SÜT ÜRETİMİNİN TOPLAM TALEP YETERSİZLİĞİ SORUNU VE ÇÖZÜMLERİ
İktisadi düşünceler tarihinde, piyasaların dengeye ulaşma modellerine
bakış açılarına göre birbiri ile çatışan iki büyük ekonomik düşünce sisteminin
bulunduğu görülür. Birinci büyük
ekonomik düşünce sistemi Klasik ve Neo Klasik ekonomistlerin temsil ettiği
Liberal ekonomi anlayışıdır. Bu düşünceyi savunan ünlü Klasik ekonominin
temsilcileri Adam Smith, Davit Ricardo John Stuart Mill, Jean
Baptiste
Say, Robert Malthus’a göre piyasaların doğal işleyişi içinde, bireylerin özgür,
akılcı davranışlarıyla, arz ve talebe bağlı olarak kendiliğinden ekonominin
dengeleri oluşur. Devletin piyasalara müdahale etmesi ekonominin dengelerini
bozar. Bireylerin “Rasyonel Seçenekler” kuralı gereği en akılcı tercihlerini
yapması arz ve talep dengesini piyasalarda ortaya çıkaracaktır. Tam rekabete dayalı serbest piyasalarda
toplam arz toplam talebe denktir. Neo Klasik ekonominin önemli
ekonomistlerinden Leon Walras’a göre firmalar karlarını, tüketiciler de
faydalarını serbest piyasa koşullarında en üst düzeyde gerçekleştiririler. Bu
kar-fayda ilişkisi, ekonominin dengesini tüketicinin toplam talebinin
firmaların ürettiği toplam tüketim mallarına eşit olduğu noktada oluşmasına
doğal olarak yol açacaktır. Piyasalarda bu biçimde dengenin oluşmasına
ekonomide “ Genel Denge Modeli” denilir.
Ancak Amerika’da ortaya çıkan ve bütün dünyayı etkileyen 1929 ekonomik
krizi piyasalarda “Genel Denge Modeli”nin gerçekleşmediğini John Maynard Keynes
ve daha önce aralarında Toplumcu ve Kurumcu Ekonomistlerin de bulunduğu ekonomi
bilim adamları tarafından açıklanmıştır. Devletin piyasalara az veya çok
müdahale etmesini savunan bu ikinci görüşe sahip Kurumcu ekonomistlerden John
Rogers Commons, Adam Smith’i
eleştirerek, tarihe bakıldığında insanların direnmelerine rağmen mahkemelerin görünür
ellerinin (piyasalara müdahale ettiğinin) görülebileceğini ifade eder. İktisadi
yaşamı düzenleyen, biçimlendiren toplumsal denetim unsuru bir birim vardır.
Serbest piyasa ekonomisini en iyi analiz eden ekonomistlerden biri olan
Keynes, 1929 ekonomik krizinin ortaya çıktığı koşullarda serbest piyasa
ekonomisini eleştirerek ekonomiyi kendi kendine dengeye yönelten görünmez bir
elin olmadığını, ekonominin doğal düzeninin dengeye doğru değil tam tersine
dengesizliğe hatta kaosa doğru eğilimli olduğunu açıklamıştır. Bunun için
devlet tarafından müdahale edilerek piyasaların denetlenmesi, gözetlenmesi,
yönlendirilmesi gerekir. Keynes’e göre piyasalardaki dengesizliğin temel nedeni
Talep yetersizliğidir. Toplam talep yetersizliği nedeniyle toplam arz satın
alınamamakta, diğer anlatımla ürünlerin satılamaması nedeniyle üretim durmakta,
işsizlikle birlikte bozulan piyasa dengeleri ekonomide kaosa sürüklenmektedir.
19’ncu yüzyılda” Birinci Sanayi
Devrimi” ile “Makinelerle” üretime geçen firmaların üretim hacimleri artmış,
yirminci yüzyılın başında “İkinci Sanayi Devrimi” ile “Teknolojiye dayanan
üretimle” birlikte aşırı üretime geçilerek Klasik ekonomistlerin düşüncelerinin
tersine piyasalarda büyük bir arz fazlalığı, üretim fazlalığına bağlı olarak
talep yetersizliği oluşmuştur. Talep yetersizliğine rağmen fiyatların
aşağıya, ücretlerin de yukarıya doğru
“Direngen” olması toplam talep açığını daha da arttırmıştır.
İBN HALDUN’A GÖRE TALEP FAZLASININ NEDEN
VE SONUÇLARI
Gerçekte ise ünlü düşünür İbn Haldun Mukaddime
adlı ünlü kitabında, Adam Smith’den
üçyüz elli yıl önce işbölümünün ulusların zenginliğini arttıran önemli bir
etken olduğunu, piyasalarda arz talep dengesinin talep fazlası yönünde
bozulduğunu, bunun toplumların zenginleşmesini, refaha ve daha uygar
toplumların oluşmasına neden olan etken olduğunu açıklamıştır:
“O cemiyete
mensup olanlardan bir kitlenin birbirine yardım etmek suretiyle istihsal ettiği
maddeler, o kitlenin kendi ihtiyacı derecesinden kat kat fazla olur. Buğdayı
örnek olarak düşünürsek, cemiyetin bir âzası tek başına buğday istihsal edemez.
Cemiyet; üyeleri âzasından istihsal için gereken âletleri yapan demirciyi,
marangozu, öküz sevkeden, toprağı süren ve (harman yerinde topladıktan sonra)
taneleri başaklardan ayıran, çıkartan ve ekin ekerek buğdaya istihsal etmek
için gerekli diğer ihtiyaçtan temin eden 5-10 kişiyi seçer. Bu yolla işleri
aralarında bölüşmek suretiyle buğday istihsal ederlerse, elde edilen buğday
bunların kendi ihtiyaçlarından çok fazla olur ve bu müstahsillerin sayısından
kat kat fazla kişiyi geçindirir. Kısası, cemiyet ferdlerinin bir araya
toplanarak istihsal ettikleri maddeler, istihsal etmek üzere çalışanların ihtiyaçlarından
fazladır….
Kendi ihtiyaçlarından fazlasını istihsal etmek üzere harcadıkları emeklerinin
mahsulünü, diğer bölgelerin ahalisi, karşılığını vererek ve kıymetini ödeyerek
satın alırlar ve yurtlarına götürürler. Bu yolla emekleri ile bu maddeleri
istihsal edenler servet kazanırlar… Servet ve zenginlik o cemiyeti bayatta
bolluk ve geçim genişliğine, genişliğin icap ve itiyatlarından olarak evleri
süslemeye, güzel ve nefîs giyimler giymeye, cihazlarını, çanak, tabak gibi ev
eşyasını güzelleştirmeye, iyileştirmeye ve hademeler ve binek hayvanlar
kullanmaya sevkeder… Cemiyet
fertlerinin bir araya toplanarak çalışmaları sayesinde o şehir ve bölgenin
bayındırlığının artması sebebiyle çalışma ve istihsal bir kat daha artar…”.”( İbn
Haldun, Mukaddime, s.269-270)
Yine İbn Haldun aynı eserinde bu talep
fazlası üretim nedeniyle devletlerin-toplumların uygarlıkta belirli bir
ilerleme aşamasından sonra gerileme dönemine girdiğini, sonunda da ortaya çıkan
bu talep fazlası krizi ile uygarlıkların ve devletlerin çöktüğünü açıklamıştır.
Fazla üretim ile “talebin doygunluğa” ulaştığını, toplam talepte “yetersizliğin”
ortaya çıktığını, toplam talep dengesizliğinin varlığını İbn Haldun sosyalist
ve Keynesyen ekonomistlerden dörtyüz elli yıl önceden açıklamış ve talep
dengesizliğinin ekonomik krizlere neden olduğunu; toplumlarda refahın,
zenginleşmenin getirdiği psikolojik etkenlerle birlikte uygarlığın
gerilediğini, toplumların zayıflamasına neden olduğunu ve sonunda devletlerin
çöktüğünü tarihsel anlatımla açıklamıştır.
Toplam talep dengesizliği salt
kapitalist sistemde varolan bir ekonomik olgu değildir. Tarihte İlk büyük uygarlıkların ortaya çıktığı, büyük devletlere
başkentlik eden Babil, Bağdat, Şam, Atina, Roma..vb tüm büyük kent devletlerinde görülen ekonomik
bir yasadır. Tarihte büyük bir uygarlığa sahip olmuş olan, büyük sanat
eserleri, ürün zenginlikleri ortaya koymuş olan bu kentlerde görülen bir üründe
fazla üretim sonucu toplam talep dengesizliğinin ortaya çıktığı görülür. Antik
çağda kentlerdeki toplam talep yetersizliğine etken olan üretim tekniği insan
gücüne dayalı basit mekanik üretim araç gereçleri ve köle işgücüdür. Eserlerin
hammaddesi de taş, demir, bronzdur. Ortaçağda da aynı nitelikleri mekanik
araçların biraz geliştirilmiş olarak kullanımı ile görürüz.
““Şehrin bayındırlığı
artarak nüfusu çoğaldıktan sonra iş, yapı, usta ve yapı için gereken maddeler
çoğalır ve şehir mükemmel bir hale gelinceye kadar bu hal devam eder. Şehrin
bayındırlığı eksilerek nüfusu azalmağa başladıktan sonra hüner ve sanayi de o
nispette azalır. Bunun bir sonucu olarak yapılar eskisi gibi iyi. sağlam ve
süslü olarak yapılmamağa başlar. Ahalisi azaldığı için çalışma ve faaliyet de
azalır. Neticede yapı için gereken taş ve su mermeri gibi maddeler az gelmeğe
ve bulunmamağa başlar. Bundan sonra diğer yapılardaki maddeler söküp alınmağa ve
bir yapıdan diğerine naklolunmağa başlar. Çünkü bayındırlığı azaldığı ve eski
nüfusunu kaybettiği için büyük binalar, saray ve konakların çoğu boş kalmıştır.
Yapı maddeleri bir saray ve konaktan diğerine nakledilmektedir, şehrin bütün
yapılan bu suretle yıkılıncaya kadar bu hal devam eder. Bunun üzerine ahalisi,
yapı işlerindeeskisi gibi göçebelik tarzına dönüp, yapılarında taş yerine
kerpiç kullanmağa başlar, binaları süslemeyi büsbütün bırakır. Bunun bir sonucu
olarak da şehrin binaları, köy ev ve binalanna benzer, binalarda göçebelik
kültürü gözükür” (s.68)
Çağın
egemen olduğu birkaç üretim kolunun ürünlerinin “Talebinde Doygunluğa” bağlı
olarak işsizlik, işsizlikle birlikte göçler ve nüfus azalmaları, üretim
düşüşleri, yokluk, üretim yapılamamasına bağlı ilkel ürünlere bağlı bir
uygarlık içinde yaşamın sürdürülmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Çağımızda ekonomilerin
dayandığı üretim kolları olan inşaat sektörü ve otomotiv sektörünün ikisinde aynı
anda oluşacak bir “Talep Doygunluğu”nun ekonomik krizlere ve ekonomilerin batışına
neden olması da kaçınılmazdır.
Günümüzde Süt Üreticilerinin içinde bulundukları ekonomik krizin temel
nedeni olarak da arz fazlalığına bağlı toplam talep yetersizliği gerçeği
görülüyor. Tüketici sütün piyasalarda 3 TL civarlarında olan fiyatları
karşısında satın alma gücüne bağlı olarak ek talepte bulunmamakta, özellikle
küçük üretici, büyük süt üreticilerine göre maliyetleri daha yüksek olduğundan fiyatlarda
direngen olmakta, üretimde oransal artışa rağmen sütün satış fiyatını aşağıya
çekme eğiliminde bulunmamaktadır. Fiyatlardaki direngenlik ve değişmezlik
varolan talebi arttırmadığından fazla ürün elde kalmakta, fiyatlarını düşüren büyük üreticiler ise
varolan talepte artış yönünde değişiklik oluşturarak, piyasa “Talep
Doygunluğuna” ulaşıncaya kadar üretimlerini sürdürebilmektedir.
SÜT ÜRETİMİ KRİZİNİN NEDENLERİ:
İngiltere’de de Nisan 2015 tarihinden itibaren süt fiyatları düşmeye
başlamıştır. İngiltere Ulusal Çiftçiler Birliği (NFU) Yönetim Kurulu Başkanı
Rob Hamson düşen süt fiyatları konusunda yaptığı açıklamada Şöyle demektedir:
“Gerçeği söylemek gerekirse birçok süt üreticisi için durum çok kötü…Kısa
vadede düzeleceğine inanmıyorum..
İngiltere Merkezli şirket Müller ve
Hollanda merkezli şirket Friesland Campina
süt fiyatlarının düşüş nedenini çok süt az talebe bağlamaktadır. Yine
Dairy Crest ve First Milk de benzer açıklamalarda bulunmuş, Arla şirketi süt
tedarikçilerine önlerindeki oniki ay gerçekleşecek olumsuz koşullar nedeni ile
uyarıda bulunmuştur.
Bugün deTürkiye’de süt ihracının düşmesi ve
iç pazardaki talep azlığı nedeniyle ortaya çıkan üretim fazlalığına bağlı
olarak firmalar üreticilerinden süt alımını durdurmuş durumdadır. Milas Süt Birliği
Başkanı Ali İhsan Gezgin’in süt krizi üzerine gözlemlerine bağlı söyledikleri
önemlidir:” Kayıtlı 12 bin üreticinin
bulunduğu ve yaklaşık yıllık 162 bin 200 ton süt üretiminin yapıldığı Muğla’da
sütlerini satacak yer bulamayan üreticiler, önceki gün sokağa döktü…Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2008 yılında faizsiz, ilk
iki yıl ödemesiz ve beş yıl taksitli kredi vermesiyle herkes hayvancılık yapmaya başladı. Aradan
fazla zaman geçmeden, ülkedeki hayvancılık
sektörü krize girdi, sütler satılmadı, et piyasası düştü ve sonunda da
hayvanlar kesildi… Bugün dünya aile çiftçiliğine dönerken biz büyük
işletmelere doğru geçiyoruz. Büyük işletmelerden de beş bin, onbin baş hayvan olmak üzere bütün sanayiciler, tekrar hızlı
bir şekilde bu sektöre girdi; bu işi bilmeyen insanlarla girdiler. Bu
sanayiciler devlet desteklerine daha çabuk ulaşırken benim üreticim, devletin
verdiği imkânlardan faydalanamadı. Bugün yaşanan sorunun temeli, arz ve talep
meselesidir. Artık arz ve talep birbirini tutmuyor. Yurtdışına ihracat
yapamıyoruz, çünkü süt fiyatlarımız çok
pahalı. Fransa’da süt 0,90 TL iken bizde 1,70 TL. Süt tozu
4 TL iken bizde 8 TL’ye mal oluyor. Biz bu şartlarda dışarıya süt ihraç
edemezsek, hattâ dışarıdan süt ithal edersek sektörün sonu yine aynı
olacak. Yurtdışından o kadar çok düve geliyor ki Avrupa’daki düveleri
bitirdik.” 30 Ocak 2016, (http://www.tarimevi.com/satislari-azalan-sut-ureticileri-devletten-yardim-bekliyor/-)
Küçük üreticilerin maliyetleri, büyük süt
üreticileri süt üretimlerinde en yeni teknolojilerden yararlanarak ve ölçek
ekonomisinin avantajlarını kullanarak üretim yaptığından, büyük süt üreticilerine
göre yüksek olacaktır. Maliyetler eşit olmadığından büyük süt üreticisi çiftçi
ile küçük süt üreticisinin rekabetleri de eşit olmayacaktır. Temelde de süt
arzının artarak talep yetersizliğine etken olan üretim büyük süt üreticilerinin,
maliyetleri azaltan ölçek ekonomisinden yararlanarak üçüncü sanayi devriminin
Akıllı Teknolojisine” dayalı üretimleridir. Süt üretiminde talep fazlalığından
doğan krizden etkilenenler de maliyetleri yüksek olan, süt fiyatlarını
maliyetlerin yüksekliği nedeniyle düşüremeyen küçük üreticilerdir. Düşük
maliyetlerle üretim yapabildiklerinden süt fiyatlarında tüketicinin talebi
yönünde indirim yapan büyük üreticiler krizden daha az etkileneceklerdir. Bu
nedenle büyük marketlerde bir litre süt üç liradan satılırken 1,5 TL’ye kadar
düşmüştür. Devletin üreticilere eşit olmayan desteği ile müdahalesi ise süt
krizini küçük üreticiler aleyhine daha da arttırır.
SÜT ÜRETİMİ KRİZİ SORUNLARINA ÇÖZÜM
ÖNERİLERİ:
Bir ülke ekonomisinde esas olan üretimi
arttırarak fiyatları düşürmek, sonuçta tüm halkın satın alma gücünün artmasını
sağlayarak üretilen ürünlerden yararlanır duruma getirmektir. Bu aynı zamanda
ülkenin zenginleşmesi, refahının arttırılması demektir. Bu nedenle öncelikli
olarak krizden en çok etkilenen küçük üreticiler birleşerek daha az
maliyetlerle üretim yapacak duruma gelmelidir. Daha az maliyetle ve daha fazla
üretim yaparak fiyatlarda indirimle, piyasalarda yeni taleplerin ortaya
çıkması, varolan taleplerin miktarının artması sağlanır. Tüketiciler düşen
fiyat karşısında süt taleplerini arttıracaklardır. Teknolojiden ve Ölçek
ekonomisinden yararlanarak yapılan fazla miktarda üretim sonucunda satışlardan
düşük fiyatla elde edilen gelir ile, az miktarda üretimle yüksek fiyatlarla
elde edilen gelir sonuçta birbirine eşittir. Arada önemli ayrım, üreticinin
ürününü talep oluşturarak satabilir duruma gelmiş olması, üretimini, işini
sürdürebilir olmasıdır. Üretimini sürdüren üretici ülke zenginliğinin artmasına
katkısını sürdürüyor olacak, üretimin artmasına bağlı olarak üretimin belirli
bir aşamasında zorunlu olarak ortaya
çıkan “ Azalan Verimler Ekonomik Yasası’nın olumsuz etkilerinden, fiyatların
düşmesinden şikayet etmeyecektir.
Süt talebi açığını kapatmak için uluslar
arası rekabet edilebilir pazarlar bulunmalıdır.
Süt kısa sürede tüketilmediğinde en
çabuk bozulan gıda ürünlerinden biridir. Bu nedenle daha dayanıklı koşullarda
uzun süre korunarak depolanma özelliği kazandırılan ürünlerinin imalatına
gidilmelidir. Sütün dayanıklı duruma getirilerek korunması için başta gelen imalat işlemi
sütü, süt tozuna dönüştürmektir. Bu ürün değişikliğine gidebilmek için zaman
kaybetmeden gerekli imalat şirketlerinin kuruluşuna gidilmelidir. Sütün geleneksel ürünleri olan peynir, yoğurt
ve çeşitlerinin imalatı süt üreticileri tarafından kurulacak işletmelerle
arttırılmalı, var olan imalathaneler tam kapasite ile çalıştırılarak sütün
dayanıklı ürünleri üretilmelidir. Sütün geleneksel ürünlerinin yanında yeni süt
ürünleri geliştirilerek uluslar arası pazarlarda talep oluşturulmalıdır. Bu
imalat çalışmalarında üretim miktarının arttırılması peynir, yoğurt ve
çeşitlerinin tüketici yararına fiyatlarının da düşmesini sağlayacaktır.
Süt üretim fazlasının tüketiminin, Keynesyen ekonomistlerin
anlayışına göre devletin doğrudan para ve mali politikalarla piyasalara müdahale
edilerek sağlanması düşüncesi de çözüm önerilerinden birisidir.
Devlet Müdahalesinin
Talep Fazlası Krizi Üzerine Etkileri:
Keynes’in düşüncesine göre devlet para ve maliye politikaları ile
piyasaya müdahale ederek talebi arttırmalıdır. Bu anlayışa bağlı olarak
düşünürsek devletin bir yandan tüketicilerin satın alma güçlerini arttırması
diğer yandan ise üreticilerin maliyetlerini düşürücü etkide siyasal ekonomik
önlemler alması gerekir. Devletin Keynesyen ekonomiye göre müdahale ederek
uyguladığı mali ve para politikaları talebi bir miktar arttırabilir. Para basarak
ücretlerin kısmen arttırılması, süt üreticisinin devlet katkısıyla
maliyetlerinin azaltılmasına bağlı olarak süt fiyatlarını düşürmesi talebin
artmasını sağlayabilir. Ancak devlet bu müdahaleyi belirli bir aşamadan sonra
mali dengelerinin bozulması, enflasyon riski karşılığında yapabilecektir.
Enflasyon ise fiyatların yükselmesine, talebine düşmesine, üretimin azalmasına,
işsizliğe, durgunluğa..vb ekonomik dengelerin daha da bozulmasına neden
olmaktadır. Keynes’in düşündüğünün tersine enflasyon ile ekonomik büyüme bir
arada uygulandığında ekonomik krizler daha da artmaktadır.
Keynesyen
ekonomistlerin düşüncelerinin tersine devlet müdahalesi bazı talep artışlarına
etki ettiği halde talebin tamamıyla doymuş olduğu noktada talep artışı
gerçekleşmez. Çünkü, tüm tüketiciler belirli bir fiyattan satın alma güçleri
ile ürün talebinde bulunarak tüketimlerini gerçekleştirmiş veya gerçekleştirmektedir.
Doymuş talep noktasında bulunan piyasada Ek bir satın alma oluşturarak ek bir
talep oluşturmak olanaksızdır. Belirli bir ürün piyasasında veya tüm ürünlerin
bulunduğu tam bir piyasa bu noktaya geldiği durumda büyük ekonomik krizler
ortaya çıkabilir. Bu krizlerden çıkışın formülü ise işletmelerin ve devletin siyasal
ekonomi yöneticilerinin “Esnek Üretim Yönetimi” ekonomik düşünce sistemine ve
bilincine sahip olmalarıdır.
KAYNAKÇA:
1-
İktisadi
Düşünceler Tarihi, Anadolu Üniv. Yayını, No.2617
2-
Mark
SKOUSEN, Modern İktisadın İnşası (İktisadi Düşünce Tarihi),Ankara, Adres Yayınları, 2009
3-
Gülten
KAZGAN, İktisadi Düşünce veya Politik İktisatın Evrimi, Remzi Kitapevi, 2000
4-
İbn
Haldun, Mukaddime, Cilt 2, MEB Yayınları, No:482, Çeviren:Zakir Kadiri UGAN, İstanbul
1996
www.iinci.blogspot.com 18/03/2016