DİNSEL SİSTEMLERDE DEĞİŞİM VE 10 AĞUSTOS 2014 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ ADAYLARININ
NİTELİKLERİ- GÜNCEL İÇ VE DIŞ SİYASAL GELİŞMELER ÜZERİNE GÖRÜŞLER-
İlahi dinlerde (tek
tanrılı dinlerde, puta ve mitlere tapınılmayan, inanılmayan dinlerde) bir Peygamberlik
geleneği vardır. Bu peygamberlik geleneği veya toplumsal-siyasal düşünüş
sisteminde her peygamber, kendinden sonra mutlaka, içinde yaşadığı topluma veya
tüm toplumlara, insanlara; unuttukları toplumsal yaşama kurallarını ve o zaman
diliminde toplumsal koşullara bağlı değişen insanların adalet içinde uyumlu
yaşama kurallarını muştular, bildirir. Toplumların içinde bulundukları çağa
bağlı olarak değişen adaletli ve iyi insan ilişkilerine ait kuralları ve
ilkeleri, o toplumsal koşullarda varolan önceden muştulanan bir peygamber
ortaya çıkarak insanlara bildirir.
Kuran’ı Kerim’de Rad
Suresinin 38’nci ve 39’ncu ayetlerinde dinin çağın koşullarına bağlı olarak
buyruklarının insanlara bildirildiği açıklanmıştır:
“ 38.
Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar
verdik. Allah'ın
izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur.
Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.”
“39. Allah
dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun
yanındadır. “
Peygamberlik geleneği veya ilahi dinsel sistemlerde zaman içinde
bozulan toplumların yeniden doğru toplumsal yaşama yollarını bulabilmesi için
her peygamberin kendinden sonra, büyük
özveride bulunarak insanları doğru yolu gösterecek bir peygamberin mutlaka
geleceğini müjdelemelerinin nedeni, değişen toplumsal koşullara bağlı olarak
insanların değişime uyum sağlamalarını gerçekleştirmek amacıyladır.
Kuran’ı Kerim’in Bakara Suresinin 213’ncü Ayetinde bu açıkça
belirtilmiştir:
“213. İnsanlar bir
tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak
peygamberleri
gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda
hüküm vermeleri
için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi.
Ancak kendilerine
kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki
kıskançlıktan ötürü
dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman
edenlere, üzerinde
ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru
yola iletir.”
Yine Nisa Suresinin 163’ncü ayetinde bu peygamberlik geleneğinin
açıklanışını görürüz:
“ Biz Nuh'a ve
ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da
vahyettik. Ve
(nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub'a, esbata (torunlara),
İsa’ya, Eyyub'e,
Yunus'a, Harun'a ve Süleyman’a vahdettik. Davud'a da Zebur'u
verdik.”
Tevrat’da da (BÖLÜM 21-MISIR’DAN ÇIKIŞ)
çağın toplumunun genel niteliği olan
kölelik düzeninin iyi çalışabilmesi için buyrulan buyruklarının getirildiğini
görürüz:
“ 1. İsrailliler'e şu ilkeleri bildir:
2. İbrani bir köle
satın alırsan, altı yıl kölelik edecek, ama yedinci yıl karşılık
ödemeden özgür olacak.
3. Bekâr geldiyse,
yalnız kendisi özgür olacak; evli geldiyse, karısı da özgür olacak.
4. Efendisi
kendisine bir kadın verir ve o kadından çocukları olursa, kadın ve
çocuklar efendisinde kalacak, yalnız kendisi gidecek.
5 . Ama köle açıkça, -Ben efendimi, karımla çocuklarımı
seviyorum, özgür olmak
İstemiyorum, derse,
6. Efendisi onu
yargıç huzuruna çıkaracak. Kapıya ya da kapı sövesine yaklaştırıp
kulağını bizle delecek. Böylece köle yaşam boyu
efendisine hizmet edecek.
7 . Eğer bir adam kızını cariye olarak satarsa, kız erkek
köleler gibi özgür
bırakılmayacak.
8. Efendisi kızla
nişanlanır, sonra kızdan hoşlanmazsa, kızın geri alınmasına izin
vermelidir. Kızı aldattığı için onu yabancılara satamaz.
9. Eğer cariyeyi oğluna nişanlarsa, ona kendi
kızı gibi davranmalıdır.
……………………………………….
20 . Bir adam erkek ya da kadın kölesini değnekle
döverken öldürürse, kesinlikle
cezalandırılacaktır.
21. Ama köle hemen
ölmez, bir iki gün sonra ölürse, köle sahibi ceza görmeyecektir.
Çünkü köle onun malı
sayılır.
26 . Bir adam erkek ya da kadın kölesini gözüne vurarak
kör ederse, gözüne
karşılık onu özgür bırakacaktır.
27. Eğer erkek ya
da kadın kölesinin dişini kırarsa, dişine karşılık onu özgür
bırakacaktır.
Bilimsel doğrular sürekli genişleyerek çoğalır. Bazı bilimsel
doğrular kesin değildir ve yeni bilgilerle doğruları ortaya konularak ortadan
kalkar.. Bazı bilimsel bilgiler doğru olsalar da zaman içinde yeni ortaya
konulan bilimsel bilgilerle yetersiz oldukları anlaşılır ve yeni eklenen
bilimsel bilgilerle anlamlarında genişleme olur. Daha geniş anlamları ile
inanış ve davranış değişikleri ortaya çıkarırlar.
Peygamberlik sistemi bu bilgi kuramının önemli bir temsil
edenidir.
Ancak Müslümanlar
peygamberleri olan Hz. Muhammet’in, Kuran’ı Kerim’deki bazı ayetlere bakarak
son Peygamber olduğunu, O’ndan sonra hiçbir peygamber gelmeyeceğini kabul eder
ve inanırlar. Bu düşünüş veya yorum doğru olarak kabul edildiğinde İlahi dinler
sisteminde değişimin gerektirdiği kuralların nasıl toplumlara bildirileceği
sorunu ortaya çıkar.
Gerçekten Kuran’ı
Kerim’in Ahzap Suresinin 40’ncı ayeti ile Maide Suresinin 3’cü ayetinde
peygamberlik sisteminin sona erdiği şeklinde yorumlanabilecek ilahi
bildiriler-buyruklar vardır:
“ Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin
babası değildir. Fakat o, Allah'ın
Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla
bilendir.(Ahzap Suresi, 40’cı ayet))”
“Bugün size
dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve
sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” (Maide Suresi, 3’cü
Ayet)
Ancak bu
ayetleri, Kuran’ı Kerim’in sistem olarak Rad Suresinin 38’nci ayeti de dâhil (Andolsun
senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar
verdik. Allah'ın
izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur.
Her müddetin (yazıldığı) bir kitap
vardır.) tümü düşünüldüğünde ve Hz. Muhammet’in toplumların
değiştiğini ve toplumların değişen koşullarına bağlı olarak adalete dayalı iyi
ilişkilerin çağın koşullarına göre belirlenebileceğini düşünemeyecek kadar
yeteneksiz bir düşünür-peygamber olduğu kabul edilemeyeceğine göre, sadece
bulunduğu çağın toplumunda peygamberlik zincirinin son peygamberi olduğu, bu
zincirin bulunduğu çağda son peygamberi ve dininin de çağın en iyi dini olarak
tamamlamış olduğu şeklinde yorumlamak gerekir.
Bu yoruma göre Kuran’ı Kerim’de de toplumların değişen
koşullarına göre, her türlü özveriyi göz önüne alan peygamberlerin geleceğini,
ilahi dinsel sistemin, peygamberlik geleneğinin devam etmekte olduğunu bildiren
ilahi sözlerin varlığını kabul etmek gerekir.
Müslümanları peygamberlerinin son peygamber olduğuna inandıran
nedenlerden bazıları da Hz.Muhammet’e Kuran’ı Kerim’de, Tevrat ve İncil’de
olduğu gibi açık ve sık olarak kendinden sonra bir peygamberin muştulanmaması,
bildirilmemesi, belirtilerinin söylenmemesidir. Halbuki Tevrat ve İncil’de sık
sık ve açık olarak Musa ve İsa’dan sonra bir peygamberin geleceği
muştulanmıştır:
“Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi
bunlara dayanamazsınız.”“Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi her
gerçeğe yöneltecek. O kendiliğinden konuşmayacak, yalnız işittiklerini
söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek.” (İncil, Yuhanna, 16. bab,
12.-13. ayet)
“Benî İsrail’in kardeşleri olan benî İsrail’den senin gibi bir nebi göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım. Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim.” (Tevrat, Tekvin, Bab: 21, Ayet :21)
“Ey şan sahibi Peygamber, biz muhakkak ki seni hem şahit, hem müjdeleyici hem de korkutucu olarak ve hem de ümmiler cemaatine dayanak olarak gönderdik. Sen benim kulumsun. Ben seni mütevekkil (tevekkül eden) ismiyle isimlendirdim. Öyle bir mütevekkil ki, ne çok katı kalpli, ne de sokaklarda kibirli kibirli yürüyenlerden yaptım ve ne de o peygamber kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermez. Belki daima affeder ve bağışlar. Cenab-ı Allah onun ruhunu almaz. Ta ki eğriliğe girmiş olan din yolunu doğrultuncaya kadar... Hem ta ki herkes Lailaheillallah deyinceye kadar… Hem o peygamberle kör gözleri açacak, sağır kulakları işitir hale getirecek ve gaflet içinde ölmüş olan kalpleri diriltecektir.” (Tevrat, Eşiya ıshah: 42)
“Benî İsrail’in kardeşleri olan benî İsrail’den senin gibi bir nebi göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım. Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim.” (Tevrat, Tekvin, Bab: 21, Ayet :21)
“Ey şan sahibi Peygamber, biz muhakkak ki seni hem şahit, hem müjdeleyici hem de korkutucu olarak ve hem de ümmiler cemaatine dayanak olarak gönderdik. Sen benim kulumsun. Ben seni mütevekkil (tevekkül eden) ismiyle isimlendirdim. Öyle bir mütevekkil ki, ne çok katı kalpli, ne de sokaklarda kibirli kibirli yürüyenlerden yaptım ve ne de o peygamber kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermez. Belki daima affeder ve bağışlar. Cenab-ı Allah onun ruhunu almaz. Ta ki eğriliğe girmiş olan din yolunu doğrultuncaya kadar... Hem ta ki herkes Lailaheillallah deyinceye kadar… Hem o peygamberle kör gözleri açacak, sağır kulakları işitir hale getirecek ve gaflet içinde ölmüş olan kalpleri diriltecektir.” (Tevrat, Eşiya ıshah: 42)
Bu iki ilahi dinin kitaplarında
açıkça peygamberlerinden sonra bir peygamberin geleceği muştulanmasına rağmen
Yahudiler İsa’ya inanmamışlar, O’na ve
inanlarına büyük zulümler yapmışlardır.Hz. Musa Peygamberin inananları-Yahudiler-
ayrı bir dinsel toplum olarak ortaya çıkmıştır.
Hz.İsa da kendinden sonra açıkça bir
peygamberi muştulamasına rağmen Hz. Muhammet’e Hristiyanlar, Yahudiler ile
birlikte peygamberlik geleneğinin
sistemini düşünmeyerek inanmamışlar, Hz. Muhammet’in inananları ayrı bir dinsel
toplum olarak ortaya çıkmıştır. Hz.Muhammet’e inananlar ise peygamberlik
geleneğini inkâr ederek toplumsal değişimin nasıl sağlanacağı sorununu
düşünmemişler, kendinden sonra gelecek peygamberleri baştan kabul
etmemişlerdir. Her dinsel inanç kendi toplumlarını oluşturarak
durağanlaşmıştır.
Ancak her yeni ilahi din, ortaya
çıktığı çağda toplumsal koşullara bağlı olarak kendinden sonra gelecek
peygamberi beklerken ve beklemezken, koşulları içerdiği toplumsal zaman
diliminde inananlarının toplumunda büyük bir düzen, iyilik, mutluluk sağlamıştır.
Toplumsal koşulların gerektirdiği kuralları karşılamaktan, insanlarının “ doğru
yoldan, hidayet ve rahmetten” uzaklaştığı toplumsal gelişme zamanında
inananlarının toplumunda bozulmalara engel olamamıştır.
Toplumsal koşulların gerektirdiği
toplumsal-siyasal-hukuksal ve ekonomik ilişkilerdeki ilke ve kurallar, toplumda yetişen kendi alanlarında ve felsefe
alanında düşünürler tarafından ortaya konulmak ve uygulanmak zorunda kalınmıştır.
Bu bilimsel etkiler ile ilahi dinlerin buyruklarını sentezleyen toplumlar, uygarlıkta gelişmeyi,
huzur, iyilik, toplumsal barış ve mutluluğu sağlayabilmişlerdir.
10
AĞUSTOS CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ VE ADAYLARIN NİTELİKLERİ:
Birinci aşaması 10 ağustos 2014 günü yapılacak olan
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki büyük muhalefet partisinin ve dört ayrı
partinin ortak adayı olan Sayın Ekmeleddin
İHSANOĞLU İslam dininin çağın
oluşturduğu toplumsal ve siyasal koşullarına göre değişen, uyum sağlayan yüzünü yansıtmaktadır. Bütün
İslam ülkelerini temsil eden İslam Ülkeleri Birliğinin yöneticiliğini başarılı
olarak yaparken İslam dininin çağdaş değerlerle uyum sağlayan gücünü
göstermiştir. İslam dininin çağdaş toplumsal koşullarla değişimini dış
görünümü, yaşam biçimi, rasyonel düşünüşü ile sentezleyen ve temsil eden bir
adaydır.
Cumhurbaşkanı adayı olan iktidardaki rakibi Tayyip Erdoğan,
kendini değişimin temsilcisi olarak topluma tanıtmasına rağmen görünümü,
yaşayış ve düşünüş değerleri göz önüne
alındığında İslam dininin kendi içinde çağın toplumsal koşullarının bilimsel
ilkelerine sahip bir aday değildir. Sayın
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun başarılı olarak ulaşmış olduğu İslam dininin çağdaş
sentezinden uzak bir adaydır.
Tayyip Erdoğan ve onu destekleyen bürokrat , özel iş
adamları..vb topluluğu. çağdaş devlet adamı ve devlet yönetimi anlayışı ve
biliminden uzaktır. Sahip olduğu partisinin ve yöneticilerinin devlet yönetme
anlayışı, sadece kar ve bir an önce
zengin olma amacını taşıyan büyük bir holding şirketini işletme anlayışına
dayanır. Parti ve iktidarı topluma adaletli ve toplumsal hizmet etme amacından
çok kar amacı, toplumsal olarak zenginleşmenin dışında bireysel zenginleşme,
bunun için makam ve iktidar sahibi
olma hırsı taşıyan siyasal görüş ve örgütlenme anlayışına sahiptir. Bu amaca
yönelik olarak da toplum bireylerini etki altına almak için reklama, tanıtıma aşırı önem verir; bu amaç için basın ve yayın
organlarını, toplumsal etkisi olan kişi ve kurumları parasal gücü ile satın
alarak halkı kendi iktidarına bağımlı kılmayı önemli bir siyasal başarı ve
örgütlenme anlayışı olarak görür. Para ile satın alamadığı kişi ve kurumları
değişik yönlerden baskı altına alarak iktidarına bağımlı kılmayı amaçlar. Bu
nitelikleri ile ana muhalefet ve bazı siyasal düşünürler tarafından diktatör
olarak ilan edilmiştir.
İktidarın başbakanı hakkında büyük yolsuzluk ve hukuksuzluk
suçlamaları vardır. Bu konuda araştırma ve dinleme yapan güvenlik güçlerini,
paralel devlet suçlaması ile suçlayarak yargıyı yönlendirmektedir. Büyük
yolsuzluklarla zenginleşme toplumu yönetenlerin amacı olduğunda, o toplumda
dinsel ilkelere bağlı olan toplumsal düzen de ortadan kalkar; çağdaş hukuka
dayalı toplumsal uyum, düzen, huzur da ortadan kalkar. Bireylerin
Zenginleşmesi, devleti, çalışan
yurttaşları soymakla gerçekleşmez. Daha
çok, miktar ve çeşitte üretimi ve üretilen ürünlerin halk içinde dolaşımını
sağlayarak yöneticiler ve şirketler zenginleşebilir. Hırsızlık ve yolsuzlukların
toplum için model oluşturduğu iktidar ve çevresindeki topluluklar, toplumda
adaletsizliğin, hırsızlığın yayılmasına neden olurlar.
İktidar izlemiş olduğu
dış politika ile uluslar arası alanda ve özellikle birer İslam ülkesi olan Arap
ülkeleri ve komşu ülkeler arasında iyi ilişkilerin bozulmasına neden olmaktadır. Daha da
kötüsü izlemiş olduğu politika ile komşu ülkenin bölünmesi yönünde dış siyaset
güder duruma gelerek, kendi ülkesinin de bölünme tehlikesini hazırlamıştır.
Kürtlerin bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmasının
desteklenmesi ve tanınması, bu yönde gelişmeleri destekleyen iç ve dış siyaset
yapılması ülkeyi böldüğü gibi tüm Arap ülkeleri ile ilişkileri
düşmanlaştırmaktadır.
Kürtlerin bağımsız bir devlet kurma yeteneği yoktur. Irak’ta
federasyon olarak varlıklarını sürdürebilmeleri tarihsel bir fırsat olabilir.
Kürtlerin bağımsız bir devlet olmasını savunan, destekleyen
İsrail’in de devlet olma ve devlet olarak varlığını sürdürme yeteneği yoktur. Bu
siyasal görüşü ile birlikte Arap ülkelerinde kaosu ve şiddeti dış politika
olarak gören İsrail, karşısında ortaya çıkan ve büyüyen Arap ülkeleri içindeki
karşı tepki ile barışın bozulmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan karşı şiddetli
tepkiyi, Gazze Operasyonu ile ortadan kaldıracağı düşüncesi yanlıştır. Tam
tersine varlığına karşı olan şiddeti büyüterek, IŞİD gibi güçlerin ülkesine
olan saldırılarını daha da besleyerek büyütecektir. Çevresindeki savaş ortamını
genişleten tepkilerin ve şiddetin artması varlığını sürdüremez duruma
getirecek, bir gün Romalılar tarafından ülkeleri yağmalanarak yıkıldığı gibi yıkılma ortamını hazırlamış olacaktır.
Tayyip Erdoğan’ın ve hükümetinin izlemiş olduğu politika ile iktidarını korumak ve sürekli duruma getirmek için devletin tüm
olanaklarını kullanarak ve her türlü hukuksuzluğu yaparak kendi dışında kalan
tüm yurttaş ve partilere, kurumlara baskı mekanizması oluşturması, Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu, hemen hemen diğer tüm partilerin ortak bir
adayı olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur.
İktidarın, kurmuş olduğu Baskı
Mekanizmasının daha fazla güç kazanarak iktidarını korumak için hukuk ve
adaleti, devlet kadrolarını bütünü ile kendine bağımlı kılma siyasetine son
vermek için halkın önünde, önemli bir fırsat vardır. Bu fırsat Cumhurbaşkanlığı seçimleridir.
Uzlaşmaya katılan partilerin tüm seçmenlerinin, özellikle de ortak
cumhurbaşkanı adayını İslamcı nitelikte görerek tepki gösteren tüm CHP’li seçmenlerin gerçekleri göz önüne alarak oyları bölmeden Ekmeleddin İHSANOĞLU’na kullanmaları
zorunluluktur.
İsmail
İNCİ, 26/07/2014