BİREYLERİN ZENGİNLİĞİNİN KAYNAKLARI
Ekonomik değerlerin
üretimini ve piyasada ortaya çıkış sürecini bilmeyen halk arasında: “fazla
zenginlik, hırsızlık, yolsuzluk yapmadan, haram yemeden gerçekleşemez; fazla
zenginlik mutlaka devleti veya halkı soyarak elde edilebilir”, düşüncesi yaygındır. Bu yanlış düşüncenin en
kötü gelişmesi ise bu anlayışın halkın yanında toplumu yöneten siyasetçiler
tarafından da bir kural olarak benimsenerek toplumda soygunculuğu, yolsuzluğu destekleyip
kışkırtması, siyasal iktidarların yolsuzluk ve hırsızlıklarını devleti yönetim
işlerinde olağan bir davranış olarak karşılamasıdır. Bu anlayış ve hatta
ekonomik- siyasal düşünüş biçimi, genel ahlak ve toplum düzeni ilkelerine
aykırıdır; toplumu kargaşaya, iç
çatışmalara sürükler.
GENEL
OLARAK DEĞER KAVRAMININ ANLAMI:
Değer kavramı
bazen iyi, uygun, yüksek yararlı olarak nitelendirilen somut ve soyut nesneler
için kullanılır; para, mücevher, başarı, kuvvet, şöhret…gibi . Bazen de
insanların beğendiği, önem yüklediği,
yüksek yararlı nitelikler ve iyilikler gördüğü düşünceler, inançlar, tutumlar
ve kurumlar için kullanılır.
Antik
felsefenin önemli düşünce okullarından olan sofistlere göre değerleri hazlar
belirler. Kişilerin mutluluğu, hazlara
bağlıdır ve hazlar kişiseldir, kişilere göre değişir.
Antik felsefenin ünlü
düşünürü Herakleitos’a göre ise değer ancak akıl yoluyla kavranabilir. Değerler
mutluluk vermelidir ancak asıl mutluluk yalnızca akılla sağlanır, bireysel
olarak bedensel ya da psikolojik elde edilen hazlarla değil. Akıl
yasadır(logostur), bu nedenle insanların doğanın ve toplumun yasalarını akıl
yoluyla, dolayısıyla toplumsal değerler olarak benimsemesi ve koruması gerekir. Bir toplum değerlerinden yoksunlaştırılmışsa,
bağı kopmuşsa o toplumun ayakta durması zorlaşacaktır. Sonuçta değerler, birer
davranış (fiil) olarak toplumun üyeleri tarafından izlenen ve benimsenen genel
amaçlardır.
Bu düşüncelere bağlı olarak değer kavramını
genel anlamıyla şöyle tanımlayabiliriz: Değer,
sıradan olmayan, önemli bir gereksinmeyi karşılayan, yüksek önemde
yararlı olan madde ve eylemlerin (fiillerin) tümüdür.
Değerler,
somut ve soyut, bireysel ve toplumsal olarak gereksinmelerin doyumunda rol
oynarlar. Bireyin birçok değeri, ihtiyaç ve isteklerini doğrudan doğruya tatmin
eden objelerin değerlendirilmesi ile ilgilidir.
EKONOMİK DEĞER KAVRAMI:
Ekonomik anlamda değer kavramının
anlamı genel anlamın içinde barınır: İnsanların gereksinmelerini karşılamak
için ürettikleri ürünler ve bu ürünlerin üretimini sağlayan fiiller(eylemler)
ekonomik değer olarak adlandırılır. Televizyon,
giysi, kitap ekonomik ürün olarak bir değerdir. Bunları üreten güçlerin her
biri de eylemsel değerlerdir.
Tüm
değerlerin fiyatları vardır ve bir değerin ölçüsüne fiyat denir.
Üretilen
ürünlerin değeri fiyatlarla belirlendiği gibi Üretici güçlerin değerleri de
fiyatlarla belirlenir.
Üretici
güçlerin fiyatları toplumların ekonomik yaşamlarında ayrı kavramlarla belirlenmiştir:
Çalışanların (işçinin, memurunun..vb) fiyatına “ücret”, girişimcinin
(sanayicinin, tüccarın, imalatçının..vb) fiyatına “kar”, sermayenin fiyatına
“faiz”, toprağın gelir getiren fiyatına “rant” adı verilir.
Fiyatlar
ister bir ekonomik ürünün değeri için olsun, isterse üretici güçlerin değerleri
için olsun, toplumların değerlerinin
alış-verişinin (değiş-tokuşunun=takasının) yapıldığı piyasalarda ortaya çıkar.
Değerlerin arz ve talebinin kesiştiği orta noktada belirlenir.
Ancak
bir ürün ne kadar çok takas edilebiliyorsa, o ürüne olan talep o kadar çoktur
ve bağlı olarak o kadar çok değer (gelir)
elde eder. Bütün üretici güçlerin amaçları daha çok değer kazanmak eşdeyişle
gelir elde etmek için diğer ürünlerden daha fazla kendi ürününü pazarlarda
değiş-tokuş edilebilir olmasını sağlamak ve daha çok piyasalara ürün sunmaktır.
SABİT-TÜMLEŞİK DEĞER, BÖLÜNEREK-ARTAN DEĞER:
Bazı
değerler, sadece karşılıklı olarak bir ürün ile pazarda alış-verişe girerken
bazı değerler, bölünerek sayısı sınırsız ürün ile pazarlarda alış-verişe girme
yeteneği gösterirler ve daha çok gelir (ürün) sahibi olarak zenginleşirler.
Kendi
gereksinmeleri dışında daha fazla ürün üretme çalışmasında bulunmayanlar, genel
olarak hizmet üretiminde bulunanlar, çok fazla sayı ve türde ürün ile
alış-veriş yapamayacaklarından, elde ettikleri ürünlerin miktar ve değeri de
sınırlı kalmaktadır. Bu tür değerleri ekonomik olarak “ sabit-tümleşik değer”
olarak sınıflandırmak (kavramlaştırmak) mümkündür. Bu tür değerler değişimde
tektir, bölünerek ve çoğalarak birçok değerle alış-verişe girme özelliği
göstermezler.
Bölünerek
sürekli ve sınırsız artarak pazara sunulan, böylece birçok değer üreticisine
hitap edebilen, hatta çağdaş ekonomide milyonlarca ürün olarak bölünebilen
değerler ise “Bölünerek-artan değer” olarak kavramlaştırılabilinir. Bu
sınıflandırmada bir terzinin, diktiği giysilerle binlerce değer üreticine hitap
etmesi; bir ayakkabıcının, bir kitap
yazarının, bir sarkıcının, bir sanayicinin..vb ürettikleri binlerce ürününün, diğer
onbinlerce değer üreticisinin ürünleri ile değiş-tokuşa girmesi “Bölünerek-artan
değere” örneklerdir. Bölünerek sınırsız artan değer, ne kadar çok sayısal
olarak artarsa, gelir o oranda artacaktır. Temel anlayış olarak bireylerin
zenginliğinin, sermayelerinin artışının ve birikiminin kaynağı Bölünerek-artan
değer sahibi olmaktır.
Küçük
bir bakkalın günlük her birinden net olarak 2 lira geliri olan 50 müşterisine
hitap ettiği varsayıldığında aylık kazancı 2X50X30=3000 TL’dir.
Büyük
bir market sahibinin günlük her birinden net olarak 2 lira geliri olan 1000
müşterisine hitap ettiği varsayıldığında aylık kazancı 2X1000X30=60.000TL’dir.
Bu
örnek ticaret alanında olduğu kadar, tarım ve hayvancılık alanında, sanayi
alanında bölünerek-artan değer sahipleri için de geçerlidir.
Temel
gereksinim olmayan insan haz, istek, heves, hoşnutluk..vb psikolojik
gereksinmelerine karşılık olan müzik eserleri, spor karşılaşmaları, resim,
heykel..gibi sanat eserleri de bölünerek-artan değer sahibi olarak zenginlik
yaratmaktadır.
Bir ürünün nitelikleri
değiştirilip geliştirilerek üretildiğinde fiyat yüksekliğinden geliri (kar’ı)
artarak zenginliği arttırır, ancak gerçek zenginlik sayısal olarak değerin
artması ve çok daha fazla ürünle pazarda yer almayı gerektirir. Ülke
ekonomilerinin refahı sonuçta bölünerek-artan değer sahibi olmalarına bağlıdır.
Sanayi ürünlerinin
üretimi, tarım ürünlerinin üretimi arttıkça fiyatların düşmesi ile kar’ın düşeceği,
gelirin azalacağı anlayışı ise yanlıştır. Birim başına düşen maliyetler, ölçek
ekonomisinin niteliklerine bağlı olarak zorunlu düşeceğinden fiyatlardaki düşüş
karlılığı etkilemeyecektir. Üretim arttıkça, birim ürün başına düşen kar
azalıyor görünmesine rağmen, Bölünerek-artan değerden dolayı gelir eskisinden
daha çok ve hızlı artmaktadır.
Ancak kar’ın artması,
toplumsal ekonomik adaletin sağlanması için ücretlerin artışına yansımalıdır. Çünkü
zenginliğin kaynağı olan Bölünerek –artan değer toplumlarda gelir eşitsizliği
sorunun da temel nedenidir. Bölünemeyen değer sahipleri (ücretler) ile arasında
büyük dengesizlikler (eşitsizlikler) ortaya çıkmaktadır. Toplumların gelir
dağılımında uçurumlar oluşturarak büyük kargaşaların ortaya çıkmasına neden
olur.
Ücretler (sabit-tümleşik
değer) belirlenirken insanın yaşamını sürdürmesi, hayvanların yaşamlarını
sürdürecek maliyetlerle eşleştirilmemelidir. İnsanın yaşamını sürdürme
maliyetleri içinde toplumsal tüm gereksinmeleri karşılayan, refah
maliyetlerinin de olması düşünülmeli,
“asgari ücretler” bu anlayışa
göre hesaplanmalıdır.
Bireylerin zenginliğinin
kaynağı bölünerek artan değere sahip olmaktır. Toplumda devletin kurumlarını hırsızlık,
yolsuzlukla soyarak; kişileri dolandırarak zenginlik sağlanamaz, sermaye
birikimi ve artışı gerçekleştirilemez.
Toplumların
bütün olarak zenginliği ise tüm soyut ve somut “Değerlerin” toplamından oluşur.
Bu değerlerin analizi ayrı bir araştırma konusudur.
İsmail
İNCİ, 10/08/2014