığı açıklanırken, zaten karantinada tutulan ve kimsenin girmesine izin verilmeyen yaşlılar yurduna virüsün nasıl girdiği tam olarak bilinmiyor.”

https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/mrna-asisinda-panik-buyuyor-asilanan-22-yasli-oldu-6236887/   -  20:24, 31/01/2021

       Yaşlı hastalardan birisinin aşı sonrasında ölmeden önce kızına "Vücudum tamamen griye döndü", demesi,  aşının etkilerinin sonucunun septisemik veba hastalığı ile eşleştiğini gösteriyor.  Kan yolu ile tüm vücuda geçen veba hastalığı türü olan septisemik veba, vebanın üç ana tipinin en korkutucusudur. Çünkü o kadar hızlı gelişir ki, deri ile bulaşan türü gibi hıyarcık oluşumuna zaman yoktur. Eller ve ayaklar kararak sertleşir, kan pıhtılaşması o kadar hızlı gerçekleşir ki hasta akşam yatar,  ertesi sabah ölüsü ile karşılaşılır.

       Avrupa İlaç Ajansı, kan pıhtılaşmasının AstraZeneca aktif aşısının yan etkisi olarak kabul edilmesinin gerektiğini açıklamıştır. Avrupa İlaç Ajansı'ndan (EMA) çarşamba günü yapılan açıklamada kanda pıhtı atması olayının AstraZeneca aşısının bir yan etkisi olarak listelenmesi gerektiği belirtildi.

AstraZeneca geliştirmiş olduğu Covid-19 aşısında böyle bir yan etki olduğuna dair herhangi bir nedensellik bulunmadığını ileri sürüyor. Ancak ilk kez uluslararası bir sağlık ajansı bu durumun 'yan etki' olarak belirtilmesi gerektiğini açıkladı.”

https://tr.euronews.com/2021/04/08/avrupa-ilac-ajans-kan-p-ht-lasmas-astrazeneca-as-s-n-n-yan-etkisi-olarak-listelenmeli  - Son güncelleme: 08/04/2021

       Ve AstraZeneca aşısı sonrası İtalya’da kan pıhtılaşması sonrasında dört kişi ölmüştür: ” İtalya'da AstraZeneca Covid-19 aşısı olduktan sonra 4 kişi kan pıhtısı nedeniyle hayatını kaybetti.

İtalyan İlaç Ajansı'nın (AIFA) yayınladığı raporda, 27 Aralık ve 26 Mart arasında 9 milyon 70 bin doz aşının uygulandığı kişilerin yüzde 0,5'inde çeşitli yan etkiler gözlendiği duyuruldu.

Pfizer-Biontech, Moderna ve AstraZeneca aşılarından tamamı uygulanırken ciddi boyuttaki yan etkilerin oranı yüzde 0,04 oldu.

İtalya'da AstraZeneca Covid-19 aşısı olduktan sonra 4 kişi kan pıhtısı nedeniyle hayatını kaybetti.”

https://tr.euronews.com/2021/04/15/italya-da-astrazeneca-as-s-sonras-kan-p-ht-s-ndan-4-kisi-oldu  -  euronews  •  Son güncelleme: 15/04/2021

 

       Moderna ve Pfizer aktif aşılarının kalp kası iltihabına neden olduğu açıklanmıştır. “Koronavirüse karşı geliştirilen Pfizer/BioNTech ve Moderna'nın aşıları, hafif kalp kası iltihabına neden oluyor. Yan etkiler arasında göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı ve düzensiz kalp atışı da var. Hem Pfizer/BioNTech hem de Moderna COVID aşıları, sınırlı sayıda vakada, genellikle ikinci dozdan sonra 40 yaşın altındaki erkeklerde miyokardit ve perikardit (kalp kası iltihabı) vakalarıyla ilişkilendirildi.

Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve Birleşik Krallık İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu (MHRA), özellikle ikinci aşıdan sonra komplikasyonu genç erkeklerin görme olasılığının daha yüksek olduğunu söylüyor.”

Ve yan etkilerin görüldüğü beş kişiden birisi yaşamını kaybetmektedir: “Avrupa'daki beş vakadan biri hayatını kaybederken; EMA, bunların hepsinin yaşlı insanlarda veya başka rahatsızlıkları olanlarda olduğunu söylüyor.”

https://tr.euronews.com/2021/07/10/moderna-ve-pfizer-as-lar-kalp-kas-iltihab-na-yol-ac-yor-ancak-faydalar-risklerinden-daha-  10/07/2021



       AstraZeneca aktif aşısının yan etkileri görülmesi ve yan etkilerinin ölümlerle sonuçlanması sonucunda çoğu Avrupa ülkesi olan ondokuz ülke bu aşının kullanımına son vermek zorunda kalmıştır:İngiltere'nin prestijli üniversitesi Oxford ile İsveç iş birliğinde üretilen AstraZeneca aşısının, Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ile Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyesine rağmen bugüne kadar 19 ülkede kullanımı durdurulmuştu.

Bu ülkeler arasında İsveç, Fransa, Danimarka, Almanya, Hollanda, İzlanda, İrlanda, Norveç, İtalya, Avusturya, Estonya, Litvanya, Letonya, Bulgaristan, Romanya, Tayland, Endonezya, Lüksemburg ve İspanya yer alıyor. İngiltere ise söz konusu aşıyı kullanmaya devam ediyor.

İngiltere İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu (MHRA), ülkede 7 kişinin AstraZeneca tarafından geliştirilen Covid-19 aşısını olduktan sonra oluşan kan pıhtısından hayatını kaybettiğini doğrulamıştı.”

       Ondokuz ülkenin Dünya Sağlık örgütünün ve Avrupa İlaç Ajansının(EMA) tavsiyelerine rağmen AstraZeneca aşısını durdurmak zorunda kalması, bu kurumların çalışmalarının doğruluğu konusunda büyük sorunların olduğuna işarettir. Uluslararası özel ilaç firmalarının etkisi altında kaldığı izlemini veren bu gerçeklik bu uluslararası örgütler için büyük bir skandaldır.

       İkinci büyük skandal ise AstraZeneca aşısının kullanımını durduran Danimarka’nın bu aşıları yoksul ülkeler, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere dağıtması, bu ülkelerin ise bu hibe aşıları alarak kullanmalarıdır. Bir ülkenin sağlık sorunlarına yol açmış olduğu gerçeğini görerek, bu aşıları sağlık sorunları yaşaması, coronavirüs salgınına yol açması gerçeğini bilerek, imha etmesi gerekirken dağıtması ve hiçbir uluslararası sağlık örgütünün engel olmaması büyük bir skandaldır.” Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Başkanı Hans Kluge, Danimarka'nın Covid-19'a karşı ülkede kullanılan AstraZeneca aşılarını yapmayı durdurması sonrası, bu aşıları ekonomik açıdan gelişmemiş ülkelerle paylaşmayı düşündüğünü açıkladı.

Danimarka Sağlık Bakanlığı, nadir görülen ancak ciddi yan etkilere yol açtığı gerekçesiyle 14 Nisan tarihinde AstraZeneca aşılarının kullanımını "tamamen" durdurduğunu açıklamıştı.

 https://tr.euronews.com/2021/04/15/astrazeneca-kullan-m-n-durduran-danimarka-as-lar-yoksul-ulkelere-dag-tacak   -15/04/2021

       Bir aşının koruyucu olup olmadığı, en doğru ve bilimsel olarak aşı sonrası alınan sonuçlarla test edilmiş olur. Bu deneyim dışında başka bir test yapma yolu yoktur. Yapılan kitlesel aşılamalar sonucunda aktif aşıların koruyuculuğunun olmadığı görülerek test edilmiştir. Bunun en iyi toplumsal örneklerinden birisi de İsrail’dir: “En çok aşı yapılan ülkede panik: Aşı olanların yarısına Delta varyantı bulaştı Corona virüsü salgınına karşı mücadelede aşılama sürecine çok hızlı başlayan İsrail'de Delta varyantı kabusu sürüyor... Sağlık Bakanlığı, "Yeni vakaların yüzde 51'i aşı olanlar" açıklamasını yaptı.

Resmi verilere göre 10 milyondan fazla doz corona virüsü aşısı uygulayan 9 milyon nüfusa sahip İsrail’de Delta varyantı kabusu artıyor… İlk olarak Nisan ayında tespit edilen Delta varyantının hızla yayıldığı bir dönemde bugün Sağlık Bakanlığı güncel verileri kamuoyu ile paylaştı. AŞI OLMALARINA RAĞMEN BULAŞTI

Yapılan açıklamada, “Yeni tespit edilen corona virüsü vakalarının yarısından fazlası (yüzde 51) corona virüsü aşısı oldu. Tespit edilen vakaların sadece 15’i ülke dışından gelen gezginlerdi. Vakaların üçte biri 11 yaşın altındaki çocuklar ve yüzde 13’ü 12-18 yaş arasındaki çocuklar” ifadesi kullanıldı.

Yapılan gen testlerinde, doğrulanmış corona virüsü vakalarının yüzde 90’ının Delta varyantı olduğu belirtilirken, “Üç hafta önce Delta varyantı, toplam vakaların yüzde 60’ına denk geliyordu. Ülkedeki Delta varyantı, daha önce ülke genelinde baskın olan ve ilk olarak Birleşik Krallık’ta bulunan mutasyonu geride bıraktı” dedi.

Sozcu.com.tr  - Güncellenme: 11:57, 05/07/2021

        Aktif aşıların koruyucuğunun olmadığına işaret eden yaşanan birkaç toplumsal sonuçlara ilişkin örnek:” İki doz aşı olan İngiliz bakana corona virüsü bulaştı. Sadece üç hafta önce İngiltere'nin sağlık bakanı olarak görevlendirilen Sajid Javid, corona virüsüne yakalandığını duyurdu. Oxford Üniversitesi ve AstraZeneca’nın geliştirdiği corona virüsü testinin ilk dozunu 17 Mart’ta olan ve ikinci dozu da 16 Mayıs’ta olan Javid, “Kabinenin yarısına corona virüsü bulaşmış olabilir. Bakanların yarısı bu hafta sonuna kadar kendilerini tecrit altına almak zorunda kalabilir” ifadesini kullandı.” Sozcu.com.tr  - Güncellenme: 09:07, 18/07/2021

Uzmanlardan uyarı: Yoğun bakımdaki hastalar arasında aşı olanlar da var.

Türkiye salgında birinci yılı geride bırakırken vaka sayılarında belirgin bir artış var. Yoğun bakımlardaki corona virüs hasta sayısı da son 10 günde arttı, doluluk oranı yüzde 40’lardan yüzde 65’lere yükseldi. Üstelik, yoğun bakımda yatan hastalar arasında aşı olanlar da var. (Haber:Melike Şahin)

NTV 10.03.2021 - 13:26 | Son Güncelleme : 10.03.2021 - 15:14

      Ve en son güncel örnek: Aşılamada mavi kategoride olan, yani aşılamanın en yoğun olduğu birkaç ilden biri olan Eskişehir ilimizde yoğun bakım yatakları koronavirüs hastaları ile dolmuş bulunmaktadır. Hastalar arasında aşısız olanlar yanında, bir o kadar sayıda aşısını yaptırmış olanlar da bulunmaktadır. “Aşılamada mavi kategoride yani düşük riskli iller arasında bulunan Eskişehir’de de yoğun bakıma alınan vakaların büyük bölümünü hiç aşılanmayanlar ve eksik doz yaptıranlar oluşturuyor.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Birgül Yelken, aşının ve maskenin önemine değinerek, yoğun bakım servislerinin dolu olduğunun altını çizdi.”

https://www.haberturk.com/prof-dr-yelken - 19.08.2021 - 12:40 Güncelleme: 19.08.2021

 

CORONA-19 PANDEMİSİNİN SONA ERDİRİLMESİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER VE UYULMASI GEREKEN KURALLAR:

        Kovid-19 pandemisinden dünyanın kurtulması, salgının bir an önce bitmesi bugün uygulanan aşılama yöntemleri ile olanaklı olmadığı anlaşılmıştır. Aşıların koruyuculuğu konusunda halklar arasında büyük kuşkular ve aşıların zorunlu olmasına karşı büyük tepkiler vardır. Polonya'da  Kovid-19 aşı karşıtı saldırılar yaşanmıştır. Grodzisk Mazowiecki'de Kovid-19 aşı karşıtları bir hastaneye girmek istemiş, fakat Polonya polisinin müdahalesi ile karşılaşmıştı. Gdynia'da ise mobil aşı otobüsünün çevresini saran aşı karşıtları, "Sizler katilsiniz" sloganları atarak otobüsü tekmelemişti. Ayrıca Polonya’nın Grodzisk Mazowiecki ve Gdynia kentlerinde aşı merkezlerine saldırılar düzenlenmiştir. https://tr.sputniknews.com/avrupa/202108031045137943-polonyada-kovid-19-asi-merkezi-kundaklandi/ - 03.08.2021)



       Polonya örneğinde olduğu gibi birçok Avrupa ülkesinde aşı karşıtları, pandemiye karşı alınan önlemlere karşı halk büyük tepkiler göstererek polisle karşıkarşıya gelmektedir. En son KKTC’de aşı karşıtlarının gösterisi ve basın açıklaması önemli bir hareket olarak görülmektedir. Bu basın açıklaması aşının koruyucu olmadığı ve hastalıkla birlikte aşının da kar amacına ve toplumsal deneylere yönelik olarak yapay biçimde ortaya çıktığına yöneliktir.” Pandemi Platformu Başkanı Araştırmacı Yazar Tuğçehan Ören yaptığı konuşmada, “Bizler aşı karşıtı değiliz, biz ‘aşı’ diyerek önümüze sürülen ‘deneysel sıvılara’ karşıyız. Çünkü henüz faz çalışmaları tamamlanmadı ve insanlar üzerinde ne gibi yan etkileri olduğu bilinmeyen bu sıvıları dayatmalarla bize enjekte etmeye çalışıyorlar. Biz buna karşıyız” ifadelerini kullandı.

Gösteriye katılan Yavuz Ekmekçi, Covid-19 aşılarının nasıl bu kadar hızlı ortaya çıktığını anlayamadığını belirterek, “Bu aşı, aynı hastalık gibi yapay bir aşı. Hastalık da yapay, hiç olmayacak 2 virüsün bileşiminden doğdu. Bu virüsün bileşiminden doğan hastalık bir anda aşıyı getirdi. Bu aşının nasıl bir anda ortaya çıktığını kimse açıklayamıyor” dedi. Zeynep Doğmuş da aşı karşıtı olmadıklarını vurgulayarak, “Biz bu deneysel olaya karşıyız. Faz çalışması tamamlanmamış, önümüzdeki dönemde ne sonuç vereceği belli olmayan bir sıvı.” diye konuştu.

https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/kktcde-asi-karsitlari-sokaga-indi-6606635/?utm_source=haber_detay&utm_medium=free&utm_campaign=dortluhaber 23:44 -21 Ağustos 2021

       Kovid-19 pandemisinin dünyayı perde arkasından yönetenlerin Afganistan’da, Suriye’de olduğu gibi kırkyıl sürdürmelerine engel olmak için aşağıdaki ilkelerin uygulamaya konması önem taşır.

1-              Aktif aşıların kullanımını derhal durdurulmalıdır ve yasaklanmalıdır. Carl Zimmer’in de yazmış olduğu gibi Koronavirüs aktif aşıları HIV aşıları gibi hastalığa yakalananları arttırmaktadır.” …bir HIV aşısı için arayış şimdiye kadar hayal kırıklığı yaratan bir mücadele olmuştur. Örneğin 2008'de, Merck tarafından geliştirilmiş bir aşının çok beklenen denemesi yasaklanmak zorunda kaldı, çünkü aşının, insanların daha az değil, muhtemelen daha fazla HIV'e yakalanmalarına sebep olduğu ortaya çıktı…”(s.67-68, Carl Zimmer, Virüs Gezegeni )

           Kovid-19 pandemisine karşı geliştirilen tüm canlı aşılardan sonra hastalık çok daha salgın duruma gelerek artmış, ölümler de çoğalmıştır. Mutasyona karşı da etkili olduğu ileri sürülerek yapılan aşıların etkisiz kalması, salgının aşılamalarla virüsün mutasyon geçirmesine etki ederek çok daha bulaşıcı duruma gelmesine neden olmaktadır. Aşılar aşırı antikor üretimi ile antikora bağlı enfeksiyonlarda neden olmakta, aynı zamanda virüsün reseptörlere tutunmasını kolaylaştırmakta, her türlü virüsün hücrelere geçiş yollarını açmak suretiyle yayılmasını kolaylaştırmaktadır.

Pandeminin sona ermesi için en uygun tedavi yöntemi, hücrelerde zararlı ve kalıcı etkisi bulunmayan inovaktif aşılarla, bağışıklık sisteminin kısmen de olsa harekete geçirmek,  bağışıklık sisteminin aşırı antikor üretimi ile

virüsü anında tamamen yok etmesini değil,  zaman içinde bağışıklık

sisteminin denge ve dinginlik içinde olmasını bekleyerek virüsü yenmesini sağlamak gerekmektedir.

 

2-               Bağışıklık sisteminin denge içinde salgın virüsünü yenmesini sağlarken, aynı zamanda virüsün bulaşma yollarını kesmek için Temizlik, Maske ve Mesafe kurallarına sabırla uymak zorunluluğu vardır. Zaman içinde doğal koşulların, virüslerin insana bulaşma nedenlerini ortadan kaldırmasına kadar,  bu önlemleri sabırla uygulamak gerekir. Çünkü virüslerin insan ve diğer hayvanlara bulaşma nedeni, dünyadaki doğal yaşam ortamlarının; savaşlar, çevrenin ve özellikle havanın kirlenmesi, ekolojik dengenin bozulması nedenleriyle ortadan kaldırılmış olmasıdır.

3-           Virüsün laboratuvar ortamında yapılan deneyler sırasında veya amaçlı deney olarak insanlara bulaştırılma olasılığı olabilir. Ancak bundan önce düşünülmesi gereken, özel ilaç şirketlerinin aşırı kar amacıyla virüsün salgın hastalık durumuna gelmesini sağlamalarıdır. Veya dünyadaki çevre ve ekolojik sistemdeki dengelerin bozulması ile ortaya çıkmış olan salgın hastalığın kar amacı ile sürmesini amaçlıyor olmalarıdır. Bu gerçeklik herkesin gözlemleyebildiği bir durumdur. Bu nedenle sağlık sisteminin tamamı ile kamulaştırılması, sağlıkta özel girişim ve rekabetin sonlandırılması salgın hastalıkların nedenlerinin ortadan kaldırılması için zorunlu olarak görülmektedir. Çünkü:  “….tıp mesleği ve büyük Amerikan şirketleri kar amacıyla rahatsızlıkları sömürmeye devam etmektedir…“Profesyonel tıp piyasayı düzenlemeye ve alternatif hizmet sistemlerinin piyasaya girmesini engellemeye çalışır. Piyasaya giriş üzerindeki bu kontroller rekabeti sınırlar ve tıbbi maliyetlerin devamı için baskı anlamına gelir. Özetle, tıbbi egemenlik nedeniyle devlet fiyatlara ve hizmet arzına sınırlı ölçüde müdahale eder. Tıbbi kurumların veya sağlıkla ilgili davranışların iktisadi verimlilik modelleriyle uygun biçimde anlaşılabileceği açık değildir. ” s.215- 226, Bryan S.Turner, Tıbbi Güç ve Toplumsal Bilgi,)

Sağlığın özel girişime açık olmasının iktisadi verimlilikle bir ilişkisi yoktur. Ama genel sağlığın sağlanması ve korunması için büyük zararları olduğu görülmektedir. Özel şirketlerin salgın hastalıkların ortaya çıkışı ve yayılışı ile ilgili davranışları komplo teorisi olabileceği gibi, özel sağlık sistemi içinde aşırı kar ve rekabete dayalı davranışları düşünüldüğünde, gerçek de olabileceği düşünülmektedir. Çünkü özel şağlık şirketlerinin kazançlarının artması, toplumda hasta sayısının artmasına bağlıdır. Salgın hastalıkla mücadele içinde bir dünyada olmak, en karlı piyasaya sahip olmak demektir.

İlaç şirketlerinin insan sağlığı üzerinden aşırı kar sağlamaya yönelik hareketleri sonucu toplum sağlığına büyük zararlar vermesine ilişkin en yakın tarihli örnek "opioid salgınına" yol açtıkları olaydır. Aralarında Covid aşısı üreten firmalardan olan Johnson & Johnson firmasının da bulunduğu 4 büyük  ABD ilaç şirketi, ülkedeki opioid bağımlılığı krizinde rolleri olduğu suçlaması ile açılan davalar için toplam 26 milyar dolar ödemeyi kabul etti. İlaç şirketlerinin, ağrı kesici ilaçların bağımlılık riskini anlatmadan pazarlayarak "opioid salgınına" yol açtığı savunuluyor.

Opioid, vücutta morfin benzeri etki gösteren kimyasal maddelere deniyor.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) verilerine göre, her gün ortalama 130 Amerikalı aşırı doz opioidden yaşamını yitiriyor.

 Davanın önde gelen hukukçularından New York Başsavcısı Letitia James, ilaç şirketlerinin 20 yıllık bir süre içinde opioid bağımlılığı yangınını körüklediğini söyledi.

Letitia James açıklamasında, "Şu andan sonra ödenecek herhangi bir tazminat ya da atılacak adım, opioide bağımlı olduğu için hayatını kaybeden yüzbinlerce kişiyi geri getirmeyecek olsa da, gelecekteki yıkımları önlemek için gerekli tüm önlemleri almalıyız" dedi.

https://www.haberturk.com/opioid-salgini-krizi-abd-de-4-ilac-devi-26-milyar-dolar-tazminat-odemeyi-kabul-etti-314057

İlerideki bir yazımızda göreceğimiz gibi özel şirket orduları ve silahlı güçleri, özel sağlık şirketleri ile birlikte toplumda güvenliği, huzur ve refahı, ülkelerin  demokratik devlet sistemini, dünyanın da demokratik yönetim yapısını bozan ve  keyfi yönetimleri için etkileri altına alan güçlerdir.

 

 İsmail İNCİ,  30/08/2021

ismailinci60@gmail.com

     www.facebook.com/bgi.inci

     https://twitter.com/ismailinci

 

  

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      

SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...