SOLON’UN
AĞIR ZİNA YASASININ NEDENLERİ, ROMA VE SPARTA YASALARI İLE KARŞILAŞTIRILMASI VE
LİKURGUS’UN ISPARTA DEVLET YÖNETİM MODELİ (1)
Petrark’ın çok saçma bir yasa olarak gördüğü Solon’un
zina ile ilgili olan yasası gerçekte Solon’un yasaları içinde tutarlı ve
mantıklı bir yasadır.
“Ama
genel olarak Solon’un kadınlar üzerine yasaları çok saçma görünür. Örneğin
zinada yakalanan birinin öldürülmesine izin verdi; ama eğer bir erkek özgür bir
kadının ırzına geçmişse, yalnızca yüz drahmalık para cezası ile
cezalandırılacaktı ve eğer amacına ikna yoluyla ulaşmışsa ve eğer bu kendini
açıkça satan biri ile, eşdeyişle bir fahişe ile olmamışsa, yirmi drahma
ödeyecekti. “ (s.36, Petrark, Yaşamlar: Solon-Poplıcola)
Solon’un yasalarını çıkarırken izlediği temel
ilke, her yasanın toplum ve aile düzenini sağlayacak yönde etkili olabilmesi
ereğidir. Atinalılar ona toplumsal düzeni sağlama yönünde güvenmiş ve her türlü
yetkiyi de vermişlerdir. Solon’un Toplumsal Düzeni Yasalarla Sağlama ilkesini,
zina suçunu ölüm cezası ile cezalandırılması, ırza geçme suçunu ise para cezası
ile cezalandırılması yasasında da açık olarak görmek gerekir. Zina, aile, bağlı
olarak toplum düzenini bozan bir davranış bozukluğu-suçudur; ırza geçme ise
bireysel bir suçtur ve aile yapısını bozmaz, kişilerin içgüdüsel irade
zayıflıklarına bağlı, kişilik bozukluklarıdır, toplumsal nitelik taşımaz ve
para cezaları ile bu bozukluklar düzeltilebilir. Ancak ırza geçme davranış
bozuklukları toplumsal nitelik alma eğilimi gösterirse cezasının da
arttırılması gerekir.
Solon’nun zina yasalarının ölüm ile cezalandıran
yargısının etkileri tek tanrılı dinlerin yasalarında da etkili olarak kabul edildiği
görülür.
Toplumsal düzeni korumak için varolan bazı
yasaların yaptırım güçleri toplumsal koşullara bağlı olarak değişmektedir. Aile
içinde kadın erkek arasında şiddet artmışsa, Hindistan’da olduğu gibi ırza
geçme suçları toplumsal düzeni bozma eğilimi gösteriyorsa cezalarının
arttırılması gerekir.
Toplumsal koşulları farklı olan Roma’nın
kurucusu Romulus zamanında zina suçu Solon’un yasaları kadar ağır değildir.
Çünkü kadınların ailede özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır.
Romulus, büyük bir olasılıkla, tutsak, kaçak,
suçlu ayaktakımından oluşan ve kadınsız olan yurttaşlarına eş bulmak için
Sabinlerden kimilerine göre altı yüz bakire kızı kaçırarak tutsak alır. Ancak
Sabinler ile savaşın ortaya çıkmasını ne kaçırılan kızlar ne de Romulus ister.
Bu nedenle Sabinlere kızlarına bir tutsak gibi değil, hanım efendi gibi
davranacaklarına, ağır işlerde çalıştırmayacaklarına söz verirler. Romalılarda
kadına önem vererek ve saygı göstererek aile kurma geleneği buradan gelir. Romalılara
ait olan bu geleneklerin diğer toplumlara da geçerek zamanımıza kadar geldiği
görülür.
“…Sabinler, Romalılara karşı savaştan sonra
anlaşmayı kabul edince, kadınlarını ilgilendiren koşullar saptandı ve buna göre
kocalarına eğirme ile ilgili olanlar dışında hiçbir kölelik hizmetinde
bulunmayacaklarına karar verildi…Yine, gelinin yeni eve girerken eşikten
kendisinin geçmemesi ama kocası tarafından kucaklanıp üzerinden atlatılması
bugün bile töre olarak sürer. Bu kendi istençleri ile gitmeyip zorla kaçırılan
Sabin bakirelerinin anısınadır.” (s.68, Petrark, Yaşamlar: Theseus-Romulus )
Roma toplumunun içinde bulunduğu aile
koşulları, kadın erkek ilişkileri Romulus’un yasamasına da yansır ve aile
yaşamını düzenleyen yasasını kadını kocasına, ailesine bağlı kalacak, ailesini
terk etmeyecek şekilde çıkarır.
“Romulus ayrıca belli yasalar da getirdi ve bunlardan
bir kadının kocasını bırakmasına izin vermeyen, ama çocuklarını zehirlemesi ya
da anahtarların çalması ya da zina üzerine kocanın karısından uzaklaşmasını
kabul eden biri oldukça ağırdı. Ama eğer erkek başka herhangi bir nedenle
karısını bırakacak olursa, mülkünün yarısını karısına, öteki yarıyı ise tanrıça
Serez’e verecekti.” (s.79, Petrark, Yaşamlar: Theseus-Romulus )
Roma
Hukukunu ve Yunan hukukunu oluşturan aileye ilişkin yasaların etkileri ilerleyen
çağlarda değişik toplumlar üzerinde değişik etkilerde görüldüğü gibi
günümüzdeki toplumlarda da görülür. Şeriat yasaları zinayı ölümle
cezalandırırken, çağdaş yurttaşlık hukuku boşanma nedeni sayar.
Ancak Isparta kralı Likurgus’un devlet
yönetiminde aile hukuku çok farklıdır. Likurgus’un yasalarında zina diye bir
suç yoktur, çünkü Sparta ülkesinde zina yoktur.
LİKURGUS’UN SPARTA DEVLETİNDE AİLE HUKUKU VE
PLATON’UN İDEAL DEVLETİNDE YERİ:
Likurgus’un
Isparta Devletinin yönetim biçimi, Platon’un Devlet adlı diyaloglarında ele
aldığı ideal devlet yönetimi ile savunulan devlet yönetimi biçimi benzer
özellikler taşır. Platon’un ideal devletini tasarlarken Likurgus’un yasalarından
esinlendiği söylenebilir. Eflatun
savaşçıların, bekçilerin eğitiminde kadın erkek ayrımının bulunmadığını, bir
kadının da aynı ussal yeteneklere sahip olduğunu söylüyor. Doğru yönetilen bir
devlette bekçilerin kadın ve erkekleri ortak olmalıdır. Çünkü hangi çocuğun
kimin babası ve annesi olduğu bilinmeyeceğinden herkes birbirine anne, baba,
çocuk, kardeş sevgisi bağı ile bağlanacak, böyle bir toplumun tümü tek bir
beden gibi olacaktır. Yurttaşların arasında kıskançlıktan, kadınlardan doğan
namus duygularından dolayı çatışma, kavga olmayacaktır. Truva savaşları
örneğinde olduğu gibi toplumlar birbirleri ile savaşmayacaklardır.
Kocaların
çocukları başka erkekten olmuş olsa dahi devletin ortak mülkiyeti olarak
görmesi düşüncesini Likurgus ailelere benimsetir ve kadınlardan dolayı doğan
kıskançlıklar ve zina olayı Sparta ‘da ortadan kalkar.
“Likurgus kadınların durumunda da tüm
olanaklı özeni gösterir. Genç kızlara koşu, güreş, disk atma ve mızrak fırlatma
gibi alıştırmalar yapma kuralını getirdi.
Bu yolla taşıdıkları çocuklar güçlü ve sağlıklı büyüyebileceklerdi…Aşırı
narinliklerini ve yumuşaklıklarını giderebilmek için, genç kadınların da geçit
törenlerine genç erkekler gibi çıplak katılmalarını ve belli şenliklerde de
yine çıplak dans etmelerini…bir kurala bağladı.” (s.28, Petrark, Yaşamlar:
Likurgus-Numa Pompilius)
“…Erkekten kadına iyelik konusunda boş ve
kadınsı kıskançlığı uzaklaştırmak için de eşit ölçüde özen gösterdi. Bu amaçla,
evlilik ilişkilerinin tüm ahlaksız davranışlardan özgür tutulmasına karşın,
karılarının onlardan çocukları olsun diye uygun buldukları kişilerle
paylaşmanın erkekler için onurlu görülmesini sağladı. Böyle ortak ayrıcalıkları
dayanılmaz kılan ve bunları kabul etmektense kavgaya ve kan dökmeye başvuran ve
bu uğurda savaşmayı göze alan kişileri alay konusu yaptı… Yine, evli bir kadını kocasına doğurduğu güzel
çocuklar ve bir eş olarak davranışındaki alçakgönüllülük nedeniyle seven dürüst
ve değerli bir erkek, eğer koca onayını verecek olursa, bir bakıma bu iyi
toprak parçasından kendisi için değerli ve soylu çocuklar yetiştirebilmek
amacıyla kadınla birlikte olmayı isteyebilirdi. Ve gerçektende Likurgus
çocukların kendi anne ve babalarının olmaktan çok bütün devletin mülkiyeti
oldukları kanısındaydı ve buna göre yurttaşlarının rastgele anne ve babalar
tarafından değil, ama bulunabilecek en iyi insanlar tarafından doğurulmasını
istedi. Başka ulusların yasaları ona çok saçma ve tutarsız görünüyordu, çünkü
onlarda erkekler köpeklerine ve atlarına onlardan güzel soylar üretebilmek için
büyük paralar harcayacak denli kaygı gösterirken, karılarını aptal, zayıf ya da
hastalıklı bile olsalar yalnızca kendilerinden çocuklar doğurmaları için kilit
altında tutuyorlardı…Doğal ve politik nedenler göz önünde tutularak saptanan bu
tür özgürlükler daha sonra Sparta kadınlarına yüklenen o utanç verici
serbestliklerden öylesine uzaktı ki, zinanın ne olduğunu bile bilmezlerdi.”
(s.31, Petrark, Yaşamlar: Likurgus-Numa Pompilius )
Likurgus ve Eflatun çocukların devletin ortak malı görülerek en
iyi ırkların yetiştirilmesi için kadın ve erkeklerin seçiminde özel evliliklere
değil de kadın erkek ortaklığına dayanan düşünceleri genetik yapıdaki
yakınlaşmaların türlerin soylarının bozulmasına neden olduğu gerçeğini görmediklerinden
olumlu sonuçlanmayacaktır. Devleti bedensel olarak en sağlam bekçilere bırakmayı
tasarlarken, en zayıflara ve sakatlara terk etme durumu ile karşı karşıya kaldıklarında
da sakat bedenlerle doğanları ölüme terk ederek ortadan kaldırmayı çare olarak
görmüşlerdir. İkinci büyük yanılgıları da insan doğasında, içgüdüsel (altbilinçsel)
olarak varolan, kendi varlığını özdeşleştirdiği bir kadını ve çocuğu başka bir
insan ile paylaşma düşünce ve isteğindenken vazgeçirebileceklerini
tasarlamalarıdır. Gerçekçi olarak düşünüldüğünde yüzde yüz insanın bu yöndeki
doğasını ortadan kaldırmak tasarısı gerçekleştirilemeyecek bir düştür. İnsanlar
arasında kadın ve çocuk sevgisi, bu sevginin çalınması çatışma ve savaşların
temel nedenlerindendir.
Platon’un ve Likurgus’un oldukça yüksek oranda olan
zayıf ve sakat doğan çocuklarla ilgili düşünceleri hiç insani değerler taşımaz.
“...ve eğer onu sağlam ve iyi yapılı
bulmuşlarsa babaya onu yetiştirmesini bildirir ve yukarıda sözü edilen dokuz
bin toprak payından birini verirlerdi. Ama eğer zayıf ve çelimsiz bulmuşlarsa,
Taygetus dağının eteğinde bir tür toprak yarığı olan Apothetas’a götürülmesi
buyruğunu çıkarırlardı,… yetiştirilmesini ne çocuğun kendisi için ne de kamu
çıkarına uygun görürlerdi.”(s.32, Petrark, Yaşamlar: Likurgus-Numa Pompilius )
Platon’a
göre de zayıf ve sakat doğanlar ölüme terk edilmelidir. İbn-i Rüşt Platon’un
Devlet açımlamasında da Platon’un ideal devletinde aynı tasarıda bulunduğunu
söyler ancak aynı görüşte değildir. .”Kendisi için var olduğu amaca uygunluğunu kaybeden
herhangi bir varlığın, var olması ile yok olması arasında ayırım yoktur”…”Yani,
herhangi bir işi yaparak orada (kentte) varlığını sürdürmesi amacı ile
yaratıldığı içindir ki bu yararlılığını yitirdiği zaman onun ölümü yaşamasından
daha üstün bir hale gelir”.(s.72, İbn Rüşt, Siyasete Dair Temel Bilgiler) Bu
durumda tembel olarak varlığını sürdürmeyi düşünmeyenlerin, varlığına son
vermeleri beklenir. Ancak Tedavi olmadan yaşamını sürdürebilenlerin halka bir
zararı yoktur. Hatta tabibin varlığının gerekliliğini gösterdiği ve tıp ile
ilgili araştırmalarda denendiği için yararlıdırlar.
Likurgus cinselliğin, kadın ve erkeğin
birbirine olan sevgi ve hazzın azalmaması, üremenin canlılığının yitirilmemesi
için eşlerin birbirleriyle mümkün olduğunca az ilişkide bulunmalarını tasarlar.
“Görüşmeleri böyle güç ve seyrek olunca, bu yalnızca
öz denetimlerini sürekli diri tutmalarını sağlamakla kalmaz, ama bu yolla
bedenlerini de dinç ve sağlıklı tutarlardı. Duyguları yenilik ve diriliğini
korur kolay buluşma ve sürekli birliktelik tarafından doyurulmamış ve
köreltilmemiş kalırdı. Ayrılmaları her zaman arkada her birinde birbirlerine
duydukları özlemden ve karşılıklı haz ateşinden sönmemiş bir parça bırakacak
denli erken olurdu.” (s.30, , Petrark, Yaşamlar: Likurgus-Numa Pompilius )
Likurgus, cinsellik ateşinin sönmemesi için
eşleri birbirinden ayrı yaşamaya tutuyor. Daha sonraki düşünür ve siyasetçiler
özellikle tek tanrılı dinlerin devlet yöneticileri insandaki bu niteliği
kadınların örtü altına alınması ile çözümlemeye tercih etmiş gibi görünüyor.
Ancak bu çözüm erkeklerin egemen olduğu bir toplum düzenini gerektirir.
Anaerkin bir düzende bu tersi bir çözüm düşündürür. Kadın nüfusunun oran olarak
erkek nüfusa göre çok fazla olduğu çağlarda anaerkil bir toplum yapısını
zorunlu kılar. Erkek nüfus oranının fazla ve iki oranın eşite yakın olduğu
çağlarda ataerkil bir toplum yapısının kurulması, kadının biyolojik yapısı
gereği zorunlu olarak görünüyor. İki türün toplum içinde erk çatışması,
birbirinin nüfusunu azaltıcı yönde olabiliyor. Arap yarımadasında bir dönem kız
çocuklarının doğar doğmaz gömülmesi toplumda varolan erki elinde tutma
kaygısını taşır. Bu düşüncelerin doğruluğunun yapılacak araştırmalarla ortaya
konulması gerekir. Bu gerçeklerin ortaya çıkarılması, önümüzdeki zaman
dilimlerinde aile içinde ortaya çıkan şiddet olaylarının, iki türün
çatışmasının azaltılmasına katkıda bulunabilir.
İsmail İNCİ,
03/03//2013