13 Kasım 2019 Çarşamba

FİNANS EKONOMİSİ




FİNANS EKONOMİSİ

     Finans ekonomisinin ana konusunu ve toplumda işleyiş alanını,  tasarruf sahipleri (fon fazlası olanlar) ile bu tasarruflara (fon açığı olanlar) ihtiyaç olanların ekonomik ilişkileri oluşturur.
     Bu tasarrufların ihtiyaç sahiplerine geçişi iki yoldan olur ve buna fon transferi denilir: a) Doğrudan fon transferi: Bir aracı olmaksızın alış ve satışın gerçekleşmesi. b) Dolaylı fon transferi: Bir aracı ile fonların alış-satış işleminin gerçekleşmesidir. Tasarrufların alış ve satışı “menkul kıymet” adı verilen birtakım finansal araçlarla yapılır. Bu finansal araçlardan borçlanmalarda en çok kullanılanlar “Tahvil” ve Bono”dur. Bu finansal araçlar, aracı elinde bulunduran kişi veya kuruma belirli bir tarihe kadar düzenli aralıklarla faiz ödemeyi ve vade bitiminde anaparayı geri ödemeyi taahhüt eden anlaşmalardır.
     Şirketlerin tasarruf sahiplerine ortaklık hakkı verdiği menkul kıymetlere “hisse senedi” adı verilir. Hisse senetleri şirketlerde ortaklık ve oy kullanma hakkı kazandırır. Mülkiyet hakkı sahibi, her zaman kar ve zarar arta kalan alacaklısı olurlar. Arta kalan alacaklısı demek, şirketin ilk borçlularına verip en son ortaklarına kalan karı ve zararı dağıtmasıdır. 

     Finansal araçlar iki ana bölüme ayrılarak incelenirler: A)Para Piyasası araçları B) Sermaye Piyasası Araçları
A-PARA PİYASASI ARAÇLARI
1-Hazine bonosu: En çok kullanılan para piyasası aracıdır. Riski düşüktür, likittir (
bir varlığın bir ödeme aracına dönüşüm hızı), Devlete aittir ve genelde 3 ve 6 aylık vadelerle ihraç edilir.
2-Finansman Bonosu: Anonim ortaklıklar şeklinde kurulmuş şirketler tarafından ihraç edilir, vadesi 30 günden az, 360 günden fazla olamaz
3-Banka Bonoları: Yatırım ve Kalkınma Bankalarının kaynak sağlamak amacıyla çıkardığı menkul kıymetlerdir.
4-Banka Garanti Bonoları: Kalkınma ve yatırım Bankalarından kredi kullanan anonim Şirketlerin bu kredilerin teminatı olarak bankaya verdikleri menkul kıymetlerdir.
5-Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK): İhraç edilen kurumun kendi ticari işlemlerinden doğan veya devraldığı alacakları karşılığında ihraç ettikleri menkul kıymetlerdir. Bankalar Tüketici ve Konut Kredileri karşılığında VDMK ihraç edebilirler
6-Yatırım Fonu Katılım Payı: Katılım Belgeleri sonucu toplanan paralarla belge sahipleri adına ilişkin dağıtılması ilkesine göre menkul kıymetlerden oluşan” portföyü”( yatırımcının yatırım kalemlerinin oluştuğu sepettir
) işletmek amacıyla kurulan mal varlığıdır.
       
    Yatırım fonları bankalar, aracı kurumlar ve sigorta şirketleri tarafından kurulabilirler.
Portföy değerinin en az %25’ni devamlı olarak Türkiye’de kurulmuş Anonim ortaklıkların hisse senetlerine yatırmış olan yatırım fonları A tipi diğerleri ise B tipidir.
B-SERMAYE PİYASASI ARAÇLARI:
1-Hisse Senetleri: Bir şirkete ait sermayenin belli bir oranını temsil eden ve sahiplerine o oranda ortaklık hakkı sağlayan menkul kıymetlerdir.
2-Özel sektör Tahvilleri= Devlet ve Anonim Şirketler tarafından ödünç para bulmak amacıyla üstünde yazılı değerleri eşit ve ibareleri aynı olmak üzere çıkarılan senetlerdir. Kupon ödemeli olabilirler.
Elinde bulunduran kişiye 3 ayda 6 ayda veya yılda ödeme alma hakkı verir.
3-Devlet Tahvilleri: Devletin bütçe açıklarını ve para ihtiyacını karşılamak için çıkarttığı menkul kıymetlerdir.
4-Kar ve Zarar ortaklığı Belgesi:  Anonim Şirketler tarafından kar ve zarara ortak olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında satılmak için çıkartılan menkul kıymetlerdir.
5-Katılma İntifa Senedi: Anonim Şirketlerin nakit karşılı ihraç ettiği ve alan kişiye kar payı, tasfiye bakiyesinden yaralanma hakkı veren menkul kıymetlerdir.
6-Gelir Ortaklığı Senedi: Kamu ortaklığı idaresi tarafından çıkarılan bu menkul kıymetler bir kamu alt tesisinin belli bir sürelik gelirine karşılığı gösterilir.
7-Eurobond: Satışa sunulduğu ülkenin para birimi dışında bir para birimi üzerinden ihraç edilen tahvillerdir.
8-Yabancı Tahvil: Yabancı bir ülkede satışa sunulan ve sadece o ülkenin para birimi cinsinden ihraç edilen tahvillerdir.

FİNANSAL ARACILARIN GÖREVLERİ:
Finansal aracılar; Tasarruf sahiplerinden fon borçlanarak daha sonra bu fonları kredi olarak veren aracılardır. Finansal aracılar sayesinde tasarruf sahibi ve fona ihtiyaç duyanlar sistematik bir şekilde işlerini gerçekleştirirler.
Finansal Aracı Kurumlar önemli bazı işlevleri yerine getirdiği için bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmışlardır. Finansal aracı kurumların önemli olan ekonomik hizmetlerini iki ana bölüme ayırabiliriz.
1-İşlem Maliyetini Azaltmak: Finansal işlemlerin gerçekleşmesinde harcanan paraya ve zamana işlem maliyeti denilir. Finansal aracılar bu tür işlemlerde devreye girerek ölçek ekonomisi yaratıp işlem maliyetini azaltırlar. Üretim artar, maliyet düşer.
Ölçek ekonomisi; İşlem hacmi arttıkça işlem maliyetinin düşmesidir.
2- Eksik bilgilenme sorununu ortadan kaldırmak: doğru ve tam bilgilendirme sağlayarak yerinde yatırım kararları alınmasını sağlarlar. Kötü niyetli yanlış bilgiler konusunda uyarırlar.

FİNANS ARACI KURUM VE ŞİRKETLERİN TÜRLERİ:
Mevduatların alım satımını yapan kişilere Broker ve Dealer adı verilir. Broker: Menkul kıymetlerin alıcı ve satıcılarını bir araya getirerek kazanç elde eden kişilerdir.(risk yoktur.)
Dealer:  Menkul kıymeti satıcıdan üstüne alan ve alıcıya satan kişidir.(Risk vardır.)

Finans aracı kurumları ise aşağıda sıraladığımız şekilde sınıflandırabiliriz:

A- Ticari Bankalar: Mevduat toplaya kurumlar içinde en önemlisidir.

 B- Sözleşmeye dayalı Tasarruf Kurumları: 1-Sigorta şirketleri: Hayati sağlık, doğal afet, kaza sigortası gibi konularda sigortacılık hizmeti sunarlar. Bu kurumlar yaptıkları projelerle kişilerden fon toplarlar ve bunları uzun vadeli yatırım araçlarında değerlendirirler.
2-Özel Emeklilik Fonları: Bu fonlara katılanlara belirli koşullarda emeklilik getirisi sağlarlar.

C- Diğer Yatırım Aracı Kurumları:
1-Finansman Şirketleri: Finansman bonosu, hisse senedi ve tahvil çıkartarak fon toplarlar bu fonları mobilya, araba, eşya gibi tüketici ve küçük işletmelere satarlar.
2- Kalkınma ve Yatırım Bankaları: Yatırım bankaları sermaye piyasasında faaliyet göstermek sermaye piyasası araçlarını kullanarak yatırım yapmak, işletmenin mali yapısını düzenlemesine yardımcı olmak ve bu konuda danışmanlık hizmeti vermek yanında mevduat kabulü hariç tüm banka işlemlerini yapan kurumdur.
Kalkınma Bankasının Yatırım Bankasından farklı olarak yaptığı işlem; öz kaynaklarıyla kredi verme faaliyetidir.
3-Yatırım Ortaklıkları; Menkul kıymet pörtföy işletmek için kullanılan anonim şirketidir.


Menkul kıymetlerin alım ve satımında aracı olan kişi ve kurumlar, bu ekonomik hizmetleri yerine getirirken büyük kazançlar sağlarlar.

FİNANS EKONOMİSİNİN İŞLEYİŞ ÇARKLARI:

     Uluslararası Finans şirketlerinin en ağırlıklı ekonomik faaliyetleri, dünyanın her tarafında bulunan ülkelere, yapacakları ekonomik yatırımlar için komisyon ve faiz geliri karşılığında mali kaynak sağlamaktır. Buna “yatırım kredileri “veya bankalar arasında “sendikasyon kredisi “adı verilmektedir.
     Küçük bir emlakçı sabit oranlı bir komisyon karşılığında, yapmış oldu emlak alım satımındaki aracılık hizmetinden mütevazi bir gelir eder. Yatırım için finans sağlayan bir finans şirketi ise yapmış olduğu aracı hizmetlerinden almış olduğu komisyonlarla, çok büyük gelirler elde edebilmektedir. Bunun nedeni,  yatırım yapacak olan ülkelere sağlanan kredilerin yüzmilyon hatta milyar dolar düzeyinde olması, buna bağlı olarak alınan komisyon ve faizlerin de büyük miktarlarda gerçekleşmesidir. 150 milyon dolarlık yatırım finansmanı sağlayan bir bankanın finans bölümü bu finansmanı tek başına üstlendiğinde %2 komisyon bedeli karşılığında üç milyon dolar gelir elde eder.

     Finans şirketleri, yatırım bankacılığı yapan bankalar ve bankaların finans bölümleri ülkelere ve şirketlere yatırım finansmanı sağlarken, yatırım finansmanı talebinde bulunan şirketlerin ve ülkelerin ekonomik yapısına bakarak, gerekli komisyon ve faiz oranlarını belirler. Karlılık yapısı zayıf olanların komisyon ve faizleri yüksek tutulur, çünkü geçerli olan nedene göre yüksek risk ile sermaye sağlanmaktadır.
     Yatırım için finansman isteyen ülke veya şirket birçok bankadan finans şartlarına ilişkin öneri ister. Bu bankalardan birini ana banka olarak belirleyip finans grubu oluşturması için vekâlet verir. Bu Bankaya “Top Left” adı verilmektedir.
      Sendikasyon kredisinde üstlenici bankalar finansman grubu oluşturulmasında söz sahibi bankalar olurlar. Üstlenici bankalar, finansman sorumlusu bankalar anlamına da gelir.
Yetki belgesinin alınmasının ertesi günü üstlenici banka grubunun görüşmesi sonucunda,
sendikasyon aşamasında her bir bankanın rolünün ne olacağı ve komisyonun ne şekilde
dağılacağı belirlenir.
     Bankaların uluslararası finans bölümünün ağırlıklı işi sendikasyon kredileridir.
 Bir bankanın tek başına yüklenemeyeceği büyüklükteki finansmanı, çok sayıda bankanın finans grubu oluşturarak gerçekleştirdikleri finansman yöntemi 1960’lardan itibaren çok büyük ölçülerde geliştirilmiştir. Finansman rakamı normalde yirmi milyon dolarla iki milyar dolar arasında değişir. Piyasa hareketlerini göz önünde bulundurarak, en uygun koşullarla finans grubu oluşturmaya dayanan, yatırım bankacılığı tarzı bir bankacılık tekniğidir.

     Sendikasyon kredisi işlemleri karışık bir iş gibi görülebilir ama yöntemi pek zor değildir.
Öncelikle, borçlu çok sayıda bankadan finans şartlarına ilişkin öneri ister, bunlardan birini ana banka olarak belirleyip, finans gurubu oluşturma vekalet yetkisi verir. Sonra, bu ana banka, çok sayıdaki güçlü banka ile finans grubunu oluşturur. Bu gruba dahil olan bankalar, finansman şartlarının belirtildiği katılım davetini dünyanın dört bir yanındaki bankalara göndererek, işbirliği grubuna girecek bankaları toplar. Finans grubu, ana banka ve beş ila otuz finans grubu bankasından oluşur. Finans grubunun oluşumu tamamlanınca, bu kez finans sözleşmesinin hazırlanması (dökümantasyon) başlar. Sonunda, tüm muhataplar finans sözleşmesi üzerinde harfiyen anlaştığında, imza töreni düzenlenerek sözleşme tamamlanmış olur. Bu bir dizi prosedürün tamamlanması en kısa beş hafta
sürer. Uzadığında bir yılı bulabilir.
    Finans şirketlerinin, yıllık faiz oranları % 50-100 oranlarında olan gelişmekte olan ülke bonolarının satışından ve bu bonolara yapılan yatırımlardan müthiş karlar ettikleri dönemler olmuştur.
     Bankaların hisse senedi alım satımı yapan bölümleri hisse senetleri artışından büyük karlar elde ederler. Aracı simsarlar olan bu bölümde görev yapanlar özellikle hisse senetlerinin değerinin yükseleceğini hesapladıkları şirketlerin hisse senetlerini toplayarak büyük karlar etmişlerdir. Wall Street’te en başarılı aracı simsar “süper alım-satım işlemcisi” Robert Rubin, yatırım bankası Goldman Sachs’ta on yıl boyunca aracı simsarlık bölümünü yönetmiş, banka içerisinde uluslararası yatırım finansmanı bölümünün ardından en yüksek karı elde etmeyi başarmıştı.
     Bu yatırım kredisi hizmetinden elde edilen gelirlerden borsa şirketleri, bu şirketlerin danışmanları, finans bankaları ve bu bankaların danışman ve çalışanları yüzbinlerce dolarlar, hatta milyon dolarlarca gelirler ederler. Gelirin bu büyüklükleri nedeniyle bu finans dünyasında ve bu finans dünyasının çevresinde oluşan ekonomide acımasız ve dürüst olmayan bir rekabet ortaya çıkar. Finans şirketlerinde çalışan elemanlar sürekli başarılı olmak zorundadırlar. En çok başarılı olanlar yükselir, çok büyük primlerle genç yaşlarda yaşamlarını garanti altına alırlar, ülkelerinin ve dünyanın en çok kazananları arasına girerler. Başarılı olamayanlar hemen tasfiye edilirler.
     Yazar Ryo Kuroki bir Japon bankasının çevresinde geçen yatırım şirketlerindeki ekonomik olayları, insan ilişkilerini ve durumlarını “Top Left” adlı romanında yazmıştır:
 “Bu ay işe girenler ve çıkanlar listesi. 70’in üzerine yeni eleman ve 100’e yakın işten çıkan elemanın adı, bölümü ve unvanı tam liste asılmıştı. Yatırım bankasında çalışanların işe girip çıkma trafiği oldukça yoğundur. Zayıf olanlar, göz açıp kapayıncaya kadar fırlatılıp atılır, sadece güçlüler ayakta kalır.” (s.157, Top Left, Ryo Kuroki,)
     “Tatsuhana, kendi kendine; “ Menkul satışı komisyoncusunun yaşamı öyle bir şeydir işte... Bizler bu işe başladığımız anda köşeye sıkıştırılmış boksörleriz. Akan kanlarla iki gözümüz birden kapanır, yere düşmek üzere olduğumuz korkusu içerisinde karanlığa yumruğumuzu savurmak zorunda kalan boksörler. İş bağlamaya devam etmezsem ayakta duracak yerim kalmaz, düşer giderim.” (s.112, Top Left, Ryo Kurokı,)
     “Amerikan yatırım bankalarında iş alınırken, para kazanmak yaşamın en önemli sorunu olurdu. 1 milyon doları aşan yıllık gelire, insanların gözlerinden uzak çekilen sıkıntılar ve ailelerinin gözyaşlarının bedeli de dahildi. Yatırım bankasında bedel biçilemeyecek hiçbir şey yoktu. “(s.94, Top Left, Ryo Kurokı,)
     “Sendikasyon gücü olan Amerikan bankaları, tamamını katılımcı bankalara verdiği faizi
olabildiğince düşük tutar, kendilerinin tamamını götürecekleri üstlenme komisyonunu olabildiğince yüksek tutarlar…Günümüzdeki M&A’da (yatırım finansmanı bölümü) artık mantık arama. Sadece bir para oyunu. Yatırımcılar ve ticaret bankaları para kazandıktan sonra şirketlerin geleceğinin ne olacağına hiç bakmazlar. Onun için de onların gözünün önünde en kalın havucu sallandıran oyunu kazanır.”


      Bu acımasız ve kuralsız rekabete dayanan ekonomik ortam başta gelişen ülkelerin ekonomileri üzerinde olmak üzere,  tüm ülkelerin ekonomileri üzerinde olumlu olduğu kadar çok büyük olumsuz etkilerde bulunur. Devletin diğer siyasi kurumlarını da etkisi altına alan bu sınırsız özgür rekabet dünyası, devleti yöneten siyasi kadroları da kapitalist sisteme uyumlaştırmıştır. Türk siyasetinde rol alan siyasilerin, seçim rekabeti sonucunda yarışı kazanandıklarında elde etmiş oldukları maddi ve sosyal kazanç bunun örneğidir. Yarışı kazanan iki yılda emekli olmakta, görev süresince diğer devlet çalışanlarına göre yüksek maaşlara ve sosyal haklara sahip olarak toplumda ayrıcalıklı bir yer edinmektedir.
       Kapitalist dünya düzeni gerçekte, daha çok, bu finans ekonomisi çevresinde geçen olayları ifade eder, üretim ve istihdam amacı ile bir fabrikaya yatırım yapan ancak aşırı kar elde etme hırsıyla ahlaki-insani değerlerden uzaklaşan bir patronun, bir fabrikatörün ekonomi dünyası kapitalist düzeni ifade etmez.
     Bu ekonomik sistem içinde yüksek komisyon ve menkul varlıklardan elde edilen yüksek gelirlerle zengin daha fazla zenginleşir, fakir ise daha fazla fakirleşir. Bu nedenle Avrupa Birliği ülkelerinde ve birçok ülkede okullarda “Finans Okuryazarlığı” dersi konularak tüm bireylerin tasarruflarını değerlendirerek gelirlerinin artırılması düşünülmüştür. Ancak finansal ekonomi dünyasına adil ve doğru olmayan girişimler egemen olduğundan gelir dağılımı adaletinin düzeltilmesi için “ finans okur-yazarlığı eğitimi “çözüm yolu olamamaktadır.


FİNANS EKONOMİSİ -2-
FİNANS SERMAYESİ VE FİNANSAL OKURYAZARLIK  

     
        Dünya Bankası (World Bank) ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) gibi uluslararası değerlendirmeler yapan kuruluşlar ülkelerin finansal okuryazarlığını devlet politikalarına daha çok dâhil etmesi gereğinin bildirmektedirler. OECD gençlere,   mümkün olduğunca küçük yaşlardan itibaren finansal eğitiminin sağlanması ve finansal eğitimin zorunlu eğitim müfredatı ile bütünleştirilmesi gerektiğini sıklıkla dile getirmektedir. 
         Finansal okuryazarlık en genel haliyle “finansal kavramlar ve risklerin bilgi ve anlayışına sahip olmak, bu bilgi ve anlayışla değişik finansal bağlamlarda etkili kararlar almak, birey ve toplumun finansal iyi olma halini geliştirmek ve ekonomik hayata katılımı sağlamak için kullanma becerisi, motivasyonu ve güveni” oluşturmak, olarak tanımlamaktadır (OECD, 2012)” https://tedmem.org/mem-notlari/degerlendirme/temel-bir-yasam-becerisi-finansal-okuryazarlik (Türk Eğitim Derneğinin internet sitesi)
      PISA (Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Programı) 2012 değerlendirmesinde, finansal okuryazarlık alanında verisi bulunan 15 ülke ve üç ekonomi bulunmaktadır ve bunların arasında Avustralya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Flaman Bölgesi-Belçika, Yeni Zelanda ve Polonya’dan katılan öğrenciler OECD ortalamasından daha yüksek performans göstermiştir.
      Finansal okuryazarlık, toplumların gelir dağılımında dengenin sağlanmasının,  gelir eşitsizliğini azaltmanın bir yolu ve bireylerin refahının arttırılmasının çaresi olarak görülmektedir. Her türlü spekülasyonlara açık olan, acımasız bir yarışın olduğu menkul kıymetler borsasında bu olası görülmemektedir. Her türlü rekabet anlayışının özgür olduğu serbest ekonomi anlayışı içinde, kredi sermayesi, parasal sermaye, sanayi sermayesi arasındaki rekabet sonucu zengin daha fazla zenginleşmekte, fakir ise daha fazla fakirleşmektedir.
      İlk olarak 1910 yılında Viyana’da yayımlanan düşünür ve siyasetçi Rudof Hilferding’in Finans Kapital adlı banka sermayesi ve finans kapitali analiz ettiği kitabında yazdıkları günümüz borsalarında yaşananları canlı olarak ortaya koymaktadır:  “…Kurucu hissesi ya da karı, anonim şirketlerin kuruluşunu teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda önemli bir servet kaynağı oluyor ve sonraki yatırımlara hazır tutuluyor. Her iki biçimde de bu hisseler sermayenin odaklaşmasına yol açıyor, dev şirketlerin, hatta kartellerin ve tüm sanayi kollarını denetleyen tröstlerin türemesini sağlıyor” (s.23, Rudolf Hilferding, Finans Kapital)   
       Anonim şirketler ekonomik koşulların sermaye gerekliliğine bağlı girişimlerine duyulan gereksinimlerden ortaya çıkmış ve anonim şirket kurucu üyelerine şirketlerin kontrolüne yol açarak, kurucu karı, prim, komisyon, tercihli hisse gelirleri ile büyük parasal sermayelere sahip olmalarının yolunu açmıştır. Salt devletin ekonomik ve örgütlü gücü ile gerçekleştirilebilecek girişimler, kişisel girişimlerle gerçekleştirilme olanağı olmayan alanlardaki girişimler anonim ortaklıklar biçiminde kurulan şirketler sayesinde gerçekleştirilmiştir. Bunların en belirgin örneği demiryolu yatırımlarıdır; ilk büyük örnekleri de İngiltere ve Hollanda’da kurulan ve Doğu Asya ülkeleri ile ticari bağlar kurmayı amaçlayan,  Doğu Hindistan Şirketleridir. (East İndia Company)


        Anonim şirketlerin başında kurucu ve öncü olan girişimci bir oligarşi bulunur. Şirket gelirlerinin kontrolü gizli bilgileri bu oligarşinin elindedir. Adi hisselere sahip olan diğer ortaklar ise işten habersiz, yönetimden hiç anlamayan kalabalıkları oluşur. Kurucu hisse sahiplerinin belli bir geliri vardır. Adi hisselerin belli sabit bir geliri yoktur. Bunların gelirleri ekonomik koşullara bağlı olarak dalgalandığından adi hisseler spekülatörlerce çok sahiplenir. Kurucu üyeler İçerden sahip oldukları bilgilerle çok ucuza ele geçirdikleri bu hisselerle bu şirketleri tam sahiplenirler. Denetimleri altına alarak ekstra büyük kazançlar sağlarlar. 
      “Bir yandan anonim şirketlerin gelişmesi, bir yandan da mülkiyetin genişleyerek odaklaşması sonunda, sermayelerini çeşitli şirketlere yatırmış bulunan dev kapitalistlerin sayısı çoğaldı. Hisse senetleri alanındaki yoğun sahiplenme şirketin yönetiminde yer alma gücünü sağlıyor. Büyük hisse sahibi, yönetim kurulu üyesi olarak hem prim şeklinde kardan hisse alıyor, hem de girişimin yönetimini etkileme olanağını buluyor ya da kendinden önceki yöneticilerin bilgilerini senetlerde spekülasyon yapmak veya başkaca işlemlerde kullanma fırsatını yakalıyor. Kendi kişisel sermaye kaynakları ya da (banka müdürleri halinde) temsil ettikleri dış sermayenin odaklaşmış gücü sayesinde, pek çok şirketin yönetim veya müdürler kurulu üyesi olanlardan meydana gelen bir çevre ortaya çıkıyor. Bu şekilde bir çeşit kimlik birliği (Personalunion) doğuyor bir yandan çeşitli anonim şirketlerin kendi aralarında, öte yanda bunlarla bankalar arasında.(s.194, Rudolf Hilferding, Finans Kapital)

      Anonim şirket tarafından ayrılacak amortismanları, ödenen prim ve ikramiyeleri, ayrılan rezerv payları içerden birer kişi olarak bilen bu kişiler, hisse senetlerinin gelecekteki kar durumunu da bilirler. Bu bilgiye bağlı olarak aldıkları hisse senetleri ile hisse senetleri üzerindeki fiyat değişmeleri de etkileyerek büyük karlar ederler. Dışarıdan borsada alım satım yapan ve hisse senetleri arasındaki farktan kar etme amacını taşıyan diğer oyuncuların bu net karlara ulaşması zordur. 
       Diğer yandan spekülatörlerin, kar elde etmek için hisse senetlerinin arz ve talebi arasında değişiklikler yaratması doğası gereğidir. Çünkü, bir borsa oyuncusu (spekülatör) kar elde etmek için, sadece hisse senetlerinin değer artışından yararlanmaz. Asıl olarak arz ve talebe bağlı ortaya çıkan alış ve satış fiyatları arasındaki farktan kar eder. Bunun için de    
geniş kapsamlı alımlarla yarattıkları yapay taleple hisse fiyatlarını tırmandırıyorlar. Özellikle parasal sermayesi büyük olanlar bu yöntemle büyük karlar elde etme amaçlarını, bir şirketi ele geçirme veya bir şirketi iflasa sürükleme hedeflerini gerçekleştirmektedir. “ … yarattıkları talep sayesinde bu (yapay-y.ö.) hisse fiyatlarını tırmandırıyorlar. Bu eğilim bir kez patlak verince, onların peşinde spekülasyona katılanlar da satın almaya başlıyor ve bu kez (daha az yapay-y.ö.) talepler artıyor ve fiyatlar yeniden yükseliyor. Oysa bu arada büyükler çoktan çekilmiş bulunuyorlar. Şimdi artık yavaş yavaş kar edebilirler ya da yükselen rayici kendi amaçları doğrultusunda az çok sabit tutabilirler. Bu durumda büyük sermaye sahibi olmak piyasada doğrudan üstünlük sağlıyor, çünkü bu sermayenin kullanıldığı yön piyasanın da yönünü belirliyor. Büyük sermayenin üretim alanındaki üstünlüğü, kendini daha ucuz üretimde, yani fiyatların düşürülerek değiştirilmesinde belli ederken, bu üstünlük borsada
doğrudan doğruya fiyatları etkiliyor.”( s.216, Rudolf Hilferding, Finans Kapital )



       Şirket ve banka yönetiminden uzak olan küçük borsa yatırımcıları, fiyatlar üzerindeki etkileri bilmediklerinden ve arz ve talebi etkileme güçleri olmadığından hisse senedi fiyatlarındaki değişmeleri tam olarak bilemez. Bu da elde edecekleri karların zararları telafi edecek düzeyde kalmasına neden olur.
      Spekülasyon fiyat değişikliklerini sömürmeye dayanmaktadır. Şirketin ürettiği mal ve hizmetin fiyatlarının değişmesi Sanayi (üretken) sermaye sahibi kişileri ilgilendirirken,  hisse senetlerinin fiyatlarının değişmesi spekülatörü ilgilendirmektedir. Spekülatör için karın yükselmesi ya da düşmesi önemli değildir, onun için önemli olan şey yalnızca bu değişmeler ve değişmeleri önceden görebilmektir.
     “…spekülatör kazancını hiçbir zaman bu yükselen kardan sağlamaz, çünkü kazancını kar
düşerken de sağlayabilir. O, karın yükselmesini değil, aslında karın yükselme veya alçalması sırasında kar senetlerinin fiyatlarında yükselen karın kendisini cebine atmak için değil - çünkü bunu yatırımcı kapitalist yapıyor- bunların alım satımından kar etmek için elinde tutar. Kazancı kardan pay alma şeklinde değil -çünkü kar azalırken bile kazanabiliyor- fiyat değişmelerinden pay koparna biçimindedir, öyle ki önceden sattıklarını, belirli bir zaman gelince, daha ucuza satın alır. Ya da önceden aldıklarını daha pahalıya satar.”(s.217, Rudolf Hilferding, Finans Kapital )

      Spekülatörlerin diğer bir adıyla parasal sermaye sahiplerinin kar senetlerinden düşerken de yükselirken de kar etmelerine en büyük çağdaş örnek, ünlü spekülatör Soros’un yapmış olduğu spekülatif yatırımlardır. Soros, borçlanma ile(Hedding)  almış olduğu Poundları o günkü kur üzerinden dolara yatırır. Pound devalüe olunca, değeri düştüğünden, almış olduğu pounddan daha az bir borcu ortaya çıkmış olduğundan, aradaki farktan büyük karlar eder.
       Soros önce, hedding yoluyla (borçlanma işlemi) o günkü kurdan dolar ile Pound almıştır. Bu işlemin yapıldığı ekonomik koşullar içinde Pound,  Avrupa birliğinin ortak para birimine katılacağı düşünüldüğünden düşme eğilimindedir ve devalüe edilmesi gerekmektedir veya Pound tedavülden kalkacaktır. Devalüe olma eğilimindeki Poundu hedding yoluyla alan Soros, düşme eğiliminde olan Poundu, elindeki poundların bir kısmını piyasaya sürerek değerinin düşüşünü hızlandırır ve Pound yüzde yüzlere yakın düşer. Düşen Poundlar üzerinden, elde etmiş olduğu dolarları bozdurarak borcunu öder ve arada fark olan kalan bir milyar doları kar olarak cebine koyar. Düşen Pound İngilizlerde, Avrupa birliğinin ortak para birimine girmesi düşüncesinde ters tepkiye neden olur, çünkü ortak para birimi İngiliz vatandaşını yoksullaştırmıştır. İngiltere ortak para birimi Euroya girmez ancak Avrupa birliğinin üyeliğini kabul eder. Pound serbest kur rejimine bağlanarak dalgalanmaya bırakılır ve eski değerinin yüzde onbeş altında değerini bulur.

     Bu olay ekonomik durgunluğa girmekte olan ülkelerde, spekülatörlerin nasıl çalıştığına ve ülke ekonomilerini nasıl düşüşe ve çöküşe sürüklediklerine ilişkin çok somut bir örnektir.  
     Çağdaş finans kapitalizminin yol açtığı krizlere en büyük örneklerden birisi de Uzak Doğu’da ortaya çıkan ve dünyada birçok ülkeyi etkileyen ekonomik krizdir:

“Küçük bir gmp hedge fonu -yetkililer isim vermeseler de bunların Soros’un Quantum Fonu ve Julian Robertson’un daha az tanınan ama aynı ölçüde etkili Tiger Fonu olduğu söyleniyor- Hong Kong’a karşı “ikili oynamaya” başladı. Hong Kong hisse senetlerini short sattılar -yani, hisseleri sahiplerinden ödünç alıp, sonra onları Hong Kong doları karşılığında sattılar (tabii ki, sahiplerine hisselerini yeniden satın alıp onlara iade edeceklerini -ve ayrıca hisse senetlerini bir süre kullanmanın bedeli olarak bir de “kira bedeli” ödeyeceklerini- taahhüt ederek.) Sonra, satın aldıkları Hong Kong dolarlarını ABD dolarına çevirdiler. Aslında iki şeyden birinin gerçekleşeceğini tahmin ediyorlardı. Ya Hong Kong doları devalüe edilecek ve bunun sonucunda yaptıkları döviz spekülasyonundan para kazanacaklardı ya da Hong Kong Para Yetkilileri faiz oranlarını yükselterek parayı korumaya çalışacaktı ki, bu durumda da yerel borsa düşecek ve parayı short hisse senedi pozisyonlarından kazanacaklardı
Fakat Hong Kong yetkililerine göre hedge fonları yalnızca bu iki tahmin üzerine oynamakla kalmıyordu: 1992’de Soros’un yaptığı gibi bunların gerçekleşmesi için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Hong Kong dolarları düzenli aralıklarla, büyük bloklar halinde göze batacak şekilde satılıyor, böylece piyasada herkesin dikkati çekilmek isteniyordu. Hong Kong yetkilileri yine isim vermeden hedge fonlarının gazetecilere ve dergi editörlerine Hong Kong dolarının ya da Çin renminbisinin veya her ikisinin birden devalüasyonun eşiğinde olduğunu anlatan hikâyeler yazmaları için para verdiklerini de iddia ettiler. Diğer bir deyişle, hedge fonları paraya saldırmak için kasıtlı bir gayret gösteriyorlardı. .. Bu nedenle Hong Kong’un Asya-Pasifik bölgesinin çoğu kısmında oynanan bir oyunun en etkileyici bölümü, hatta büyük olasılıkla tüm zamanların en büyük borsa komplosu olduğu düşünülebilir.” (s.114, Paul Krugman, Bunalım ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz)

      Borsada, üretici olarak kar etmeyen hatta kapanma noktasında olan şirketlerin hisseleri üzerindeki büyük karlar elde edilerek yapılan hisse senetleri spekülasyonu, dünyadaki birçok ekonomik krizin ise temel nedenidir. 2008 yılında Amerika’da ortaya çıkan “ mortgage” krizi bunun en büyük örneğidir.

       Görülüyor ki öğrencilerimize verilecek Finansal okuryazarlık eğitimi ile ülkelerin gelir adaletsizliğini düzeltmeleri, ailelerin refahlarını arttırmaları, aşırı özgür bırakılan, hukuk ve kural tanımayan bir rekabetin yaşandığı ekonomik piyasalarda mümkün değildir. Hukuk ve kurallarla sınırlandırılmamış, vahşi bir rekabet toplumu, orman yasaları ile yaşanan bir ortam durumuna getirmektedir. Sınırsız bir kar hırsı, insanları birbirine ezdirdiği gibi doğanın ve dünyanın hızla tahrip edilmesine, kaynakların büyük bir israfla tüketilmesine neden olmaktadır.

       Bizim görüşümüz, borsada işlem gören mal ve hizmet üreten şirketlerin gerçek piyasa değerleri üzerinde hisselerinin işlem görmesi, şirket bilgilerinin doğru, açık ve erişilebilir olması; serbest rekabet içinde üretim yapan toplumun hukuk kurallarının yeniden konulması, rekabetin hukuklaştırılması, rekabetin toplumsallaştırılması ve her ne kadar rekabet olan bir ekonomik sistemde, gelir dengesizliğini önlemek mümkün değilse de, kurulacak fiyat düzenleme kurumları ve gelirlerin adaletli dağılımı ile gelir dağılımının dengelenmesidir.  


KAYNAKÇA:
1. Ryo Kuroki, Top Left, Çeviren: H.Can Erkin, Bizim Kitaplar, Dünya Edebiyatı 88/Roman, İstanbul- 2010
2. Rudolf Hilferding, Finans Kapital, Çeviren: Yılmaz Öner, Belge Yayınları:229-Kuramsal Dizi, İstanbul, Ceylan Ofset, Birinci Basım:Kasım 1995
3. Paul Krugman, Bunalım ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Çeviren: Neşenur Domaniç,  Literatür Yayıncılık, 595, Ayhan Matbaası,  Altıncı Basım 2010, İstanbul-Beyoğlu 



 İsmail İNCİ,  12/11/2019


 





 






                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       

                                                                                        
                                                                                                                                                                                                                                                                              

SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...