3 Şubat 2020 Pazartesi

EKONOMİK DURGUNLUK VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ



EKONOMİK DURGUNLUĞUN (DARALMANIN-BUHRANIN) TEMEL NEDENLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

     Türkiye ekonomisi 2018 yılının Ekim ayından bu yana bir durgunluk-daralma(resesyon) içinde bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), son üç Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında (25 Temmuz, 12 Eylül ve 24 Ekim) para politikası faizini 10 puan

aşağı çekti. Böylece para politikası faizi yüzde 24’ten yüzde 14’e kadar indi. Ancak
bu faiz indirimlerine rağmen iç talepte hala belirgin bir canlanma gözlenmiyor. Bunun nedeni de Tüketici Güven Endeksinin hala çok düşük olması. Tüketici Güven Endeksi, İktisadi birimlerin ekonomiye duydukları güvenin düzeyini anketler yoluyla ölçerek ortaya koyan endekslerdir. Söz konusu olan endekste 100’ün üzerindeki değerler tüketici güveninde iyimser duruma, 100’ün altındaki değerler ise tüketici güveninde kötümser duruma işaret eder. TCMB ile Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) birlikte hazırladıkları Tüketici Güven Endeksinin değeri Ekim ayında yüzde 57 olarak gerçekleşti. Tüketici Güven Endeksinin ekim ayındaki değeri tüketicinin oldukça kötümser olduğunu gösteriyor. Tüketicideki bu aşırı kötümserlik bir yıldan beri yüzde 60’ın altında bulunuyor. Tüketicinin kötümserliği nedeniyle ekonomideki bu durgunluk önceki yıl 2018-2019 yılındaki ekonomik durgunluktan bile daha kötü durumda bulunmaktadır. Bu durum İç Talebin gerilemesine ve buna bağlı olarak ekonominin yavaşlamasına ve küçülmesine neden oluyor.

                                

      Aslında Ekonomik durgunluğa neden olan bu endekse “ Tüketici Güven Endeksi” deyimi yerine “Tüketici Talep Yetersizliği Endeksi” demek, sorunu açıklayıcı bir terim olarak daha uygun olacaktır*. Çünkü ekonomimizdeki durgunluğun temel nedeni, döviz kurundaki artışlara bağlı olarak toplam mal ve eşya fiyatlarında oluşan büyük artışlar sonucu tüketicilerin satın alım güçlerinin düşmesiyle, talebin çok büyük oranlarda düşmüş olmasıdır.

     Pazar Ticari faaliyetlerin seyri konusunda önemli bir gösterge niteliğinde olan kamyon pazarı,… OSD Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Yenigün, “Yılsonunda pazarın 8 bin adet seviyesinde kalacağını tahmin ediyoruz” diyor. Üretim Kamyon ihracatında artış yaşanmasına rağmen iç pazardaki daralma nedeniyle üretim, yılın ilk 8 ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 29, 2015 yılının aynı dönemine göre ise yüzde 43 daraldı. En önemli sorunun iç pazarın ulaştığı vahim tablo olduğunu söyleyen Yenigün, birçok yatırımın sonlandığını belirtiyor. (Sy. 22,  CAPITAL Dergisi, Sayı: 11 / 2019)

      Türkiye genelinde 13 bin üyesi bulunan Makine İhracatçıları Birliği’nin (MAİB) başkanı Kutlu Karavelioğlu: “… iç pazara baktığımızda da birçok sektördeki daralmayı makine sektöründe de görüyoruz”… artan işsizlik oranları ve yüksek enflasyonun alım gücü üzerindeki etkisinin yurt içi tüketimi, üretimi ve yatırımları olumsuz etkilediğini dile getiriyor. Teçhizat yatırımları 5 çeyrektir düşen makine sektöründe iç pazarın yüzde 20-25 oranında daraldığını ifade ediyor. “Kapasite kullanım oranlarındaki düşüklük göz önünde bulundurulursa, teçhizat yatırımları 2020 yılının ilk yarısından önce artmayacak” (Sy. 44, CAPITAL dergisi, sayı: 11 / 2019)
      Ekonomideki durgunluğa (resesyona) ve bunalıma etki eden en önemli etkenler, döviz kurundaki aşırı artışlar ve dalgalanmalar sonrası fiyatlardaki artışlar, yüksek enflasyon, faizlerdeki artışlar; bu etkiler sonucu yurt içi tüketimin düşmesi; tüketimin düşmesinin üretimi ve yatırımları olumsuz etkilemesidir. Talebin düşmesi sonucu satışların düşmesine bağlı olarak şirket gelirlerinin düşmesi, döviz kurundaki artışa bağlı olarak borç miktarlarının yükselmesi ödeme vadesi gelen borçların oranlarını çok büyük miktarlarda arttırdığından konkordato ilan eden şirket sayı çok miktarlarda artmıştır. Tüm bu etkenlere bağlı olarak istihdamın düşmesi, işten çıkarmalar sonucu ortaya çıkan yüksek işsizlik, toplam talebi daha da kötüleştirdiği gibi toplumsal güvenliği, huzuru da tehdit edecek duruma geliyor. Son açıklanan verilerle Temmuz 2019’da da işsiz sayısı 4 milyon 596 bin kişi olarak hesaplanmıştır.

    Doğuş Otomotiv CEO’su Ali Bilaloğlu: “Otomotiv pazarı 2018’in ilk çeyreğini yüzde 2 artışla tamamlarken ikinci çeyrekte yüzde 20’lik, üçüncü çeyrekte ise yüzde 51’lik daralma gerçekleşti” diyor. (sy. 80, CAPITAL Dergisi, Sayı: 11 / 2019, Nilüfer Gözütok Ünal)

    Polat Holding CEO’su Baran Demir, yapı malzemeleri sektöründe kapasite kullanımının yüzde 50-70’e, EBITDA marjının yüzde 10-15’e gerilediğini söylüyor. “Sektörümüzde girmesi kapasite kullanım oranını, dolayısıyla kârlılık ve istihdam talebin bekleme değerlerini düşürdü, bitmiş ürün stok miktarlarını artırdı. Teknolojik yatırımlar minimum düzeye
indi” diyor.   (sy. 80, CAPITAL Dergisi, Sayı: 11 / 2019, Nilüfer Gözütok Ünal)

                            


     EKONOMİK DURGUNLUKTAN ÇIKIŞ VE HIZLI BÜYÜME SÜRECİNE GEÇİŞ:
    Ariş Pırlanta Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Güzeliş, sektör oyuncularının çeşitli kampanyalarla cazibe yaratmaya çalıştığını dile getiriyor. “Üründe araştırma, geliştirme çalışmaları hızlandırılırken hizmette farklılaşma yönünde çabalar var. Devletin sağladığı desteklerle uluslararası fuarlara katılarak ürün ve hizmet geliştirmeye çalışılıyor. Yeni pazarlarla ilgili araştırma ve ziyaretler yapılıyor” diye konuşuyor. İbrahim Polat Holding CEO’su Baran Demir, sektörde stok fazlası ürünlerin düşük fiyatlarla yurt içi pazara sunulduğunu söylüyor. “Yurt dışı talep miktarı artırılarak yurt içindeki eksik satışlar azaltılmaya çalışılıyor” diyor.

    “Prontotour Yönetim Kurulu Başkanı Ali Onaran, Suriye sorununun sona ermesiyle pazarda 2 yıla yakın zamandır ertelenen talebin harekete geçeceğini düşünüyor. Sarkuysan Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Çaycı, dahili iç pazardaki talebin hareketlenmesinin ülkenin ekonomik ve politik istikrara kavuşmasıyla mümkün olacağını ifade ediyor. TÜRKBESD yetkilileri, “Beyaz eşya talebinin, ekonominin genel seyrine paralel hareket etmesi bekleniyor” diyor. Silverline CEO’su Mustafa Laçin de beyaz eşya sektörü için 2021’de toparlanma önmotiv görüyor. CMS Yönetim Kurulu Başkanı Ünal Kocaman da, “Talebin hareket geçmesi için Kasım ve Aralık aylarındaki enflasyon rakamları, TCMB’nin faiz indirim oranları (ECB ve FED faiz kararlarıyla beraber) ve Suriye sorunun çözümü öne çıkıyor. Buna baktığımızda talebin 2020 yılının ilk veya ikinci çeyreği ile beraber harekete geçebileceğini tahmin edebiliriz” diye konuşuyor. Alpet Genel Müdürü Ali Murat Yeşilyurt da siyasi gerginliklerden dolayı talebin ne zaman harekete geçeceğini yorumlamanın zor olduğunu dile getiriyor, “Her şeye rağmen kredi faizleri düştükçe ekonomi canlanacak” diyor.

     Birçok şirket, ihracata ağırlık vererek, yurt içindeki satışlarının düşüşünü yurtdışı satışlarla telafi etme çabasına yönelmiştir. Yurt içi düşen talep artışını, artan enflasyon oranlarına direnerek mal fiyatlarında düşük fiyatlar belirleyerek, düzenledikleri değişik kampanyalarda düşük fiyatlarla satışlar yaparak arttırılmaya çalışılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası para politikası faizini 10 puan indirerek, faizleri yüzde 24’lerden yüzde 14 oranlarına düşürmüş, bu yolla enflasyonu,  fiyatları düşürmeyi ve frenlemeyi, bağlı olarak yurt içi talebi arttırmayı amaçlamıştır. Ancak son yapılan endeksler “Reel perakende satışlardaki düşüşün hız kesmekle beraber devam etmesi iç talepteki zayıflığın hala sürdüğünü gösteriyor. İç talep zayıfken sanayi“…üretiminin artışa geçmesi ise ihracattan ve biraz da geçen yıldan
beri eriyen stokların bir bölümünün yerine konulmaya çalışılmasından kaynaklanmış olabilir. Bu gelişmelerin sonucu üçüncü çeyrekte ekonomide sıfır dolayında bir büyüme çıkması olacak gibi görünüyor. Üçüncü çeyrekte ekonomide sıfıra yakın bir küçülme çıkabileceği gibi sıfırın biraz üzerinde bir büyüme de çıkabilir”  ( s.43, Capital Dergisi, Sayı: 12/2019 ) 

     Türkiye’de kriz yıllarından sonra ekonominin hızlı büyümesi alışıldık bir durum. 1994, 2001 ve 2008-2009 krizlerinden sonra böyle olmuştu. Ancak bu seferki durum biraz farklı görünüyor. Siyasi sorunlar yüzünden ekonomik kamuoyundaki geleceğe güvensizlik hala sürüyor. Yurt dışından kaynak girişi de bir türlü hızlanmıyor. İç talebe dayalı ve yurt dışı kaynaklara bağımlı bir yapıya sahip olan Türkiye ekonomisinin bu şartlar altında yeniden hızlı büyümeye geçmesi zor görünüyor…” (sy.32, dr. Orhan Karaca,  Capıtal Dergisi, Sayı: 11 / 2019)
    İç ve dış Ekonomik Birimlerin ekonominin geleceğine olan güven ve inancı yeniden yükselmedikçe, yurt dışından kaynak girişini engelleyen iç ve dış siyasal sorunlar giderilmedikçe yatırım, istihdam, üretim ve talebin yükseltilmesi mümkün değildir.

                                                     

     Döviz kurundaki yükselişlerin önlenmesinin en önemli çözüm yollarından birisi, bol miktarda döviz girişini sağlayan yabancı yatırımların çoğalmasıdır. Yabancı yatırımların hatta yerli yatırımların, sonuçta üretim ve istihdamın artışı bir ülkedeki, “yatırım güveni ortamının” varlığına bağlıdır. “Yatırım güven endeksi”, yerli ve yabancı yatırımcının kendini yasal güven altında kendini hissetmesine bağlı olarak yükselir. Mal, can ve hak arama güvenliğinin bulunmadığı bir ülkede ne yabancı yatırımcı ne de yerli yatırımcı yatırım yapmak ister. Demokratik ilkelerle  yönetilen bir ülkede, yatırımcılar kendilerini tam olarak güvende hissederler. Demokratik yöntemlerin tam olarak uygulandığı ülkelerde ekonomik yatırımlar, bilimsel ve teknolojik gelişmeler sağlanabilir. Demokratik yöntemler uygulanmadığı sürece, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, kişi ve kurumlara baskı yapma, rüşvet, gasp, hırsızlık kontrol altına alınamaz. Böyle bir ülkeye yabancı yatırımcılar gelerek yatırım yapmaz.
     
     Uzun yıllar iktidarda kalan bütün büyük siyasi partiler, üyelerinin ve kadrolarının yozlaşarak, bozulması sorunları ile  karşı karşıya kalırlar.. Bu yozlaşma ülkenin her alanındaki kurumlarının işleyişine yansıyarak, ülkenin de yozlaşıp bozulmasına, gerilemesine,  güvenliğinin kalmamasına neden olmaktadır.

     Doğru ya da yanlış, hiçbir kişisel görüşe sahip olmayan, bukalemun gibi her renge bürünen, her yöne kayan kişiler, maddi ve manevi kazanç sağlamak için, zaman içerisinde iktidar partisi içine sızarak önemli mevkilere gelmektedirler. Parti'nin geçici olduğuna ve zamanla yok olacağına inanan bu kişiler, önemli mevkilerde kaldığı süre içinde en kısa zamanda ev, değerli eşya ve tarım arazisi satın alarak, emlak spekülasyonu, borsacılık, kaçakçılık gibi kanundışı kazançlar sağlamak için fırsat kollarlar. Bunlar kendi amaçları doğrultusunda ülke ekonomisini Parti ve devlet mekanizmalarını sömürürler. Bu durum yatırımları da etkileyerek ülke ekonomisinin dengelerinin bozulmasına neden olur.

     Mali ve siyasi itibarlarından kuşku duyulan, güven duygusunu yitiren hükümetler uzun vadeli tahvillerini satmakta zorlanır ve çok sık aralıklarla çevrilen, büyük miktarlarda kısa vadeli ve yüksek faizle borç almak zorunda kalırlar. Yüksek faizle borçlanma ileriki zaman diliminde ülkenin mali yapısının bozulmasına neden olarak,  ekonomide daralma ve durgunluk oluşturur. Devlet,  borçlarının ödenmesi için su, elektrik, doğal gaz, benzin, emlak vergisi..vb gibi tüketim mallarına ve vergilere yapmış olduğu yüksek zamlarla tüketicilerin piyasadaki taleplerini düşürür. Ekonomik durgunluğun en önemli etkenlerinden biri de kamunun aşırı, hesapsız, plansız keyfi harcamaları; kamunun değişik mevkilerindeki yolsuzluklar sonucunda ortaya çıkan kamu borçlarıdır. Bu nedenle Fiyat Artışları, enflasyon,  sadece faizlerin düşürülmesi ile düşmeyecektir. Enflasyonun yükselmesine neden olan aynı zamanda kamu açıkları ve kamu hizmetlerine yapılan zamlardır. Kamu açık ve borçları toplam talebi büyük ölçüde düşürerek ekonomik durgunluk ve bunalımların en büyük nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkar.    
      Deflasyon yani paranın değerinin devalüe edilmesi, değerinin düşmesi veya düşürülmesi ile satın alma gücünün düşmesi, ekonomik durgunluğu ortaya çıkarır. Deflasyon ve ekonomik durgunluk birbirine bağlı ekonomik olaylardır.
     Türk ekonomisindeki bugünkü durgunluk, aşırı döviz talebine bağlı olarak dövizin aşırı değerlenmesinin bir sonucudur. Bu durumun sonucu, birtakım sosyal ve siyasal etkenler tarafından da desteklenerek paranın devalüe olması ile satın alma gücünün yüzde yüz oranlarda düşmesi ile ekonomi resesyona ardından da depresyona (bunalıma- krize) girmiştir. Tüketimin düşmesi, üretimin düşmesini, üretimin düşmesi işsizliği ve iflasları zorunlu ekonomik olgular olarak ortaya çıkarmaktadır. Devletin kamu gelirlerini kullanarak ekonomik kriz içindeki her alandaki esnaf ve iş adamlarını kurtarmaya kalkışması ile bu ekonomik krizden çıkılması olası değildir. Bu kamu açıklarını daha fazla arttırarak ekonomiyi stagflasyonun egemen olduğu bir ortama sürükler. Toplam talep artmazken, fiyatlar daha da yükselir. Bugünkü ekonomik bunalıma yol açan önemli bir neden de stratejik olsun olmasın, ürün üretimi yapsın yapmasın, ihracatı desteklesin desteklemesin, zor durumda olan büyük küçük şirketlerin kamu gelirleri ile desteklenmesinin sonucudur. Bu ekonomik uygulamalarla verimlilik ve üretim düşürülmüştür. Dört milyona yaklaşan Suriyeli ve diğer yabancı mülteciler de dahil olmak üzere üretmeden tüketim yapan kesimler çoğaldığından, tarım ve hayvancılık da dahil doğrudan üretim yapan kesimler yeterli ve ağırlıklı olarak desteklenmediğinden, üretim yetersizliğine bağlı olarak enflasyon artışlarına neden olunmuştur.
     Bugünkü ekonomik durgunluk ve ekonomik düşüş, isteğe bağlı tasarruftan ve isteğe bağlı tüketim harcamalarından vazgeçmekten kaynaklanmamaktadır, tersine fazla talep-israf-dengesiz gelir dağılımı…vb. sonucu fiyatların artışı, paranın değerinin düşüşü, tüketimin- talebin zorunlu düşüşünden kaynaklanmaktadır. Burada likiditeyi arttırarak tüketimi arttırmaya çalışmak, daha fazla paranın değerinin düşmesine neden olacağından, fiyat artışları ile birlikte yine tüketimi-talebi frenleyecektir. Kısacası, bugünkü ekonomik durgunluk ve bunalım (kriz, depresyon) ekonomik krizlerin nedenleri kategorisinde, üretim ve kaynak yetersizliğinden kaynaklanan ekonomik krizler kategorisi içine girmektedir.

      Üretim fazlasından, doymuş talep ekonomisinin durgunluğu ve depresyonundan kurtulmanın en dolaysız ve kesin çaresi, fazla ürünlerin dışsatımının gerçekleştirilmesi ile fazlalığın tüketilerek yeniden üretime geçilmesidir.
Ancak üretim maliyetlerinin yüksekliğinden ve iç piyasanın satın alım gücünün kalmamış olmasından kaynaklanan durgunluk ekonomisinin sorunlarının aşılmasının yolları farklıdır. İç talebin satın alım gücünün yükseltilmesi ve üretim maliyeti fiyatlarının düşürülmesi çözüm yollarıdır.

                                                           
                                               
                         
     Bu nedenle üretimin arttırılması önlemlerinin alınması, üretim artışı sağlanırken verimliliğin sağlanması, düşük maliyetlerle üretimin gerçekleştirilmesi, düşük fiyatlarla ve düşük kar marjları ile talebin canlandırılması gerekir. Diğer yandan Talebin Canlandırılması için tüketicilerin satın alma gelirlerini arttıracak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ancak Talep Yetersizliğine neden olan etkenler ortadan kaldırılırken, lüks tüketim mallarının fiyatlarının değil, toplumun genelinin günlük yaşamında tüketmek zorunda olduğu mal ve ürünlerin fiyatlarının düşmesi sağlanmalı ve halkın genelinde bu ürün ve malları satın alacak satın alma gücü arttırılmalıdır.
     İhracatı arttırarak durgunluğun azaltılması girişiminde paranın değerinin düşmüş olması veya düşürülmesi (devalüasyon) her ekonomi için geçerli bir yöntem değildir. Her ekonominin durgunluktan kurtularak hızlı bir büyümeye girmesinin beklenmesi yanlıştır. Paranın devalüe edilmesinin ana koşulu o ülke ekonomisinde döviz rezervlerinin yeterli ve bol düzeyde olması, döviz geliri kaynak ve yollarının çok, açık ve güvenilir olması,  şirketlerin ve devletin döviz cinsi borçlarının düşük düzeylerde bulunmasına bağlıdır. Bu koşullara sahip bir ekonomi, dış ticarette mallarına karşı olan talebi, fiyat düşüklüğü ile arttırmaktan başka ekonomik çözüm bulamıyor ise, bir defaya mahsus olmak üzere ve yeterli düzeyde parasını devalüe edecek yöntemlere başvurabilir. Bu yöntem, döviz spekülatörlerine fırsat vermediği gibi, dış yatırımcıların ülke ekonomisine olan güvenini de zedelemez. Paranın değerinin düşmesi bağlı olarak, ülke ekonomisinin sahip olmuş olduğu ürünlerin iç pazarlardaki fiyatlarında artış, yeterli döviz kaynağına sahip olunduğundan ve yeterli ürün miktarı rezervi bulunduğundan yüksek düzeylerde olmayacak, bireylerin satın alma güçlerinde azalma da yaşanmayacaktır. Bu ekonomik olayların çok fazla değişmemesi, tüketim ve üretimin sağlıklı sürmesi için büyük önem taşır.

     “Paranın değer kaybetmesinin yarattığı ilk sonuçlar tıpkı Asya’dakiler gibi feci oldu. Arjantin’deki çoğu işletme ve birey dolarla borçlandığından, artan dolar maliyeti bilançoları felce uğrattı ve çoğu durumda iflaslara neden oldu. Ekonomi komaya girmişti: 2001’de yüzde 4 düşen reel GSYİH 2002’de yüzde 11 düşüş kaydetti. 1998 ile 2002 arasında Arjantin ekonomisi toplam yüzde 18 geriledi, bu Büyük Bunalım ölçeğinde bir daralmaydı.” “(s.85, Paul KRUGMAN, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Literatür Yayıncılık, Altıncı Basım 2010, İstanbul )

     Gelişmekte olan ülkelerin içine düşmekte oldukları ekonomik durgunluk ve depresyonların türü genel olarak döviz talebine ve borcuna bağlı olarak, kurların aşırı yükselmesine engel olacak ekonomik önlemleri almamaları, tekrar tekrar bu tuzağa denilecek ekonomik ortama yakalanmalarıdır. Bunun çözümü ise, ekonomiyi hızlı olarak büyütürken döviz arttırıcı ekonomik büyüme modelleri öncülüğünde kalkınmaktır.

   Ekonomik durgunluğun tek çözüm yolu tüketici talep yetersizliğinin aşılmasıdır. Talep yetersizliğinin aşılması ise Fiyatlar genel düzeyinin düşmesine bağlıdır. Şu anki üretici ve tüketici fiyat artışının temel nedeni döviz kurundaki yükseliş olduğuna göre, uzun bir süre dışalıma (ithalata) dayalı üretim ve büyüme yerine, büyük ölçüde ağırlık olarak yerli malı, üretim araç-gereç, makine bilgi ve teknolojisine dayalı üretim ve büyüme modeli uygulanmalı, her türlü döviz tasarruf ve gelirini arttırıcı önlemlerin uygulandığı ekonomik yöntemlere başvurulmalıdır. Bu aşamada yeterince üretim kapasitesine ulaşıldığında gevşek para politikaları uygulanarak satın alma güçleri önemli oranlarda arttırılmalı, üretim ve tüketim döngüsü sağlanmalıdır. Durgunluktan kurtulmak için hükümetlerin gereksinim olmayan yatırımlar yapmaları yanlıştır. Bu yanlışlık devlet bütçeleri için büyük mali açıklar, mali açıklar da vergiler ve fiyat artışları, enflasyon..vb demektir. Ekonomide fiyat, enflasyon, talep yetersizliği, durgunluk, ekonomik kriz çevrimsel kısır döngüsünün içine düşmektir.
     Bu denge istihdam ve sağlıklı ekonomik büyümenin de tek çaresidir. Çünkü, bir ülkenin gerçek ekonomik gücü, yetenek ve kapasitesi  kendi şirketlerinin kendi piyasasına yönelik yapmış oldukları yatırım ve üretimlerle büyümeleri ile ortaya çıkar. İç piyasalardaki talep yetersizliğine bağlı daralma, şirketlerin yatırımlarını durdurarak karlılıklarını, ödeme dengelerini bozar. Üretimlerini durdurmalarına, yetkili servis örgütlerinin, satış firmalarının kapanmasına neden olur. Zincirleme bu ekonomik etki sonuçta, işsizliğe ve devletin vergi gelirlerinde düşüşe neden olarak ekonomik bunalımın temel etkeni olmuş olur.
     Sık sık özellikle devalüasyonla ortaya çıkan gelişen ülke ekonomilerindeki istikrarsızlığı fırsat olarak gören spekülatörler spekülatif  hareketlerde bulunurlar. Bu spekülatif hareketlerin de etkisi ile ortaya çıkan, durgun ve depresyon ekonomilerinden uzak durması için gelişen piyasa ekonomilerinin, özellikle döviz ile borçlanmalarına, kendi özvarlıkları ile ekonomik faaliyetlerini aksatmayacak şekilde sürdürecek güçte borçlanma ile yatırımlarını yapmaları tasarlamalıdır.
            


KAYNAKLAR:
1-    Paul KRUGMAN, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Literatür Yayıncılık, Altıncı Basım 2010, İstanbul
2-    Capital Dergisi, Sayı: 11/2019, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş, İstanbul
3-    Capital Dergisi, Sayı: 12/2019, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş, İstanbul
                          
                            İsmail İNCİ,  03/02/2020
                       ismailinci60@gmail.com
                            www.facebook.com/bgi.inci
                            https://twitter.com/ismailinci



       



                                           




































                 





SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...