EKONOMİK GÜÇ İLE SİYASAL GÜÇ ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Toplumlarda ekonomik gücü
temsil eden şirketlerle, siyasal otorite sahibi olan siyasal güç sahipleri
arasındaki ilişkiler gelişmiş sanayi toplumları öncesine kadar uzanır. İmalat
sanayinin hakim olduğu 16. Yüzyıldaki Avrupa toplumlarında, devlet ile daha çok
ticaret ile uğraşan şirketler arasındaki ilişki devletin özellikle denizaşırı
ticaret ile elde edilecek kazançların ülkenin egemenliği, bağımsızlığından ayrı
olarak düşünülmemesinden ileri geliyordu. Bu nedenle devlet bu şirketlere
Tekelleşme hakkı vermiş ve kendisi de ortak olmuş durumdaydı. Devletin desteği
ticari olmanın yanında askeri koruma sağlayarak askeri destek olarak da
veriliyordu. Bunun en büyük örneği İngiltere’nin Doğu Hindistan Şirketidir.
(East İndia Company),
Bu şirket
Hindistan yarımadasında 250 milyon insana egemen olmuş, dünyanın en büyük hazır
kuvvetini buyruğunda tutarak denizlerde 43 savaş gemisi dolaştırmıştır.
Britanya İmparatorluğunun genel valileri ile Doğu Hindistan Şirketi tarafından
bu yarım kıta tam bir özel şirket gibi yönetilmiştir.
İlk İngiliz
denizaşırı ticaret örgütü olan “Hammadde Tüccarları Şirketi” (Company of the
Merchants of the Staple) krallık hazinesini doldurmak amacıyla 14. Yüzyılda
kurulmuş ve krallık zamanla girişimci tüccarlarla daha çok ekonomik ve siyasal
güç paylaşmaya başlamıştı.
16. yüzyılda uluslararası şirket faaliyetlerinin krallıklarla birlikte
geliştirilmesi, yeni pazarların bulunması ve birlikte zengin olmanın bir
yöntemi olmuştur. Şirketlere ticaret tekelleri ve hükümetin birçok yetkileri
devrediliyor, onlar da karşılığında krallık için sömürge imparatorlukları
oluşturuyorlardı. İngiltere ve Hollanda 17. Ve 18. yüzyıllarda birer tüccar
devleti haline gelmişlerdi. Devlet tüccarlara siyasal güç ve destek veriyor, bu
şirketler de gerektiğinde savaşlar sürdürerek koloniler kuruyorlardı.
1825'te ölen Saint-Simon Kontu yazılarında, yakın veya uzak
takipçilerinin modern toplumları örgütlemek üzere dayandıkları ilkeleri formüle
etmiştir: "Bir ulus, büyük bir sanayi şirketinden başka bir şey değildir"
diye yazmıştır. Bu "sanayi devrimi" çağında, anahtar terim burada
ifade edilmiştir. Yine, "modern toplumun tek bir amacı vardır: Üretim,
sanayi" demektedir.” (s.123, Werner BİERMANN-Arno KLÖNNE, Kapitalizmin Suç
Tarihi, Ekim 2007Ankara, Phoenix
Yayınevi)
Çağımızda da uluslararası şirketlerin hükümetleri etki altına alacak
büyük ekonomik güçleri bulunmaktadır. Hükümetlerin siyasetlerinin ağırlık
noktasını toplumun ekonomik durumunun geliştirilmesi, bireylerin refahının
arttırılması oluşturduğundan, toplumda
ekonomik büyük güç olan şirketlerle, yürütmekte olduğu siyasi gücünü paylaşmak
zorunda kalmaktadır.
ABD’de hükümetlerin, ülkenin sahip olduğu dünyanın en büyük uluslar
arası şirketlerine yapmış olduğu desteklerle bir şirket gibi davrandığı
görülür. Kamu fonları ile desteklenen ABD şirketleri dünyanın her yanında
yollar, limanlar, hava meydanları, oteller ve bankalar inşa etmiştir. Savunma
Bakanlığı ihaleler yolu ile Amerikan şirketlerine yılda 40-50 milyar dolar
dağıtabilmiştir. Pentagon yılda 6 milyar dolarlık araştırma bütçesinin büyük
kısmını Boeing-707 gibi sivil ürünlerin geliştirilmesi masraflarına ayırmış, en
büyük Amerikan şirketlerinin ana destekleyicilerinden olmuştur. “Amerika’nın
askeri gücü, Amerikan özel sektörünün uyabileceği oyun kurallarını
yerleştirmekte kullanılmıştır.” “Pentagon ve CIA,
azgelişmiş ülkelerde hükümet devirip kurmaya ne kadar
istekli olmuşsa, A.B.D. şirketleri için yatırım ortamı o kadar elverişli
olmuştur”(s.102, Evrensel Soygun, Rıchard J.Barnet-Ronalde Müller, Ağustos
1976, Birinci Baskı, E Yayınları, Istanbul)
Ford
Firmasının otomobil fabrikalarında
1930’lu yıllarda işçilere karşı yasa dışı uygulamış olduğu önlemler, ülke
ekonomisine otomobil üretimi ile yapmış olduğu dünya çapında katkıları nedeni
ile görmemezlikten gelinmiş, ekonomik gücünü kötüye kullanarak toplumsal barış
ve düzenin bozulmasına, mafya ve çetelerin üremesine neden olmuştur. Diğer
ülkelerin gelişen sanayi işletmelerinde de
bu tipik olan olaylara tanık olunmuştur.
“ABD hükümetleri de dahil, birçok ülke hükümetleri
içinde, bir ülke ekonomisi kadar büyük ekonomik güce sahip olan şirketlerin devletleri
tamamı ile etki altına alabilme endişeleri vardır. Aslında hiçbir hükümet,
siyasal güç bir şirketin yan bir uzantısı ve aleti değildir. ABD Ulusal
hükümetinin Hazine Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı arasında
ulusal çıkarlarının ne olduğu ve evrensel şirketlerin Amerika’nın genel
stratejisi içinde ne rol oynayacakları konusunda bazı durumlarda görüş ve
yaklaşım ayrılıkları vardır.
A.B.D. hükümeti evrensel şirket için hem bir
dert, hem de bir gereksinimdir. Hükümet açısından ise, şirket hem bir ulusal
güç kaynağı, hem de ulusal politikayı bozan bir güçtür.”(s.98, Evrensel Soygun,
Rıchard J.Barnet-Ronalde Müller, Ağustos 1976, Birinci Baskı, E Yayınları,
Istanbul)
“Başkan Eisenhower da sermaye belki de
ulusu olmayan tuhaf bir şeydir. En çok nerede yarar görürse, oraya akar,
derken, özde aynı noktayı belirtmekteydi. Uluslararası şirketler geleneksel
olarak vatanseverlik konusunda gevşek bir tutum takınmışlardır.
İkinci
Dünya Savaşı'nın başında Alman firmalarıyla kartel anlaşmaları yapmış bulunan
büyük petrol ve kimya şirketleri, Hitler’le savaşmaya fiilen karşı çıkmışlardı.
Sermayenin hem uluslararası, hem de ideoloji dışı olduğuna inanan Amerikan
bankacıları, yıllardır Rus ve Bulgar ulusal bankalarıyla iş yapmaktadırlar.
Londra’daki Morgan Guarnty Bank’ın müdürü Daniel Davidson, bankasının
Bulgaristan’a açtığı yeni krediden söz ederken, gülümseyerek bizim için hava
hoş, isterlerse uranyum satın alsınlar bununla, demiştir.” (s.101, Evrensel
Soygun, Rıchard J.Barnet-Ronalde Müller, Ağustos 1976, Birinci Baskı, E
Yayınları, Istanbul)
Siyasal güçleri etkileri altına alacak çok büyük ekonomik güce sahip
olan şirketlerin, bu güçlerini ortaya çıkaran çıkarcı tutkulu girişimci-eylem
karakter ve doğalarının kökenleri, serbest piyasa ekonomisinin ve sanayi
üretiminin de ortaya çıkmasına etken olan, Rönesans hareketleri sonucu
Avrupa’da ortaya çıkarak yayılan kültür değişimidir.
Ekonomik güce sahip olan
şirketlerin ortaya çıkışı, Ortaçağ toplumlarında kahramanlık, şan ve onur
değerlerinin kazanılmasının amaç olması ve bu değerlere sahip olan Aristokrasi
ve din adamlarının siyasal güç olarak toplumlara egemen olması nedeni ile mümkün
olmamıştır. Parasal kazanç çabalarından çok, şan ve onur uğrunda, mücadele
etmek ortaçağ şövalyelik anlayışında yüceltilmiş durumdadır. Yeniçağ ile
birlikte kahramanlık idealinin yerine serbest piyasa ekonomisi içinde ekonomik
faaliyetlerde bulunarak para kazanma,
zenginleşme çıkar ve tutkusunun toplumsal zenginleşmenin en önemli
etkeni olduğu anlayışının ve idealinin yer alması, toplumlarda büyük bir kültür
değişimidir. Bu büyük değer değişimine yol açan kişilerin başında da ünlü
Rönesans düşünürleri Makyavel, Montesguieu, Vico, Bernard Mandeville, Adam
Smith, Hegel…vb gelir.
Albert Hırschman, “Tutkular ve Çıkarlar”, adlı eserinde bu büyük kültür
değişimini tüm ayrıntıları ile araştırmıştır:
“İnsanların
tutkularını yönlendirerek toplumun faydası için kullanma düşüncesi Vico'nun çağdaşlarından
İngiliz Bernard Mandeville tarafından daha detaylı biçimde ortaya konmuştur.
"Bırakınız yapsınlar" düşüncesinin öncülerinden sayılan Mandeville,
Arılar Masalı’nın çeşitli
kısımlarında "becerikli politikacının ustaca yönetiminin bireysel
günahları" "toplumsal faydaya" dönüştürmek için" gerekli
bir koşul ve bu dönüşümü sağlayacak bir faktör olduğu düşüncesini ileri
sürmektedir.” (s.38)
“Smith
önermeyi daha ikna edici ve kabul edilebilir kılma yolunda çok önemli bir adım
atabilmiştir: "Tutku" ve "günah" gibi terimlerin yerine
"avantaj" ve "çıkar" gibi daha renksiz terimleri kullanarak
Mandevilie'in paradoksunun şok edici sivriliğini yumuşatmıştır.” s.38.
Batı uygarlığının gelişmesinin nedeni olarak;
tutkuların, çıkarların ve bu yönde işlenen günahların yüceltilmesine dayanan
kültür değişimi olmuştur. Mal ve mülk edinme tutkusunun toplumsal ruha
yerleşerek destek görmesi toplumların gelişmesini, büyük bir hız katarak
sağlamıştır. Ancak Bilim, teknik ve uygarlığın büyük bir gelişme gösterdiği, bu
kültür yapısına sahip dünyada barış ve insani değerlerin gelişmesi, iyi bir
toplumsal düzenin kurulması sağlanamamıştır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları
ve kendi aralarında birçok küçük savaş, iç savaşlar yaşanmıştır ve günümüzde
hala yoğun bir savaş sürmektedir.

Böyle bir
kültürel ruha sahip ekonomik güçlerin karşısına siyasal otoritenin çıkarak
toplumsal düzeni sağlaması gerekirken, devleti yönetenler, ticaret ve sanayi ile uğraşanların ekonomik
gücü ile birlikte hareket ederek kendi bulundukları toplumların içinde daha
baskıcı otoriter bir yönetim kurmuşlar, dış ülkeler ile ilişkilerinde ise
devletin ve kendilerinin zenginleşmesinin emperyalizm ile gerçekleşeceği
düşüncesi ile sömürgecilik anlayışına dayanan yönetimler oluşturmuşlardır.
Devlet bir
şirket değildir. Bir devlet ne kadar çok ekonomik olarak şirketlerin gücüne
ihtiyaç duysa da şirket gibi, şirketler yararına yönetilemez. Kar ve çıkar
anlayışı üzerine kurulu bir toplumda toplumsal barış ve düzen sağlanamaz.
Dünyada ve toplumumuzda yeni bir ekonomik ve siyaset kültürü ruhunun
oluşturulmasına büyük bir ihtiyaç vardır.
KAYNAKÇA:
1- Werner BİERMANN-Arno KLÖNNE,
Kapitalizmin Suç Tarihi, Ekim
2007Ankara, Phoenix Yayınevi)
2-
Evrensel Soygun, Rıchard J.Barnet-Ronalde Müller, Ağustos 1976, Birinci Baskı,
E Yayınları, Istanbul)
3- Yeni Gerçekler, Peter DRUCKER, T.İş
Bankası Kültür Yay., 2.Baskı, Mart 1996, ANKARA)
4-
Albert O.Hırschman, Tutkular ve Çıkarlar, Metis Yayınları, 1. Basım Ocak 2008,
İstanbul )
”EKONOMİK
GÜÇ İLE SİYASAL GÜÇ ARASINDAKİ İLİŞKİLER” Adlı bu makalem BALYALILAR
DERGİSİ’nin Temmuz 2017 sayısında yayımlanmıştır
“EKONOMİK GÜÇ İLE SİYASAL GÜÇ ARASINDAKİ
İLİŞKİLER” DÜŞÜNCESİNİN TASARIMI VE
İÇERİĞİNİN GERÇEK KAPASİTESİ
_______Bu makale, daha uzun bir yazı olmasına rağmen, derginin
kapasitesine bağlı olarak mümkün olduğunca kısaltılarak bir yayın durumuna
getirilmiştir.
Tasarımın aşamalarını sıra ile ele alırsak, makalenin
aşağıdaki paragrafının açılımı çok daha geniş bir yazı alanı işgal edecekti.
_______”Ford
Firmasının otomobil fabrikalarında 1930’lu yıllarda işçilere karşı yasa dışı
uygulamış olduğu önlemler, ülke ekonomisine otomobil üretimi ile yapmış olduğu
dünya çapında katkıları nedeni ile görmemezlikten gelinmiş, ekonomik gücünü
kötüye kullanarak toplumsal barış ve düzenin bozulmasına, mafya ve çetelerin
üremesine neden olmuştur. Diğer ülkelerin gelişen sanayi işletmelerinde de bu
tipik olan olaylara tanık olunmuştur.
Dergideki bu düşünceler kaynaktan alıntı ile
desteklenecektir.
“Sendikanın tanınmasına yönelik mücadelesinde
ilk olarak Ford fabrikaları dışarıda kaldı. Çünkü o fabrikalardaki hizmet
birimi, şiddete hazır etkinlikleriyle ünlüydü: Ford’da İş Polisi: “Hizmet
Birimi” 3600 kişiden oluşuyordu. Başlarında Firmanın kurucusunun çok yakın bir
ilişki içinde olduğu ve oğlundan daha çok yetkili kıldığı Bennett vardı. İş
polisinin görevi, fabrikanın farklı bölümlerini kontrol etmek, işi fabrikada,
yerinde gözetlemek, yüzlerce metre uzunluğunda banttaki ihlalleri bildirmek,
ispiyoncu olarak işçilerin arasına karışmak, “işi karıştıranları” ortaya
çıkarmak ve sendika örgütçüleri ile “kızıl”ların kışkırtıcılarını temizlemekti….
Birlikler ayrıca makineli silahlarla donatılmışlardı. Bu silahlar işteki
mücadele sırasında da kullanılıyordu. 1932 yılındaki bir açlık grevinde iş
polisi 4 protestocu işçiyi vurdu, 50’nin üzerinde işçiyi de yaraladı. Ulusal
polis bu suçu hiçbir şey yapmadan, seyirci gibi izliyordu….; Ford
fabrikalarının bulunduğu Dearborn kasabasındaki polis ve idare birimlerinin en
büyük işveren ve vergi ödeyenle iyi ilişkileri vardı ve ona karşı fazlaca
uysal davranıyordu.
Hizmet biriminin yöneticisi bölgedeki yer altı dünyası ve
daha sonraları da, büyük suç örgütleriyle sıkı ilişkiler kuruyordu. Bu
ilişkiler 1930’lardaki grevlere yönelik saldırılar ve sendikalara karşı
geliştirilen mücadelede ortaya çıkıyordu. Ford’un kendisi sırdaşlarının bu
ilişkilerinin kanıtlanamayacağını düşünüyordu. Bennett, Detroit’in en büyük
çetesinin reisine bir otomobil mağazası da devrettiği bir servet yapmıştı.
Crescont Motor Sales Company’nin sahibinin aynı zamanda bölgedeki çete
reislerinden biri olduğu devlet tarafından da biliniyordu. Bennett aynı zamanda
bu çete reisinin Ford fabrikalarının kantininde meyve satması için de izin
çıkmasının sağladı. Kendi iş üzerinde kontrolü elden bırakmayan Henry Ford’un
tüm bu olup bitenlerden haberdar olmadığını düşünmek pek de inandırıcı bir
durum değil. Bu organize suçlardaki başka bir yön de çok zaman geçmeden ortaya
çıkacaktı. Bennett, New Yorklu iki lider gangster ailenin Ford arabalarının
doğu kıyısındaki tüccarlara ulaştırılması işini almaları konusunda çaba
harcıyordu. 1937 yılındaki bir protestoda işçiler üzerinde terör estirenler de
bu ailelerin üyeleriydiler…” (s..126-127, Werner BİERMANN-Arno KLÖNNE,
Kapitalizmin Suç Tarihi, Ekim
2007Ankara, Phoenix Yayınevi)
_____Devletin otoritesinin mafya ve çetelerle
paylaşıldığı bu olaylar sonucu, toplumda devletin düzeni, huzuru, güveni
sağlama görevinin yasalara bağlı olarak yerine getirilmesi yerine yasa dışı
grupların insafına terk edilmesi, devlete ve yasalara, hukuk sistemine, adalete
olan güveni ve saygıyı ortadan kaldırmıştır. Birçok ülkede devleti hukuk
devleti olmaktan uzaklaştırarak devletlerin birer çete, mafya, polis ve cunda
devleti olmasına neden olmuştur. Sayın Enis Berberoğlu’nun, “Susurluk 20 Yıllık Domino Oyunu” adlı
araştırma kitabında ortaya koymuş olduğu gibi, bu yanlış, yanılgılarla dolu
toplumsal ve siyasal süreç, iki bloklu dünya içinde kendi bağımsız
siyasetlerini yürütemeyen birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bütün şiddeti
ile yaşanmıştır:
“….Aslında sol tehlikeyi durdurmak
için 1960'lı yıllarda denenen formül hâlâ
gündemdeydi. Yani MHP ve MSP
militanları. Yalnız bu kez lojistik desteğin boyutu
farklıydı. Çünkü sokaklar, okullar
hatta kentler her gün ölü-yaralı sayısı artan silahlı
çatışmaların sonucuna göre el
değiştiriyordu. Ülkücülerin ağır silahla donatılması
zorunluydu. İşte Abdullah Çatlı gibi
isimler bu ihtiyacın ürünü olarak devreye girdiler.
Devletin gizli güçleri, MHP ve silah
kaçakçısı mafya çeteleri arasında irtibatı kurdu.
Abdullah Çatlı, Mehmet Ali Ağca gibi
namlı ülkücüler MHP ile yeraltı dünyası
nezdinde mutemet sayıldılar.
Abdullah Çatlı ve ekibi Bahçelievler
katliamından hemen sonra İstanbul'a gelerek
işin başına geçti. Çatlı'nın bulduğu
ordu malı patlayıcıların bir bölümü 16 Mart 1978
tarihli İstanbul Üniversitesi
katliamında kullanıldı…. Abdullah Çatlı'ya silah satan yüzbaşı hapse
düşünce, Reis lakaplı ülkücü Bulgaristan'ın Varna kentinde yerleşik, MHP
yanlısı Türk bir silah kaçakçısıyla alışverişe başladı. Ülkücü camia, soygun,
haraç, zorunlu bağış gibi eylemlerde topladıkları paranın kendilerine silah ve
bomba olarak geri dönmesinden son derece memnundu.
Abdullah Çatlı, mafya ile
yakınlaştıkça 12 Eylül sonrasının sıkıyönetim
mahkeme kayıtlarına geçecek bir
ilişkiye tanık oldu: Devletin kolluk güçleri
istihbarat topladıkları mafyaya
toleranslı davranıyor, ufak tefek eylemlerine göz
yumuyordu... Ancak bu alışveriş kimi
hallerde yıllar sonra ilk MİT raporuna da
yansıdığı gibi tamamen çıkar
ilişkisine dönüyordu.. Kısacası derin devlet ve MHP mafyadan yararlanıyoruz
sanıyor, oysa çok önemli bir maddi güce ulaşmasına izin verilen yeraltı
ekonomisi ülkenin gerçek ve tek patronu olmaya soyunuyordu….”(s.15-16, Susurluk
20 Yıllık Domino Oyunu, Enis BERBEROĞLU, İletişim Yayıları, 3. Baskı 1998)
______Devletin mafya ve çete devleti
niteliği kazanması, çeteleşmenin toplumun da bir niteliği olması sonucuna neden
olmuş, toplumun her köşesinde bir çete ve mafya ortaya çıkmıştır: Arazi
mafyası, çek-senet mafyası, otopark mafyası, otobüse bilet-jeton mafyası,
dilenciler mafyası...
Bu toplumsal karmaşa sürecinin yaşanmasının nedeni, adı
geçen kitapta yeterince ortaya konduğu gibi,
siyasal otoritenin ülkenin güvenliğini, yasalardan uzaklaşarak mafya ve
çetelerle sağlamaya başlaması, devletin yönetimini mafya ve çetelere teslim
etmiş durumda bulunmasıdır. Doğru olan ise siyasal iktidarların, hukuk devleti
olarak, yasalara bağlı devletin tüm güvenlik güçlerini harekete geçirerek
gerekli önlemlerin alınmasıydı
Doğu Blok’u ve Batı Blok’u olarak dünyanın ikiye
bölündüğü tarihsel süreçte ve sonrasında çete ve mafyalarla devlet yönetiminin
paylaşılması olayının, ülkelerin siyasal iktidarlarının ve siyasal iktidarlarla
yakın çıkar ilişkileri içinde bulunan şirketlerin zihinsel ve ruhsal yapılarına
yerleştiği, genetik yapıya büründüğü
görülmektedir. Toplumun ve devletin bu yapısı Dünyada bloklar yıkıldıktan sonra
da süreklilik kazanarak devam etmiş, çete ve mafya örgütlenmelerinin ülkenin
özellikle metropol kentleri başta olmak üzere bütün köşelerinde faaliyette
bulundukları görülmüştür.
Birçok aydın ve
sade yurttaş tarafından eleştirilen ülkemizin bu yapısı, ikibinli yıllarda, F.Gülen Cemaati tarafından
hesaplaşma konusu yapılacaktır. Bu cemaat veya terör örgütü arkasında emperyal
devletlerin, çıkarları yönünde ülkeyi
yönlendirme ve kontrol etme çabalarının olduğu görülür. Bu hesaplaşmanın
arkasında ve devamında örgütün tasfiyesi sürecinde bu kontrol ve yönlendirme
etkilerini gözden uzak tutmamak gerekir.
Dergide de yayınlandığı gibi makaledeki aşağıdaki
paragraf uluslararası şirketlerin ulusal siyaset üzerine olan etkilerinin
büyüklüğüne dikkat çekmektedir:
“…….A.B.D.
hükümeti evrensel şirket için hem bir dert, hem de bir gereksinimdir. Hükümet
açısından ise, şirket hem bir ulusal güç kaynağı, hem de ulusal politikayı
bozan bir güçtür.”(s.98, Evrensel Soygun, Rıchard J.Barnet-Ronalde Müller,
Ağustos 1976, Birinci Baskı, E Yayınları, Istanbul)
______Evrensel
veya uluslar arası şirketlerin dünyanın tek merkezli bir devlet yönetiminde
birleşerek sınırların olmadığı evrensel bir hükümetin kurulmasından yana
olması, milliyetçi düşüncelere karşı oluşları, şirketlerin evrenselciliği
benimsemeleri, tüm insanlar tarafından kabul görerek benimsenmesinin sağlanması
nedenleri önemli tartışma ve açıklanması gerekli konulardır..
“Bank America’nın başkanı Clausen, ‘tek türden bir evrensel pazar gibi bir
şey olmaması, hayatın acı bir gerçeğidir’, diye yakınmaktadır. Ulus, kültür ve ırk
ayrılıkları ‘pazarlama
sorunları’ yaratmaktadır.”
(s.76, Evrensel Soygun, Richard J.Barnet-Ronalde Müller, Ağustos 1976, Birinci
Baskı, E Yayınları, Istanbul)
______Üretimde makineleşme ve seri üretim yöntemleri ile
çok büyük hacimde üretim yapan büyük uluslar arası şirketlerin ve ekonomileri
bu şirketlerin varlığına dayanan kapitalist olarak adlandırılan ülkelerin
varlıklarını sürdürebilmeleri dünya çapında pazarlarda ürünlerini
satabilmelerine bağlıdır. Bu da dünyada sınırların kaldırıldığı, ticaretin
dünyanın her köşesinde serbestçe yapıldığı, dünyanın tek bir siyasal yönetim
ile yönetildiği bir anlayışı ortaya çıkarmıştır. İkinci bir seçenek ise “serbest
piyasa ekonomi sisteminin” tamamı ile ortadan kaldırıldığı, tüm ekonomik
faaliyetlerin devlet eli ile yapıldığı sosyalist ekonomik sistemini ve devlet
yönetim biçiminin benimsenmesidir. Bu sistemde doğal olarak ekonomik güç olarak
ortaya çıkan hiçbir şirkete yer yoktur. Tek güç sahibi devleti elinde
bulunduran bürokratlardan oluşan topluluktur.
Bu sistemin savunucuları “Evrensel Devlet veya Evrensel Alışveriş Merkezi”
oluşturularak, Tek bir devlet fikri ile kapitalist veya “serbest piyasa
ekonomisinin” yaşamayacağını savunurlar. Bu nedenle “Evrencilerin” (Küreselcilerin)
düşüncelerini toplumda ekonomik güçlerini sürdürebilmeleri, toplumu sömürmeye
devam edebilmeleri için aldatıcı parlak sloganlar olarak görürler.
Paul M. Sweezy-Paul Baran ortaklaşa yazdıkları “Tekelci
Kapitalizm” adlı ekonomi kitaplarında, Serbest Piyasa Ekonomisinin ekonomik
buhranlardan kurtulamayacağını ve sonunda mutlaka sona ermek zorunda olduğu
düşüncesini ileri sürerler.
““Gelire oranla artan fazla miktarının yatırıma harcanması,
iktisadın üretme kapasitesinin çıktılarından daha hızla geliştiği anlamına
gelmelidir. Böyle bir yatırım kalıbı elbette mümkündür; gerçekten de, bu çeşit
yatırıma, kapitalizm tarihinde sık sık görülür. Mümkün olmayan şey, bu çeşit
yatırımın sonsuza kadar sürüp gitmesidir. Çünkü, fazla kapasit er geç, daha
fazla yatırıma girişmeyi önleyecek kadar fazla büyüyecektir. Yatırım azalmaya
başladığında da gelir, istihdam, dolayısıyla fazla da azalacaktır. Başka bir
deyişle, bu yatırım kalıbı kendi kendini sınırlamakta ve iktisadi bir geriye
dönüşle-bir durgunluk ya da buhranın başlaması-sonuçlanmaktadır.”
(s.101,
Tekelci Kapitalizm, Paul a. Baran-Paul M.Sweezy, Doğan Yayınevi, Mayıs 1970, 1.
Basım, Ankara)

______”Serbest
Piyasa Ekonomisi” içinde faaliyet
gösteren şirketler, ilk yasaları büyüme olduğundan ve ülkelerin ekonomik güçleri,
bu şirketlerin büyümelerine bağlı
olduğundan, bir yandan hammadde kaynaklarına diğer yandan da ulusal pazarlar
dışında pazarlara sahip olabilmek için emperyalist amaçlar içinde olmuşlardır. Birinci
ve İkinci Dünya savaşlarının ortaya çıkışının arka plandaki ana nedeni de
uluslar arası pazarların paylaşılmasındaki anlaşmazlıklardır. Yine ABD’nin
İkinci dünya Savaşından sonra Japonya, Almanya ve Batı Avrupa’ya sermaye
akıtmasının, Marshall Planı ile yardımlar yapmasının nedeni de serbest piyasa
sistemi içinde varlıklarını sürdüren şirketlerine yeni yatırım alanları
yaratmak, bu sistemin savunucuları için
uluslar arası büyük bir Ortak Pazar (Avrupa Ekonomik Topluluğu) oluşturarak
sistemin mümkün olduğunca sağlıklı yürümesini sağlamaktır. Fakat sistemin özünde
var olan, önlenemeyen büyük bir ekonomik
güç olma hırsı, bu hırsa ve insanın doğaya hakim olma, daha iyi yaşama isteğine bağlı olarak günden
güne gelişen ileri teknoloji ile giderek çok daha büyük
hacimli üretme kapasitelerine zorunlu olarak sahip olunması, serbest piyasa
ekonomi sisteminin Paul M. Sweezy-Paul Baran’ın sözünü
ettikleri buhran noktasına gelmesine neden olmuştur.
1985-1990
yıllara gelindiğinde” serbest piyasa ekonomisi” içinde şirketlerin, yeni
coğrafyalarda yeni pazarlar aramasına gerek kalmadan, kendi ulusal pazarı
içinde buhranlara düşmeden varlıklarını geliştirerek ve nitelikçe büyüyerek var
olabilecekleri ve dolayısı ile serbest ekonomi sisteminin sağlıklı olarak
yürüyebileceği düşüncesi ortaya çıkmıştır.
Paul M. Sweezy-Paul Baran’ın, sorunları çözen bu düşünce sonucu Serbest Piyasa Sistemi içinde
toplumların zorunlu olarak Devletçi -Sosyalist bir sisteme dönüşeceği düşüncesi
de yanlış bir düşünce olarak kalmıştır. Devletin tekelinde olan bir piyasaya
göre daha dinamik ve gelişen bir piyasa olan “Serbest Piyasa Ekonomisinin”
sorunlarını çözen bu “yeni düşünce sistemi”, ekonomide “ Ürünlerin Zorunlu
Gelişmesi ve Türleşmesi” teorisi ile bu teoriye bağlı bir üretim yöntem ve
sistemi olan “ Esnek Üretim Yöntemi’ dir. Ekonomide Bu düşünce sisteminin kabul
edilmesinin sonucu olarak Sosyalist ekonomi sistemi çökmüş, bu çökmeye bağlı
olarak Doğu Blok’unda var olan ekonomi sistemi de Serbest Piyasa Sistemine geçmiştir.
Ulusların bu ekonomik aşamaya geldiği zaman içinde, Evrencilerin
(küreselcilerin) düşüncelerinin uygulamaya konulmasının da ülkeler için daha
olumlu olacağı düşünülmelidir.
Ancak
tarihteki en büyük dönüşümlerden birisi olan toplumların bu gelişmesinde, serbest piyasa ekonomisinde faaliyet gösteren
şirketlerin kendi aralarında ve bu şirketlere sahip ülkelerin birbirleri
üzerinde olan ekonomik ve siyasal güç sahibi olma davranışlarında, emperyalist davranış biçimlerinde önemli bir
değişiklik olmamıştır. Ülkelerin ve şirketlerin arasında ekonomik çıkarlardan
doğan birbirlerine üstün ve egemen olmak için küçük ve büyük savaşlar, terör
eylemleri, iç savaşlar, çete, mafya, cemaat halinde devletlere ve ülkelere
egemen olma savaşımları artarak sürmüştür.
Ekonomik
güç ile siyasal güç arasındaki ilişkiler araştırılırken görülmüştür ki, serbest
piyasa ekonomisini büyük ölçüde geliştiren, büyüten insan düşüncesi ve
psikolojisini ortaya çıkaran Reform ve Rönesans hareketleri ile sahip olunan
bir kültür değişimidir. Ekonomik güçlerin
ortaya çıkışı, şan ve onur peşinde koşan ortaçağ toplum güçleri içinde
aristokrasi ve din adamlarının egemenliği nedeniyle piyasa ekonomisinin ortaya
çıkışına kadar mümkün olmamıştır. Kahramanlık idealinin toplumlarda değerinin
düşüşü ve ekonomik faaliyetlerde bulunarak zenginleşme idealinin toplumda yer
alması büyük bir kültür değişimi ve bağlı olarak toplumda değerlerdeki
değişimden kaynaklanır.
Bu nedenle, serbest piyasa ekonomisinin yeni
ekonomik kuram ve “Esnek Üretim Yöntem” ve tekniği ile sorunsuzca
sürdürülebilirliği düşüncesi ülke ve şirketlerde yer almış olmasına rağmen,
serbest piyasa ile ortaya çıkan ekonomik güçlerin psikolojik alt yapılarına
yerleşen bu kültürel düşünce yapısı değişmediği sürece sistemdeki sorunlar da
sürecektir. Bu kültürel ve anlıksal yapıdaki insanlarda ve insanların kurmuş
olduğu topluluk, kurum ve şirketlerde toplumca yüceltilen doyumsuz tutkuların
etkisiyle vahşi bir gücün oraya
çıkmasına, sonuçta ülke ve şirketlerin emperyalist hareketlerine neden
olmaktadır.
Dünyada büyük
ekonomik güce sahip olan önemli topluluklardan birisi “ Yahudi Cemaatidir”. Parasal
imparatorlukları, uluslar arası şirketleri ülkelerin siyasetlerine, ülke içinde
ele geçirdikleri medya gücü ile ülke insanlarının düşüncelerine yön
verebilmekte, ülkeler arası ilişkileri, ekonomik ve siyasal düşünceleri yönünde
savaş ve barış koşullarını oluşturarak etkileyebilmektedir. Bu etkilerin
hepsini özellikle Batı Avrupa uygarlığı içinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya
yayılan insandaki doyumsuz istek ve tutkuları yücelten yeni toplumsal değerler
etkisinde yapmaktadırlar. Ve belki de bu Toplumsal Kültürü ortaya çıkaran ve
yayan kendi cemaatlerine bağlı olan düşünür ve bilim adamları olmuştur. Çünkü Batı
uygarlığının ortaya çıkmasına büyük katkıları olan büyük birçok filozof ve
bilim adamı Yahudi cemaatine mensuptur. Masonluk ve Yahudi Cemaati ile ilgili
yüzlerce yayın vardır. Bu yayınlardan birisi olan Necip Fazıl Kısakürek ile
söyleşilerden derlenen kitaptan bazı küçük notlar düşüncelerimizi destekler
yöndedir: “ Dünyanın hemen her alanda en
büyük kafaları bu esrar ve hakikatte insanlık düşmanı ırktan doğmuştur. Sar
Bernar gibi eşi görülmemiş bir artist, Wagner gibi bir musiki dehası, Bismark
gibi bir politika zekası….Meşhur bir Yahudinin sözü: ‘Bir millette büyük adam
ya bir melezdir, ya bir Yahudi…” (s.41)
“….Meşhur
Amerikalı milyarder Ford’un , Birinci Cihan Harbinden sonra yazılmış
Beynelmilel Yahudi” isimli pek kıymetli
bir eseri vardır. Ford bu eserinde , Tarih boyunca Yahudiyi tekkik
eder ve şu hükmü verir….Sovyet Rusyada
Bolşevikliğin temeli atan odur. Birinci Cihan Harbinde Alman felaketinden mesul
olan odur. İngiltere’de ise tam bir dünya hakimi mertebesine ermiş, altun
kuvveti ile her şeye hükmeder olmuş….rekabet, huzursuzluk ve dengesizlik
bakımından milletleri birbirine kışkırtmak faaliyetini idare etmiştir….Yahudi,
sayıca pek zayıf olmasına rağmen dünyanın bütün sermaye kaynaklarına
sahiptir…..Yahudi, başlıca araç olarak
ticareti kullanır ve paçavra alım
satımından uluslar arası büyük partilere kadar bütün iş alemini sımsıkı elinde
tutar…Yahudi…günübirlik küçük başarı ve saman alevi gibi gelip geçen hissi
başarıların ağına düşmez….Borsanın keşfine dünya Yahudinin iktisadi yeteneğine
müteşekkirdir. Berlin, Paris, Londra, Frankfurt ve Hamburg’da borsa, Yahudi
etkisinin hakimiyeti altındadır. İngiltere Bankası, Hollanda Yahudileri
sayesinde kurulmuştur. Amsterdam ve Hamburg bankaları teşekküllerini Yahudi
etkisine medyumdurlar….Yahudilerin kan kardeşliğinde ve inanışta birbirine
bağlı bulunarak Avrupa üzerinde yayılmaları hiçbir ırkın veya topluluğun
başarılı olamamadığı uluslar arası bir hal almıştır….” (s..62, 63 , Necip Fazıl
Kısakürek, Yahudilik, Masonluk, Dönmelik, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2. Baskı,
mart 2008)
_______ Dünya devletini gerçekleştirmek
için kurulan Bilderberg, CFR (dış ilişkiler konseyi), Busıness Round Table, Trilateral gibi bazı uluslararası örgütler, birer Yahudi örgütü olduğu
düşüncesini uyandırmaktadır. Bu yönde varsayımlar yürütülmesine neden, örgüt
içinde dünya çapında Yahudi işadamları ve bürokratlarının bulunuyor olmasıdır.
Büyük parasal güce ve bu parasal güç ile
siyasal güce sahip olan bu örgütlerin amacı
sahip oldukları şirketleri ile dünya çapındaki güçlerini
korumaktır. Sosyalist siyasal inanışa
veya kapitalist siyasal inanışa dayalı bir dünya onlar için gerektiğinde
sürdürülebilir olabilir. Bu amaçla
gerektiğinde Sosyalist Devletçi bir toplumsal düzeni için de bu örgütlerin
destek verdiği görülmüştür.
Gary Allen, “Gizli Dünya Devleti” adlı kitabında bu
görüşü kanıtlamaya çalışır..
Yazar büyük kapitalistlerin ve
masonların, ileri gelen zengin bürokratların, burjuva ve soyluların sosyalizme
inanan ve sosyalizmin gerçekleşmesi için gizli olarak çaba gösteren güçler
olduğunu, bu konudaki düşünceleri nedeni ile uğrayacağı zararları göze alarak kanıtlamaya
çalışmıştır
Bazı Dünya çapında zengin olan,
uluslar arası şirketlere sahip olan masonların ve çoğu bilim adamı, avukat,
yazar, düşünürlerden oluşan Yahudilerin sosyalizmi savunmaları, bu insanların
kişiliklerinden ve yetişme tarzlarından ileri geliyor olabilir. Bu insanların
büyük şirketlere sahip olması, büyük mali güçleri ile toplumları etkileri
altına almaları, yaşam biçimleri ile onların sol ve sosyalist düşüncelere sahip
olmalarına engel değildir. Gizli bir amaç olarak bu siyasal sistemler
gerçekleştirmek için çalıştıkları söylenebilir. Bu bir komplo teorisi değildir,
ancak komplo teorisi olarak reddedilmelerinin nedeni, uygun toplumsal koşullar
ortaya çıkıncaya kadar bu faaliyetlerinin, gizli olarak yapılmasıdır. Bu
siyasal amaç, düşünüş ve inanışları uğrunda büyük parasal güçleri ile gizli
olarak destek verdiklere tanık olunmuştur. Ancak bir yandan bu gizli amaç ve
hedefleri, diğer yandan içinde bulundukları sistemi koruma çabaları uluslar
arası çatışma ve savaşların artmasına, iç savaşların ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Örgüt, şirket ve toplulukları bulundukları ülke içinde ve dünyada
olumsuz davranış biçimlerine iten etken içinde yetişmiş oldukları yüzyıllardan
beri gelen “Kültürel Değerlerdir.”

Dergide yayınlanan makalede bu görüş
derginin hacmi içerisinde mümkün olduğunca açıklanmıştır: “Siyasal güçleri
etkileri altına alacak çok büyük ekonomik güce sahip olan şirketlerin, bu
güçlerini ortaya çıkaran çıkarcı tutkulu girişimci-eylem karakter ve
doğalarının kökenleri, serbest piyasa ekonomisinin ve sanayi üretiminin de
ortaya çıkmasına etken olan, Rönesans hareketleri sonucu Avrupa’da ortaya
çıkarak yayılan kültür değişimidir.
Ekonomik güce sahip olan şirketlerin
ortaya çıkışı, Ortaçağ toplumlarında kahramanlık, şan ve onur değerlerinin
kazanılmasının amaç olması ve bu değerlere sahip olan Aristokrasi ve din
adamlarının siyasal güç olarak toplumlara egemen olması nedeni ile mümkün
olmamıştır. Parasal kazanç çabalarından çok, şan ve onur uğrunda, mücadele
etmek ortaçağ şövalyelik anlayışında yüceltilmiş durumdadır. Yeniçağ ile
birlikte kahramanlık idealinin yerine serbest piyasa ekonomisi içinde ekonomik
faaliyetlerde bulunarak para kazanma,
zenginleşme çıkar ve tutkusunun toplumsal zenginleşmenin en önemli
etkeni olduğu anlayışının ve idealinin yer alması, toplumlarda büyük bir kültür
değişimidir. Bu büyük değer değişimine yol açan kişilerin başında da ünlü
Rönesans düşünürleri Makyavel, Montesguieu, Vico, Bernard Mandeville, Adam
Smith, Hegel…vb gelir.
Albert Hırschman, “Tutkular ve
Çıkarlar”, adlı eserinde bu büyük kültür değişimini tüm ayrıntıları ile
araştırmıştır:
“İnsanların
tutkularını yönlendirerek toplumun faydası için kullanma düşüncesi Vico'nun
çağdaşlarından İngiliz Bernard Mandeville tarafından daha detaylı biçimde
ortaya konmuştur. "Bırakınız yapsınlar" düşüncesinin öncülerinden
sayılan Mandeville, Arılar Masalı’nın
çeşitli kısımlarında "becerikli politikacının ustaca yönetiminin bireysel
günahları" "toplumsal faydaya" dönüştürmek için" gerekli
bir koşul ve bu dönüşümü sağlayacak bir faktör olduğu düşüncesini ileri sürmektedir…..”
“…….“Smith
önermeyi daha ikna edici ve kabul edilebilir kılma yolunda çok önemli bir adım
atabilmiştir: "Tutku" ve "günah" gibi terimlerin yerine
"avantaj" ve "çıkar" gibi daha renksiz terimleri kullanarak
Mandevilie'in paradoksunun şok edici sivriliğini yumuşatmıştır.” (s.38. Albert
O.Hırschman, Tutkular ve Çıkarlar, Metis Yayınları, 1. Basım Ocak 2008,
İstanbul )
Batı uygarlığının gelişmesinin nedeni
olarak; tutkuların, çıkarların ve bu yönde işlenen günahların yüceltilmesine
dayanan kültür değişimi olmuştur. Mal ve mülk edinme tutkusunun toplumsal ruha
yerleşerek destek görmesi toplumların gelişmesini, büyük bir hız katarak
sağlamıştır. Ancak Bilim, teknik ve uygarlığın büyük bir gelişme gösterdiği, bu
kültür yapısına sahip dünyada barış ve insani değerlerin gelişmesi, iyi bir
toplumsal düzenin kurulması sağlanamamıştır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları
ve kendi aralarında birçok küçük savaş, iç savaşlar yaşanmıştır ve günümüzde
hala yoğun bir savaş sürmektedir.
Böyle bir
kültürel ruha sahip ekonomik güçlerin karşısına siyasal otoritenin çıkarak
toplumsal düzeni sağlaması gerekirken, devleti yönetenler, ticaret ve sanayi ile uğraşanların ekonomik
gücü ile birlikte hareket ederek kendi bulundukları toplumların içinde daha
baskıcı otoriter bir yönetim kurmuşlar, dış ülkeler ile ilişkilerinde ise devletin
ve kendilerinin zenginleşmesinin emperyalizm ile gerçekleşeceği düşüncesi ile
sömürgecilik anlayışına dayanan yönetimler oluşturmuşlardır.
Devlet bir şirket değildir. Bir devlet ne
kadar çok ekonomik olarak şirketlerin gücüne ihtiyaç duysa da şirket gibi,
şirketler yararına yönetilemez. Kar ve çıkar anlayışı üzerine kurulu bir
toplumda toplumsal barış ve düzen sağlanamaz. Dünyada ve toplumumuzda yeni bir
ekonomik ve siyaset kültürü ruhunun oluşturulmasına büyük bir ihtiyaç vardır.”
______Gerçekte insanın içgüdüsünde, altbilincinde tüm
canlılarda olduğu gibi “Özveri” duygusu-altbilinci vardır. İnsan özünde
çıkarcı, bencil olmayan bir yapıya sahiptir. Bu yapının işlenmesi,
geliştirilmesi, bu yönde toplumların Kültürel Değerler oluşturması kolaydır ve
insanlığın olumlu geleceği için gereklidir.
İsmail İNCİ, 29/08/2017