ESNEK ÜRETİM YÖNTEMİNİN İLKELERİ, KİTLE ÜRETİM YÖNTEMİ İLE
KARŞILAŞTIRILMASI VE EKONOMİK- SİYASAL ETKİLERİ (1)
1980 yıllarda
ortaya çıkan, toplumların ekonomik ve siyasal düşünce sistemlerinde tarihsel
bir değişim yaratan “Esnek Üretim Yöntemi”,
karşılaşılan ekonomik sorunlara çözüm bulma, ekonomik krizleri önleme
arayışında, ekonominin tarihsel gelişme
sürecinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkmış, insan düşünüşünün önemli gelişme
aşamalarından biridir.
İlk ve Orta Çağda yaşayan toplumlarda sanayi üretimi,
basit teknik araç ve gereçlerle,
şehirlerde küçük atölyelerde daha çok zorunlu ihtiyacı karşılayacak
kadar yapılıyordu. Gıda ürünleri üretimi de yaşamak için zorunlu gıda
gereksinimleri karşılayacak kadar üretilebilmekte, ürünlerin pazarlanması,
üreticilerin ve ülkelerin az üretimleri nedeniyle daha az ticari kaygı
taşıyordu.
Onyedinci yüzyıldan itibaren
bilim ve teknik alanlarındaki büyük buluşlar,
insanlığın yaşamak için zorunlu gereksinmelerini karşılayacak kadar olan
üretim miktarını ve ürün türlerini, tüketimlerinden çok fazla ölçüde
arttırmıştır. Önce Buhar gücüyle, sonra petrol ürünleri ile çalışan karmaşık ve
çok güçlü makinelerin, su ile çalışan basit makinelerin yerini almasıyla
sanayinin geliştiği toplumlarda büyük hacimlerde ürün fazlalığı ortaya
çıkmıştır. 1711 yılında Newcomen’in yaptığı ilk ticari buhar makinesi 500 atın
yaptığı işi tek başına yapabiliyordu. James Watt ise buhar makinesini daha da
geliştirerek yakıt verimini yüzde 75 arttırmıştır.
Sanayi devrimiyle
birlikte, insanın fiziki gücüne dayanan basit araç gereçlerle yapılan küçük
atölye tipi üretim (manüfaktür üretim) yerini, makinelerin üretim aracı olarak
organize ve yaygın olarak kullanılmasıyla ortaya çıkan fabrika türü üretime
bırakmıştır. Fabrika türü üretim toplumların ve şirketlerin kitlesel ürün
çıkışıyla birlikte, ürünlerin gereksinmelerin kat kat üstünde olmasıyla büyük
ticari(pazar) kaygılarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Sanayileşen,
bilim ve teknoloji alanında ilerleyen bu ülkeler yığınsal, büyük hacimlerde
üretim tekniğine sahip olarak, çok büyük miktarlarda fazla ürün sahibi olmakla
birlikte, diğer yandan, bilimsel ve teknolojik buluşların sanayide
uygulanmasıyla ortaya çıkan yeni ürün türlerinin talebiyle birlikte, büyük
miktarlarda üretim yetersizliği ile karşı karşıya kalıyorlardı.
Toplumlarda yeni
ürünlerle birlikte yeni bir talep ve yeni bir toplumsal gereksinim ortaya
çıkar. Toplumsal talepler bilim ve teknolojideki ilerlemeye bağlı olarak tür ve
hacım olarak artar. Bu taleplere bağlı olarak toplumlar, yeni yatırım
kaynakları bularak (emek, sermaye, girişimci) yeni üretim örgütlenmeleri
(fabrikalar) oluştururlar. Yapılan sürekli yeni yatırımlarla toplumlar
zenginleşir, uygarlıkta daha ileri
noktalara ilerler.
Bilim ve teknolojideki buluşlar
toplumları iki yönde etkileyerek üretime yansımaktadır: Makineleşmeye bağlı
olarak kitlesel üretimler gerçekleştirilirken, aynı zamanda yeni yatırımlar
için yetersizlikler ortaya çıkarır. Yeni yatırım gereksinimleri bir yandan özgün
yeni, ilk üretimi yapılacak ürünler için ortaya çıkarken, ikincil olarak da bir
ürünün üzerinde değişikliklerle ve geliştirmelerle yapılacak üretim için ortaya
çıkmaktadır. Bu yeni gereksinimlerin getirdiği
yetersizlikler, kitlesel üretim yöntemini daha kışkırtmış, yeni pazar
gereksinimini, ticari tasaları daha da arttırmıştır. Ekonomistler ve yatırım
yapan şirketler Kitlesel Üretim Yönteminin zararlarını, toplumlarda ortaya
çıkardığı yıkımı, neden olduğu ekonomik krizleri, teknolojik ilerlemenin büyüleyici
etkisi altında kalarak yöntem olarak üretimdeki yanlışlıktan kaynaklandığını
görememişler, sorunların çözümünü değişik ekonomik ve siyasal düzenlerde
aramışlardır.
Bilim ve
mesleklerde artma ve gelişme, girişimcilerin daha fazla sermayeye ve insan gücüne
gereksinim duymalarına neden olmuştur. En az maliyetle, daha fazla çalışma
saatleri ve daha fazla işgücü ile daha fazla üretme gereksinim ve tutkusu
insanın sömürülmesine, insan haklarının çiğnenmesine neden olmuştur. Ortaya
çıkan yeni kölecilik anlayışı ve insanlar arasındaki gelir farklılığı, birçok
düşünürün; sanayinin, uygarlığın gelişmesinin insanlığın yararına olmadığı
düşüncesini ileri sürmesine neden olmuştur. Ürünlerin daha fazla üretilerek
depolanması ile boş zamanların yaratılacağı düşüncesine dayalı ideal toplumsal
sistemler düşünülmüştür. Modern toplumlarda bilim ve teknoloji ile birlikte
yeni meslek ve malların üretilmesinin, insanlar arasında eşitsizliği, gelir
farklılığını arttıran olumsuz etkileri ile ilk göz önüne seren Yakın Çağda,
İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı (Bilim ve Sanatlar Üzerine Konuşma)”
adlı yayını ile Jean Jacques Rousseau olmuştur:
“…toplum
içinde yaşayan insanda işler hep başka türlü olur: Önce yaşamak için zorunlu
gereksinme maddeleri, sona gereksinmeden fazla olanlar söz konusu olur; sonra
hayatın tatlı zevkleri, daha sonra büyük servetler ve sonra uyruklar, daha
sonra da köleler gelir; bir an bile durup dinlenmek yoktur. Daha da garip olanı
şu: Giderilmesi gereken gereksinmeler doğal gereksinmeler olmaktan ne kadar çok
uzak ve ne kadar az zorlu iseler bunlara karşı duyulan tutkular da daha kötüsü,
bunları giderme gücü de o kadar artıyor. Öyle ki, Benim kahramanım, uzun gönenç
ve refah dönemlerinden sonra, birçok hazineyi yiyip bitirdikten Ve birçok insanı
yıkıp yere vurduktan sonra, evrenin tek hâkimi oluncaya kadar her şeyi
boğazlamaya kadar varır.
Bütün insan hayatının değilse uygarlaşmış
her insanın içyüzündeki gizli kendini beğenmişliğini ve gözü yükseklerde
olmanın ahlaki tablosu, kısaca, işte böyledir. Uygar insanın durumu ile vahşi
insanın durumunu hiçbir peşin hükme kapılmadan karsılaştıran ve bunu yapmak
elinizden geliyorsa, uygar insanın kötülüğünden, gereksinmelerinden ve yoksulluklarından
başka, bir de ıstıraplara ve ölüme ne kadar yeni kapılar açtığını araştırın.
Bizi tüketen akıl ve ruh acılarını, bizi yoran ve yıkan şiddetli tutkuları,
fakirlere fazlasıyla yüklenen esiri çalışmaları, zenginlerin kendilerini
bıraktıkları daha da tehlikeli gevşekliği ve kimini gereksinmeden kimini de aşırılıklardan
öldüren durumu düşünürseniz; o korkunç besin karışıklığını, bu besinlere lezzet
vermek için başvurulan tehlikeli çeşnilendirmeleri, bozuk yiyecekleri, hileli
ilaçları, bu ilaçları satanların düzenbazlıklarını…”
“..Toplumdan
ve onun besleyip meydana getirdiği şatafattan, fizik yetilerden çok zihin yetilerinin
pay sahibi olduğu sanatlarla mekanik sanatlar, ticaret, edebiyat ve sanayi
geliştiren, devletleri zenginleştiren ve yok eden bütün bu yararsız şeyler
doğar. Bu zayıflayıp sona yaklaşmanın sebebi çok basittir. Tarım, kolayca
görüleceği gibi, niteliği nedeniyle bütün sanatların içinde en az karlı olması gereken
sanattır; çünkü tarımın urunu bütün insanların kullanmaktan en az
vazgeçebileceği şeyler olduğu için, fiyatlarının da en fakir insanların satın
alma gücüyle orantılı olması gereklidir. Aynı ilkeden bir de şu kural
çıkarılabilir: Genel olarak sanatların karlılıkları yararlılıkları ile ters
orantılıdır ve en gerekli olan sanatların, en sonunda, en çok ihmal edilen
sanatlar olmaları gerekir. Buradan da endüstrinin gerçek üstünlüğü ve
endüstrinin ilerlemesinden doğan gerçek sonuç hakkında neler düşünülmesi gerektiği
anlaşılır… Sanatlar ve endüstri yaygınlaştığı ve geliştiği ölçüde, lüksün
sürdürülmesi için zorunlu olan vergilerle yüklü ve hayatını işle açlık arasında
geçirmeye hükümlü, küçük görülen çiftçi tarlasını terk edip, ekmek götürmesi
gereken şehre kendi ekmeğinin peşinde koşmaya gider.”
Uygarlığın
getirdiği kötülüklere rağmen, bilim ve teknoloji alanındaki çalışmalar insan
varlığının ayrılmaz bir parçasıdır ve engelleme olanağı yoktur. Bilim ve
sanatlarda gerçekleşen ilerlemeyi engelleyerek insan mutluluğunun sağlanacağı
düşüncesi büyük bir çelişkidir.
Üretim yönteminde
bazı adı konulmayan değişimler yaşanılsa da 1980’li yıllara kadar Kitlesel
üretim yöntemi anlayışı, büyük krizlere, dünya savaşlarına rağmen karşı
konulmaz ve yöntem üzerine fazla düşünülmeyen konu olarak kalmıştır.
“Klasik üretim anlayışının egemen olduğu,
yığınlar halinde üretim yapıldığı, fabrikalarda sadece daha fazla kâr elde etme
amacına yönelik olarak çalışıldığı bir dönemin rekabet anlayışı da, ekonomik
anlamda çok da ilerleme sağlayıcı bir özelliğe sahip olmamıştır. Dönemin
dinamiklerine uygun anlayışlar olarak ortaya çıkmış oldukları söylenebilir,
fakat yarattığı tahribatlar itibariyle de pek de amaca ulaştırıcı nitelikte
olmadıkları ortadadır. “
YALÇINKAYA, Timuçin, “Sanayi ve Bilgi Toplumlarında Rekabet Ekonomisi” Rekabet Bülteni Dergisi, ESC Consulting Yayını, Yıl:2001,
Sayı:5, 2001.
ÜRETİM YÖNTEMİ VE ÜRETİM TEKNİĞİ KAVRAMLARININ
AYRIMLILIĞI:
Üretim Teknik veya sistemleri ile Üretim
Yöntemlerini birbirinden ayırt etmek gerekir. Ekonomik anlamda Teknik deyimi
genel olarak üretimde kullanılan alet ve araçlar için kullanılır. Üretim
tekniği, varolan günün üretim araç, gereç ve üretim öğelerini günün üretim
koşulları içinde değişik yollarda bir araya getirerek üretim faaliyetinde
bulunmayı anlatır. Üretim yöntemi ise ekonominin tüm gelişme tarihinde, üretim
ve tüketim dengelerini en ussal biçimde gerçekleştirecek; karşılaşılacak sorunların, yanılgıya
uğramadan kolay ve zamanında çözüm yollarını ortaya koyacak; kolay, hızlı,
verimli üretim faaliyetini gerçekleştiren düşünce anlayışını ve yolunu anlatır.
Gerçeği araştırmak için her şeyden önce doğru
akıl yürütmede yöntem sorununu araştıran ünlü filozof Descartes ‘Anlığın Yönetimi İçin Kurallar’ adlı kitabında yöntemin belirlenmesinin gerekliliğini şu sözlerle
anlatır:
: “ gerçeği bir yöntem olmaksızın
araştırmak…doğal ışığı karıştırıp ansal güçleri köreltir,,,görüşlerini
zayıflatır…Yöntem karşıt yanılgıya
düşülmeksizin …tüm şeylerin bilgisine ulaşabilmek için tümdengelimin
nasıl bulunması gerektiğini doğru olarak açıklıyorsa…daha öte hiç bir şey
gerekli değildir”.
Üretimde
anlayış, düşünüş olarak iki tip Üretim Yöntemi vardır: Kitlesel üretim yöntemi
ve esnek üretim yöntemi. Üretim teknikleri veya üretim sistemlerinin sayısı ise
çok daha fazladır: Grup teknolojisi üretimi, sürekli üretim sistemi, sıfır
stoklu üretim…vb
KİTLE(YIĞIN) ÜRETİM YÖNTEMİ:
Makineleşmeden, teknolojinin gücünden yararlanarak yapılan çok büyük
ölçekli üretime verilen bir addır. Çok büyük hacimli kitle üretimi, optimal bir
büyüklüğe ulaşan işletmelerin ortalama üretim maliyetleri düşürür, büyük rekabet üstünlükleri sağlar. Ancak
optimum büyüklükten sonra özellikle talebin doyum noktasına ulaşması ile
pazarlama sorunu ortaya çıkar. Üretimin düşürülmesi zorunluluğu ekonomilerde
gerilemelere, krizlere yola açar.
Kitle üretimi yöntemi anlayışına sahip olan işletmeler, talebin doyumu,
pazarların gereksinimlerini karşılamaları durumunda, üretim yapılarında bir
değişiklik yapmak üzere kuruluşlarını yapılandırmazlar.
Kitlesel üretim yönteminde İşbölümü,
Klasik ekonomistlerden Adam Smith’in işbölümünün düzenli olarak
yapılandırılmış olmasının üretimin tüm süreçlerindeki önemi üzerine görüşlerine
dayanarak, aşırı olarak düzenlenmiştir.
Çünkü Adam Smith “ Ulusların Zenginliği” adlı ünlü klasik kitabında İşbölümünün
üretim artışının en önemli etkeni olarak görür.
“Pek
yoksul ve bu yüzden gerekli aletler bakımından kötü donatılmış olmasına karşın,
işçiler sıkı çalışınca, aralarında, günde on iki libre kadar iğne
yapabiliyorlardı. Her librede, dört binden çok orta boy iğne bulunmaktadır.
Demek, bu on iki kişi bir arada günde kırk sekiz bini aşkın iğne
yapabilmekteydi. Şu halde, kırk sekiz binin onda birini yapan her adam, günde,
dört bin sekiz yüz iğne yapıyor sayılabilir. Oysa, birbirine bağlı olmadan,
ayrı ayrı çalışsalar bu iş için yetişmemiş bulunsalardı, bunlardan her biri,
günde teker teker, kuşkusuz yirmi iğne, belki bir tek iğne bile yapamayacaktı.
Yani yaptıkları çeşitli işlemlerin elverişli bölümü ve birleşimi sonucunda
şimdi başardıklarının iki yüz kırkta birini muhakkak dört bin sekiz yüzde
birini, ihtimal ki beceremeyeceklerdi.”
İşbölümünün üretkenliğini daha da artırmak için hareketli bantlar
konularak bant sistemi üretim kurulmuştur. Kitlesel üretim yönteminin önemli
temsilcileri, kitle üretim sisteminin bilimsel olarak kurallarını açıklayan
Taylor ile fabrikalarında aynı yöntem
uygulayan Ford’dur. Ekonomist Keynes ile birlikte bu
yöntemin önemli geliştirici ve sürdürücüleri olmuşlardır.
Üretim yapıları Klasik ekonomistlerden Adam Smith’in işbölümünün
üretimdeki artışın önemi üzerine görüşlerine dayanarak aşırı bölümlere
ayrılmıştır. Bu bölümlerde, işbölümünün üretkenliğini daha da artırmak için
hareketli bantlar konularak bant sistemi üretim kurulmuştur.
Kitle üretim yönteminin
kurallarını Taylor koyduğundan ve Ford fabrikalarında bu yöntem geniş olarak
uygulandığından, bu yöntem aynı zamandaTaylorizm ve Fordizm olarak da
adlandırılır.
Kitlesel üretim yöntemi anlayışının ilkelerini şöyle sıralayabiliriz:
a)İleri düzeyde makileşmeden yararlanarak üretim işlemlerinin sayısını ve
sürelerini azaltmak, bu amaçla çok büyük, karmaşık; uzun ömürlü fabrikaların
kuruluşunu amaçlamak b) Özellikle üretim olmak üzere tasarım ve satış
organizasyonunda aşırı iş bölümüne gitmek. c) Kitlesel üretimi sürdürebilmek
için oransal olarak fiyatları düşürmek. d) Kitlesel üretim yapabilmek için daha
büyük şirketler kurmak. Küçük şirketlerin kitlesel üretimde büyük şirketlerle
rekabet etmesi piyasa koşullarında daha zordur.
Kitlesel üretim yöntemi anlayışı ortaya önemli sonuçlar çıkarmıştır.
Makineleşmeye dayanan aşırı işbölümüyle ortaya çıkan kitlesel üretime talep yön
vermemektedir. Düşük maliyetle bol miktarda üretilen malların (kaliteli olmasa
da) her zaman alıcı bulacağı varsayılmaktadır. Küçük şirketlerin piyasada
varlıkları piyasaların rekabetine bırakılmaktadır. Aşırı işbölümü ve çalışanların
mekanikleştirilmesi, çalışanların niteliksiz duruma getirilmesini ve niteliksiz
işçiliği teşvik etmiştir. Kitlesel üretim kitlesel tüketimleri
gerektirdiğinden, ulusların kendi üretimlerini tüketmeleri ekonomik anlayışını
ve Keynes’in ulusal pazarların korunması, devletin piyasalara müdahalesi
ekonomik düşüncelerinin savunulması düşüncesini ortaya çıkarmıştır.
Zaman içinde kitlesel üretim yöntemiyle üretim yapan şirketler için
atıl makinelerle uğraşmak atıl işçilerle uğraşmaktan daha önemli hale geldi, çünkü
stoklar yükseldi, yeni müşteri ihtiyaçlarına cevap verilemedi. Müşteriler
kalite, dayanıklılık ve satış sonrası hizmetlere büyük önem vermeye başladı.
Kitlesel üretim yöntemi ve anlayışı bilim ve teknolojinin ilerlemesi
ile ortaya çıkmış olan bir üretim olmasına rağmen, bilimsel ve teknolojik
ilerlemelerin önünde engel olan bir yöntem olmuştur. . Çünkü büyük şirketlerin
ileri, yeni teknolojileri kullanımı zordur, sınırlıdır. Büyük maliyetlerle
kurulan büyük şirketler yeni teknolojileri kullanmakta, yeni maliyetlerinin
yüksek olması nedeniyle, esnek üretim yöntemi anlayışı benimseninceye kadar
daha tutucu davranmışlardır.
Kitlesel üretimle açlığın ve
yoksulluğun sona erdirileceği düşünülürken, büyük ekonomik krizlerin ve
savaşların, piyasa dengesizliklerinin çıkmasına nedeni olmuştur. Bu üretim
yöntemi bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemelere ayak uydurmayan hatta önünü
kesen bir yöntem olduğundan, bu temel
niteliği nedeniyle, gelişmelere kapalı
kitlesel üretim yapan toplumsal sistemler uygarlığın gelişmesine ayak
uyduramayarak yıkılmak zorunda kalmıştır. Doğu Blok’unun ortaya çıkış ve
yıkılışının temel nedenleri de, bu yöntemin ortaya çıkardığı ekonomik
süreçlerde aranmalıdır.
Esnek üretim yöntemi ise, bilim ve teknolojideki gelişmelerle üretimi
uyumlaştırmıştır. İnsanın bilim ve teknolojideki gelişmesinin önünü kesen değil
tersine, hızlandıran ve topluma yayan bir anlayış ve yöntemdir.
İsmail İNCİ, 19/12/2013