PARA EKONOMİSİ (3)
ULUSLARIN
ORTAK PARA BİRİMİNE GEÇİŞLERİNİN EKONOMİK ETKİLERİ VE TÜRKİYE’NİN AVRUPA
BİRLİĞİ ÜYELİĞİ
İnsanlık
mal ve hizmetlerin kolay ve seri olarak piyasalarda dolaşımını (tedavülünü) gerçekleştirmeyi,
birçok deneyimden sonra önce altın ve gümüş gibi metalden, sonra kağıt banknottan
oluşan para adını verdiğimiz ortak değişim aracı ile bulmuştur. Piyasalardaki
mal ve hizmet alım gücünü taşıyan paranın miktarının da dolaşımda önem
taşımasına bağlı olarak ülkeler para basma görevini darphanelere, çağdaş toplumlarda da Merkez Bankalarına
vermiş bulunmaktadır. Ülkelerin basmış oldukları paranın adı, satın alma değeri
ayrı ayrıdır ve her biri ayrı para birimi olarak piyasalarda dolaşım görevini
görür. Ülkelerin birleşerek dünyada sayıları kadar çeşitli olan bu para birimlerinden,
ortak bir para birimini kullanmaya geçtiklerinde karşılarına büyük sorunlar çıkmaktadır.
Avrupa'da ülkeler özellikle iki büyük dünya savaşından sonra barışı
korumak, bunun için bölgesel sorunları birlikte çözümlemek, güvenliği ve
birlikte ekonomik kalkınmayı sağlamak için aralarında birlikler kurma çabasına
girmişlerdir. İki büyük dünya savaşının ortaya çıkmasında Almanya Fransa
arasındaki sınır gerginliği ve Avrupa’da demir-çelik pazarının paylaşılması
anlaşmazlıkları önemli rol oynamıştı. Yeni bir savaşın çıkmasını önlemek için
Batı Avrupa ülkelerinin aralarında birlik ve bütünleşmeyi sağlayarak
sorunlarını işbirliği ile çözmeleri, bunun için ise öncelikle Almanya ile
Fransa’nın aralarındaki sorunları çözmeleri zorunluydu. Fransa Planlama Örgütü
Başkanı Jean Monnet tarafından hazırlanan ve dönemin Fransa Dişişleri Bakanı Robert
Schuman tarafından 9 Mayıs 1950’de Londra’da önerilen bir planın kabul görmesi
sonucu 18 Nisan 1951’de imzanan Paris Anlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu kurulmuştur. Kömür ve Çelik üretimi ve pazarlanması savaş döneminde
savaşa hazırlık nedenlerinden en önemlisini oluşturuyordu. AKÇT’nun kurulması
ile Kömür ve Çelik üretim ve pazarlarının kuruluşun denetimine geçmesi ile
Avrupa ülkelerinin birbirleri aleyhine silahlanma ve savaş hazırlıklarının
önüne geçilmiştir. Yıllarca Fransız ve Alman çekişmesinin merkezi olan
Fransa’nın Strasburg kenti Avrupa birliğinin iki organının; Danışma Meclisi ile
Avrupa Parlamentosunun bu kentte toplanması ile Strasburg birliğin merkezi
haline gelmiştir.
Avrupa’nın bütünleşmesi çabalarının en
önemli aşamalarından biri de Avrupalı değişik ulusların ayrı kurlara sahip para
birimlerinden, alışverişlerin ve sermaye hareketlerinin kolaylaştırılması,
işlem maliyetlerinin ortadan kaldırılması için tek, ortak bir para birimine
geçilmesi zorunluluğuydu. Bu amaçla Üye
ülkeler arasındaki ekonomik farklılıklara rağmen ortak para biriminin kabul
edilmesiyle, sabit kur sistemi zorunlu olarak kabul edilmiştir. Bu zorunluluğa
bağlı olarak, üye ülkelerin bağımsız olmadığı, birliğin tümü için geçerli olan
ortak para ve maliye politikalarını yürütecek Avrupa Merkez Bankası
kurulmuştur.
Avrupa Birliğini oluşturan üye ülkelerin
ekonomileri arasında büyük gelişmişlik düzeyi ve yetenek alanları farklılıkları
bulunmaktaydı. Para birliğine geçilirken Üye ülkelerin ekonomik farklılıkları
reel düzeyde (ekonomik kalkınmışlık, sanayileşme aşamaları) hiçbir zaman ele
alınmamış; üyelik koşulları aranırken ölçüt olarak nominal göstergeler
olan beş temel ölçüt: enflasyon, faiz oranları, bütçe açığı, kamu borçları,
para birimlerinin kur değeri dikkate alınmış, birliğin sağlanmasında öncelikle
siyasal düşünceler etkili olmuştur. Üye ülkelerin ekonomik yapı
farklılıkları göz önüne alınmadan, birliğin tümü için ortak para ve maliye
politikaları belirlemek ve uygulamak bazı üye ülkeleri açıkpazar ve Topluluk
Fonlarından yararlanan tüketici ülkeler konumuna düşürmüştür. Ortaklığın uyum
Fonları ekonomik anlamda kullanılarak üye ülkelerin ekonomik yapılarında
uzmanlaşma alanları oluşturulamamıştır. Ekonomileri zayıf olan üye ülkeler
Birliğin ölçek ekonomisinin getirdiği kolaylıklardan yararlanamamış, beklenilen
uzmanlaşma alanlarında verimli üretim etkinliklerinde bulunma
gerçekleştirilememiş, bu becerinin kazanılamaması sonucu, bu ülkeler gelişmiş
üye ülkelerin pazarı olmaktan kurtulamamışlardır. Üye ülkelerin aralarında
sermaye birikimini, üretimi ve geliri arttırarak uyumu kolaylaştıracak ve
sağlayacak, uluslararası alanda rekabet güçlerini arttıracak olan şirket
birleşmelerinin de gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
Ülkelerin
paralarının değereşitliği ( paritesi )
ve dışsallık yeteneği dünya piyasalarındaki mal ve hizmet satın
alımlarına bağlı olarak gerçekleşir. Ekonomik yasaların işleyişini hiçe
sayarak, birtakım siyasal amaçlara ulaşmak için siyasi erkin iradesinin
ekonomik olaylar üzerinde yeterli olacağı düşüncesi yanlıştır. Avrupa birliğinin, her bir üye ülke para
birimi için paranın dışsallığının oluşmasının koşullarını sağlamadan, salt
parasal birlik ile gerçek piyasa ve toplumlar arası uyumunun (entegrasyonunun )
sağlanacağı düşüncesinin yanlışlığı yaşanan deneyimle görülmüştür.
Avrupa Birliği içinde olan ancak ekonomik gücü zayıf bulunan ortak ülkelerin,
değeri yüksek para birimine sahip olmaları, dış piyasalarda mal ve
hizmetlerinin yeterli miktarlarda olmaması nedeniyle onların ekonomilerinin
zengin olacağı gerçeğini ortaya çıkarmamaktadır. Bu çelişki nedeniyle Avrupa
Birliği içinde ekonomik krizlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır
Ortak
para birimi Euro’ya geçişle tüm üye ülkeler bağımsız mali politikalarla
ekonomilerine yön verirken Avrupa Merkez Bankasının ortak kararlarına da
zorunlu olarak uymaktadırlar. Bu ulusal politikaların, Avrupa Merkez
Bankasının ortak para ve maliye politikaları kararları ile birleştirilmesi
amacı yetersiz kaldığı gibi, üye ülkeler arasında ekonomik gelişmişlik düzeyi
farklılıklarını olumsuz etkileyerek ekonomik dengeleri daha da bozmuştur.
Üye ülkelerin kendi ekonomik koşullarına göre bağımsız büyümek ve dengeleri
sağlamak için gerekli ekonomik politikaları yürütememeleri, ekonomileri
gelişmemiş üye ülkeleri olumsuz olarak etkilemiştir.
Avrupa
Merkez Bankasının yürüttüğü para ve maliye politikalarının temel hedefi üye
ülkelerin yürüttükleri bağımsız mali politikaların enflasyona neden olmaması
için fiyat istikrarını, sağlamak ve enflasyonu denetim altında tutmak olmuştur.
Avrupa Merkez Bankasının bu hedefleri, durgunluğun, yetersiz üretimin, artan
kamu borçlarının önemli bir nedenidir.
Üye ülkelerin serbest, değişken kur
sisteminden vazgeçerek, gerektiğinde bağımsız olarak ulusal ekonomiyi
canlandırmak için genişletici para ve maliye politikalarını, ekonomiyi
yavaşlatmak için daraltıcı para ve maliye politikalarını kullanamamaları; Yunanistan,
İrlanda, Portekiz gibi üye ülkelerin ekonomilerinde, sanayileşmeyi tam olarak
tamamlamış üye ülkelerin iç pazarı olmaması için gerekli uzmanlaşma alanlarının
kurulamaması, Optimum Para Alanının her ülke için gerçekleşmesini önlemiştir.
“Avrupa ülkelerinin tamamı ele alındığında Euro alanının tam anlamı ile bir
optimum para alanı olmadığı anlaşılmaktadır.” (s.19, Parasal Birlik, Avrupa
Birliği ve Türkiye, Hazine Müsteşarlığı, Hazine Uzm. Defne ATA, Hazine Uzm.
Yrd. Serkan SİLAHŞÖR)
Avrupa Merkez Bankasının kararı ile
alınan ve tüm ortak üyeler tarafından uygulanan tek bir faiz rakamı, sanayi ve
ticari yapıları farklı üye ülkelerin, ticaretini, üretimini, yatırımını olumlu
ve olumsuz yönlerde ayrı ayrı etkilemektedir. Sanayileşmesini tamamlamış durumda
bulunan üye ülkelerin vereceği tepki ile sanayileşme aşamalarında bulunan üye
ülkelerin faiz oranlarındaki değişikliklere vereceği tepki ayrı ayrıdır. Bu
durum sanayileşme aşamasında bulunan birlik ülkelerinin ekonomilerini olumsuz
olarak etkileyerek cari açıklarını arttırmıştır. Birlik Fonları ile bu
uyumsuzluğun aşılması politikaları bu ülkelerin borçlanmalarının daha da
artmasına neden oluşturmuş: Dışsatıma yönelik ve kendi kendine yeterli olacak
üretici güçlerini geliştiremediklerinden, büyük bütçe açıklarıyla karşı karşıya
kalmışlardır.
Rekabet
gücü zayıf olan Yunanistan, İrlanda, Portekiz,
İspanya gibi üye ülkeler ortak para birimi Euro’ya geçmeleri sonucunda
para politikalarını uygulama iradesini yitirmişler, devalüasyon ve faizlerle para
değerini değiştirerek rekabet güçlerini arttıramamışlardır.
Üye
ülkelerin maliye politikası olarak vergilerde gerekli artışları enflasyon
kaygısı ile arttıramaması, kamu açıklarını kapatmada üye ülkelere zorluklar
getirir. Ücretlerde olası bir artışın enflasyon kaygısı ile önlenmesi,
ekonomide serbest olmayan para politikası ile birlikte deflasyonist bir etki
yaratır. Dünyada
sanayi ve ticarette dünya piyasalarında ağırlık kazanan ülkelerin sayısı hızla
artmaktadır. Bu ülkelerin başlıcaları Çin, Hindistan, Türkiye, Rusya’dır.
Avrupa Birliğinin sanayileşmede gelişme aşamasında bulunan ancak, sanayi
ürünlerinin dışsatımında ve uluslararası rekabetin çok keskin olduğu tarım
ürünlerinin dış pazarlarda satışında kur değerleri arasındaki farklılıklardan
dolayı rekabet avantajı az olan, bazı üye ülkelerinin, bağımsız mali politikalar yürütememeleri
nedeniyle cari açıkları gün geçtikçe artmıştır. Çin gibi gelişmekte olan
ülkeler, Avrupa ülkelerinde ekonomiler yavaşlarken, hızlı büyüme performansları
göstermektedir. Bu ülkeler para birimlerinin değerini düşük tutarak, rekabette
üstünlükler sağlayabilmektedirler. İthalatları sınırlayıcı, yerli üretimi
tüketicileri yönünde destekleyen ekonomik politikalarla, ekonomik gelişmelerini
kolaylıkla gerçekleştirebiliyorlar.
Avrupa
birliği ülkelerinde ABD’de olduğu gibi gerekli mali politikalarla piyasaları
destekleyecek merkezi bir yönetim ve bütçenin bulunmaması, ekonomik
gelişmişliği ve ekonomik performansı düşük üye ülkelerin kamu açıklarını
karşılayamayacak duruma gelmelerine ve Yunanistan ekonomisinde görüldüğü gibi
iflasa gitmelerine neden olmuştur.
TÜRKİYE’NİN
AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİNE KATILIMI:
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreci, 12 Eylül 1963 yılında
Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile
Ankara Anlaşmasını imzalamasıyla başlamıştır. 14
Nisan 1987 tarihinde tam üyeliğe başvurmasıyla hızlanan süreç, bütünleşmenin
ilk aşaması olan 1 Ocak 1996
tarihinde Avrupa Birliği Gümrük Birliği'ne girmiştir. 1999 yılında
AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında
tam üyelik müzakerelerine başlamış ancak,
müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir karar
verilmemiştir. Türkiye, 2005 yılında başlayan AB katılım müzakereleri sürecinde, bugüne
kadar müzakerelere konu 33 fasıldan 14'ünü açarken sadece bir faslı
kapatabildi. Ankara'nın, AB'ye açılması talebinde bulunduğu 6 fasıl şöyle:
Enerjiyle ilgili 15. fasıl, ekonomik ve parasal politikalarla ilgili 17. fasıl,
yargı ve temel haklarla ilgili 23. fasıl, adalet, özgürlük ve güvenlikle ilgili
24. fasıl, eğitim ve kültürle ilgili 26. fasıl ve dış, güvenlik ve savunma
politikalarıyla ilgili 31. fasıl.
Son olarak 29 Kasım 2015’de Brüksel'de yapılan
Türkiye AB zirvesinde, Türkiye'nin AB üyeliği sürecine ilişkin ekonomik ve
parasal politikalara ilişkin 17. faslın Aralık ayının ortalarında açılmasının
kararlaştırılmıştır. Türkiye'nin yeni fasıl açılması çağrısına Avrupa
Parlamentosu (AP) üyeleri Kasım ayının ilk haftası destek vermişlerdir.
Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde açılmasını istediği 6 yeni fasıldan biri olan 17. fasıl, üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularını içeriyor. Avrupa Birliği Bakanlığı sitesinde yer alan bilgilere göre; ekonomik ve parasal politikaların ele alındığı 17. faslın kapsamı, üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularını içeriyor. Serbest rekabete dayanan açık piyasa ekonomisi prensibi, tek para politikası ve fiyat istikrarını muhafaza hedefleri ile uyum faslın temelini oluşturuyor.
Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde açılmasını istediği 6 yeni fasıldan biri olan 17. fasıl, üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularını içeriyor. Avrupa Birliği Bakanlığı sitesinde yer alan bilgilere göre; ekonomik ve parasal politikaların ele alındığı 17. faslın kapsamı, üye devletlerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularını içeriyor. Serbest rekabete dayanan açık piyasa ekonomisi prensibi, tek para politikası ve fiyat istikrarını muhafaza hedefleri ile uyum faslın temelini oluşturuyor.
Ekonomik ve parasal politika
alanında koordinasyonun çerçevesini Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB)
oluşturuyor. EPB kapsamında, üye ülkelerin ekonomi politikalarında eşgüdüm
sağlamaları ve İstikrar ve Büyüme Paktı’nın mali gözetim koşullarına tabi
olmaları bekleniyor. Yeni üye olacak devletlerin, Antlaşmalarda geçen
Maastricht Kriterlerine uyum sağlamak suretiyle Birliğe katılım ertesinde
Euro’yu para birimleri olarak kabul etmeleri bekleniyor.
Üye ülkelerin bağımsız para
politikalarına son veren, bu sona bağlı olarak merkez bankalarının Avrupa
merkez bankalarına bağlı kılan bu madde üye ülkelerin piyasalarını düzenleyici,
emisyon hacmini daraltıcı ve genişletici para politikalarına izin vermediğinden
ve faiz serbestliğini Avrupa Merkez Bankası kararlarına bıraktığından ekonomik
krizlere ülkelerin müdahalesini ortadan kaldırmaktadır. İngiltere ve İsveç üye
devletlerin bağımsızlığını tam olarak ortadan kaldıran, ülke çıkarlarına aykırı
tehlikeli durumu görerek Avrupa Birliğine, ortak para birimine katılmadan üye
olarak girmişlerdir.
Türkiye’nin Avrupa Birliğine
katılımını da, Avrupa Birliği içinde tüm ülkeler içinde Siyasal Birliğin
kurulduğu tarihe kadar ortak para birimine girmeden kabul etmesi ülke çıkarları
için gerçekçi bir tutum olacaktır.
AVRUPA
BİRLİĞİNDE TAM SİYASAL BİRLİĞİN SAĞLANMASI İDEALİ VE DÜNYANIN EKONOMİK VE
TOPLUMSAL GELECEĞİ:
Avrupa
Birliğinde tam siyasal birliğin sağlanabilmesi için vergi ve harcamalın tek bir
bütçede birliğinin sağlanması, Avrupa Birliğini oluşturan ulusların egemenlik
haklarını tam olarak Avrupa Birliğinin egemenlik hakkında birleştirmeleri ve
kabul etmeleri, bireylerin ulusal düşünce ve egemenlik haklarını da Avrupa
Birliği yurttaşlığında görmeleri ile sağlanabilir. Avrupa birliği ideali ile
birliğin içinde tüm ülkelerin ve bireylerinin birbirlerine dostluk, kardeşlik
duyguların ile bağlanmış olmaları gerekir. Avrupa Birliği idealinin, ortak
duygu ve düşüncesinin gerçekleşmesi ve birlik içinde tam uyumun sağlanmış
olması; birlik ideal duygu ve düşüncesinin ayrı ulusal duygu ve düşüncelerinin üzerine
çıkması, gelir ve giderlerin tek bir bütçeye bağlı olarak yürütülecek Ortak
Para ve Mali Politikaların tek bir bakanlıkta toplanmasına ve Tam bir Ortak
Para biriminin Avrupa Birliği ülkelerinde sağlanmış olmasına bağlıdır. Birliği oluşturan ülkelerin de ayrı ulusal düşünceleri
ve duyguları desteklemeyerek bireylerini Avrupa Birliği düşünce ve duygusu ile
birbirine bağlamaları zorunludur.
Küresel bir dünyada üretim ve tüketim
merkezlerinin değişmesi tüm ülkelerde genel dengelerin bozulmasına da yol açmaktadır. Toplumlar insanlarının gereksinmeleri ve
ulusal güvenlikleri yönünde, daha yetkinleşme isteğinin zorunlu sonucu olarak
bireylerinin ve şirketlerinin yeteneklerini, uluslararası rekabet güçlerini
kesintisiz arttırmaktadır. Uluslararasındaki bu ekonomik değişim, ekonomik
çıkar çatışmalarını, aşırı rekabeti; gelecekte bu yarışa bağlı olarak savaşları
ve dünyada bir kaosu ortaya çıkarması büyük bir olasılıktır.
Dünyada ülkelerin ve insanların önünde iki yol
vardır: Ya ileride sık sık ortaya çıkan ekonomik krizlerle, ülkelerin
aralarında çatışma ve savaşlarla boğuştuğu, kaosa sürüklenen bir dünyada
yaşanacaktır. bu çatışma ortamında bazı
ülke veya ülke grupları, bazı siyaset ve bilim insanları kendi yaşam ve
çıkarlarını salt kendi çıkarlarını korumada görerek diğer insanlarla sınırsız
bir çatışma ve savaşa girecek ve tüm dünya tam bir harabeye dönecektir. Ya da
insanlar arasında birliğin, kardeşlik bağlarının oluştuğu; bireysel ve grupsal
çıkarlar, çatışma ve savaşlar yerine tüm dünya kaynaklarının daha verimli
kullanıldığı bir gezegen yurttaşlığı birliğinin dünyada sağlanmasına
çalışılacaktır. Büyük devlet adamları ve siyasetçiler bu durumu gören
kişilerdir. Kaossuz ve birlik içinde geleceği öngören ileri görüşlü devlet
adamları ve bilim insanları bireysel ve grupsal çıkarları değil Birliğin
çıkarlarını savunurlar ve Birliğin gerçekleşmesine çalışırlar. Dar bakış açılı
ve ilerisini göremeyen siyasetçiler ve bilim insanları çatışmayı, kaosu
seçerler; hatta birliğin gerçekleşmesini karşı çıkarlar.
Bu iki anlayış ve eylemden doğru olan ve galip
gelecek olanlar ise büyük bir olasılıkla; birçok acı ve zorluklar, yıkımlar
yaşansa da Birliğin, uyumun gerçekleşmesine çalışmış olanlardır.
KAYNAKLAR:
1- Parasal Birlik, Avrupa Birliği ve Türkiye, Hazine
Müsteşarlığı, Hazine Uzm. Defne ATA, Hazine
Uzm. Yrd. Serkan SİLAHŞÖR
2-Avrupa
Birliği ve Birlik Uyesi Devletler Arasında Egemenlik İlişkisi, Muzaffer
AKDOĞAN, Uluslararası
Hukuk ve Politika, Cilt 6, Sayı: 24 ss.55-76, 2010
3- Avrupa Birliği’nde Küresel Finansal Krize Karşı Alınan Önlemler ve
Birliğin Rekabet Gücünün Arttırılmasına Yönelik Girişimler: “Euro Rekabet
Paktı”, AB İşleri Uzman Yardımcısı Işıl DEĞERLİ, AB İşleri Uzman Yardımcısı
Onur ÖRS, Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı Mayıs 2011, Ankara
İsmail
İNCİ, 29/01/2016
NOT: Bu makale Balya İlçesi ve Köyleri Kültür, Yardımlaşma, Dayanışma Derneğinin Ocak 2016 Dergisinde yayınlanan yazının orjinal metnidir.