16 Haziran 2015 Salı

7 HAZİRAN 2015 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ





7 HAZİRAN 2015 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ


     Cumhuriyet yönetimleri babadan oğla geçen bir ailenin veya bir sınıfın sonsuz olarak iktidarı elinde tuttukları yönetim biçimleri değildir.. Halk uygun görmediği, beğenmediği, başarısız ve kötü gördüğü iktidarları belirli dönemler içinde yapmış olduğu seçimlerle değiştirme hakkına sahiptir. Halkın özgür iradesini kullanarak yapmış olduğu seçimiyle iktidarların değişmesi yönteminin bulunmadığı yönetim biçimine sahip olan  toplumlarda iktidarlar, suikastlarla, darbelerle veya halkın isyanı ile iç savaşlarla değiştirilmek zorunda kalınır.
 Bu niteliği ile cumhuriyet yönetimleri, toplumsal barışın bozulmadığı, başarısız olan yönetimlerin her an değiştirilebilmesi ile başarılı devlet yönetiminin gerçekleşme oranının yüksek olduğu yönetim biçimleridir.
AK Partinin oluşturduğu iktidar da on üç yıl süren bir süreden sonra 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel seçimleri ile sona erdirilmiştir. Giderek özgürlükleri kısıtlayan, yasaları kendi çıkarlarına göre kullanan, özgür basını ortadan kaldıran,  basın ve medyayı kendi propagandasını yapan araç haline getiren, her kesime baskı uygulayan sonuçta iktidarını korumak ve sürdürmek için cumhuriyet yönetimini kendi çıkarları yönünde oligarşik bir yönetim biçimine dönüştüren AK Parti iktidarının, seçimlerle değiştirilmemesi durumunda toplumsal barışın bozulmasına yakın bir zaman içinde neden olma olasılığı çok yükselmiş bulunuyordu. 


AK Parti iktidarı giderek sahip olmuş olduğu nitelikleri ile nefret duyduğu Suriye Lideri Beşir Esat’ın ve ülkesinin niteliklerine ülkesi ile birlikte büründüğünün farkında değildi veya farkında olsa dahi çıkarları ile çatıştığı için Suriye’nin niteliklerine sahip bir ülkede iktidar olmayı tercih ediyordu.
AK Parti iktidarı geçmişte yaşanan siyasal olaylardan ders almadığından aynı hataya düşmüştür. AK partiyi iktidara getiren, 2002 yılından önceki devlet kurumlarındaki rüşvet ve yolsuzluklar, çıkar ve makam kavgaları, bağlı olarak ekonomideki dengelerin bozularak krize dönüşmesi sonucu ANAP, Doğru Yol ve DSP iktidarlarındaki hükümetlerin halk tarafından seçimle iktidardan uzaklaştırılmasıdır.
2001 yılında yaşanan bazı olaylar bu siyasal olgunun kanıtıdır:
“2 Ocak
İstanbul DGM Savcılığı, Bank Ekspres'in hortumlanması olayında Korkmaz Yiğit ve 11 kişiyi, 
Egebank ve İnterbank'ın hortumlanması olayında ise Cavit Çağlar hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı.
6 Ocak
Enerji ihalelerinde yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine başlatılan ''Beyaz Enerji Operasyonu''kapsamında aralarında eski Devlet Bakanı ve TEAŞ Yönetim Kurulu Üyesi Birsel Sönmez'in de bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı.
2 Şubat
İstanbul DGM, Sümerbank'tan verilen usulsüz kredilerle ilgili olarak, bankanın eski yönetim kurulu üyesi Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu hakkında ek soruşturma başlattı.
7 Mayıs
TEDAŞ Genel Müdür Vekili Osman Nuri Doğan ile Dağıtım ve Hat Şebekeleri Daire Başkanı Hasan Tiftik yolsuzluk yaptıkları belirlenerek tutuklandı.

12 Mayıs
Beyaz Enerji soruşturmasını yürüten Albay Aziz Ergen görevinden alınarak, Bakü'ye atandı.
31 Mayıs
Yüksel Yalova, Devlet Bakanlığı'ndan istifa etti. Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, ''Akrep Operasyonu'' kapsamında eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ile dönemin TDK Başkanvekili Prof. Dr. Hamza Zülfikar'ın da aralarında bulunduğu 13 sanık hakkında ''zimmetlerine para geçirdikleri'' gerekçesiyle dava açtı.

6 Haziran
Sadettin Tantan, Devlet Bakanlığı görevinden ve partisi ANAP'tan istifa etti.

7 Haziran
İstanbul Emniyet Müdürü Kazım Abanoz istifa etti. 10 Haziranda da Turan Genç, Emniyet Genel Müdürlüğü görevinden istifa etti. 

20 Haziran
İzmir'de SSK'nın dolandırılmasına yönelik düzenlenen ''Beyaz Önlük Operasyonu'' kapsamında SSK İl Sağlık İşleri Müdürü Dr. Melih İnan, gözaltına alındı.
15 Temmuz
Sağlık Bakanlığı, Sağlık Meslek Liseleri yönetmeliğinde değişiklik yaparak, öğrencilere ''bekaret zorunluluğu'' getirdi. Bu liselerin ödül ve disiplin yönetmeliğini yeniden düzenleyen bakanlık, daha önce ''iffetsizliği sabit olan'' şeklindeki maddeyi ''fuhuş yapmak ya da cinsel ilişkiye girmiş olduğu tespit edilmek'' diye değiştirdi. Yönetmelik, eğitimcilerin ve sivil toplum örgütlerinin tepkisini çekti.

16 Temmuz
Türkiye'de ilk kez açlıktan bebek ölümü haberi geldi. Manisa'da Berivan isimli bir bebeğin açlıktan öldüğü doktor raporu ile ortaya çıktı. Ailenin tamamının açlık çektiği ortaya çıktı.
[Ak Parti iktidarının mitinglerinde :Açız! Diye bağıranlar olmuştur.]

27 Ağustos
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda yolsuzluk yapıldığı ortaya çıktı. 6 personel gözaltına alındı. 

5 Eylül
Koray Aydın, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'ndan istifa etti. Aydın, milletvekilliğinden istifa dilekçesi de verdi

6 Eylül
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, yeni adli yılın açılış töreninde, ülkenin bir polis devletine dönüştüğünü söyledi.

2 Ekim
Ankara DGM Başsavcılığı, Bağ-Kur'a yönelik operasyon başlattı. Operasyonda, hayali prim yatırarak çok sayıda kişinin emekli olmasını sağlayan 3'ü memur 6 kişilik bir şebeke ortaya çıkarıldı.

1 Aralık
İşçi ve memur sendikaları ile sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu ''Emek Platformu'' tarafından,''uygulanan ekonomik politikayı protesto'' için Türkiye genelinde kitlesel basın açıklaması yapıldı ve mitingler düzenlendi.

[Ekonomik kalkınmayı, “Yolsuzluk Ekonomisi” (devlet kurumlarında hırsızlık ve yolsuzluğu sermaye birikimi sağladığı için geçerli bir mazeret sayan ve kalkınma için önemli bir ekonomik model olarak gören yanlış anlayış) anlayışına bağlayarak inan ekonomist ve bürokratlar kaçınılmaz olarak ülkeyi büyük bir ekonomik krize sürüklerler. Gerçek kalkınma ve sermaye birikimi daha daha çok üreterek daha çok satarak gelirin arttırılmasıdır. “...Bu sınıflandırmada bir terzinin, diktiği giysilerle binlerce değer üreticine hitap etmesi;  bir ayakkabıcının, bir kitap yazarının, bir sarkıcının, bir sanayicinin..vb ürettikleri binlerce ürününün, diğer onbinlerce değer üreticisinin ürünleri ile değiş-tokuşa girmesi “Bölünerek-artan değere” örneklerdir. Bölünerek sınırsız artan değer, ne kadar çok sayısal olarak artarsa, gelir o oranda artacaktır. Temel anlayış olarak bireylerin zenginliğinin, sermayelerinin artışının ve birikiminin kaynağı Bölünerek-artan değer sahibi olmaktır..” www.iinci.blogspot.com, Ekonomik Değer Kavramı ve Bireylerin Zenginliğinin Kaynağı, 30/07/2014 ]
2 Aralık
Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı ve Çevik Kuvvet polisleri maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle protesto eylemi yaptı, yürüyüşe geçti. memur maaşları gecikmeli ödenmeye başladı. Yurt genelinde ise esnaf ayaklanması yaşandı. Ülkenin tüm şehirlerinde "Hükümet istifa"sloganlarıyla milyonlarca esnaf ve memur eylem yaptı.
Bakanlar istifa ediyor, dolar roket gibi fırlıyor, borsa çakılıyor, Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın kavgaları ülkeyi kaosa sürüklüyor. Bu sırada bankalar boşalıyor, hazine hortumlanıyor, milyar dolarlar iç ediliyor. Yüzbinlerce işyeri iflas bayrağı çekerek kapanıyor. Bakanlıklardan kurumlara kadar devletin tüm birimleri rüşvet ve yolsuzluk haberleri ile çalkalanıyor. Tüm ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı belgeleniyor. Çocuklar açlıktan ölüyor, anne babalar intihar ediyor. Geçimini sağlamak için fuhuşa yönlenen kadınların sayısında patlama oluyor. “ Süleyman ÖZIŞIK. - www.internethaber.com/ak-partiden-once-turkiye-ne-haldeydi-15264y.htm

On üç yıldan beri ülkeyi yöneten AK parti iktidarı gerçek cumhuriyet yönetimine sahip olan toplumsal güçler tarafından uygulanan siyasal bir strateji ile tek başına iktidar olmaktan uzaklaştırılmıştır. Ak Parti karşısında tek kitle partisi olan CHP’nin, yapılan anketlerde %30 oranlarını aşamadığı ve tek başına iktidar olma olanağı olmadığı görülünce muhalefetteki en çok oy alan iki partinin seçim barajını aşmaları, izlenen seçim kampanyaları ile desteklenmiştir.
07 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerinde barajı aşan   dört partinin almış olduğu oy oranları ve çıkarmış olduğu milletvekilleri kesin olmayan sonuçlara şu şekilde gerçekleşmiştir:

    AKP: Almış olduğu oy miktarı: 18.864.355, Oy Oranı: %40.86, Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı: 258
 CHP: Almış olduğu oy miktarı: 11.518.002, Oy Oranı: %24,94, Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı:132
 MHP: Almış olduğu oy miktarı: 7.519.034,  Oy Oranı: %16,28,   Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı:80 
HDP: Almış olduğu oy miktarı: 6.056.261, Oy Oranı: %13,11, Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı:80
Ak Parti iktidarının yönetimden düşürülmesi için izlenen Siyasal Taktik, İrade sonuçta hiçbir partinin tek başına iktidar olamayacağı oy oranlarına sahip olması ile 25. Dönem Genel Milletvekili seçimlerinin sonuçlanmasına neden olmuştur.
Bu sonuç, bir halkın cumhuriyetin kendilerine vermiş olduğu özgür irade ile seçme hakkını  en stratejik biçimde kullanması ile elde edilmiştir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de siyasal partilerin almış olduğu oy oranları içinde bir partinin program ve ilkelerinin oluşturduğu ideolojinden oluşan ideolojik oylar vardır. Ancak bu ideolojik oy oranları dışında partiler seçmenlerin günlük yaşamlarına yansıyan ekonomik, toplumsal, eğitim, sağlık..vb konularında gereksinmelerine karşılık veren projelerine bağlı olarak oylarını almaktadır. Araştırmalara göre Türkiye’deki her 100 seçmenden 35-40’ı ideolojik nedenlerle oy vermektedir. Geri kalan oy oranları seçmenlerin günlük yaşamlarındaki gereksinmelerini karşılamaya yönelik çalışmaları, tasarılarıdır. Böyle olduğu için örneğin bir parti, bir önceki seçimde iktidar olurken bir sonraki seçimde yüzde 1 oyda kalabiliyor. DSP, 1999 seçimlerinde yüzde 27 ile en çok oyu alırken 2002’de yüzde 1 oy ancak alabilmiştir.
7 Haziran 2015 Milletvekili Genel seçimlerinde HDP %6,5 oranında seçmenlerin günlük yaşamlarına yansıyan gereksinmelerden ki bu Ak Parti İktidarının oluşturduğu baskıcı yönetim tarzıdır, kaynaklanan tercihlerinden oy almıştır. Çünkü HDP’nin ideolojik oy oranı %6,5’u geçmez. CHP’nin ve Ak Parti iktidarına karşıt güçlerin izlediği strateji ve seçim  kampanyaları sonucu, bağlı olarak AK  Parti iktidarının izlemiş olduğu “ Kürt açılımı” politikası ile Kürt kimliğine sahip yurttaşlara vermiş olduğu cesaret, Kürt oylarının tamamının Ak Partiden ayrılarak HDP’ye geçmesine neden olmuştur. Ak Parti 2011 genel seçimlerine göre yüzde dokuz cıvarındaki oy kaybının önemli bir kısmını bu biçimde kaybetmiştir. Bir kısım oylar da HDP’nin barajı kesin olarak aşması için CHP ve diğer küçük sol partilerden HDP’ye geçmiştir.
MHP’nin ideolojik oy oranı %10’lar civarındadır. MHP %6 civarındaki seçmen tercihlerinden kaynaklanan oyu Ak Parti, diğer küçük partilerden gerek barajı aşması, gerek AK Partiden kurtulmak amacıyla, gerekse de HDP’ye tepki olarak almıştır.
Seçim sisteminde yapılacak değişikliklerle seçimlerde baraj oranının düşürülmesi, Ak Parti iktidarı gibi bir faktörünün bulunmaması, “Açılım Politikasının” bulunmadığı durumlarda da bu iki patinin oy oranlarının ideolojik oy sınırlarına çekileceği söylenebilir.
SEÇİM SONRASI HÜKÜMET KURMA AŞAMASINDA CHP İÇİN  İZLENECEK SİYASAL SÜREÇ:
Seçim sonucunda, Ak Parti iktidarının yanlış, iyi olmayan, yurttaşlarını ve ülkesini zora, sıkıntıya düşüren, dünyada saygınlığının kalmamasına, ülkenin Ak Parti ve çevresindeki mali güçler tarafından işgal edilmiş, özgürlükleri alınmış olarak görülmesine neden olan yönetiminden uzaklaştırılarak yeni bir hükümetin kurulması öncelikli olarak düşünülmelidir. Bu amaç ve hedef doğrultusunda mantıklı olarak dışarıdan HDP desteğinde CHP, MHP koalisyonundan oluşan bir hükümet kurulması öncelikli olarak düşünülmelidir.
HDP ile MHP’nin uzlaşamaması durumunda Ak Parti ile koalisyona giderek bir hükümet kurulması alternatifi denenmelidir. Şu durumda toplumun iş adamlarından oluşan bir grubun “Güçlü, istikrarlı, dünya çapında saygın bir Hükümet” düşünce ve girişiminden destek alınmalıdır. Çünkü diğer alternatif koalisyonlarla Ak Partinin yeniden iktidarda kalması ülkeyi çok daha kötü sonuçlara götürebilecektir. Bu durumdan da öncelikle dünyada büyük bir rekabet içinde olan uluslar kendileri için büyük çıkarlar çıkaracaklardır. Uluslar arasındaki rekabet, güç savaşı, Bir Ak Parti HDP iktidarında, etnik bölünmeyi, Ak Partinin yanlış siyasetinden kazanacaktır.
Ak Parti vahşi liberalizmden yana olan siyasetini ve cumhuriyete karşı olan ideolojisini, gerek MHP gerekse HDP ile koalisyon hükümetinde adım adım, sinsi olarak gerçekleştirmeye devam edecektir. Bu alternetifler karşısında CHP’nin bir Ak Parti ile koalisyonda yer alarak hükümete ortak olması büyük bir yurtseverliktir. Tersi durumda Türk ulusalcılığı unutturulacak, dinin devlet tarafından yurttaşların özgürce dini inanç sahibi olmaları yönünde güvencesinin sağlanması ortadan kalkacak, sosyal adalet vahşi liberalizm tarafından ezilecektir. Ak Parti iktidarının toplumun her kesimi üzerinde baskıları devam edecek, özgürlükler kısıtlanacak, basın ve medya özgürlüğü tamamıyla ortadan kaldırılacağı gibi, toplumun bu dördüncü gücü ile  halk uyuşturularak iktidarlarının sürekliliğinin sağlanması yönünde kullanılmaya daha güçlü olarak devam edilecektir.

“. Hükümet ilk iki dönemde liberallerle ittifak yapmasını, demokratik dış dünyanın desteğini almasını sağlayan ve hem kendi seçmenlerinin hem de diğer vatandaşların özgürlük alanını genişleten politikalara devam etmek yerine, kendi dünya görüşünü ve iktidarını tahkim etmeye yönelik politikalara ağırlık verir olmuştur. 2011 genel seçimlerinden bu yana kamuoyunu meşgul eden konu başlıklarına şöyle bir baktığımızda kürtaj meselesi, faiz karşıtı söylem, başkanlık rejimi, alkol satışı sınırlamaları gibi meseleleri görmekteyiz. Bu başlıkların bireylerin özgürlük alanlarını genişletmekten çok kısıtlamaya hizmet eden başlıklar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.... önceliği Türkiye’yi özgür bir ülke haline getirmekten çok siyasi yollarla kendi dünya görüşünü pekiştirmeye verdiğinin düşünülmesine yol açmaktadır. Nitekim, Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun yakın geçmişte verdiği bir demeçte “geçtiğimiz on yılda şartlar icabı liberallerle bir ittifak.... Bundan sonra herkes kendi yoluna gidecek. Gelecek dönem bir inşa dönemi olacaktır” mealindeki sözleri Ak Parti’nin hedef olarak kendisine Türkiye’yi dindar olan olmayan herkes için daha özgür bir yer haline getirmekten ziyade daha dindar bir yer haline getirmeyi seçtiğini düşündürtmektedir. Yine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “dindar nesiller yetiştireceğiz”, “kafası kıyak gençlik istemiyoruz” türünden söylemleri belli bir yaşam tarzı- nın devlet politikası haline getirilmeye çalışıldığına işaret etmektedir. Tabii ki bu durum devletin tarafsızlığı ile çelişmektedir. Bu aynı zamanda özellikle daha seküler yaşam tarzlarına yönelik siyasi hoşgörünün sınırlarının daraltıldığı anlamına gelmektedir...”
Bican Şahin Doç. Dr. | Hacettepe Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi



İsmail İNCİ,  16/06/2015





27 Nisan 2015 Pazartesi

ULUSAL GELİRE ETKİ EDEN ÜRETİM FAKTÖRLERİ VE "SİYASALEKONOMİ" FAKTÖRÜ



ULUSAL GELİRE ETKİ EDEN ÜRETİM FAKTÖRLERİ VE “SİYASALEKONOMİ” FAKTÖRÜNÜN ÜRETİM FAKTÖRLERİ DENGELERİ ÜZERİNE ETKİSİ


     Bir işletmenin üretim faaliyetinde bulunabilmesi için gerekli olan üretim faktörleri: a) üretim faaliyetlerini yerine getiren çalışanlardan oluşan emek gücü, b) üretimde kullanılacak makine, teçhizat, bina, teknoloji, hammadde alımları için gerekli olan sermaye, c) üretimde kullanılacak sermaye ve emek faktörlerini en verimli yöntemle organize ederek firmayı çalıştıracak olan girişimcidir.

     Bu anlamda “Üretim Faktörünü” tanımlarken, üretim çalışmasına doğrudan etki ederek gerçekleşmesini sağlayan etkenler, diyebiliriz. Üretime etki eden emek, sermaye, girişimci faktörlerinin yanında son bir etken olarak doğa da bir üretim faktörü olarak bazı iktisatçılar tarafından sıralansa da, doğa faktörü hammadde olarak sermaye faktörü içinde de değerlendirilmektedir.

   “Bir ulusun” yıllık üretim faaliyetinde bulunabilmesinde ve bu üretimin bol veya kıt olmasında etken olan “üretim faktörleri” ise doğa, emek, sermaye ve girişimcinin yanında bu üretim faktörlerini ülke genelinde en verimli yöntemle koordine eden devlet yönetimindeki sorumlu siyasetçilerden oluşan “siyasalekonomi” faktörüdür. Devlet yönetiminin ülke genelini kapsayan, ulusal ekonomiyi yöneten anlayış ve görüşü “siyasalekonomi” kavramının anlamını oluşturur. Doğa faktörünü ulusal ekonomide ayrı bir faktör olarak ele almak gerekir, çünkü ulusal alanda üretim faaliyetinde doğal kaynaklar çok büyük bir etkendir ve üretimin yönü ile miktarı konusunda doğrudan etkide bulunan bir faktördür.

     Siyasalekonomi faktörü ulusal üretimin çok veya az oluşunda etkide bulunurken koordine ettiği Emek Faktörünün üretim bilgisi, üretim deneyimi, üretim sürecindeki kavrama yeteneği, kullandığı üretim teknolojisi çok önem taşır. Siyasalekonominin yetkilileri emeğin üretim yeteneğinin artırılmasında eğitimine büyük önem verirler. Eğitimi-öğretimi sadece yurttaşların topluma uyum sağlaması açısından değil toplumda yer alacakları üretim çalışmaları açından da programlarlar. Üretimde yerleştirilen sermayenin birikim miktarı, sermayenin organize duruma gelerek emeğin çalıştırılması diğer bir anlamıyla “Girişimcilik Faktörünün” etkinliğinin arttırılması, üreticisi nüfus sayısının üretmeyen nüfus sayısından yüksek olmasının sağlanması siyasalekonominin üretim faaliyetleri arasındadır.


      Hükümetlerin uygulamış oldukları “siyasalekonominin” bir ulusun yıllık üretimi üzerinde etkisi çok önemlidir.  Siyasalekonomi faktörünün ulusal üretimin verimli ve yüksek olmasını sağlayabilmesi, yıllık ulusal üretimin gereksinmeleri karşılayabilmesi,  üretim faktörleri arasında dengeyi sağlamasına bağlıdır.

Yıllık ulusal gelirin artması ve yeterli olması “somut ürünlerin” üretiminin daha fazla olmasına bağlıdır. Elle tutulur ve zorunlu gereksinmelerin karşılanmasına karşılık olan ürünler “somut ürünlerdir”: Tarım ürünleri, giyim-tekstil ürünleri, yapı malzemeleri...vb. somut ürünlerdir.  Sanat eseri, kitap, tiyatro, eğitim…vb ile hizmete yönelik emek ürünleri  “soyut ürünlerdir”.  Adam Smith de dâhil bazı iktisatçılar Soyut Ürünleri üreten emeğe Üretken Emek olarak bakmazlar. Genellikle zorunlu gereksinmeleri karşılayan ele tutulur ürünler üreten emek Üretken Emektir. Gerçekte ise soyut olan ürünler de gereksinmeleri karşılamaya yöneliktir. Ancak bu ürünler dolaylı olarak ve gelecek yıllar içinde üretimi etkilerler. Bu etkiler üretimin çok daha büyük ölçülerde artmasına neden olur. Eğitimi, kitabı, bilimi, sanatı, yöneticilik de dahil çeşitli hizmetleri bu yönlerden değerlendirmek gerekir. Bu ürünlerin nitelikleri gereği, Üretken Emeği, “Soyut Üretken Emek” ve “Somut Üretken Emek” olarak kendi içinde ikiye ayırarak incelemek gerçeği belirlemek için gereklidir. Girişimcinin emeği, bürokrasinin, kamuda hizmet üreten çalışanlarının emeği soyut üretken emektir.


      Siyasalekonominin ekonomik dengeleri planlayarak sağlayabilmesi için, Somut Üretken Emek ile Soyut Üretken Emek ürünlerinin yıllık üretim miktarları arasındaki eşgüdüm, yönetim ve yönlendirme ile dengelenmesini gözetmesi şarttır. Siyasalekonomi üretim faktörü, diğer bütün üretim faktörlerine eşit mesafede olmalı, eşit davranışlarda bulunmalıdır. Kamunun veya girişimcilerin soyut üretken emek ürünlerinin ve gelirlerinin, zenginleşmelerinin fazla olduğu üretim dönemlerinde somut ürünlerin üretiminin yetersiz kalacağı ve zenginliğin artmayacağı açıktır. Somut üretken emeğin ise çok olduğu dönemlerde verimliliğinin az olacağı söylenebilir. Kamu personel giderlerinin ve kamu harcamalarının aşırı artması, bu aşırı artışa bağlı olarak kamuda soyut emeğin zenginleşmesi, artan kamu harcamalarının karşılanması için vergilerin arttırılması, sermayenin azalmasına doğrudan ve dolaylı olarak etki eder, somut üretken emeğin gelirlerini azaltır. Kamu harcamalarındaki aşırı artış veya kamunun aşırı zenginleşmesi, ekonomik dengelerin bozularak diğer üretim faktörlerinin yoksullaşmasına ve üretim yapamamasına neden olur. Sonunda ekonomik sorunlar ortaya çıkarak kronikleşir, krize dönüşür.

     Girişimci faktörünün  (veya kamu ile girişimci her iki faktörün ) aşırı zenginleştiği,  somut üretken emeğin yıllık gelirden çok az gelir aldığı üretim dönemlerinde ise, somut üretken emeğin üretimde bulunamamasına bağlı olarak ulusal üretim giderek azalır ve ülkelerin yoksulluğu artar.

     Bu üretim dengesizliklerinin temelinde “ulusal gelire etki eden Üretim Faktörleri” arasında zenginleşme amacında büyük bir rekabetin bulunması vardır. Özellikle sanayi ve ticaret alanındaki soyut üretken emeğin çıkarları ile somut üretken emek sahipleri (emek faktörü ile girişimci faktörü),  kamudaki soyut üretken emek ile somut üretken emek sahiplerinin (siyasalekonomi faktörü ile emek faktörünün) veya girişimci ile siyasalekonomi faktörü arasındaki çıkar çatışmaları, haksız rekabetlere yol açmaktadır. Kamu çıkarlarına aykırı olan bu rekabetlerin engellenmesi gerekir. Siyasalekonominin planlayıcıları çıkarılan yasalarla toplumdaki bu rekabetleri,  üretim faktörleri arasındaki üretim faaliyetleri ile gelir dağılımı dengelerini sağlayacak sistem içinde düzenler. Özellikle de Adam Smith’in de “Ulusların Zenginliği” adlı kitabında belirttiği gibi tarım ve sanayi alanında somut üretken emeğin çıkarları, siyasalekonominin (kamunun) çıkarları sanayi ve ticaret alanındaki girişimci soyut üretken emeğin çıkarları arasındaki dengenin gözetilmesi ekonomik dengelerin sağlanması açısından çok önemlidir. Sanayi ve ticaret alanında faaliyet gösteren bu kişi ve gruplara, birtakım haklar veren yasalar hükümetler tarafından çıkarılırken çok dikkat edilmelidir: “...  bir ticaret ya da sanayi alanında uğraşanların çıkarı, her zaman için, bazı bakımlardan kamu menfaatinden farklı, hatta buna aykırıdır.... Pazarı genişletip rekabeti daraltmak, her zaman iş adamlarının çıkarınadır. Piyasayı genişletmek, çokluk, kamu çıkarı için yeterince hoş olabilir. Ama rekabeti daraltmak, hep onun aleyhine olmak lazım gelir. Bu yalnızca, iş adamlarının, kârlarını doğal şekilde oluşacak olanın üstüne çıkararak kendi menfaatleri için öteki hemşerileri üzerine yersiz bir vergi koymalarını mümkün kılmaya yarar. Bu tabakadan gelen yeni bir ticaret kanunu ya da karar önergesi, daima büyük bir ihtiyatla dinlenmek; kılı kırk yararak, en kuşkulu bir dikkatle uzun uzadıya, iyiden iyiye incelenmeden hiçbir zaman kabul edilmemelidir. Bu, çıkarı hiçbir zaman kamu menfaatiyle tıpkı tıpkısına bir olmayan; genel olarak, halkı aldatmakta, hatta ezmekte menfaati bulunup, nitekim birçok vesilelerle, onu hem aldatmış hem ezmiş olan, bir insan tabakasından gelmektedir.” (s.146, Adam Smith, Milletlerin Zenginliği)

Ulusal  üretimi sağlayan üretim faktörlerinden üretimi planlayarak  eşgüdümü gerçekleştiren Siyasalekonomi faktörü, ülkelerin devlet yönetiminde bulunan hükümetlerin denetimi ve yönlendirmesi altındadır. Hükümetlerin bu üretim faktörünü, devleti yönetirken çıkarmış olduğu yasalarla,  yukarıda Adam Smith’in de belirttiği gibi yanlı olarak işadamlarından oluşan grubun çıkarına uygun kullanması siyasal yönetim biçimlerini de etkiler.

“Temelde üç yönetim türü vardır. Birin yönetimi olan Monarklık(Krallık veya tyrannosluk), birkaçın yönetimi olan oligarklık, birçok kişinin yani tüm toplum bireylerinin katıldığı yönetim olan demokrasi. Monarklığın devlet yönetimini elinde bulunduran birin niteliklerine bağlı olarak tiranlık ve krallık olarak iki türü, oligarklığın da yönetimde bulunan birkaç kişinin iyi ve kötü niteliklerine göre oligarşi ve aristokrasi olarak iki türü vardır.  

     Oligarklık yönetimlerini devlet bilgisi nitelikleri yanında sahip oldukları sanat kollarının niteliklerine göre de türlerine ayırabiliriz. Mali oligarklık, bürokratik oligarklık, teknokratik oligarklık… vb.

      Bunun yanında, demokratik yönetimler, birçokların yönetimi olmasına rağmen, gizli veya açık olarak oligarkların demokratik  yönetimi ele geçirmiş  bulunmalarına bağlı olarak mali oligarklık etkisinde demokrasi, bürokratik oligarşi demokrasisi..vb türlerinin ortaya çıktığı görülür.

     İdeal yönetim biçimi, yönetim bilimine göre devleti yöneten yönetimdir. Çağımızın ideal yönetim biçimi olarak görülen demokrasi (çokların yönetimi), eğer bir bilimsel yönetim olarak uygulanmıyorsa, uygulayan kadrolar bulunmuyorsa bir tiranlık, monarklık, oligarklık yönetiminden ayrımı azdır.

     Gerekli bilimsel yönetim yeteneğine sahip olmayan bir demokrasinin siyasileri, iktidarı bürokratlarla, teknokratlarla, zenginlerle paylaşmak zorunda kalırlar. Bu durum demokrasilerin oligarşi yönetimlerine teslim edilmesidir.

     Bilimsel yönetim, anlık, geçici, kısa süreli ve belirli, sınırlı olaylara ve kişilere uygulanan (her kişiye ayrı ayrı uyan) yasalarla değil, tüm bireyler için geçerli olan, “ her kişiye yapması gerekeni noktasına noktasına göstermek için, hayatının her anında her bir kişinin”  uyması gereken yasaları bularak uygulayan bir yönetimdir.” (Bk.www.iinci.blogspot.com. ,23/04/2012, Uygulamalı Siyaset ve platon’un Devlet Adamı diyalogunda Devlet Bilimi Anlayışı.)

Bu bilimsel açıklamaların somut, tarihsel, güçlü örneği güncel olan AK Parti yönetimindeki devlet yönetimidir. AK Parti yönetimi, demokratik bir yönetim değil, oligarşi (mali) yönetimdir. Bu oligarşi yönetimi demokrasi ile devleti yönetme yeteneğine ve öngörüsüne sahip olmayan siyasilerin iktidarı mali oligarşi ile paylaşmalarından ileri gelir. Ancak bu biçimde yönetim anlayışı çok yaygın bir anlayıştır ve birçok ülkede gerçek demokratik yönetimlerin yerini almıştır. Rusya, ABD, Arap ülkeler ..vb ülkeler bürokrat veya mali oligarşilerin yönetimleri altındadır.Doğal olarak bu yanlış yönetimler, yanlış ulusal ve uluslar arası ekonomik dengelere neden olmaktadırlar.

NOT: Bu yazı, Balyalılar Derneğinin üç ayda bir yayınlanan "Balyalılar Dergisi"'nin Nisan 2015 sayısında yayınlanan yazının genişletilmiş özgün biçimidir.


 

İsmail İNCİ,  27/04/2015






28 Mart 2015 Cumartesi

UYGULAMALI SİYASET 3-MİLLETVEKİLİ ADAYLARININ BELİRLENMESİ YÖNTEMLERİ




UYGULAMALI SİYASET-3

 

MİLLETVEKİLİ ADAYLARININ BELİRLENMESİ SÜREÇLERİ

 

     7 Haziran 2015 Pazar günü yapılacak olan milletvekili “genel seçimleri” için her parti önce, yerel seçim adaylarının belirlenmesinde olduğu gibi milletvekili adaylarını da belirlerken önce almış olduğu taleplerle aday adayları listelerini oluşturmaktadır. Bir bölgeden örnek olarak 9 milletvekili seçilecek ise, bu sayının beş katı (45), sekiz katı (72)na varan başvurularla aday adayı listeleri ortaya çıkabilmektedir. Bu listelerden milletvekili adayların belirlenmesini siyasi partiler, 22/04/1983 tarihinde kabul edilen 2820 Sayılı “Siyasi Partiler Kanunun” Parti Adaylarının Tesbiti Konulu Madde 37 – (Değişik: 28/3/1986 - 3270/9 md.)’nde belirtildiği üzere: “…adayların tespitini; serbest, eşit, gizli oy, açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslardan herhangi biri veya birkaçı ile” yapabilmektedirler.

CHP’sinin 26 Şubat 2012 tarihli Olağanüstü Kurultayında kabul edilen son değişikliklerin de yer aldığı Tüzüğünün TBMM Üyeliği İçin Adayların Belirlenmesi Konulu  58’nci maddesine göre Milletvekilleri adaylarının belirlenme usul ve esasları şöyledir:

"Madde-58

TBMM seçimleri için adayların belirlenmesinde yöntemler, önseçim, aday yoklaması ve merkez yoklamasıdır.  Önseçim veya aday yoklaması, öncelikli yöntemlerdir.

     Aday saptamada hangi seçim çevresinde hangi yöntemin uygulanacağına Parti Meclisi karar verir. Parti Meclisi, önseçim veya aday yoklaması yapılan bir seçim çevresindeki aday listesinde, merkez adaylığı için yeteri kadar sıra ayırabilir.

a) Önseçim, partiye yazılı üyelerin katılımı ile yapılır.
b) Aday yoklaması partide belli görevlere seçilmiş olan delegelerin katılımı ile yapılır.
    Aday yoklamasında seçmen olacak parti görevlileri ve üyeleri yönetmelikle belirlenir.
c) Merkez yoklamasında adaylar Parti Meclisi’nce saptanır
   Önseçim veya aday yoklaması yargı yönetimi ve denetiminde yapılır.

    Merkez yoklaması yöntemi uygulanarak belirlenecek adayların toplam sayısı, Genel Merkezce Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına sunulan Partinin gösterdiği milletvekili adaylarının %25’inden fazla olamaz. Önseçim veya aday yoklamasına katılanlar, merkez yoklaması yoluyla aday olamazlar.

    Merkez yoklaması yönteminde adayların belirlenmesinde Parti Meclisi, meslek kuruluşlarıyla, sendikalarla ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla istişare eder."

Kısaca ve diğer bir adlandırma ile aday adayları içinden milletvekili adaylarının belirlenmesi  yönteminde a) Parti Genel Merkez Eğilim Yoklaması, b) Parti Merkez Yoklaması, c) Parti Ön Seçimi d) Genel Merkez kontenjan adayı  uygulanır.

Bu yöntemler içinde demokratik cumhuriyete en uygun olanı Parti Ön Seçimi, ya da kısaca “Ön Seçimdir”. Bunun nedeni, milletvekili adaylarının partinin kayıtlı tüm üyelerinin oyları ile, yüksek seçim kurulunun denetiminde resmi olarak yapılan bir seçimle belirlenmesidir. Parti Merkez Yoklaması yöntemi de resmi ve yargı denetiminde yapılan bir seçim yöntemidir ancak bu yöntemde oy kullananlar salt parti içinde delege olan üyeler olduğundan, partinin üyelerinin tam iradesini yansıtmaz.

Parti Genel Merkez Eğilim Yoklaması ya da kısaca “Merkez Eğilim Yoklaması” yöntemi, partilerin genel merkezleri tarafından yapılan, anket anlamında olan  ve tüm yetki ve kararların genel merkezlerin eline bırakan bir seçimdir. Resmi hiçbir nitelik taşımaz. Parti üyelerinin iradesinin bulunmadığı bir seçim yöntemidir.
 

 2820 Sayılı “Siyasi Partiler Kanunun Madde 37- Değişik: 28/3/1986 - 3270/12 md.) bu açıkça belirtilmiştir:
 ”….. partilerin tüzüklerinde gösterilen merkez yoklaması dışındaki parti aday seçimleri seçim kurullarının yönetim ve denetimi altında yapılır.
Partilerin tüzüklerinde herhangi bir seçim çevresinde bütün üyelerin iştiraki ile yapacakları ön seçimde bu Kanunun ön seçimlerle ilgili hükümleri uygulanır. Aday tespitinin yapılacağı gün, Yüksek Seçim Kurulu tarafından genel seçimlerden en az yetmişbeş gün önceki bir tarih olarak belirlenip ilan edilir. Seçime katılacak bütün siyasi partilerin tüzüklerindeki usullere göre il ve ilçelerde yapacakları aday tespitleri bütün yurtta aynı günde yapılır.
Yargı denetiminde ve resmi olarak yapılan “Ön Seçim” yöntemi ile milletvekili adaylarının belirlenmesinde , resmi olarak yapılan genel ve yerel seçimlerde olduğu gibi İlçe seçim kurullarında “Önseçim İlçe seçim kurulları” ve “Önseçim sandık Kurulları” oluşturulur.

Madde 41 – Önseçimde:
a) İlçe seçim kurulu; ilçe seçim kurulu başkanı ile dört üyeden oluşur.
(Değişik: 28/3/1986 - 3270/12 md.) Üyelerden ikisi o ilçede görev yapan Devlet memurları arasından seçilir. Bunlar
kurulun devamlı üyesidirler. İki üye ise aday adayı olmayan parti üyeleri arasından belirlenir. Bunlar, üyesi bulundukları
parti adına o parti adayları için yapılacak önseçim işlemleri ile ilgili olarak kurula katılırlar.
Aynı usulle ikişer yedek üye de seçilir
b) Sandık kurulu; bir başkan ile dört asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Sandık başkanı ile iki asıl, iki yedek üye
Devlet memurları arasından, iki asıl iki yedek üye de partiler tarafından yukarıdaki fıkra esaslarına göre belirlenir.
Kurullardaki üyelerin gelmemesi halinde yedekleri alınır; noksanlık yedeklerle giderilemiyorsa durum bir tutanakla
tespit edilir ve kurul başkanı tarafından yukarıda nitelikleri açıklanan kimselerden seçilmek suretiyle tamamlanır.
Önseçimlere hangi siyasi partilerin hangi seçim çevrelerinden katılacakları, partilerin aday adayları listelerinin
Yüksek Seçim Kuruluna bildirildiği tarihten itibaren üç gün içinde ilan edilir. İlçe seçim kurulunca siyasi partilerin her biri
için parti seçmen listesinde kayıtlı her bin seçmene bir sandık ve kapalı hücre bulundurulur ve sandıkların yerleri tespit
edilerek mutat vasıtalarla ilan olunur. Bu husus ayrıca ilgili siyasi partilere de duyurulur.
Madde 42 – (Değişik: 31/3/1988 - 3420/5 md.) Üye Kayıt Defterinde Parti üyesi olarak kayıtlı bulunan ve CumhuriyetBaşsavcılığınca seçim kurullarına gönderilen listelerde yer alan üyeler önseçimde oy kullanabilir.
(Değişik: 31/3/1988 - 3420/5 md.) Önseçimlerin yapılacağı tarih itibariyle bir önceki yılın son gününe kadar bu
Kanunun 10 uncu maddesine göre Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilen üyeler önseçimde oy kullanabilir.
(Değişik: 31/3/1988 - 3420/5 md.) İlçe Seçim Kurulları üye listelerini önseçimden en az otuz gün evvel elind
olacak şekilde Cumhuriyet Başsavcılığından temin eder.
(Değişik: 31/3/1988 - 3420/5 md.) Siyasi Partiler kayıtlı üyelerin tamamı dışında başka bir usulle aday yoklaması
yapacaksa bu halde oy kullanacak seçmen listelerini önseçimden en az otuz gün önce ilçe seçim kurulu başkanlığına üye
kayıt defterleri ile birlikte vermek zorundadırlar.
(Değişik: 31/3/1988 - 3420/5 md.) Bu listeler önseçim tarihinden 25 gün önce parti yönetim kurulu ve ilçe seçim
kurulu binaları önüne asılır. Sekizinci fıkradaki itiraz süresinden sonra kesinleşen listelere göre parti seçmen kartları ilçe
seçim kurulu başkanlığınca her üyeye dağıtılır.
Önseçimde propaganda ile ilgili hükümler:
Madde 43 – Aday yoklamalarına katılan aday adayları için propaganda yapmak amacı ile açık hava toplantıları, örf
ve adete göre sohbet toplantısı sayılanlar hariç olmak üzere kapalı salon toplantıları tertiplenemez, duvar ilanı, el ilanı ve her
nevi matbua, ses ve görüntü bantlarıyla propaganda yapılamaz. Bu tür toplantılarda başka aday adaylarına karşı kötüleyici
beyanlarda bulunulması yasaktır.
Siyasi partiler, tüzüklerinde gösterilmek kaydıyla aday adayları için bunların vereceği bilgileri de esas alarak aday
adaylarının meslek veya sanat hayatlarındaki derece, başarı ve eserlerini, memlekete yaptığı hizmetleri gösterir, vesikalık
fotoğraflarını taşıyan matbualar bastırıp dağıtabilir. Aday adaylarının soyadı alfabe sırasına göre düzenlenecek benzer
bilgileri içeren matbualar sandık başlarına asılabilir.
Aday adayları, mensup oldukları partinin programı, büyük kongresinin ve yetkili merkez organlarının kararları ile
partinin seçim bildirisi dışında, milli, mahalli yahut mesleki çapta herhangi bir vaadde bulunamazlar ve Türkçe'den başka dil
ve yazı kullanamazlar.
Aday adayları, önseçimlerde oy kullanacak partili üyelere veya yakınlarına maddi çıkar sağlama amacı güdemezler;
önseçimlerde oy kullanacakları etkilemek maksadıyla meşru ve hukuka uygun olmayan davranışlarda bulunamazlar.
Oy pusulası:
Madde 46 – Siyasi partiler, 40 ıncı maddeye göre bildirdikleri aday adayları listelerini içeren oy pusulalarını
çoğaltarak il ve ilçe seçim kurulu başkanlıklarına yeteri kadar zarf ile birlikte verirler. İlçe seçim kurulu başkanlıkları oy
pusulalarını ve zarfları mühürledikten sonra, seçim günü sandık başkanlıklarında hazır bulundururlar.”
 
“Ön Seçim” yöntemi ile Aday belirleme sürecinde partiler, milletvekili aday adaylarının listesini ilçe seçim kurullarına verirler.  İlçe Seçim kurulları Önseçim Kurulu üyelerini oluşturmak üzere iki asil ve iki yedek üyeyi siyasi partilerden bir yazı ile kendilerine bildirmelerini ister. Partiler iki asil ve iki yedek önseçim Kurulu üyesini milletvekili aday adayı olmayan üyeleri arasından belirleyerek kimlik ve iletişim bilgileri ile birlikte seçim kurullarına bildirir. İlçe Önseçim kurulları  ön seçim yapan partinin ilçe örgütlerinin üye kayıt defterini ister, Yargıtay cumhuriyet başsavcılığından gelen partilerin önseçimlerde oy kullanacak üye listesini üye kayıt defteri ile karşılaştırır. Yargıtay cumhuriyet başsavcılığından gelen resmi oy kullanacak üye listeleri partiler tarafından askıya çıkarılır, itirazlar değerlendirilir. Oy kullanacak üye listelerinin kesinleşmesi ile üye “seçmen kartları” üye dağıtım listeleri ile ön seçim yapan parti ilçe örgütlerine teslim edilir. İlçe örgütleri seçmen kartlarını, üye dağıtım listelerindeki imza hanesini üyelere imzalatarak dağıtır.
Önseçim yöntemi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu üyelerinin işlerini biraz arttırmaktadır ancak üyelerinin iradesi ile gerçekleşen bu aday belirleme yöntemi partide başarı azmini, çalışma motivasyonunu, dayanışmayı, inancı, birbirine güveni arttırmaktadır.  Üyelere aidatlarını ödemeyi teşvik ederek parasal açıdan partiye, parti örgütlerine destek sağlamaktadır. Üyelerin genelinin kararının alınması ile daha doğru seçimlerin yapılmış olmasının yolu açılmaktadır.
 Merkez Eğilim Yoklaması yöntemi ile yapılan aday seçimlerinde üye iradesi önemsenmediğinden doğru karar alma yolu kapatılmış olduğu gibi, üyeler arasında küskünlükler, genel merkeze karşı dargınlıklar, kırgınlıklar, güvensizlikler oluşmasına neden olmakta sonuçta, partilerin bölünmesine, dağılmasına neden olmaktadır. Bu açıdan adayların seçiminde salt Merkez Eğilim Yoklaması yöntemini kullanan, genel merkezin iradesi karşısında üyelerinin iradesini hiçe sayan AK Parti ve benzeri partilerin bölünmesi ve dağılması kaçınılmaz olarak gözükmektedir.
 
Ön Seçim yöntemi ile adayların belirlenmesinin önemli bir yönü de, partilerle seçim kurullarının denetimi ve gözetimi altında resmi olarak yapılan bir seçim olduğundan, yüksek seçim kurulunca partilerin sahte üye kaydı yapmaları önlenmektedir. Kendi parti örgütlerine güvenen, yasalara saygılı olan partilerin bu yöntemi seçmelerinde bir sakınca yoktur. AK partinin bu konuda sicili temiz değildir. Sahte üye kayıtları ile adı anılmaktadır. Bu nedenle bu partinin üyelerinin bilmesi gereken önemli bir konu, Genel Merkezlerinin adayların belirlenmesinde Önseçim yöntemi kararını alamayacağıdır.
Parti içinde bazı üyelerin, Ön Seçim yöntemi ile partilerin istenilen kadrolarda adayları belirleyemeyeceği eleştirisi vardır. Bu eleştiri ve sakınca partilerin genel merkezlerinin kontenjan aday belirleme hakkı ile önlenmektedir. Partilerin Genel Merkezleri kontenjan aday belirleme hakları ile birlikte çalışacağı kadroları büyük oranlarda sağlamaktadır. Bu nedenle Parti Ön Seçimi ve kontenjan ile bazı adayların belirlenmesi, demokratik cumhuriyet ile yönetilen ülkelerde en doğru, akılcı yöntemdir. Yerel ve genel seçimlerde adayların belirlenmesinde Önseçim yönteminin kullanılması, partilerin tüzüklerinde yerleşmesi, bu yöntemin genel kural haline getirilmesi, parti programlarında ilke olarak alınması gerekir.

 

 

İsmail İNCİ,  28/03/2015

 

 

SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...