27 Mayıs 2011 Cuma

SEÇİM SANDIK KURULU VE SİYASAL GÖZLEMCİLERİN EĞİTİMİNİN ÖNEMİ VE EĞİTİM REHBERİ

DEMOKRATİK BİR SEÇİM İÇİN SANDIK KURULU 

ÜYELERİNİN VE SİYASAL GÖZLEMCİLERİN EĞİTİMİNİN

ÖNEMİ VE YİRMİDÖRDÜNCÜ DÖNEM 

MİLLETVEKİLLERİ SEÇİMİ OYLAMA SÜRECİNDE

GÖREV VE YETKİLERİ İÇİN REHBER




DEMOKRATİK BİR SEÇİM İÇİN SANDIK KURULU BAŞKAN VE ÜYELERİNİN VE SİYASAL PARTİ GÖZLEMCİLERİNİN EĞİTİMİNİN ÖNEMİ:

Demokratik yönetimlerin temeli olan seçimlerin seçim yasalarına uygun olarak gerçekleştirilebilmesi için, seçimlerde oylama süreçlerinde sandık kurullarında ve oylama sürecinin sonuçlandırılması aşamalarında görev alan sandık kurulu üyelerinin ve siyasal gözlemcilerinin eğitimi büyük önem taşır. Eğitimle bilinçlenmiş olan sandık kurulu ve siyasal gözlemcileri, hilesiz ve uyuşmazlıklara neden olmayan  demokratik seçimlerin güvencesidir. Görev ve yetkileri konusunda eğitilmiş sandık görevlileri ve siyasal gözlemciler, seçim sonuçlarında gündeme gelen seçim hile ve usulsüzlüklerinin, tartışma, kavga ve çatışmalarının önüne geçen en büyük önlem ve engeldir.

“2007 seçimlerinde bazı partilerin, cep telefonu ile görüntülenmiş oyların kendilerine ulaştırılması halinde maddi yardım yaptığı sıkça konuşulmuştu.” (www.kenthaber.com, Yayın tarihi, 19 Mart 2009 Perşembe 08.56)

Bu tür olay ve söylentilerin önüne geçilmesi,  298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 92. maddesine göre, gerekli eğitimi almış Sandık Kurulu Başkanlarının görevi gereği seçmene; cep telefonu, fotoğraf veya film makinesi gibi görüntü kaydedici veya haberleşme sağlayacağı cihazlarla kapalı oy verme yerine girmesinin yasak olduğunu ve cezasının bulunduğunu, bu tür cihazlar varsa oy verme işlemi bittikten sonra iade edilmek üzere bırakılması gerektiği açıklamaları ile gerçekleşir.

“…önceden hazırlanmış ve mühür basılmış pusulaların, seçim günü değiştirilerek getirilen boş pusulalar karşılığında para verildiği, sandık kurul başkanlarının kullanılmayan oyları kullanılmış gibi gösterdiği, barajı aşamayan partilerin oylarının başka partilere yazıldığı gibi iddialar ortaya atılmıştı.” .” (www.kenthaber.com, Yayın tarihi, 19 Mart 2009 Perşembe 08.56)

Kent Haber’de geçen bu tür seçim hilelerinin önüne geçilebilmesi  eğitimli, bilinçli sandık kurulu üye ve siyasal gözlemcilerin varolmasına bağlıdır.
Demokratik seçimler için çok önemli olan bu eğitimli sandık kurul ve siyasal gözlemcilere sahip olabilme yönünde, 29 Mart 2009 tarihinde yapılan yerel seçimlerde, siyasal partiler büyük çaba göstermişlerdir.

“Adeta bir müşahit ordusu ile seçimi izleyecek olan AK Parti, "Seçim sandıkta kazanılır" sloganıyla hareket ediyor… Yaklaşık 3 yıldır müşahitleri sürekli eğiten AK Parti, eğitimler sırasında sandık başında ne zaman çay içileceğinden ne zaman yemek yenileceğine kadar detaylara giriyor. Müşahitlere, görevlerini nasıl yapacaklarına dair CD'ler dağıtılıyor. Eğitimlerde, daha önce kaybedilen sandıklarda hangi hataların yapıldığı değerlendiriliyor. Görevlilere, aynı anda sandık başından ayrılınmaması uyarısı yapılarak, özellikle oy dökümünde çok dikkatli davranılması talimatı veriliyor… AK Parti, toplamda 1.5 milyonu aşkın kişiyle seçimleri izleyecek. Her bir kişiye verilecek iaşenin (yemek ve içecek) asgari 2 lira tuttuğu göz önüne alındığında, AK Parti'nin seçim günü müşahitlere harcayacağı para ortalama 3 milyon TL'yi bulacak.”

CHP, "Sandık Kurulu Üyeleri ve Gözlemciler İçin Rehber" adı altında bir kılavuz hazırladı… CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Bihnun Tamaylıgil ise sandık görevlilerini belirlemek için aylar öncesinden çalışma başlattıklarını söyledi. Tamaylıgil, seçimlerde sandık kuruluna verilen 1 üyenin yanısıra, her sandık başında enaz 2 gözlemci bulunduracaklarını kaydetti. Bu durumda CHP'nin sandık kurulu üyesi ve 2 gözlemciden oluşan sandık başı ordusu 500 bin kişiyi aşacak.” .” (www.kenthaber.com, Yayın tarihi, 19 Mart 2009 Perşembe 08.56)

29 Mart 2009 tarihinde yapılan yerel seçimlerde gösterilen bu çabanın 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak 24. Dönem Milletvekili seçimlerinde daha büyük önem verilerek gösterilmesi gerekmektedir. Bu büyük önem ve çabanın nedeni seçimlerin verilerinin  elektronik ortamla işlenerek sonuçlandırılmasıdır. Adı geçen elektronik sistemin adı SEÇSİS’tir.

 “SEÇSİS, seçimle ilgili her türlü veri, bilgi ve belgenin üretildiği ve güvenli bir şekilde saklandığı bir bilgi sistemidir. Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığının Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü (SEÇSİS) Projesi…         
SEÇSİS Bilişim Sistemi donanımları, ilçelerdeki istemci kişisel bilgisayar sistemleri ile, Merkezdeki büyük boy veri tabanı ve uygulama sunucularından oluşmaktadır. Bu sistemlerin tümü, YSK Kurum Ağı olarak adlandırılan, Kurum personelinden başkasının erişimine ve İnternete tümüyle kapalı, verilerin iletişim sırasında kriptolandığı özel bir ağ ile birbirlerine bağlı olarak çalışmaktadır….
  Merkez ve taşra birimlerindeki bilgisayarlarda işletim sistemi olarak, tüm kamu kurumları ve özel sektörde kullanılmakta olan MS Windows İşletim Sistemi bulunmaktadır. Ancak, SEÇSİS Uygulama Yazılımı; seçim iş ve işlemlerinde, hesaplamalarda, rapor üretiminde kullanılmakta olup, MS Windows İşletim Sisteminden bağımsız çalışmaktadır.  MS-Windows işletim sisteminin, İnternete kapalı özel bir ağ bağlamında ve Merkezdeki veriler ve uygulama programları açısından herhangi bir güvenlik sorununa kaynaklık etmesi söz konusu olamaz. Buna rağmen, ilçelerin merkeze bağlandıkları noktada, omurga anahtarı üstünde, Kurum içinden gelebilecek saldırılara karşı da, virüs tarama, (firewall) koruma duvarı ve (intrusion detection and protection) saldırı tespit ve koruma sistemleri, ayrıca çalışmaktadır.

          SEÇSİS Bilişim Sisteminin güvenlik tasarımı, bir bütün olarak gerekli tüm güvenlik önlemlerini içeren bir yapıdadır. Yüksek Seçim Kurulu sitesi bilgileri ile SEÇSİS sistemi bilgileri ayrı bilgisayarlarda tutulmaktadır.
          SEÇSİS'de, seçim sürecinde seçim sonuçlarına ilişkin veriler, her aşamada tutulan tutanaklarla karşılaştırılabilmesi için www.ysk.gov.tr isimli internet sitemizde yayımlanmaktadır. Ayrıca, özet seçim sonuçları Resmi Gazetede yayımlanmaktadır.”   (www.ysk.gov.tr/ysk/SecsisProjesi/)

Yüksek Seçim Kurulu Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü Projesi (SEÇSİS)’ isin güvenilir bir program olduğunu söylüyor ancak birçok parti bu sistemin güvenilirliğinden kuşkuludur.

“Partiler,  SECSİS yazılımının güvenli olmadığı noktasında birleşiyor… Seçmen sayısındaki farklı rakamlar da hile kuşkularını  güçlendiriyor. YSK nun  açıkladığı seçmen sayısı ile Vatandaşlık İşleri Genel Md.nün  açıkladığı rakamlar arasında  yaklaşık 7 milyon Fark var.  . SECSİS,  “Sun Election  Control Sistem “ Anladığınız gibi bu bir  Seçim Kontrol Sistemi..
Bilgisayar ağı üzerinde  çalışan bu yeni yöntemde , bilgisayarlar arası bağlantılarda, internet, metronet(bireysel internet hizmeti)  ve Adalet Bakanlığına bağlı   UYAP   alt yapı sistemi kullanılıyor.

Türkiye’de ki internet ve IP  tabanlı bağlantı  hizmetlerinin alt yapısının tamamı  Türk telekoma aittir.

Türk Telekom ise İsrailli Öger’in elindedir.  Türkiye sınırları içinde internetin denetim   hakkı  hükümete bağlı çalışan  TELEKOMÜNİKASYON  İLETİŞİM BAŞKANLIĞI NDADIR. (TİB)  Ancak bunların da tepesinde  internetin ev sahibi
ABD bulunmakta.

Bu anlatımdan da anlaşılacağı üzere  Türkiye güvenli iletişim şansını  TELEKOM’U  sattığı gün yitirmişti.
Şimdi  22 Temmuz seçimlerine, gerilere gidelim; AKP % 47 oy aldı. AKP başta herkes şaşırdı. Şok oldu. Sandıkların kapatılmasından yarım saat sonra  bildirilen seçim sonucu gösteriyordu ki her 2 kişiden biri AKP ye oy vermişti. Derken bir oy hilesi, sahtekarlığı ortaya çıkarıldı. İddiaya göre CHP’nin MHP’nin   ( IP =İnternet Protokol Adresleri kanalı ile) oylarından çalınıp AKP ye aktarılmıştı. 
SİYASET TV son seçimlerden sonra çıkan "SEÇİM' DE BİLGİSAYAR HİLESİ VAR " şeklindeki dedikoduların önlenmesi için Yüksek Seçim Kurulu tarafından yönetilen SEÇSİS' e ( Bilgisayarlı Merkezi Seçim Sistemi) Siyasi Partilerin Sandık Başlarında olduğu gibi GÖZLEMCİ atamasını öneriyor... YSK' nın aşağıdaki haberi okunduğunda İl Seçim Kurullarından gelen bilgilerin YSK uzmanları tarafından SEÇSİS' e yükleneceği vurgulanıyor.

Son seçimler ve Referandum oy sonuçları açıklandıktan sonra ortaya çıkan, " SEÇİM' DE BİLGİSAYAR HİLESİ VAR " şeklindeki dedikodular, Siyasi Partilerin bu konudaki uzmanlarını SEÇSİS' e gözlemci olarak göndermesi ile engellenir.

Kamuoyunda herhangi bir kuşku, bir ikirciklik olmaması için YSK’nın, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının üzerine düşen görevler de vardır.
YSK’nin sandıklara ait ham verileri, internet ortamında “il-ilçe-sandık” ayrımında yayımlamasında büyük yarar vardır. YSK’nin bu bilgileri -en azıdan-
siyasi partilere açması gerekir… Kendi elindeki tutanaklarla, YSK’nin sitesinden yayımlanan bilgilerin uyuştuğunu gören siyasi partiler, seçimlerin düzgün yapıldığından emin olacaklardır.
Açıktır ki kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve yurttaşların belli ilkeler çerçevesinde işbirliği yapması, ülkemizde katılımcı, saydam demokrasinin gelişmesinde, bilgi toplumuna yönelmekte önemli katkılar sağlayacaktır.” (Yayına Hazırlayan: SASGEM, 09/05/2011)


Sistemin güvenirliğinin test edilmesi ve seçimlerde olabilecek hileli veri akışlarının önlenmesi, sandık sonuç tutanaklarının ilçe seçim kurullarında doğru olarak sisteme girilmesine ve sistemde yayımlanan sandıkların seçim sonuç bilgileri ile partilerin gözlemciler ve sandık kurul üyeleri aracılığıyla gelen sandık sonuç tutanaklarının karşılaştırılması ile olanaklıdır. 289 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmenleri Kütükleri Hakkında Kanuna eklenen ek bir madde ile bu olanak yasal olarak düzenlenmiştir.

Kanuna eklenen madde
EK MADDE 9 – İlçe seçim kurullarından Yüksek Seçim Kuruluna elektronik ortamda gönderilen
sandık ölçekli seçim sonuçlarını, talepleri halinde seçime katılan siyasi parti genel merkezlerinin de eş zamanlı olarak izleyebilmeleri ve aynı formatta bilgisayar ortamında saklayabilmeleri için gerekli her türlü tedbir, Yüksek Seçim Kurulu tarafından alınır. Siyasi parti genel merkezleri bu suretle elde ettikleri seçim sonuçlarını, Yüksek Seçim Kurulunca belirlenen süre bitimine kadar kendi teşkilatlarına veya üçüncü şahıslara gönderemez ve kamuoyuna açıklayamaz.
Yüksek Seçim Kurulu, siyasi parti genel merkezlerinin kullanımına açılacak veri tabanları ile ilgili her türlü güvenlik tedbirlerini de alır.”

Gerek ilçe seçim kurulu başkanlıklarında, gerekse SEÇSİS merkezinde partilerin bilinçli, eğitimli gözlemcilerinin görev yapması büyük önem taşımaktadır.

GELECEK DÖNEMLERDEKİ SEÇİMLERİN ELEKTRONİK ORTAMDA YAPILACAĞI ÖNGÖRÜSÜ:

Gelecek dönemlerde SEÇSİS programına bağlanacak uç bilgisayarlar ile her yurttaş, MERNİS projesine göre sahip olacakları elektronik kimlikleri ile oy kullanabilecektir. Seçim dönemlerinde her MERNİS kart sahibi yurttaşa gönderilecek seçmen bilgi kartlarındaki şifre ile SEÇSİS programındaki ana bilgisayara anında oyunu iletebilecek, partilerin il ve ilçe seçim kurullarınca bu oylamalar il ve ilçe merkezlerindeki SEÇSİS’e bağlı bilgisayarlar ile anında izlenebilecektir. Elektronik ortamdaki bu oylama daha kolay ve sistem yapısı kurulduktan sonra çok daha tasarruflu olacaktır.

SANDIK KURULU ÜYELERİ VE SİYASAL PARTİ GÖZLEMCİLERİ İÇİN REHBER:


SANDIK KURULU
Sandık Kurulu şehirlerde, bir başkan, bir memur üye ile o yerde
son Milletvekili seçiminde, en çok oy alan beş (5) partiden belirlenen
birer asıl ve birer yedek üyeden oluşur. Köylerde ise, memur
üye yerine köy ihtiyar meclisi üyeleri arasından çekilecek kura ile
asıl ve yedek üye belirlenir. Kurul asıl üyelerle toplanır. (298 Sayılı
Kanun Md. 21,22,23; YSK Genelge 135/1

SANDIK KURULU BAŞKANI İLE MEMUR ÜYESİNİN EĞİTİMİ:
Örnek:139 sayılı Genelge ile, sandık kurulu başkanı ile kurulun memur üyesinin eğitiminin ilçe seçim kurulu başkanı hakim tarafından bizzat yerine getirilmesi öngörülmüştür.
SANDIK KURULUNUN GÖREV VE YETKİLERİ:
Sandık Çevresi: Sandık kurulunun görev yaptığı yer merkez olmak üzere 15 metre çaplı çevredir. (298/81)

Sandık Alanı: Sandık kurulunun görev yaptığı yer merkez olmak üzere 100 metre yarıçaplı alandır.

Sandık kurulu oy verme günü, Yüksek Seçim Kurulunca başka süre konulmamış ise en geç saat 07.00’de sandık başında toplanarak Genelgenin 5’nci maddesinde gösterilen şekilde and içer.
Sandık başında, oy verme başlamadan önce veya oy verme sırasında, sandık kurulunda çoğunluğun sağlanamaması durumunda gelmeyen asıl üye yerine yedeklerden biri göreve çağrılır. Kurul yedeklerle de tamamlanamaz ve üye sayısı üçün altına düşerse, eksiklik o sandık alanında seçme yeterliliğine sahip okur-yazar kişiler arasından başkanın seçeceği kimselerle doldurulur.(298SKMd.73,YSKGenelge135/1Md.6)  Bu durumlarda siyasal parti gözlemcileri, sandık kurulu üyesi olma olanaklarını kullanabilirler.
Kanun gereği sandık kurulunca alınması gereken tedbirler ve yapılması gereken işlemler üzerinde anlaşma olmadığı takdirde, kurulu oluşturan üyelerin yarısından bir fazlasının görüşüne göre karar alınır veya işlem yapılır. Oyların eşitliği halinde başkanın katıldığı tarafın görüşü üstün tutulur.
Sandık alan ve çevresinde adaylar ile partilerin gözlemcileri sandık başı işlemlerini izlemek üzere bulunabilirler. ((298SK Md.25,72,YSKGenelge135/1Md.13)
Sandık başında görevli bulunan partili kurul üyeleri / Gözlemciler (Müşahitler) rozet, amblem veya başka bir parti işareti taşıyamaz.(YSKGenelge135/1Md.14)

Gözlemciler hangi siyasi parti yada bağımsız aday adına görev yaptıklarını yazılı belge ile kanıtlamak zorundadırlar. (YSKGenelge135/1Md.14)
Sandık Kurulunun Önemli Görev ve Yetkileri:
-Seçmenin oyunu kolaylıkla ve gizli bir şekilde verebilmesi için sandığın konulacağı yerile kapalı oy verme yerini (hücre) belirlemek.(298SKMd.74,75,76 YSK Genelge Örnek135/1Md.7 ve devamı)
-Sandık alanı içinde seçimin düzenli geçebilmesi için gerekli tedbirleri alarak oy verme işlerini yürütmek. (298SKMd.86-94,YSKGenelge135/1Md.15) Sandık çevresi dışında ancak sandık alanı içinde, kanunda gösterilen yasaklara aykırı davranışlar olması veya suç işlenmesi halinde bina sorumlusunun çağıracağı kolluk güçleri tarafından gerekli işlemler yapılır. Bina sorumlusunun bulunmadığı yerlerde bu yetkiler, sandık kurulu başkanı veya sandık kurulu başkanının görevlendirileceği sandık kurulu üyesi tarafından kullanılır (298/83-31)
-  Oy verme işleri hakkında ileri sürülebilecek itiraz ve şikâyetleri inceleyerek karara bağlamak. (298 SK Md.110,116,117)
 - Oyların sayım ve dökümünü yapmak, sonuçlarını tutanaklara geçirmek.(298SKMd.99-106,YSKGenelgeÖrnek139/1 ve 135/1)
- Oyların sayımına ilişkin belgelerin ilçe seçim kurullarına teslimine kadar aralıksız çalışmaktır.(298 SK.Md.99,YSKGenelge135/1Md.6)
SANDIK KURULU BAŞKANI GÖREV VE YETKİLERİ:
 Genellikle kamu görevlisi olan (öğretmen gibi) başkan, ilçe seçim kurulundan önceden aldığı oy verme araçları (mühürlü oy pusulası, tutanak,formlar,bandrol,sandık,torba v.s.) ve seçmen listesi, sahiplerine verilmemiş seçmen bilgi kağıtları, sandık kurullarının görev ve yetkilerini belirleyen YSK Örnek 135/1 sayılı genelge ile oy verme zamanı başlamadan bir saat önce sandığın konulacağı yerde hazır bulunur, Kurulu toplar. (YSKGenelge135/1Md.15)
Sandık kurullarında görev alanlara ilişkin olarak, her sandık kurulunda seçim günü fiili çalışanların tespitine ve ücretlendirilmesine esas olmak üzere; Örnek 4 nolu bordronun, sandık kurulu başkanları tarafından mutlaka T.C kimlik numaraları ile birlikte bordroda imzaları alınıp eksiksiz doldurularak seçim gecesi ilçe seçim kuruluna teslimi sağlanacaktır.
Milletvekili Genel Seçimine ilişkin Örnek: 104 Harcama Çizelgeleri düzenlenirken bu bordrolar esas alınacaktır.

Siyasi partilerin sandıkta görevli asıl ve yedek partili üyelerinin gelmemesi ve gelmeyen üyelere rağmen üç sandık kurulu üyesinin varlığı halinde üyeliklerin seçmen üye yoluyla tamamlanması yoluna gidilmeyecek olup, buna rağmen fazla yapılan görevlendirme olursa bu görevlendirmelere ücret ödenmeyecektir. Bu durum sandık kurulu başkanlarına verilecek kursta özellikle belirtilecektir.

Sandık kurulu başkanı tüm oylama sürecinin seçim yasalarına uygun olarak yürütülmesiyle görevli ve yetkilidir

GÖZLEMCİ (MÜŞAHİT):
Sandık başı işlemlerini izlemek üzere siyasi partiler GÖZLEMCİ gönderebilirler.Gözlemciler hangi siyasi partinin gözlemcisi olduklarını yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır.(298SK.Md.25,72,84, 100)
Parti Gözlemcisi, sayım-dökümden önceki oy verme sürecindeki işlemleri izlerken sandık başında bulunur.Sandık başı işlemlerinin izlenmesi sırasında (sayım döküme geçilmeden) parti gözlemcilerinin tümü sandık başında bulunabilirler. Bunlar için kura söz konusu değildir. (298 SK. Md.25,72)
Gözlemci(Müşahit),sandıktan çıkan oy pusulasını (Sandık kurulu üyeleri gibi) isterse görebilir. (298 SK. Md.25,72,100, YSKGenelge135/1Md.37)
Gözlemci Sandık Seçim Sonuçlarını içeren 129/A Tutanağın onaylı bir örneği, sayım-döküm(tasnif) sonunda sandık başkanından alır.(298SK.Md.106/son)
Gözlemciler-gerektiğinde-sandık ve seçim kurullarına itiraz ve şikayette bulunurlar.(298SK.Md.110,116)
Siyasal Parti Gözlemcileri  tüm seçim sürecinin seçim yasalarına göre yürütülmesini denetlemekle görevli ve yetkilidirler.
OY KULLANMA :
Oy verme sabah 08.00 ile akşam 17.00 saatleri arasındadır.
Yukarıda belirtilen bitiş saati geldiği halde, sandık başında oy vermek için bekleyen seçmen varsa, bunlar sandık başkanı tarafından sayılır, kimlikleri tespit edilir ve sıra ile oyları kullandırılır. Oy verme bitiş saatinden sonra sandık başına gelen seçmen oy kullanamaz.(298SKMd.89,96)
Sandık başına gelen seçmenler sıra ile birer birer alınır. Gebeler, hastalar, özürlüler, yaşlılar sıra ile bekletilmeden oylarını kullanırlar.Güvenlik görevlileri ve yaşlılarında bekletilmeden oy kullanmalarına izin verilir.Yaşlılar ile özürlülere yardım edenlerinde öncelikle oy kullanmalarına izin verilebilir. (298SK.Md.93/2)
Sandık başında, seçmene, vereceği oy hakkında hiç kimse müdahale, telkin ve tavsiyede bulunamaz. Hiçbir seçmen oyunu  kullandıktan  sonra  sandık  başında kalamaz.(298SK.Md.88)
Görme özürlüler, elleri eksik olanlar, felçliler veya bu gibi bedeni sakatlıkları olanlar, akrabaları yada başka bir seçmen yardımıyla oylarını kullanırlar. Bir seçmen birden fazla özürlüye yardım edemez. (298SKMd.93/2)
Okur-yazar olmayanlara sandık alanında başkaları yardımda bulunamaz. Bu durumdaki seçmen talep ederse ancak sandık kurulu başkanı gerekli açıklamada bulunur. (YSK 135/1 Md. 22, 23, 24 ve 25) Kapalı oy verme yerine girmeyen veya birleşik oy pusulasıyla oy zarfını aldığı halde oy kullanmayan seçmenden birleşik oy pusulası, zarf ve mühür geri alınır. (SKMd.78, 88, 91, 93, 101-YSKGenelge135/1Md.22, 24, 25)
Seçmen kapalı oy verme yerinden çıkmadıkça hiç kimse oraya giremez. Şu kadar ki; oy pusulasını hazırlamak için gerekli normal süreden fazla kapalı oy verme yerinde kalan seçmenler kurul başkanı tarafından uyarılır. Bu uyarıya rağmen kapalı oy verme yerinden çıkmayan seçmen oradan çıkarılır. Oy kullanan seçmen sandığa Oy’unu atar ve seçmen listesinde adının karşısını imzalar. İmza atamayanların sol elinin başparmağının izinin alınmasıyla yetinilir. Bu parmağı olmayan seçmenin hangi parmağı bastığı yazılır, hiç parmağı olmayan seçmenin durumu adı karşısına yazılıp başkan tarafından imzalanır. (YSK 135/1 Md. 22)
Milletvekilleri-Sandık Kurulu Başkan ve Üyeleri, Güvenlik Görevlileri ile Bina Sorumlularının Oy Vermeleri
Milletvekilleri,kütüğe kayıtlı oldukları yerin ilçe seçim kurulu başkanından alacakları Örnek:143sayılı oy kullanma belgesini (seçmen kağıdını) göstermek suretiyle seçim çevreleri dışındada herhangi bir sandıkta oylarını kullanabilirler. Bunların adları ve hüviyetleri o sandık seçmen listesinin sonuna yazılarak adları hizasına imzaları alınır. Bu işlemler tutanağa geçirilir ve seçmen kağıtları alınarak tutanak defterine eklenir. Bu kişilerin listesine kayıtlı oldukları sandıkta oy kullanmaları halinde de seçmen kağıtları alınarak iptal edilir.
Sandık kurulu başkanı,üyeleri ve bina sorumluları sandık seçmen listesinde kayıtlı iseler ilçe seçim kurulu başkanı tarafından kendilerine oy kullanma hakkı bulunduğuna ilişkin olarak verilen Örnek: 142 sayılı belgeyi sandık kuruluna teslim ederek; sandık kurulu başkan ve üyeleri görevli oldukları sandıkta, bina sorumluları ise görevli oldukları sandık alanında yer alan sandıkların birinde oy verirler.
Bunların adları ve hüviyetleri o sandık seçmen listesine onun adı yazılarak karşısına imzaları alınır ve bu işlemler tutanağa geçirilir. (298/94)
Güvenlik  görevlileri  ise  seçmen  bilgi  kağıtları  bulunmak  şartıyla,  görevli  oldukları  sandıkta  oy kullanabilirler.Aynı şekilde sandık seçmen listesinin sonuna ad ve soyadları ile kimlik bilgileri ilave edilir, imzaları alınır, oy kullanmalarını takiben seçmen bilgi kağıdı alınır.(Seçmen bilgi kağıdı olmayan güvenlik görevlileri oy kullanamazlar.)(YSK 135/1 Md. 26)
İlçe seçim kurullarınca verilmiş belgesi olmayan hiçbir görevli ve sorumlu oy kullanamaz.
SANDIKLARIN AÇILMASI:
Oy verme işlemi bitince, kurul başkanı bunu yüksek sesle ilan eder ve oylamanın bittiğini tutanak defterine geçirir.Sandık seçmen listesinde olanların tümü oyunu kullanmış olsa bile oy verme işleminin sona erme saatinden önce sandıklar açılamaz.(298SK.Md.96,YSKGenelge135/1Md.27)
OYLARIN SAYIM DÖKÜMÜ:
Sayım ve döküm açık olarak yapılır. Oy verme yerinde bulunanlar sayım ve dökümü izleyebilirler.Çalışmaların güven ve düzeni bakımından masa etrafında bulunanların izlemesine engel olmayacak şekilde boş alan bırakılır.(298SK.Md. 95,YSKGenelge135/1Md.28)

Sandıktan çıkan sayım ve döküm cetvellerine işlenen oy pusulalarını sandık kurulunun diğer üyeleri ve parti gözlemcileri (müşahitler) isterlerse görebilirler. Bu nedenle parti gözlemcilerine sayım masası başında yer verilir.

Masa Üzerindeki Eşyaların Kaldırılması, Oy Verenler Sayısının Denetlenmesi ve Tutanağa Geçirilerek İlanı:
Masa üzerinde, sandıktan başka ne varsa kaldırılır ve bundan sonra sandık seçmen listesinde yazılı seçmenlerin adları ile karşılarındaki imza veya parmak izleri sayılarak oy vermiş olanların toplamı tespit edilir;129/A örnek sayılı basılı tutanaklara geçirilir ve sonucu yüksek sesle ilan edilir. Ancak:   
                                
1-Sandık seçmen listesinde kayıtlı bulunan sandık kurulu başkanı,  üyesi, bina sorumlusu veya güvenlik görevlileri  olarak  başka  bir  sandıkta  görevli  oldukları  ilçe  seçim  kurulu  başkanı  tarafından bildirilenler sandık seçmen sayısına dahil edilmeyeceklerdir.
 2-a)  Sandık  seçmen  listesinde  kayıtlı  bulunmayan  ancak,  sandık  kurulu  başkanı,  üyesi,  bina sorumlusu veya güvenlik görevlisi sıfatıyla oyunu kullanıp listenin sonuna yazılmış olanlar ile,
b)  Milletvekillerinden  o  seçim  çevresi  içinde  oy  kullanmalarına  ilçe  seçim  kurulu  başkanı tarafından izin verilerek listenin sonuna yazılanlar, oy kullanan seçmen sayısına dahil edileceklerdir(298/94, 96).

Kullanılmayan Birleşik Oy Pusulaları ve Zarflar:
Halk oylamasında, kullanılmayan birleşik oy pusulaları ve kullanılmayan zarflar sayılır; oylarını veren seçmen sayısına eklenerek kurula teslim edilmiş bulunan birleşik oy pusulası toplamına ve belli sayıdaki zarf miktarına olan uygunluğu denetlenir.Kullanılmayan birleşik oy pusulaları ve zarflar ayrı ayrı paket haline getirilerek mühürlenir, üzerlerine sayıları yazılır.
Sandık kurulu başkanı (EVET) veya (TERCİH) mühürlerini bir zarfa koyarak bu zarfın ağzını kapatır ve mühürler; kullanılmamış  ve paketlenmiş olan birleşik oy pusulaları ve zarflarla birlikte, EVET mühürleri konulmuş  olan bu zarfı ilçe seçim kuruluna teslim edilecek torbaya koyar (EVET veya TERCİH mührünü taşıyan kapalı zarfın konduğu) ve torbanın bu kısmını sicimle bağlar.

Bu  işlemler  bitirildikten  sonra  sandıktan  çıkacak  birleşik  oy  pusulalarının  konmasına  yarayan torbanın boş olduğu tespit ve ilan olunur.Bütün bu işlemler tutanağa geçirilir(298/97).

Sandığın Açılması, Zarfların Sayılması, Geçerli ve Geçersiz Oy Zarflarının Ayrılması
Yukarıdaki maddede yazılı işlemler tamamlandıktan sonra oy sandığı, oy verilen yerde bulunanların huzurunda açılır. Sandıktan çıkan zarf sayısı oy veren seçmen sayısı ile karşılaştırılır.

a) Zarf sayısı oy veren seçmen sayısından fazla çıkacak olursa, bütün zarflar, açılmaksızın tek tek elden geçirilerek halk oylaması için belirlenen renkte olmayan, çift mühür taşımayan ve seçmenin kimliğini belli edecek şekilde işaretlenmiş bulunan zarflar ayrılır. Ayrılan bu  zarfların, toplam zarf sayısından düşülmesi fazlalığın  giderilmesine yetmiyorsa kurul başkanı eşitliği sağlayacak  sayıda zarfı gelişigüzel çeker ve sadece bu zarflar açılmadan derhal yakılarak imha edilir.Gelişigüzel çekilerek yakılan zarf sayısı tutanağa yazılır. Bundan sonra geriye kalan geçerli zarflar sayılarak sandığa konulur.(Eşitliği sağlamak üzere ayrılan ve çift mühürlü olmayan, seçmenin kimliğini belli edecek şekilde işaretlenmiş bulunan zarflar yakılmaz).(298/98)
Zarf sayısı oy kullanan seçmen sayısına böylece eşit hale getirildikten sonra dahi geçersiz zarf kalmış ise (b)fıkrasındaki işlem uygulanır.

b) Oy kullanan seçmen sayısı ile  sandıktan  çıkan  zarf  sayısı eşit ise  (bu  halde  (a)  fıkrasındaki işleme lüzum kalmayacaktır) zarfların içinde genelgeye göre geçersiz sayılan zarf bulunup bulunmadığı denetlenir. Geçersiz zarf bulunursa bunlar sayılarak ayrılır ve paketlenir; paketin üzeri mühürlenir ve zarf sayısı yazılır. Geçersiz sayılarak saklanan bu zarfların sayısı tutanağa yazılır. Geçerli zarflar sayılarak sandığa konulur. Ara verilmeksizin döküme başlanır.Bütün bu işlemler tutanak defterine geçirilir(298/98).

Sayım ve Döküm Cetvelinin Bulunduğunun Orada Bulunanlara Gösterilmesi
Sandık kurulu başkanı, sayım ve döküm işine başlamadan önce sayım ve döküm cetvellerinin boş ve yazısız olduğunu hazır bulunanlara gösterir (298/100)
 a)Başkan,varsa değişik siyasi partilere bağlı iki üyeyi (yazıcı üye)sayım ve döküm cetvellerini işlemek(298/100-a),
b)Siyasi partilere bağlı bir üyeyi oy zarflarını sandıktan çıkarıp kendisine vermek(298/100-b),
c)Bir üyeyi de dökümü yapılmış oy pusulalarını torbaya atmak işleriyle görevlendirir(298/100-
 Kurulda bu sayıda siyasi partiye mensup üye bulunmaması halinde bunların yerine diğer üyeler görevlendirilir.

 Zarfların Açılması ve Oyların Sayım ve Dökümü
Başkan tarafından görevlendirilen üye oy zarfını sandıktan teker teker alarak başkana verir.Başkan oy zarfını açar, herkesin görebileceği ve işitebileceği şekilde okur ve bu iş için görevlendirilen üyeye verir, birleşik oy pusulası üzerinde hangi bölüme "EVET" veya “TERCİH” mührü basılmış ise o bölüm okunur ve birleşik oy pusulasını torbaya atar. Oy pusulasının hesaba katılıp katılmamasında veya geçerli sayılıp sayılmamasında tereddüt edilirse bu oy pusulaları cetvele dökümü yapılmadan ayrılır, bir kenara konur.Bütün zarfların açılıp okunması bittikten sonra itiraz edilmeksizin geçerli sayılan oy pusulaları sayısı sayım ve döküm cetveline göre tutanak defterine yazılır. Geçerliliği konusunda tereddüt edildiği için ayrılmış oy pusulalarının, geçerli olup olmadıkları, hesaba katılıp katılmayacakları sandık kurulunca karara bağlanır. Durum tutanak defterine geçirilir ve geçerli sayılanlarla hesaba katılmasına karar verilenlerde sayım ve döküm cetveline işlenir.Geçerli sayılmayan veya hesaba katılmayan oy pusulaları ayrıca paket yapılarak paketin üzeri mühürlenir ve saklanır. Sayısı tutanak defterine yazılır, tutanak defterleri kesinlikle yakılmaz, yırtılmaz ve yok edilemez.

Geçerli Sayılmayacak Zarflar ve Oy Pusulaları
Aşağıda yazılı oy zarfları geçerli değildir.(298/103)
a)Hangi seçmen tarafından atıldığı belli olacak şekilde imza, mühür veya işaret taşıyanlar (geçersiz sayılıp ayrılan bu oy zarfları kesinlikle yakılmaz).
b)Aşağıda yazılı birleşik oy pusulaları geçerli değildir(Bu oy pusulaları paketlenip,üzeri mühürlenir ve sayısı yazılır).(298/103)

Aşağıda yazılı oy pusulaları geçerli değildir:
a)Sandık kurulunca verilmeyen ve kağıdında (Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu) filigranı bulunmayan,özel surette imal edilmiş kağıttan başka kağıda basılı veya yazılı birleşik oy pusulaları,
b)Hangi seçmen tarafından atıldığı belli olacak şekilde imza, mühür veya işaret taşıyan birleşik oy pusulaları,
c)Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan birleşik oy pusulaları,
d)Hiçbir yerine(EVET)veya(TERCİH) mührü basılmamış birleşik oy pusulaları,
 e)Birleşik oy pusulasında bölümlerden birden fazlasına (EVET)veya(TERCİH) mührü basılmış oy pusulaları,(başka  bir bölüme taşmamak  kaydıyla  bir  bölüme  basılan  birden  çok  (EVET)  veya  (TERCİH)  mührü  birleşik  oy pusulasını geçersiz kılmaz),
f)Birden fazla bölüme taşmış(EVET)veya(TERCİH) mühürlü birleşik oy pusulaları,
g)Zarfın içinde el ilanı,herhangi bir kağıt veya madde bulunan birleşik oy pusulaları,
Oy pusulasının katlanarak zarfa konulması sebebiyle (EVET) veya (TERCİH) mührü ile oy pusulasının arkasına basılan sandık kurulu mühür izinin oy pusulasının diğer kısımlarına geçmesi oy pusulasını geçersiz kılmaz veya  (TERCİH)  mührü  ile  oy pusulasının arkasına basılan sandık kurulu mühür izinin oy pusulasının diğer kısımlarına geçmesi oy pusulasını geçersiz kılmaz.

 Seçim Sonuçlarının Sayım ve Döküm Cetvellerine Geçirilmesi
Sandık kurulu başkanı, geçerli bulunduğunda veya hesaba katılacağında tereddüt edilmeyen her birleşik oy pusulasını okudukça, cetvel yazıcısı iki üye tarafından, Örnek:129 sayılı cetvele işlenir.

Pusulaların okunmasından sonra her sütunda çizilmiş bulunan son rakam, o sütuna verilmiş oy sayısını göstereceğinden, bu sayı sütunun altındaki haneye rakamla ve yazı ile yazılır. Sonuçlar orada bulunanlara yüksek sesle ilan edilir ve tutanak tarih ve imza atılarak kapatılır(298/100).

Sayım ve Döküm Cetvelleri Sonuçlarının İlanı ve Tutanağa Geçirilmesi
Oyların sayımı ve sayım cetvellerine sonuçların geçirilmesi işi tamamlanınca, sandık kurulu başkanı, bu sonuçları yüksek sesle ilan eder. Bundan sonra;
a)Oy vermenin yapıldığı tarih,
b)Oy sandığının sandık kurulu üyeleri ve seçim yerinde hazır bulunanlar önünde açıldığı saat ve dakika; şayet sandık o seçim çevresi için belirlenen saatten sonra açılmışsa bunun sebebi,
c)Sandık seçmen listesine kayıtlı olanların sayısı,
d) Oylamaya katılanların sayısı,
e)Geçerli oyların sayısı,
f) Geçersiz oyların sayısı,
g)Siyasi partilerin ve bağımsız adayların aldıkları toplam geçerli oyların yazı ve rakamla belirtilenen sayısı

Örnek:129/A sayılı basılı tutanak kağıdına geçirilir, altı başkan ve üyeler tarafından imzalanır ve bu tutanağın bir örneği sandık çevresinde herkesin görebileceği bir yere asılır. Bu tutanak bir hafta süre ile asılı kalır.Bu tutanağın onaylı birer örneğinin derhal siyasi partilerin gözlemcilerine verilmesi gerekir (298/106).

Oy vermede kanuna aykırılık bulunduğu yolundaki ihbar ve şikayetlerin ve bunlara ait kararların nelerden ibaret bulundukları tutanağa geçirilir. Tutanağın altı başkan ve üyeler tarafından imzalanır (298/105).

Sayım ve döküm işlemleri   tamamlandıktan sonra:
Oy kullanan seçmen sayısı= Geçerli Oy Sayısı (+) Geçersiz Oy sayısı
Toplamına eşit olmalıdır.

Gözlemcilerin Oy Pusulalarını İzlemeleri:
Sandıktan çıkan,sayım ve döküm cetvellerine işlenen oy pusulalarını, kurulun diğer üyeleri ve parti gözlemcileri isterlerse görebilirler. Bu sebeple parti gözlemcilerine sayım masası başında yer verilir.Ancak, parti gözlemcileri üçten fazla iseler,hazır bulunan parti gözlemcileri arasından,başkan tarafından kurul önünde ad çekmek yoluyla sandık başında kalacak üç parti gözlemcisi tespit edilir. Diğer gözlemcilere sayım işlerini yakından izleyebilecekleri bir yer ayrılır. (298/100).

Sayıma İlişkin Evrak ve Belgelerin İlçe Seçim Kurulu’na Teslimi
(298SK.Md.71/5,107,YSKGenelge135/1Md.40)
Sandık kurulları seçime ilişkin cetvelleri, tutanakları ve öteki kağıt, belgelerle malzemeleri ayrı ayrı paketler halinde sarar, üzerine sayılarını yazarak mühürler. Sandık kurul başkanı ve kura ile seçilen iki üye tarafından torbalar İlçe Seçim Kurulu’na tutanakla teslim edilir. İlçe Seçim Kurulu’nun teslim tutanağının bir örneğini sandık kurulu başkanı alır.(298SK.Md. 71/5,107,YSKGenelge135/1Md.40)
Siyasi Parti sandık kurulunun diğer üyeleri seçmen oy pusula ve tutanaklarının bulunduğu torbaların götürülmesi ve ilçe seçim kuruluna teslim edilmesi sırasında kendi olanakları ile ulaşım sağlayarak sandık kurulu başkanının yanında olmalıdırlar.
Sandık kurulunun mühürlü torbası hiçbir gecikmeye meydan verilmeden, hiçbir yere uğranmaksızın ilçe Seçim Kurulu Başkanlığı’na tutanakla teslim edilir.(298SK.Md.71,107, YSKGenelge135/1Md.




ŞİKAYET
Seçmenler, sandık kurulu başkanlarının veya bu kurulların yaptıkları işlemlere veya aldıkları tedbirlere ve bunlara benzer sair işlemlerine veya herhangi bir kimsenin Kanunun koyduğu yasaklara aykırı davranışlarına karşı, bu işlem veya tedbirlerin veya sair işlemlerinin düzeltilmesi veya yasaklara aykırı davranışların önlenmesi için sandık kurullarına başvurulabilir.Bu şekildeki başvuruya (şikayet) denilir.(298SK.Md.116,YSKGenelge135/1Md.41)

Sandık kuruluna şikayet, seçim sonuçlarını saptayan tutanağın düzenlenmesine kadar yapılır. (298SK.Md.127,YSK Genelge135/1Md.46)

Şikayete Yetkili Olanlar
Seçme yeterliliğine sahip yurttaşlar, partilerin il, ilçe başkanları veya vekilleri ile SİYASİ PARTİ SANDIK GÖZLEMCİLERİ (MÜŞAHİTLER)dir.(298SK.Md.110,116,YSK Genelge135/1Md.42)
Yasa ve YSK135/1 nolu genelge esaslarına aykırı bir durumu saptayan gözlemci İlçe başkanlığı tarafından kendisine daha önce verilen (veya temin ettikleri) Örnek-1 şikayet dilekçesinin boş yerlerini hemen doldurarak iki nüsha düzenleyip sandık kurulu başkanına vermelidir. İkinci nüshasını, alındı belgesi niteliğinde olmak üzere imzalatıp geri almalıdır.

Şikayetin kabul edilmemesi halinde ret kararının bir örneğinin şikayet edene derhal verilmesi gerekir. (298 SK. Md.117, YSKGenelge135Md.45)
Parti gözlemcisi sandık kurulun şikayeti ret kararını, parti İlçe Başkanlığı’na getirecek ve bu karar ilçe seçim kurulu düzeyinde itirazda bulunulacaktır. Sandık başından ayrılmasını uygun görmeyen gözlemci İlçe başkanlığınca önceden kendisine verilen ve ya temin edilen (örnek 2) dilekçeyi kullanarak seçim kuruluna itirazını, görev yaptığı sandık kurulu başkanlığı aracılığıyla yapacak ve parti İlçe Başkanlığını bilgilendirecektir. (298Sk.71/3-4,YSKGenelge135Md.47)

İTİRAZ
Bir şikayetin reddine ilişkin sandık kurulu kararları ile seçim sonuçlarını gösteren tutanakların sandık kurullarınca düzenlenmesi işlerine veya sandık kurullarının diğer kararlarına karşı itiraz olunabilir.(298SK.Md.127,YSKGenelge135/1Md.41)
Sandık veya seçim kurulunun yaptığı bir işlemin, aldığı bir tedbirin yada verdiği bir kararın yasalara aykırılığı ileri sürülerek o işlemin, tedbirin yada kararın yasaya uygun duruma sokulması için seçim kuruluna yada üst seçim kuruluna başvurabilir. Bu başvuruya   itiraz   denir.   (298   SK.   Md. 110,127,128,YSKGenelge135/1Md.41)

 İtirazda Bulunabilecek Kimseler
Sandık kurulları ve başkanlarının, her türlü sandık başı işlemlerine ve yapılan şikayetlerin ret kararına karşı ilgililer (GÖZLEMCİLER)derhal, seçim sonuçlarını tespit eden tutanağın düzenlenmesine kadar itiraz edebilirler. Şikayete yetkili kişiler aynı zamanda itiraza da yetkilidirler(298SK.Md.127, YSKGenelge135/1 Md. 42)
Sandık kurulu kararlarına ve tutanaklarına düzenlenmesine karşı itirazlar
İtiraz, seçimin yapıldığı günü takip eden Salı(14/09/2010) günü saat14:00’e kadar ilçe seçim kurulu başkanlığına yapılabilir.(298SK.Md.128)

İtirazın Yapılacağı Merci
İtiraz, itiraza konu işlemi yapan / şikayeti reddeden veya tutanağı düzenleyen sandık kurulu veya ilgili sandık kurulunun bağlı olduğu ilçe seçim kuruluna yapılabilir.(298SK.Md.127,128)

İtirazın Şekli
Sandık kurulu aracılığı ile yapılacak itirazlar sözlü olabilir. Ancak gözlemciler gerek sandık kurulu aracılığıyla, gerekse ilçe seçim kurullarına yapacakları itirazları yazılı olarak yapmalıdırlar. İtirazlarda, örneği broşür ekindeki dilekçelerle ilgili yerleri doldurularak iki nüsha kullanılmalı, bir nüshası ilgili sandık kurulu başkanı yada seçim kurulu yetkilisine imzalatılarak alındı belgesi niteliğinde olmak üzere geri alınmalı ve acele olarak parti İlçe Başkanlığı’na ulaştırılmalıdır.(YSKGenelge135/1 Md.45, 51)


 ( Not:Sandık Kurulu Başkan ve Üyeleri ile Siyasal Parti Gözlemcilerinin Eğitimi Rehberi için geniş ölçüde aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır:
a)      298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun
b)      Yüksek Seçim Kurulunun Örnek 139/1, 135/1 Sayılı Genelgeleri
c)      CHP Kepez/Antalya İlçe Başkanlığının sandık kurulu üyeleri ve gözlemcileri için hazırlanan eğitim rehberi kitapçığı.)



27/05/2011, İsmail İNCİ









1 Mayıs 2011 Pazar

EKONOMİK KRİZLERLERDE UYGULANACAK PARA POLİTİKASININ KOŞULLARI VE ÖNEMİ

YÜKSEK ORANLI

ENFLASYON DÖNEMLERİNDEN
DÜŞÜK ORANLI
ENFLASYON DÖNEMİNE
GİRERKEN
UYGULANACAK EKONOMİK
VE SİYASAL
REFORM ÖNCELİKLERİ



Başlarken:

Takas ekonomisi, insanların temel yaşamlarını sürdürmeye yeten, çok az miktar ve türdeki malların ve hizmetlerin değiştirilerek elde edilmesine dayanıyordu. Mal ve hizmetlerin binlerce türe ulaşması, miktarlarının sınırsız ölçüde arttırılması, karşılıklı birebir değişimi olanaksız duruma getirmiş, ortak bir değişim aracı ile bu sorun aşılırken, para ekonomisine geçilmiş oldu. Paranın önemli işlevleri vardır.

Para; ürün ve hizmetlerin dolaşımını, yer ve zaman kavramlarını kaldırarak çok basitleştirdiği gibi, mal ve hizmetlerin çok değişik biçimlerde organizasyonlar yapılarak (değişik finanssal proje ve yatırımlar) tür ve miktar olarak üretimini kolaylaştırmıştır.

Para, kişi ve kurum olarak üretim birimlerini, salt kendi alanları içerisinde çalışmaya yönlendirerek işbölümünü, buna koşut olarak uzmanlaşmayı oraya çıkarmış ve geliştirmiştir.

Paranın önemli bir işlevi de, işbölümü ve uzmanlaşma ile ortaya çıkan üretim yetenek ve kapasitelerini yer ve zaman öğelerine bağlı olmadan harekete geçirebilmesidir.

DÜŞÜK ENFLASYON VE EKONOMİK KRİZ:

Son on yıl içerisinde %150’lerde dolaşmaya başlayan enflasyondan kurtulmak için düşük faiz, düşük kur, sıkı para politikaları, toplumdan gelen destekle uygulamaya konulmuştur. Enflasyon oranı 2000 yılında %35’lerde gerçekleştirilerek 2001 yılında tek rakamlı oranlara ulaşılacağı beklentisi içine girilmiştir. Ancak, ekonomideki bozukluk ve düzensizliklerin kaynağı olarak görülen enflasyon, faizlerin düşürülmesi, döviz kur ve fiyatların kontrol altında tutulması ile sert bir inişe geçerken, Kasım 2000 yılında kendini gösteren ekonomik sorunlar, 2001 yılının Şubat ayında büyük bir kriz olarak ortaya çıkmış, serbest bırakılan kurlarla Türk Lirası %150 oranlarında devalüe olmuş, Faiz oranları %90 lara yükselmiş, fiyatlardaki artış oranı da aynı oranlarda gerçekleşince uygulanmakta olan ekonomik programdan vazgeçilmek zorunda kalınmıştır.

EKONOMİK KRİZ ÜZERİNE GÖZLEMLER VE DÜŞÜNCELER:

Ekonominin önde gelen şirketlerinden olan OYAK’ın 40 ve 41’nci Olağan Genel Kurul Toplantılarında sunulan birkaç bildiri üzerinde gözlemde bulunarak ekonomik kriz öncesi ve sonrasında ekonomik durumun bir panoramasını çıkarabiliriz.

“1999 yılı içerisinde Kurumun hazır değerlerini vadeli mevduatta, hazine bonosunda, devlet tahvilinde ve yatırım fonlarında değerlendirerek, plasman gelirini 1998 yılına göre %126,1; 1997 yılına göre ise %674 gibi yüksek bir oranda arttırarak 77,428 trilyon Türk Lirası getiri sağlamış olup, bu tutarın toplam getiri içerisindeki payı %53,2 olarak gerçekleşmiştir.” (OYAK Dergisi, Sayı:79, Temmuz 2000)


…………..


Devletin, çok yüksek faiz oranları ile bono ve tahvil satarak nakit sağlama yoluna gitmesinden, nakit konusunda büyük bir talebi olduğunu anlıyoruz.

Yıllarca süren açık bütçe politikaları, kalkınmayı (teknolojik açığı) kısa zamanda gerçekleştirmek amacıyla, vergi gelirlerindeki fazla ile yetinilmeyerek iç ve dış fonlardan kaynak sağlanarak uygulana gelmiştir.

Denk olmayan bütçe uygulamaları ile kamunun aran talebi faizleri yükseltmiş, faizlerin yükselmesi gerek kamunun, gerekse özel girişimcilerin yatırımlarını azaltmamış, daha yüksek faiz oranlarıyla mali fonlarını sağlamışlardır. Bu yüksek faiz oranlarının mal ve hizmetlerin maliyetlerine yansıtılması ile fiyatlar genel düzeyi yukarılara fırlamış, maliyet enflasyonuna neden olmuştur.

Yatırımlardaki verimsizlik, keyfilik, savurganlık; devlet kadrolarındaki yolsuzluklara rağmen yüksek faiz oranları ile kamu harcamalarının ısrarla arttırılması, büyüyen borç-faiz sarmalıyla kamu açıkları çok büyük rakamlara  yükselmiş, devlet vergi gelirleri ile temel görevlerini yerine getirmekle, borçlarının faizlerini ödeme arasında bocalamaya başlamıştır.

Sonunda enflasyonlu ekonomik kalkınma modeli, toplumun büyük bölümünde ve toplumun yönetim kadrolarında tepki görmeye başlamış, devletin iflas noktasına gelmesi ile de bu modelden kurtulmak için harekete geçilmek zorunda kalınmıştır. Faizler ve kurlar baskı altına alınarak, düşük faiz oranları ile iç borçlanmalara oram hazırlanmış, borç faiz ödemeleri dışında vergi gelirlerinde fazlalıklar yaratılmaya çalışılırken, aynı zamanda yolsuzluklarla mücadele edilerek kamu gelirlerinin korunmuştur. Bu önlemlerin sonucu olarak 1999 yılı enflasyonu TÜFE’de %68,8, TEFE’de %62,9 olarak gerçekleştirilmiş, 2000 yılı enflasyonu %30 olarak hedeflenerek bir yıllık döviz kuru ve eşya fiyatları bu oranı geçmeyecek biçimde ekonomik politikalar izlenmeye başlanmıştır.

Enflasyonsuz bir ekonomi ve denk bütçeli bir maliye oluşturabilmek için yapılan ve toplumun büyük kesiminden destek gören bu politikalar, ne yazık ki büyük bir krizle sonuçlanarak yarıda kalmıştır. Çünkü yüksek enflasyonlu dönemlerden sonra kısa sürede, düşük enflasyonlu dönemlere geçiş büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olmuş, enflasyon yeniden yükselme eğilimi göstermiştir.

Devlet tahvili ve hazine bonosu alan bütün şirketlerin faiz gelirlerinde büyük düşüşler olmuştur. Reel sektörün plasman gelirlerinde yüzde yüz oranlarında olan düşüşler, mali sektörlerde daha derinden etkiler bırakarak gerçekleşmiştir. Reel sektör üretmiş olduğu ürünlerin (otomobil, beyaz eşya..vb) satışından elde ettiği karlarla gelir kayıplarını dengelerken, gelir kaynağı parayı alıp satmak olan mali sektör bu başarıyı gösterememiştir.


…….

Bu mali kriz sonucu mali kaynaklarının %80’nini karşılayan bankalar, salt reel sektöre değil, tüketicilere dahi kredi veremez duruma düştüler. Bir yandan talep yetersizliği, diğer yandan borçları çevirecek kaynak bulunamaması, binlerce küçük esnafın işyerlerini kapatmasına neden olmuştur.


……….


Kriz ile birlikte finans şirketlerinin-bankaların, faizlerin düşmesi ile devlet  tahvil ve hazine bonolarından elde ettikleri gelirleri çok düşmüş, aynı zamanda talep yetersizliği sonucu üretim yapamayan ve mali kaynak bulamayarak iflas eden işletmelerdeki kredileri de geri dönmemiştir. Ekonomik krizin bu yıkıcı etkileri sonucu birçok banka iflas etme noktasına gelir.

Daralmakta ona bir ekonomide, dolaşımdaki para hacmi ve para arzı küçülerek toplam talep kısılmakta, mal ve hizmetlerin üretimi de bağlı olarak kısıtlanmış olmakta hatta, durmasına neden olunmaktadır. Talebin önlenmesi fiyatları aşağı çekecek ve enflasyon önlenecektir.

Hükümetin uyguladığı ekonomideki daralma politikası üç yıl süre içerisinde aşamalı olarak enflasyonu düşürmüş, kamu yüksek faiz oranları ile borçlanmaktan kurtulduğu için, özelleştirme ve tasarruf önlemleri ile sağladığı gelirlerle birlikte toplanan gelir vergileri (bunun içinde yolsuzlukla mücadele de önemli yer tutmaktadır) faiz dışı fazla vermeye başlamıştır.

17 Ağustos 1999’daki büyük depremden sonra inşaat ruhsatlarının iptali ve merkeze bağlanması, deprem önlemleriyle maliyetlerin çok yükselmesi, bu sektördeki talebi ve üretimi çok büyük oranlarda düşürmüştür. Bilanço gelirleri reel üretimden çok, devlet tahvil ve bono gelirlerine dayanan şirketlerin mali yapıları, bu alandaki gelirlerinin de büyük oranlarda düşmesi ile büyük ölçülerde bozulmuştur. İleriye dönük gelir beklentileri ile girişilen ileriye dönük yatırımların ödemeleri bozulan mali yapılar ile ödenemeyecek duruma gelmiş, teknolojik açıkların kapatılmasında kullanılan döviz kredilerinin ödeme güçlüğü, dövize olan talepte patlamaya yol açmıştır. Dövize olan taleple birlikte dengeler bozulmuş, Türk Lirasının serbest bırakılan kurlar sonucu %150 oranlarında devalüe edilmesi ile yeniden yüksek faiz ve fiyatların oluşturduğu piyasa mekanizmasına dönülmek zorunda kalınmış, kamu yine yüksek faiz oranları ile bono ve tahvil ile borçlanmaya başlamıştır.

İşletmeler, gelirler ile birlikte giderler arasındaki dengeyi koruyup ayakta kalabilmek için küçülme yoluna gitmiş, binlerce küçük işyeri kapanmak zorunda kalmıştır.

Gelirlerinin az, giderlerinin ve borçlarının çok olduğu devlet de ekonomik ortamdaki şirketler gibi davranarak daha önceden başladığı tasarrufları, yeni tasarruf önlemleri genelgeleri ile daha da arttırmıştır.


EKONOMİK KRİZİN ÇÖZÜMLEMESİ SONUCUNDA ELDE EDİLEN VERİLERE GÖRE SORUNLARIN GİDERİLMESİ, YAPILMASI GEREKEN REFORM ÖNLEMLERİ:

Ekonomik krizin analizi sonucu devletin ekonomik krizdeki tutumunu öncelikli olarak ele alırsak: Devlet reel piyasalarda faaliyet gösteren bir şirket ile aynı konumda değildir. Görülen son ekonomik krizin ve diğer ekonomik krizlerin aşamaları sonunda, temel nedeni kamu açıklarından dolayı devlet mekanizmasının durma noktasına gelmiş olmasıdır. Bu durumda tasarrufu yapacak olan devleti oluşturan kurum ve kuruluşlardır. Devletin, teknolojik açığını kapatıp kendini yenileme yatırımlarına gitmesiyle elde ettiği çıktıları satarak harcamalarını karşılama gibi temel ekonomik işlevi yoktur. Devletin gerçek gelirleri vergiler, buna bağlı olarak mal ve hizmet üreten özel şirketlerin varlığıdır. Bu nedenle devlet için gerekli ve önemli olan özel şirketlerin tasarruf yapmaları değil tersine tam kapasite ile mal ve hizmet üreterek gelirlerini arttırmalarıdır. Devletin vergi gelirlerinin artması özel şirketlerin gelirlerinin artmasına bağlıdır. Artan toplam talep açığı, mal ve hizmet üretimindeki yetersizlik, ekonomideki yavaşlama, devalüasyon ve enflasyonu potansiyel tehlike olarak büyütmektedir.

Ekonomik krizlerde büyüyen toplam talebi doyuracak mal ve hizmet çıktısı olmadığı, tersine üretimde, gelirlerde büyük düşüşler olduğu görülür. Ekonomik krizle gelen ekonomideki yavaşlamanın karşıtı olarak ise baskı altındaki talepler, artan nüfus, ortaya çıkan işsiz, çeşitlenen gereksinmelerle çığ gibi büyümektedir.

Ekonomik krizler kendini göstermeden önlenebilir ve 2001’deki ekonomik krizin de önlenmesi olanaklıdır. Reel sektöre tasarruf yerine üretim yaptıracak genişleme olanağı tanınsaydı, üretimde genişlemeye geçme olanağı ortaya çıkardı. Özerk bir Merkez Bankası, diğer kamu ve özel bankaların ve  piyasaların mali gereksinmelerine çözümler sunarak işletmelerin mal ve hizmet üretmeleri yönündeki kredi isteklerine yanıt verir. Aile bireylerinin güvenceye dayanan kredi isteklerini yansıtan borçlanmaları ile şirketlerin değişen sermaye malı yatırımları borçlanmalarını (işletmelerin “varolan”, atıl olan üretim kapasitelerini harekete geçirecek borçlanmalarını) gösterir senetleri karşılığı emisyon hacminin arttırılması, döviz girdileri karşılığı doğrudan yaratılan emisyon hacmi ile birebir eştirler. Çünkü, her iki işlem sonuçta mal ve hizmet olarak ekonomiye katılmaktadır.

“Yeni yatırımların” maliyetleri ile “varolan yatırımların” üretime geçiş maliyetleri eşit olmadığı gibi, yeni yatırımların dışalıma dayalı (teknolojik açığı kapatma yönünde) yatırımlarla, iç piyasa alımlarıyla (yerli teknoloji ile) kurulabilecek yeni yatırımların maliyetleri eşit değildir. “Varolan yatırımların” değişir sermaye yatırımları( üretim kapasitenin arttırılması ve genişletilmesi)  ile iç piyasa alımlarıyla kurulabilecek “yeni yatırımların” üretime geçiş maliyetleri daha düşük olduğundan ve doğrudan üretime kısa zaman dilimleri içerisinde katılabildiklerinden, para arzının bu kapasitelerin hacmi kadar dolaşımda artması beklenir. Hatta her yeni yatırım, getirdiği yeni ürün ve hizmetle daha şiddetle talep oluşturduğundan üretime geçişi ile birlikte geometrik çarpanla para hacminin arttırılması gerekir. (bk., Ortak Kullanım Birimi (Para) İle İşbölümleri ve Üretim Arasındaki Bağlantılar, http://www.iinci.blogspot.com/ )

Yüksek enflasyon ve kriz dönemlerinin, dışalıma dayalı yatırımların ve taleplerin yoğunlaştığı yılları izlediği görülür. Bu yatırımların üretim-gelir artığı ile (tasarruf) karşılanarak gerçekleştirilmesi, fiyatlar genel düzeyini yükseltmeyecek, iç üretim olanaklarını harekete geçirerek yatırımlar gerçekleştirildiğinden, ücretlerdeki oran ile, üretilen malların fiyatları arasındaki oran dengesini koruyacak, fiyatlar genel düzeyi büyük dalgalanmalar göstermeyecektir.

Sanayileşmenin belirli aşamasına gelmiş, eksik istihdama sahip, daralan bir ekonomide mal ve hizmetlerin üretimini arttırmak ve dolaşımını sağlamak için emisyon hacmini arttırmak gerekir. Hatta,  temel yaşam gereksinmelerini karşılayacak üretim yeteneğine sahip, diğer anlamıyla tarımsal üretimi yeterli bir ekonomide, sanayi üretimi herhangi bir nedenle yitirilmiş olsa da; bilgi, beceri, teknolojik eğitimle donatılmış atıl durumda insan gücü varsa, bu üretim gücü, aşamalı olarak üretilecek sanayi ürününe eşdeğerde emisyon hacmi (para arzı) arttırılarak (gerekli boş zaman yaratılmış olarak) etkin duruma getirilir.

Siyasi ve kişisel çıkarların etkisi altında çalışmayan, piyasaların ve ekonominin gereksinmelerine göre(yukarıda değinilen temel ekonomik verilerle) hareket eden bir merkez bankası, atıl olan bütün üretici güçleri etkinleştirerek üretici durumuna getirmede öncü olur. Merkez Bankası enflasyona neden olma riski ile karşılaşmadan “açık piyasa işlemleri” ile para arzını gerçekleştirir.
 “Açık Piyasa işlemleri” reeskont politikasına benzemektedir, çünkü; her iki işlem de ticari bankaların finansmanını kontrol etmektedir. Merkez bankası, para şeklinde banka likiditelerine bir piyasa fiyatının saptanmasını içermektedir. Açık piyasa işlemleri ticari bankalar için olduğu kadar banka dışında da uygulanır.” S.98, Para Ekonomisi, Doç. Dr., M.İlker Parasız.

Para arzının,” mal ve hizmetlerin dolaşımını sağlayacak” ve üretim yeteneklerini ortaya çıkaracak ölçülerde olması ekonominin sağlıklı çalışabilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, dolaşımdaki para miktarının dengesiz dağılımı (gelir dağılımındaki eşitsizlik), diğer anlamıyla paranın toplumun küçük bir grubunun elinde toplanmış olması, paranın dolaşımını engelleyecektir. Enflasyon, gelirlerde büyük dengesizliklere neden olarak, paranın dolaşım yönünün küçük bir grubun, küçük bir zenginler topluluğunun üzerinde toplanmasına ve toplam talep yapısında daralmaya yol açarak üretimin durması neden olmaktadır.

Toplumun büyük bir bölümünün satın alma gücünün minimum düzeyde olması ile talebin ortadan kalkmış olması, tüketimin olmaması üretimi de durduracak; gerekli mal ve hizmet çıktısı para arzı yeterli olsa da gerçekleşmeyecektir. Tüketim yapamayan üretim güçleri mal ve hizmet üretiminden devre dışı bırakılmış olmaktadır. Diğer anlatımla, üretim yapacak elemanların savurganlığı yapılmış olmaktadır. Yeterli talep ve tüketim, yeterli mal ve hizmet üretimi demektir. Tüketim talebi, üretim talebinde artışa yol açmakta, yatırım çoğaltanı ile tüketim çoğaltanı birbirine eşit olmaktadır. Üretim ve yatırım çoğaltanı insanların toplum içinde birbirlerine bağlılıklarının, toplumsal yaşam biçimlerinin hem nedeni hem de sonucudur.
İşletmelerin üretimlerinin optimum düzeye çıkması, gelir dağılımdaki denge ile kolaylaşır. En üst(maksimum) düzeyde, tam kapasitede üretim yapılması, birim başına düşen maliyetleri enalt(minimum) düzeyde oluşturduğundan maliyetler marjinal düzeye çekilmiş olmaktadır. Maliyetlerin marjinal olması gelirleri en üst noktaya çıkarır. Bu noktada( bölünür artar değerin maksimum noktasında) firmalar kendi finansmanlarını sağlayacak birikime sahip olduklarından faiz oranları da düşecektir.

Faiz oranlarının düşmesi likidite tuzağı ile üretim maliyetlerini yeniden yükseltecektir. Azalan verimler yasası gereği varolan talep, doymuş talep durumuna geldiğinde üretim yavaşlayarak duracaktır. Üretimin optimum düzeyde tutulabilmesi talebin optimum düzeyde tutulmasına bağlıdır. Bu dengenin korunması doymamış, tüketim yapacak piyasaların, pazarların var olmasına bağlıdır. Ancak kaçınılmaz olarak, bilimlerin ilerlemesi ve teknolojinin önüne geçilemez gücünün artması ile tüketim matematik oranla artarken üretimin geometrik oranla artması sonucu bütün ekonomilerde varolan toplam talep, doymuş talep durumuna gelecektir.
Ekonominin bu düzeyinde, ekonominin küçük bir bölümündeki üretim birimlerini (üretim sektörlerini) etkileyen veya ekonominin genelindeki üretim birimlerini etkileyen iflaslar, istihdam açıkları (işsizlik) olacaktır.

Ancak ekonomilerin doymuş talep noktalarının bilincinde olan ve “ürünlerin gelişmesi ve türselleşmesi” ekonomik olgusunu, ekonomik bir yasa olarak kaçınılmazlığını ve gerekliliğini bilen  üretici bir şirket, özgür girişimciliğin bulunduğu piyasa ortamında, talep yaratma zamanlama çalışması yapar. Varolan ürün üzerinde küçük maliyetlerle gereksinmeleri karşılayacak yönde değiştirme ve geliştirmeler yaparak veya, yeni bir yapılanma ile yeni, yepyeni gereksinmelere yanıt veren yeni ürün ve hizmetler piyasaya sürerek talep (piyasa, Pazar) oluşturarak üretimi sürdürür.

Bu ekonomik değişim, dönüşüm ve gelişmeler uygarlığın gelişmesi; toplumların zenginliklerinin, refahının artması demektir. Ürünlerin gelişmesi ve türselleşmesi yasası gereği yaratılan talep para hacminde de genişlemeye neden olur. Zenginleşebilmek için, doymuş talepten doğacak krizlerden korkmamak gerekir. Talebe bağlı olarak üretimi azaltıp çoğaltarak üretim yapmak yerine esnek bir üretimle talep yaratarak üretim yapmak doymuş taleple gelecek krizleri önceden önleyecektir. Üretimi azaltıp çoğaltarak gerçekleştirmek gelir kayıplarına, açık istihdama; üretimdeki dengesizlikler sonucu enflasyona neden de olacaktır. Esnek üretim yöntemi ile, AR-GE alanındaki yatırımlarla gelişmiş ürünler ve yeni talepler yaratmak zenginleşmeyi ve refahı getirir.

Yeni ürün ve hizmetler üreterek geliştirmek, uluslar arası rekabette başarının da ilkesidir. Yaratılan her yeni ürün ve hizmet yeni ve şiddetli talepler oluşturarak, piyasalarda rakipsiz olmayı sağlayarak, çok daha fazla ölçeklerde mal ve hizmet sunmayı gerektirir. Talebe bağlı olarak yapılacak üretim istihdamın yolunu açar, satın alma gücünü arttırır; ekonominin zenginleşmesini, paranın değerlenmesini getirir.

Ancak bu ekonomik gelişmeleri, rekabet ortamı olmayan tekelci piyasalarda göremeyiz. Tekelci piyasalarda (ister devletçi, toplumcu olan kamusal girişimciliğe bağlı ekonomilerde olsun, isterse bir veya birkaç işletmenin piyasalara egemen olduğu özel girişimciliğe dayanan liberal piyasalar olsun) üretim bir tek üretici gücün üretim ve tüketimi yönlendirmesine bağlı olduğundan, gelişmiş ürün ve hizmetler ortaya çıkarılamaz; yeterince ölçeklerde üretim de yapılamaz.

SONUÇ VE YAPILMASI GEREKEN ÖNCELİKLİ REFORMLAR          :
Ekonomik kriz üzerine yapılan bu çözümlemelerin sonucu, ekonomik krizden kurtulmak ve benzer ekonomik krizlerin yinelenmesinin önüne geçmek için, öncelikle yapılması gereken reformları şöyle sırayabiliriz.
a)      Merkez Bankasının tam anlamı ile özerkleştirilmesi
b)      Gelir dağılımının düzeltilmesi
c)      Özelleştirilmenin ve özel girişimciliğe dayalı piyasa ekonomisinin tam anlamı ile gerçekleştirilmesi.



      _________________________________________________________________________



05/05/2002 tarihinde Ekonomistler Platformu için yazılan (üzerinde küçük değişiklikler yaparak yayımlamakta olduğum) makale
                                                                     

01/05/2011, İsmail İNCİ



30 Nisan 2011 Cumartesi

BİLİMSEL ALANDAKİ MESLEKLERİN EĞİTİMİNİN NİTELİKLERİ


KURAMSAL(BİLİMSEL)


MESLEKLERİN


EĞİTİMİNİN NİTELİKLERİ

 



Eğitimin İki Ana Yönü ve Temel eğitim:
Öğrenerek edindiğimiz bütün bilgilerimizin kaynağını iki bölümde inceleyebiliriz: Birincisi, doğrudan doğruya duyularımızın nesnelerle ilişkisi sonucu edindiğimiz bilgiler; ikincisi, dolaylı olarak nesnelerin tanımlanması ile edindiğimiz bilgiler.

Her iki öğrenim biçiminde de öğrenimin gerçekleşebilmesi için temel bir eğitim ve öğretim süreci gerekir. Bu süreç, dış dünyanın temel niteliklerinin tanınmasını ve öğrenilmesini içerdiğinden daha çok dış algılamaya dayanır. Temel eğitimde ve öğretimde bu ayırıcı nitelik nedeniyle görgü ve kılgı ağırlıklı eğitim zorunluluğu vardır.

Temel eğitim ve öğretim sürecinde, toplumun üretim gereksinmelerinin karşılanmasının koşulları hazırlanırken,  iyi bir toplumun oluşma ve sürmesinin koşulları da dikkate alınır.

Eğitimin İki Ana Amacı:
Eğitimin iki genel amacı ve hedefi vardır. Bu amaçlar da birbirinden eğitim yöntemleri ile ayrılır. Birincisi halkın toplumsal eğitimidir. Bu eğitim ile amaçlanan özet olarak bireylerin yasalara bağlı, iyiliksever, dürüst, çalışkan, birbirine saygılı kişiliklerde birer yurttaş olmalarıdır. İkinci amacı, yurttaşların işbölümlerine uygun mesleki eğitim görmeleri ve bu yönde eğitilmeleridir.

Toplumsal Amaçlı Eğitim (İdeal Toplumların Oluşturulması ve Korunmasında Eğitimin Rolü):
Toplumsallaştırma amaçlı eğitimde iyi davranışlar, dünyaya gelişten itibaren model (örnek) davranış ve alışkanlıklarla kazandırılır. Çocukluk çağından başlayarak bu eğitimin verilmesi amacı, çocuklukta henüz hiçbir bilgi girişi bulunmayan belleklere bilgilerin yerleştirilmesinin kolay ve aynı zamanda kalıcı nitelikte olmasıdır, çünkü; verilen bilgilerin, varolan bilgilerle karşılaşma ve çatışma, durumu yoktur. Toplumsal amaçlı eğitimle, ilk girilen bilgilerin iyi yurttaşlar oluşturulması yönünde verilmesiyle, çatışmasız olarak veriler alınıp belleklendiğinden, kalıcı davranış biçimlerinin ortaya çıkarılması kolaylaşır. İleriki çağlarda girilmeye çalışılacak bilgiler, yerleşmiş olan bilgilerin çatışmasıyla reddedileceğinden davranışların değiştirilmesi  (bozulması) da zor olacaktır. Toplumsallaşma amaçlı eğitimin bozulmaması, niteliklerini koruması için ise iyi ve olumlu örnek ve modellerin etkilerinin sürüyor olması gerekir. Bu somut etkilerin yanında toplumsal yaşama ilkesinin mantığına aykırı kuramsal bilgiler, oluşan toplumsal eğitimin niteliklerini bozacak yönde etkili olmamalıdır. Kötü örnek ve modellerin sonraki toplumsal gelişmelerle iyi modeller olarak ortaya çıkarılması, toplumsal değer verilerek yüceltilmesi toplumsal amaçlı eğitimin en büyük yıkıcı öğeleridir. Bu tip toplumsal çelişkiler, ideal toplumların oluşumunu ortadan kaldırır. İyi modellerin evrensel niteliklerinin korunması gerekir.

Toplumsal Amaçlı Eğitim, tüm mesleklerin eğitiminde önceden alınmış olması gereken “ortak eğitim”dir.

Her iş alanı (sanat), toplumda gereksinmelerin karşılanması ile ilgili işinin niteliklerini yerine getirirken, bu davranış nitelikleri, aynı zamanda üzerine düşen ahlaki görev niteliklerini de içermesi gerekir. Çünkü, toplum yaşamı karşılıklı dayanışmayı, birbirinin çıkarlarını korumayı, birbirine en iyi hizmeti vermeyi gerektirir. Yani iyilik ve yardımlaşma, aldatmama, çalmama, çalışkan olma, büyüklere saygı olma, küçükleri koruyup kollama gibi ahlaki erdemin temel ilkeleri öğrenmeyi gerektirir. Bu erdemler ise, toplum içinde birey doğduğu andan itibaren usa pratik yaşam içinde, beş altı yıl gibi kısa zaman dilimi içinde, diğer sanatları ve sanatlarla ilişkisini öğrenmeden yerleştirilir. Bireyin istençli  olarak öğrenmeye başladığı yaşlarda, diğer sanatların eğitimini alma aşamasına geldiğinde, ahlaklı mesleki davranış biçimlerinin bilgileri (ahlaki erdemler sanatı) usta içselleşmiş (alışkanlıkla altbilince yerleşmiş) olarak bulunur. 

 İyi örnek ve modeller gösterilerek ve göz önünde olunarak erdemli toplum bireyleri toplumda yetiştirilir. Toplum bireylerinin bir işkolunda  kendi işlerini yapmaları, işlerini benimsemeleri, başka işkollarının gelirlerine kıskanarak uzanmamaları; hırsızlık ve sahtekarlık, yalancılık yapmamaları, bireylerin bir meslek sahip olacak gerekli eğitimi almaları; bireylerin aralarında iyi ilişkiler kurulmasının ve bu ilişkilerin sürmesinin öğretilmesi…vb bu temel eğitimin toplumsal yönüdür. Bu eğitimin sağlanması ise toplumu yöneten lider ve iktidarların görevidir. Bu temel eğitim sürecinde toplumda adalet inancı ve duygusu yerleştirilirken, toplumun üretimle gereksinmelerinin karşılanmasının temelleri de atılmış olur.

Dış Algılamaya Dayanan Eğitim ve Öğrenim Aşaması:
Temel eğitimin kılgısal ve görgüsel ağırlıklı olması gerekliliğinin nedeni henüz ulaşılan algı ile edinilen bilgilerin yetersiz oluşudur. Bu algı yetersizliğine rağmen eğitim ve öğretim süreci artık tanım ve düşünme edimlerinin de birlikte yürütülmeye başlandığı bir aşamadır ki sistemli öğrenme bu nedenle bu aşamada başlar. Bu insanın öğrenim çağının başlangıcıdır.

İç Algılama- Dış Algılama ve İç Algılamaya (İç Deneyime) Dayanan Eğitime Geçiş Aşaması:
Öğrenim çağının başlangıcından itibaren dış algı ağırlıklı olarak başlayan öğrenme süreci tanım ve düşünce ediminin aşama aşama daha ağırlık kazandığı yönde ilerleyerek gelişir. Doğrudan veya dış algılamaya dayanan eğitim ve öğrenim yerini dolaylı veya iç  algılamaya bırakır. Dış algılamalar dış deneyim ve görgülerden, iç algılamalar ise tanımlamalardan, uslamlamalardan öğrenilenlerin kavranmasından oluşur. Usta varlaşan bu bilginin usun denetimi altında, belirli kurallarla düşünülmesi tümdengelim yöntemiyle bilgiye ulaşılması işlevi, deney çalışmaları sonucu bilginin elde edilmesi ile eşdeğer özellikler taşır. Bu nedenle bu bilgi yolu “iç deneyim” olarak da adlandırılır. İçdeneyim ile elde edilen  bilginin dış deneyim ile elde edilen bilgiden ve dış deneyim ile elde edilen bilginin doğrulanması sürecinden farklı nitelikleri vardır. (bk., Sokrates’in Menon Diyalogu ve Kavramların Duyumsal Alandan Bilinç Alanına Çıkarılması, http://www.iinci.blogspot.com/ )
” İçdeneyim ile bilginin elde edilmesi, anlığın yetenek ve zenginliğine bağlıdır. Kavramlar arasında anımsamalar, bağıntı kurmalar arttıkça yeni bilgiler artar. Burada temel olan “anımsamadır”. Ne değin geriye (geçmiş zamana) ve ne değin geniş alana yayılan kavramlar ve bağlantıları,” benzerlikleri” anımsanırsa iç deneyimin sonuçları o değin başarılı olur…
Formatlanma sonrası düşünsel edim beyinde, kendi kendine izlenimler arasında gezintilerle,tasarımlamalarla, yeni izler(=iç deneyimler) oluşturur.”

Sezgisel Bilgi ve Sezgisel Bilginin İki Biçimi:
Okuyarak ve işiterek alınan tanımlamalarla veya uslamlama ile ulaşılan tanımlamalarla anlıksal olarak, iç algılama (deneyim) ile alınan bilgiler sezgisel bilgi düzeyindedir. Bu sezgisel bilgilerin gerçeklik ile uygunluğu, kişilerin anlıksal yeteneklerine göre değişir. Anlıksal yetenek ve anlıksal edime bağlı olarak sezgisel bilgi düzeyi iki ana tip algılamadan oluşur.

Salt tanımlamalardan oluşan iç algılama düzeyi: Bu tip algılar gerçeklikten çok uzak sezgisel bilgilerdir ki bu bilgilerde yanlış yapmak, yanılgıya düşmek çok daha fazladır çünkü, tanımlamalarla bilgilere ulaşılırken anlığımızın değişik yargılara varma olasılığı her zaman vardır.

Kesin kanıta dayalı tanımlamaların ve kavramların veya tümdengelim veya tümevarım uslamlama yöntemiyle, öncüller arasındaki ilişkilerle anlıkta kavramların incelenerek gerçekliğine varılan iç algılama bilgisi: Bu tip iç algıların oluşturduğu sezgisel bilginin düzeyi gerçeklikle çok daha kesin uygunluk gösterir.

İçdeneyimin dış deneyim ile birleştirilmesi “ çağrışım” etkilenimi ile gerçekleşir.  Anlıkta varolan kavramlar, neden-sonuç, nitelik,  biçim, uzam , zaman …vb yönlerinden benzerlikler taşıdığında anımsama gücü etkinleşir ve kavramları birbirlerine bağlar. Her çağrışım yeni bir duyum ve deneyimdir

Düşü, çağrışımı, ve sezgiyi anlığın salt  bilinçli edimleri olarak görmek yanlış olur. Anlığın daha çok duygulanım itimleri ile kavramların zorunlu, bilinçli ancak edim dışı (altbilinçsel)  kendiliğinden çıkarımları olarak görülür. Özellikle düş tasarımları anlığın duygulanım itimleridir.
Bu gerçeklik nedeniyle kesin kanıta dayalı sezgisel bilginin düzeyini de ikiye ayırmamız gerekir.

a) Bilinçli uslamlamaya dayanmayan, düşünsel refleksin oluşturduğu iç deneyime dayanan sezgisel bilgi. Bir us, sahip olduğu, içerdiği kavram, yasa ve kuramların zenginliğine bağlı olarak (bilgi birikim ve deneyim gücü), bir gözlem,deney ve araştırmada, sorunları çözümlerken doğru sonuçlara, yeni bilgilere kendiliğinden, ayrıntılı araştırma ve inceleme aşamasına girmeden, aşamanın başlangıçlarında kendiliğinden ulaşabilir. Mantıksal çıkarım sistemi kurmadan, sonuçları ilksel nedenlerden ussal çıkarımla içsel bir düşünsel refleksle ortaya koyabilir.

Kesin kanıta dayalı tanımlamaların ve kavramların oluşturduğu bu tip iç deneyimin sezgisel bilgisi, bilinçli düşünce edimi olmadığından daha çok sezgiseldir.

b) Bilinçli uslamlamaya, düşünsel edime dayanan sezgisel bilgi.  Çağrışım ve sezgi tasarımları salt bilinçli edimler de olabilir. Bu tip edinilen içdeneyimler gerçeklikle daha kesin bir uygunluk taşır.

Sonuçta tüm iç deneyime (iç algılamaya) dayanan bilgilerimiz sezgisel bilgi düzeyindedir. Doğruluk ve yanlışlıklarının düzeyleri de sezgisel bilginin niteliklerine bağlı olarak değişir. Kesin doğrulukları dış algılamalarla ortaya çıkar.

Öğrenme Yeteneklerinin Bölümlenmesi:
Öğrencilerin eğitim ve öğretim süreçleri dış algılama ve iç algılama (ve iç algılamanın çeşitlerine bağlı) öğrenme yetenek ve dirençlerine göre değişir. Bedensel zorluklara (dış algılamalara) dirençli olan öğrenciler kılgısal(pratik) mesleklere, ussal zorluklara (iç algılamalara) dirençli olan öğrenciler kuramsal (bilimsel) mesleklere eğilimlidir. Başlangıç ve sonuç noktalarında bulunan bu iki ana eğilimin oluşturduğu öğrenim eğilim doğrusunun diğer noktalarında, eğilimlerin derecesine bağlı olarak, kılgısal ve kuramsal diğer  meslekler yer alır.

“ İnsanlardan birinin bir sanattan fazlasını öğrenmesi kesinlikle olanaksızdır… Toplum içinde bu yeteneklerin bireylere dağıtılmış biçimde bulunması ile bireylerin doğa ve yaratılışı da bu yönde biçimlenir ve birbirlerinden farklılaşırlar.” Durum böyle olunca insanlar arasında, insana özgü yetkinlik türlerinin tümünün kendilerinde yetkinleştiği bir topluluk bulunması gerekir.”( s.32, Siyasete Dair Temel Bilgiler, İbni Rüşt)

Bir insanın bir veya birkaç meslekten fazlasını öğrenmesi hem olanaksızdır, hem de ekonomik olarak verimli değildir. Öğrenmesi olanaksızdır çünkü, insanın öğrenme yetenek ve kapasitesi ve öğrenme zamanı yetmez. Ekonomik olarak verimli değildir, çünkü bir insan ancak bir veya birbirine yakın, bağlı birkaç meslekte verimli olarak iş görebilir.

İnsanların dış algılama dirençleri ve iç algılama dirençleri ( öğrenme ve eğitim görme yetenekleri) ana eğitimi sürecinde ve temel eğitim sürecinde, kişisel koşulların fizyolojik yapılarıyla etkileşimi sonucu oluşur.

Bilimle ilgili sanatlar, pratik sanatlarla bağlantılı, pratik için elde ediliyorsa da bunların varlığı, teorik olarak kavranılanlarla gerçekleşir. Yani öğrenimi ve kavranılması teorik ağırlıklıdır. Ancak pratik sanatların da teorik olarak kavranılması gereken alanları vardır. Sanatları teorik kısımlarının ağırlıklarına göre bölümleyerek ayırtmak en doğru yoldur.

İç algılama dirençleri çok az olan öğrenciler, doğrudan uygulamalı, kılgısal olan meslekleri öğrenme yeteneği taşırlar.  Bu mesleklerin kuramsal, tanımsal bilgileri ve diğer mesleklerle bağıntılı kuramsal bilgileri azdır. Deneyimle edinilen algıları da sınırlıdır. İnşaat işçiliği, tarım işçiliği..vb

Üçüncü Eğitim ve Öğretim Biçimi: Dış Algılama ve İç Algılama Yeteneğinin Ortak Gelişmesi:
Bazı mesleklerin kılgısal ağırlıklı ve dış algılamaya bağlı olmalarına rağmen, kuramsal bilgileri, diğer mesleklerle bağıntıları ve deneyimsel algılama sayıları çoktur. Terzilik, Motor makinistliği, elektrikli araçlar onarımı..vb

Bu kılgısal ağırlıklı olan mesleklerin tıp, makine mühendisliği, ziraat mühendisliği, elektronik mühendisliği gibi daha ileri eğitim gerektiren mesleklerle ayrımları çok değildir. Bir meslek tümel olarak birçok bilgiyi içerirse, birçok bilimlerle bağlantılarında eğitimi ve öğretimi verilirse o meslek kuramsal (bilimsel) meslekler alanına girebilir. Tıp bilimi eğitimi gören öğrenciler de dahil olmak üzere birçok yüksek öğrenimi gerektiren iş alanları, gerekli tümel olma niteliklerini sağlamadıkları taktirde birer el sanatından öteye gidemezler. İş görme aşamalarında doğru yol ve uygulamaları bulmada başarılı olamazlar.” Tıp sanatı ile…kavrananlar yalnızca pratik için ortaya konulmuş olan şeylerdir( bilgilerdir). İstenilen amaç (tümel kavrama amacı) gerçekleştiğinde ise, bu bilgiler ilintisel duruma düşerler. Ama eğer eşyanın tümünü tanıma isteği, pratik sanatlardan bir sanatın amacı durumuna gelirse o zaman bu sanat başka tür bir sanat olur….”(s.158, , Siyasete Dair Temel Bilgiler, İbni Rüşt)

Dış Algılama ve İç Algılama Yeteneğinin Ortak Olarak Bulunduğu Mesleklerin Temel Eğitimlerinin Seçimi:
Kuramsal meslekleri kılgısal mesleklerden ayırıcı nitelik, kuramsal, tanımsal bilgileri ve diğer mesleklerle bağıntılı kuramsal bilgilerinin çok daha fazla ve çok daha çeşitli alanlarda  olmasıdır. Bu nitelikleri gereği özellikle teknik alanlardaki bilimsel mesleklerin temel eğitimleri; kılgısal, görgüsel olan mesleklerin eğitimlerinden gelmesi, bilimsel uygulamalarının başarısını arttırır. 

 Bu noktada tüm pratik sanatlardan, özellikle bazı ana sanatlardan kuramsal us ve  yeteneğe sahip bilimsel mesleklere geçme olanağı vardır. Bir sanatı diğer sanatların ilişkileri, bağlantıları, varolan bilgileri ile birlikte tümel kavrayarak edimsel olarak o sanatı gerçekleştirmek, teorik usun yeteneklerini ortaya çıkarır. Marangozluk, kaynakçılık, motor makinistliği…vb değil ama makine mühendisliği, gıda mühendisliği, bilgisayar mühendisliği veya toplumsal alanda toplumbilim, iktisat, işletme …vb eğer salt kendi alanları ile sınırlı bilgilerle yapılan bir sanat düzeyinde ise bu bilimsel bir sanat yani teorik usun yetenekleri alanına giren bir eğitim alanı değildir, bir alt sanat gibi ( her alanda yerine getirilen işçilik meslekleri) bir sanattır. Ancak bir iktisat sanatı, diğer sanatların bilgisi ile kavranarak yapılırsa tümellik niteliği ve teorik usun  niteliklerini taşır. Bu iktisat biliminin bilgilerinin bağlantılarında varlığın diğer tüm bilgilerinin bağlantısı, ortaklıkları, ilişkilerinde tümel gerçekliğin bilgisine ulaşma amacı taşınır. Felsefe, fizik, kimya, toplumbilim, ruhbilim, tıp…vb ile bağlantıları, ortak gerçeklikleri araştırılarak tümel gerçekliğe varılır.

Meslek liselerinde alınan pratik sanatların temel bilgileri, üniversitelerde teorik usun gerektirdiği aynı sanatın tümel eğitimi ile pekiştirilerek daha iyi eğitim sağlanmış olur.

İş Yerinde Eğitimin Niteliği ve Sürekliliği:
İş yaşamında öğrenim ve eğitimin niteliği, kuramsal ve pratik mesleklerde de sürecin doğal niteliği gereği uygulama ağırlıklıdır.  Mal ve hizmet üretimi sürecine bağlı olarak sorunları çözmek, işin gelişimini sağlamak, daha fazla ve nitelikli mal ve hizmet üretmek için işyerinde eğitimin sürdürülmesi genel bir kural olarak uygulanır.

Siyaset Liderlerinin Eğitimdeki Önemli rolü:
Liderler, doğası bir işi yapmaya en yetkin olan kişileri seçer. Bunu yaparken üst tabakalarda yaşayan insanlara değil, toplumun her tabakasına bakar ve bir işi yapmaya en yetkin niteliklere sahip kişileri bulup görevlendirir. Bir toplumun bozulmasının en büyük nedeninin, doğasına ve yeteneklerine uygun olmayan işlerin kişilere gördürülmesi olduğunu bilir. Genellikle, ana babalarının mesleklerini yürütmeye çocukların yatkınlığı görülür. Aile içi ve çevresinin aynı meslek üzerinde eğitimi ve öğretiminin etkili olması bunu sağlar. Ancak, bu yetkinlik kesinlik taşımaz, diğer toplum sınıflarından daha yetkin özellikleri olan bireyler her zaman bulunur. Bu ussal yetenekler alanında daha büyük önem kazanır.

Eğitimin genelleşip toplumsallaştığı çağımızda, alt sınıflarda üst sınıfların işlerini yapabilecek yaratılışta insanlar, büyük oranlarda varlığını gösterir. Aileden gelen yatkınlıktan çok, ailenin istek ve zorlaması ile aynı işbölümü seçimine üst sınıflarda yönelme, ve bu statünün korunma çabası her devirde olduğu gibi günümüzde de görülmektedir. Geçmiş devirlerde, sınıflaşma biçiminde korunan bu durumun, günümüzde, eğitimin devletlerin temel görevi olarak ele alması ile, eğitimin sınıflar arası geçişler için temel kaynak olması ile önem ve değeri kalmamış, toplumsal-ulusal eğitim, anlayış ve kavrayış olarak da toplumların yararına bir durum dolarak görülmeye başlanmıştır. Toplumların ilerlemesinin, uygarlaşmasının, zorunlu koşulu durumuna gelmiştir. Demokratik yönetimlerin vazgeçilmez yönetim biçimi olarak kabul edilmesinin temel nedenlerinden birisi de budur.

İsmail İNCİ, 30/04/2011








SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...