AVRUPA PARLAMENTOSU (AP) SOSYALİST GRUP
BAŞKANI HANNES SWOBODA İLE CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU ÇEKİŞMESİ VE
OTORİTER DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRASİ ÇATIŞMASI
Chp genel başkanı
sayın Kemal KILIÇDAROĞLU’nun Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda düzenlediği
basın toplantısında Sn. Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ile Beşar Esat’ın baskıcı
yönetimler olarak birbirine benzediğini, aralarında sadece ton farkı olduğu
açıklamalarına AP Sosyalist Grup başkanı
Swoboda: "KILIÇDAROĞLU'nun
bu açıklamayı geri çekmesini veya düzeltmesini istedik. KILIÇDAROĞLU'nun, AP
Sosyalist Grubu logosu önünde Esad-Erdoğan kıyaslamasını yapmasını kabul
etmemiz mümkün değil, diyerek tepki göstermiştir. Sayın Kılıçdaroğlu da: "Ben fikir özgürlüğünü savunuyorum. Kimse fikrimizi
beyan etmemizi engelleyemez. Düşünceyi açıklama özgürlüğünü kabul etmeyene de
demokrat denmez. Düşünce özgürlüğünü savunmayan kimseyle görüşmem o görüşmeyi de
yapmadım." Demiştir.
"Bize benim yaptığım açıklama nedeniyle rahatsız olduğu söylendi. Benim yaptığım açıklamadan rahatsız olanla ben görüşmem dedim işin özü budur."
Sayın Kılıçdaroğlu, gerçekte Sn. Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ile Beşar Esat’ın özdeş olmadığını, birbirlerinin ortak nitelikleri olduğunu belirterek benzer olduklarını ve Reyhanlı’daki terör eyleminden Sn. Başbakanın sorumlu olduğunu söylemiştir.
"Bize benim yaptığım açıklama nedeniyle rahatsız olduğu söylendi. Benim yaptığım açıklamadan rahatsız olanla ben görüşmem dedim işin özü budur."
Sayın Kılıçdaroğlu, gerçekte Sn. Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ile Beşar Esat’ın özdeş olmadığını, birbirlerinin ortak nitelikleri olduğunu belirterek benzer olduklarını ve Reyhanlı’daki terör eyleminden Sn. Başbakanın sorumlu olduğunu söylemiştir.
Faşist ve dikta
yönetimlerinin niteliklerini içinde barındıran otoriter bir demokrasiye gidiş
ile AK Parti iktidarının Suriye’deki yönetim biçimiyle benzeştiğini, günlük
toplumsal olaylardan örneklerle kanıtlamaya çalışmıştır.
Kılıçdaroğlu, basın
açıklamasında sözlerine şöyle devam etmiştir:
"(Yasama ve yargı,
bizim için ayak bağıdır) diyen bir Başbakanı demokrat olarak tanımlayan kişi
çıksın. İster Avrupa'da, ister Amerika'da, ister Çin'de, ister Rusya'da...
Böyle bir insana asla demokrat denmez. Şimdi ben o kişilere soruyorum, 'Yasama
ve yargı ayak bağıdır' diyen Başbakanın sözü ortada dururken, siz ne yaptınız?
Siz ne söylediniz? Çünkü birileri Türkiye'ye üçüncü sınıf demokrasiyi uygun
görüyor da ondan. Bu halk birinci sınıf demokrasiye layıktır, üçüncü sınıf
demokrasiye değil. Birinci sınıf demokrasiyi savunacağız biz."
Avrupa Parlamentosu (AP)
Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda ile görüşmesinin iptal edilmesi
konusundaki haberleri okuduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Özellikle bir
gazete, manşete çekmiş. O gazetenin, o haberinin gece 11.00'de değiştirildiğini
biliyorum. Şimdi merak ediyorum. Gece 11.00'de o talimatı kim verdi? Biz
demokrasi mücadelesi veriyoruz, özgürlük mücadelesi veriyoruz, AKP yalakaları
burada her türlü çabayı gösteriyorlar. Ne zaman Brüksel'e gitsem efendim şu
oldu, bu oldu ama gideceğim. Türkiye'nin gerçeklerini Mısır'daki sağır sultana
kadar anlatacağım. Kararlıyız bu konuda. Hiç dönmeyeceğiz yolumuzdan. Medya ne
yazarsa yazsın. Baskı altında kalan medyanın, zaten haberleri bizim için çok
önemli değil. Biz inandığımız yoldayız. Düşündüğümüz yoldayız. Diktatörlere
izin vermeyeceğiz, bu ülkede. Yasamayı yok edersin. Kendi arka bahçen haline
getirirsin. Yargıyı yok edersin, sonra kalkacaksın bana demokrasiden söz
edeceksin, batılılar da bize üçüncü sınıf demokrasiyi hak görecekler, 'siz
demokrasicilik oynayın' diyecekler. Kabul etmiyoruz. Senin ülkende birinci
sınıf demokrasi varsa Türkiye'de de birinci sınıf demokrasi olacak. İşin özü
budur"
OTORİTER DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRASİ:
Son dönemlerde demokratik sistemlerle yönetilen ülkelerin devlet
anlayışlarında totaliter devlet anlayışının niteliklerinin, güçlü devlet, güçlü
iktidar, güçlü siyaset, istikrarlı siyasi yönetim ve siyasi kadrolar
anlayışının etkisiyle demokratik yönetim ve siyasete egemen olduğu görülmektedir.
Bireyleri, yurttaşların haklarını kenara iten, devletin amaç ve hedefleri
birinci plana alan, bu hedeflere ulaşmak için her yolu geçerli sayan bir
iktidar yavaş yavaş ortaya çıkmakta ve bu iktidar, günlük her türlü siyasal oyunlarla
güvence altına alınmaya çalışılmaktadır.
Bu tip demokrasilerde ütopik bir gelecek vaadi ile bin yıllık bir iktidar
düşüncesi parti üyelerine ve topluma aşılanmaya çalışılır. İktidara destek
veren yoğun bir propaganda yürütülür. Bu amaçla tüm medyaya baskı uygulanarak
tekeline alınmak istenir. Sivil toplum kuruluşları ve muhalif partilerin
gösterileri üzerinde güvenlik güçleri ile şiddet ve baskılar kurulur ve bu
baskılar gün geçtikçe artar. İktidarın yönetim uygulamalarına karşı olan sivil toplum örgütleri
üzerinde baskılar ve yıldırma politikaları uygulanmakta, muhalefet partilerine
uygun olmayan yöntemlerle şiddetli biçimde saldırılmaktadır.
Düşünce özgürlüğü,
yönetim aleyhine tek bir düşünceye tahammül edilmeyecek şekilde sınırlanmak
istenir. Buna bağlı olarak Liderin eleştirilmesine tahammül yoktur. Lider her
şeye tek başına karar vermektedir ve otoritesi kesindir.
Tüm bu niteliklerin
yanında akraba ve yakın kişilerin kayırılarak yolsuzlukların yapılması, bu
yolsuzlukların ortaya çıkmaması için denetim organlarının (Sayıştay'ın) görev dışı bırakılmaları, demokratik
yönetimlerin totaliter niteliklerle ortak niteliklere sahip olarak, diktatörlük
rejimlerine benzer otoriter demokrasiler durumuna gelmelerini hızlandırmaktadır.
Doğaya ve topluma
ait, oluşarak kendini varlıklaştıran her varlık, varlık olarak kendini ortaya
koyduktan sonra varlığını sürdürme eğilimi taşır. İçindeki eğilim ve iç güç ile
varlığını sürdürmek için her türlü yola başvurur. Bu doğal ve toplumsal ilkeye
bağlı olarak ve aynı zamanda yapılarında var olan otoriter iktidar olma anlayış
ve düşünüşünün oluşturduğu istenç ile seçimle iktidara gelen otoriter
demokratik yapıdaki iktidarlar, demokratik sistemin iktidarları denetleyici ve
değiştirici kuralları ve kurumları ile çatışmaya düşmektedir.
Bu sistemi para ve
her türlü zenginlik, ün ve makam sahibi olma tutkuları ile savunan ve sürdürmek
isteyenler kendi iş adamları çevrelerini, medyalarını, gazetecilerini, bürokrasilerini
oluştururlar. Bu kişi ve kurumlar, iktidarın varlığının sürmesi için en açık ekonomik,
siyasal ve toplumsal gerçekliklere saldırır ve çarpıtırlar.
Otoriter demokrasinin
iktidarları, bu niteliklere büründüklerinde, toplumların daha iyi yöneticiler
bulmasını sağlayan demokrasi yönetimini ortadan kaldırmış olurlar. Bütün dikta
rejimlerinde olduğu gibi, seçimlerle yönetimin değiştirilememesiyle toplumda
iktidarı ele geçirmek için zora, şiddete dayanan çatışmalar ve savaşlar ortaya
çıkar. Seçimlerle yeni hükümetler
kuruluyor görünümüne rağmen, iktidarların değişmeyen siyasi parti ve siyasal
kadroları, totaliter yönetimlerin niteliklerini taşır. Özgürlükçü bir demokraside
bu nitelikler bulunmaz. İktidar diğer siyasi parti ve kadrolarla paylaşıldığı
için iktidar savaşları ortaya çıkmaz. Açık gerçekler, doğrular bazı güçlerin
çıkarları için gizlenmediğinden, daha doğru kararlar alınır ve tüm toplumun
çıkarları için daha başarılı iktidarlar ortaya çıkar. Özgürlükçü demokrasiler daha erdemli yönetim biçimleridirler.
Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu ve birçok aydın yazar ve düşünürün, içinde birebir yaşayarak,
duyumsadıkları, algıladıkları gerçeklerden, AK Parti yönetimindeki demokratik
sistemin, Sn. AP Sosyalist Grup başkanı Swoboda’nın uzaktan belirsiz algılamalarının
tersine; güçlü, istikrarlı bir iktidara sahip olmak düşüncesi ile totaliter
niteliklere sahip bir otoriter demokrasiye gitmekte olduğu görülmektedir. Bu
demokrasinin, siyasal yönetimlerin güçlendirilmesi ile ilgisi yoktur. Arap
ülkelerinde, Arap Baharı denilen kanlı dönüşümlere neden olan, Suriye’de de
henüz tüm şiddeti ile süren totaliter yönetimlerin niteliklerine benzer durum
almaktadır.
Otoriter demokrasinin
varlığının sürmesini bilinçli olarak AK Parti yöneticileri mi istemektedir, yoksa
Ak Parti iktidarının bilinç denetimini ele geçiren uluslar arası güçler mi
istemektedir, sorusu önemlidir. Bu sorunun genel yanıtı, yönetimin çevresini
oluşturan güçlerin davranışları üzerindeki gözlemlerle bulunabilir. İktidarı
çevreleyen ülke içinde ve dışında bazı iş adamları, medya, güvenlik ve
istihbarat güçleri, bürokrasi, iktidarın ele alınması, sürdürülmesi,
yönlendirilmesinde her türlü çabayı göstermektedir. Bu çabanın önüne Ak Parti
bile geçemeyecek durumdadır.
İsmail İNCİ,
18/05//2013
My facebook
page:https://www.facebook.com/bgi.inci
My twitter
page:https://twitter.com/ismailinci