16 Ekim 2015 Cuma

PARA ARZI AÇISINDAN ULUSLARIN EKONOMİK SÜREÇLERİNİN ANALİZİ




                                                                                                          


PARA EKONOMİSİ (2)



DOLAŞIMDAKİ TOPLAM PARA MİKTARI (EMİSYON HACMİ)NIN EKONOMİ ÜZERİNE ETKİLERİ
(EKONOMİK YAŞAMIN PARASAL AÇIDAN DOĞAL İŞLEYİŞ SÜRECİ)

     Takas ekonomisi, insanların temel yaşamlarını sürdürmeye yeten, çok az miktar ve türdeki malların ve hizmetlerin değiştirilerek elde edilmesine dayanıyordu.  Mal ve hizmetlerin sayısı artarak binlerce türe ulaşması ve miktarlarının çok büyük  ölçüde artması ile ürünlerin karşılıklı birebir değişimi çok büyük sorun durumuna gelmiş, hatta  birçok ürünün değişimi olanaksızlaşmıştır.  İnsanlar arasındaki bu ürün değişimindeki büyük sorun;  ortak bir değişim aracı ile aşılmış ve para ekonomisine geçilmiştir.  Paranın önemli işlevleri vardır.
     a)Para; ürün ve hizmetlerin dolaşımını, yer ve zaman kavramlarını kaldırarak çok basitleştirdiği gibi, mal ve hizmetlerin çok değişik biçimlerde organizasyonlar yapılarak (değişik finansal proje ve yatırımlar) tür ve miktar olarak üretimini kolaylaştırmıştır.
     b)Para, kişi ve kurum olarak üretim birimlerini, salt kendi alanları içerisinde çalışmaya yönlendirerek işbölümünü, buna koşut olarak uzmanlaşmayı ortaya çıkarmış ve geliştirmiştir.
     c)Para, işbölümü ve uzmanlaşma ile ortaya çıkan üretim yetenek ve kapasitelerini yer ve zaman öğelerine bağlı olmadan harekete geçirir.
     d) Paranın önemli bir işlevi de piyasalarda dolaşımı sonucu, işbölümlerinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine neden olduğu gibi  işbölümlerindeki atıl üretim güçlerini devindirerek, üretim yetenek ve kapasitelerini ortaya çıkarır.

     Dergimizin önceki sayısında da belirttiğimiz gibi: Ortak değişim aracı olarak paranın işlevini yerine getirebilmesi ve bağlı olarak üretimin sürdürülebilmesi, işkollarının varlığını koruyabilmesi, yeni iş kolları eşdeyişle yeni sanatların ortaya çıkabilmesi, toplumların gelişerek uygarlıkta ilerlemeleri, zenginleşmeleri paranın miktar olarak toplumsal alışveriş içinde yeterli ve dengeli miktarda olmasına bağlıdır. Ortak kullanım aracı olan para üretimin sürmesini sağlar; gerek zorunlu, gerekse refah ürünlerinden pay almak, ürün ve hizmetlerden daha çok satın almak isteyen bireylerin, yeni ürün ve üretim teknikleri bulmalarına etki ederek yeni mesleklerin  ortaya çıkışına neden olur ve hızlandırır. Yeni sanatlar, tekniklerle birlikte yeni mal ve ürünlerin buluşu da ülkelerin zenginleşmesini, uygarlıkta ilerlemesini sağlar. Doğal olarak bir toplumun piyasalarında bunların gerçekleşmesi için paranın sadece kullanımı yeterli olmaz, aynı zamanda paranın yeterli oranlarda piyasalarda dolaşıyor olması gerekir.

       Ortak kullanım aracının, kullanımdaki(dolaşımdaki) miktarı, piyasadaki mal ve hizmet ürününe karşılık gelecek miktarlarda (üretimi devindiren tüketim araçlarının kapasitesi ile eşit miktarlarda) olmalıdır. Yeterli miktarda piyasalarda bulunmayan para, üretilen mal ve ürünlerin piyasalarda dolaşımını sağlayamaz.  Sonuçta yetersiz miktarda bulunan ortak kullanım aracı ürünlerin ticaretinin(= tüketimi)nin yavaşlamasına neden olur, bu yavaşlama üretim faaliyetlerini de engelleyerek, üretimin durmasına, üretimdeki durgunluk ekonomide genel olarak durgunluğa ve şirketlerin iflaslarına neden olacaktır. Ülkelerin ekonomilerindeki sağlıklı bir gelişme ve ekonomik durgunlukların engellenmesi para miktarının yeterli olmasına ancak aynı zamanda, bu miktarın piyasalardaki dolaşımının tam sağlanmasına bağlıdır.

      Rezerv olarak bankada tutulan ve hiçbir işlem yapmayan bir para dolaşımda olmadığı sürece ekonomiye katkı sağlamaz. Bankaların mevduatlarla topladıkları paraların küçük bir oranını ihtiyati rezerv olarak(mevduat sahiplerinin talebine bağlı olarak vermek üzere)  ayırarak kalan parayı kredi olarak vererek piyasalarda dolaşımını sağlamaları gerekir. Aynı şekilde bireylerin biriktirmiş oldukları parayı “yastık altı” olarak deyimlendirdiğimiz elde tutmaları, paranın dolaşımını engelleyerek piyalarda gerekli işlevinin yerine getirmesini engeller.


GELİR DAĞILIMI DENGESİZLİĞİ:
     Paranın dolaşımını engelleyen bu iki etkinin dışında üçüncü ve çok önemli olan bir etken de, zenginliğin (ortak değişim araçlarının) birkaç kişi veya grupta toplanarak, çoğunlukta kalan  yoksul nüfusun tüketimde bulunamayarak paranın dolaşımına katkıda bulunmamalarıdır. Bu üçüncü etken toplumda gelir dağılımının dengesizliğini belirler. Para arzının,” mal ve hizmetlerin dolaşımını sağlayacak” ve üretim yeteneklerini ortaya çıkaracak ölçülerde olması ekonominin sağlıklı çalışabilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, dolaşımdaki para miktarının dengesiz dağılımı (gelir dağılımındaki eşitsizlik), diğer anlamıyla paranın toplumun küçük bir grubunun elinde toplanmış olması, paranın dolaşımını engelleyecektir. Enflasyon, gelirlerde büyük dengesizliklere neden olarak, paranın dolaşım yönünün küçük bir grubun, küçük bir zenginler topluluğunun üzerinde toplanmasına ve toplam talep yapısında daralmaya yol açarak üretimin durması neden olmaktadır.

     Toplumun büyük bir bölümünün satın alma gücünün minimum düzeyde olması ile talebin ortadan kalkmış olması, tüketimin olmaması üretimi de durduracak; gerekli mal ve hizmet çıktısı para arzı yeterli olsa da gerçekleşmeyecektir. Tüketim yapamayan üretim güçleri mal ve hizmet üretiminden devre dışı bırakılmış olmaktadır. Diğer anlatımla, üretim yapacak elemanların savurganlığı yapılmış olmaktadır. Yeterli talep ve tüketim, yeterli mal ve hizmet üretimi demektir. Tüketim talebi, üretim talebinde artışa yol açmakta, yatırım çoğaltanı ile tüketim çoğaltanı birbirine eşit olmaktadır. Üretim ve yatırım çoğaltanı insanların toplum içinde birbirlerine bağlılıklarının, toplumsal yaşam biçimlerinin hem nedeni hem de sonucudur.

ÜRETİMDE OPTİMUM NOKTA VE BÖLÜNÜR ARTAR DEĞER:
     İşletmelerin üretimlerinin optimum düzeye çıkması, gelir dağılımdaki denge ile kolaylaşır. En üst(maksimum) düzeyde, tam kapasitede üretim yapılması, birim başına düşen maliyetleri enalt(minimum) düzeyde oluşturduğundan maliyetler marjinal düzeye çekilmiş olmaktadır. Maliyetlerin marjinal olması gelirleri en üst noktaya çıkarır. Bu noktada( bölünür artar değerin maksimum noktasında) firmalar kendi finansmanlarını sağlayacak birikime sahip olduklarından faiz oranları da düşecektir.

     Faiz oranlarının düşmesi likidite tuzağı ile üretim maliyetlerini yeniden yükseltecektir. Azalan verimler yasası gereği varolan talep, doymuş talep durumuna geldiğinde üretim yavaşlayarak duracaktır. Üretimin optimum düzeyde tutulabilmesi talebin optimum düzeyde tutulmasına bağlıdır. Bu dengenin korunması doymamış, tüketim yapacak piyasaların, pazarların var olmasına bağlıdır. Ancak kaçınılmaz olarak, bilimlerin ilerlemesi ve teknolojinin önüne geçilemez gücünün artması ile tüketim matematik oranla artarken üretimin geometrik oranla artması sonucu bütün ekonomilerde varolan toplam talep, doymuş talep durumuna gelecektir.

     Ekonominin bu düzeyinde, ekonominin küçük bir bölümündeki üretim birimlerini (üretim sektörlerini) etkileyen veya ekonominin genelindeki üretim birimlerini etkileyen iflaslar, istihdam açıkları (işsizlik) olacaktır.

DOYMUŞ TALEP NOKTASI VE ÜRÜNLERİN GELİŞMESİ-TÜRSELLEŞMESİ ETKİSİ:
     Ancak ekonomilerin doymuş talep noktalarının bilincinde olan ve “ürünlerin gelişmesi ve türselleşmesi” ekonomik olgusunu, ekonomik bir yasa olarak kaçınılmazlığını ve gerekliliğini bilen  üretici bir şirket, özgür girişimciliğin bulunduğu piyasa ortamında, talep yaratma zamanlama çalışması yapar. Varolan ürün üzerinde küçük maliyetlerle gereksinmeleri karşılayacak yönde değiştirme ve geliştirmeler yaparak veya, yeni bir yapılanma ile yeni, yepyeni gereksinmelere yanıt veren yeni ürün ve hizmetler piyasaya sürerek talep (piyasa, Pazar) oluşturarak üretimi sürdürür.

     Bu ekonomik değişim, dönüşüm ve gelişmeler uygarlığın gelişmesi; toplumların zenginliklerinin, refahının artması demektir. Ürünlerin gelişmesi ve türselleşmesi yasası gereği yaratılan talep para hacminde de genişlemeye neden olur. Zenginleşebilmek için, doymuş talepten doğacak krizlerden korkmamak gerekir. Talebe bağlı olarak üretimi azaltıp çoğaltarak üretim yapmak yerine esnek bir üretimle talep yaratarak üretim yapmak doymuş taleple gelecek krizleri önceden önleyecektir. Üretimi azaltıp çoğaltarak gerçekleştirmek gelir kayıplarına, açık istihdama; üretimdeki dengesizlikler sonucu enflasyona neden de olacaktır. Esnek üretim yöntemi ile, AR-GE alanındaki yatırımlarla gelişmiş ürünler ve yeni talepler yaratmak zenginleşmeyi ve refahı getirir.
Yeni ürün ve hizmetler üreterek geliştirmek, uluslar arası rekabette başarının da ilkesidir. Yaratılan her yeni ürün ve hizmet yeni ve şiddetli talepler oluşturarak, piyasalarda rakipsiz olmayı sağlayarak, çok daha fazla ölçeklerde mal ve hizmet sunmayı gerektirir. Talebe bağlı olarak yapılacak üretim istihdamın yolunu açar, satın alma gücünü arttırır; ekonominin zenginleşmesini, paranın değerlenmesini getirir.

PARANIN MİKTAR YETERSİZLİĞİ-GRESAHM YASASI VE ÜRETİM İLİŞKİSİ:
       Altın ve gümüş, para olarak kullanılmaya en uygun niteliklere sahip oldukları düşüncesi  ile yeryüzündeki sınırlı miktarlarına rağmen 19. Yüzyıla kadar değişim aracı kabul edilmişlerdir. Ancak devletler, hazinelerindeki miktarlarının zaman zaman yetersiz kalışı ile savaş ve diğer kamu harcamalarını karşılayabilmek için altın paranın içeriğine başka madenler katarak piyasaya sürmüşlerdir. Altının değerli maden olarak içeriğinin azaltılması piyasada içeriği yüksek olan ve düşük olan olarak iki paranın ortaya çıkmasına neden olmuş ve tüketiciler değerli olan parayı elde tutarak düşük değerde olanı harcamaya başlamışlardır. Gresham Yasası adı verilen bu ekonomik olay, kötü para iyi parayı piyasadan kovar olarak tanımlanmıştır.  Gresham yasası olarak tanımlanan. bu ekonomik olay, piyasada dolaşımda yeterince paranın olmaması ile bir yandan ülke içi ticareti takas ekonomisine döndürücü etki yapmış, diğer yandan uluslar arası ticaret hacmini daraltmıştır. Yeryüzünde altın ve gümüş miktarının sınırlı oluşu ve devletlerin zaman zaman kamu harcamalarını yaparken bu zorlukların ortaya çıkışı banknot paranın kullanımına geçişi ortaya çıkarmış ve hızlandırmıştır.


       Tersine olarak para miktarının piyasalardaki talepten daha fazla olması durumunda, paranın değişim değeri düşerek, ürünlerin değişim değeri yükselecek,  ürünlerin fiyatlarının yükselmesine neden olarak, ekonomi enflasyona girecektir.
Paranın ortak değişim aracı işlevini yerine getirmesinin ekonomik koşulları ile enflasyona yol açan ekonomik koşullarını birbirinden ayırtmak gerekir.
Üretim gücü düşük olup tüketim taleplerini karşılayamayan ve üretme yeteneği emek ve üretim araçları (sabit sermaye) olarak sınırda olan bir ekonomide dolaşımdaki para miktarının her bir birim artışı talebi artırarak talep ve fiyat enflasyonuna neden olur. Bu ekonomiler genelde tarıma dayalı ve tarım ürünleri üretimi de yetersiz olan ekonomilerdir.

     Üretim yeteneği emek ve üretim araçları yönünden atıl durumda bulunan, tarım ürünleri üretimi yeterli düzeylerde bulunan ekonomilerde her birim emisyon hacminin artırılışı üretim gücünü, yetenek (değişik işbölümlerinin sahip olduğu üretim bilgi ve becerileri) ve kapasiteleri (atıl durumda bulunan gerekli bilgi ve beceriye sahip işgücü ve üretim araçları) devindirerek üretimin artmasına neden olur. Üretim artışı ile doyurulan talep ve sunu sonucu talep ve fiyat enflasyonu düşer. Bu koşullarda her birim emisyon hacmindeki artış enflasyonu, stagflasyonu ve bu ekonomik koşulların ortaya çıkardığı ekonomik krizleri ortadan kaldırır.

       Tarihte Amerika’nın bulunuşu ile İspanyolların, Portekizlilerin, ardından da Hollanda, Fransız ve İngilizlerin kalyonlarla yüklü binlerce ton altın ve gümüşü Avrupa’ya getirmeleri  piyasalarda dolaşımdaki para miktarı ile mal ve ürünlerin miktarları arasındaki dengenin bozulmasına neden olmuştur. İklim koşullarındaki bozulmalar ve gelir dağılımlarındaki inanılmaz uçurumlar ile birlikte piyasalardaki para miktarı ile ürün ve mallar arasındaki dengelerin bütünü ile bozulması, para ile mal ve ürünlerin dengeli olarak dolaşımının sağlanamaması uluslararasında zenginliğin sadece altın ve gümüş biriktirmekte olduğu düşüncesini taşıyan Merkantilist ekonomi anlayışının terk edilmesine neden olan koşulları oluşturmuştur.

““Deniz aşırı yayılmanın önemli bir ekonomik sonucu da zengin altın ve gümüş yataklarına sahip olan Meksika ve Peru’nun keşfiydi. Çok büyük miktarlarda altın ve gümüş geçmiş medeniyetlerin hazinelerinden ele geçirildi. İspanyollar kıymetli maden akışını devam ettirmek için büyük ölçekli madencilik teşebbüsleri organize ettiler. Yüzyıl aşkın bir süre İspanyol donanması Avrupa’ya akıl almaz miktarda hazineler taşıdı.” (s. 95, İktisat Tarihi, Anadolu Üniv.yayınları, No: 2802)

      Gerçek zenginliğin kullanım değeri olmayan altın ve gümüşte değil tam tersine kullanım değeri taşıyan tarım ve hayvancılık ürünlerinin birikiminde ve bu birikimi oluşturan emekte olduğu şeklinde Fizyokratların ekonomik anlayışına bırakmıştır. Bu ekonomik anlayışın nedenlerini oluşturan koşulların içinde, Fransa’da halk içinde gerek iklim koşullarındaki yetersizlikten gerekse gelir dağılımındaki aşırı dengesizlikten dolayı para miktarı ile mal ve ürünler arasındaki dengelerin bütünüyle bozulmuş olması çok büyük önem taşır.

EMİSYON HACMİ-ATIL İŞGÜCÜ ARASINDAKİ ÜRETİM İLİŞKİSİ:
       Emisyon hacminin belirlenmesinde işbölümlerinin özelliklerinin önemle üzerinde durulması gerekir. Çünkü bazı işbölümleri doğrudan takaslanarak tüketilen somut ürünler üretir ki bunların dolaşımdaki karşılığı emisyon hacmi kolaylıkla gözlemlenerek belirlenir. Öğretmenlik, doktorluk, mühendislik, vb birçok önemli hizmet meslekleri dolaşımdaki hizmet üretim hacimlerini belirlemek ve dolaşımını sağlayacak emisyonu sağlamak daha ince, dikkatli hesaplar gerektirir. Ve bu hizmet ürünlerinin dolaşımının devinimi gerekli emisyon hacimlerinin dolaşımına bağlıdır. Bu nedenle atıl, boş(=işsiz) durumdaki bu ürünlerin dolaşımı, yeterli somut tüketim ürünlerini yeterince üretme yeteneğine sahip bir ekonomide gerekli ortak kullanım aracının piyasalara sunumu ile gerçekleştirilir. Bu olgu, ekonomilerin zenginleşmesini, uygarlığın gelişmesini sağlar.


     Sanayileşmenin belirli aşamasına gelmiş, eksik istihdama sahip, daralan bir ekonomide mal ve hizmetlerin üretimini arttırmak ve dolaşımını sağlamak için emisyon hacmini arttırmak gerekir. Hatta,  temel yaşam gereksinmelerini karşılayacak üretim yeteneğine sahip, diğer anlamıyla tarımsal üretimi yeterli bir ekonomide, sanayi üretimi herhangi bir nedenle yitirilmiş olsa da; bilgi, beceri, teknolojik eğitimle donatılmış atıl durumda insan gücü varsa, bu üretim gücü, aşamalı olarak üretilecek sanayi ürününe eşdeğerde emisyon hacmi (para arzı) arttırılarak (gerekli boş zaman yaratılmış olarak) etkin duruma getirilir.

YENİ ÜRÜN İLE PARA ARZI ARASINDAKİ İLİŞKİ:
    “Yeni yatırımların” maliyetleri ile “varolan yatırımların” üretime geçiş maliyetleri eşit olmadığı gibi, yeni yatırımların dışalıma dayalı (teknolojik açığı kapatma yönünde) yatırımlarla, iç piyasa alımlarıyla (yerli teknoloji ile) kurulabilecek yeni yatırımların maliyetleri eşit değildir. “Varolan yatırımların” değişir sermaye yatırımları( üretim kapasitenin arttırılması ve genişletilmesi)  ile iç piyasa alımlarıyla kurulabilecek “yeni yatırımların” üretime geçiş maliyetleri daha düşük olduğundan ve doğrudan üretime kısa zaman dilimleri içerisinde katılabildiklerinden, para arzının bu kapasitelerin hacmi kadar dolaşımda artması beklenir. Hatta her yeni yatırım, getirdiği yeni ürün ve hizmetle daha şiddetle talep oluşturduğundan üretime geçişi ile birlikte geometrik çarpanla para hacminin arttırılması gerekir.

       Emisyon hacminin nüfusla bağlantısı hizmet aynı zamanda işbölümlerinin  özel durumundan ileri gelir. Salt toplumun birey sayının basit artışına bağlamak yanlış olur. Eğitim kurumlarından çıkan, hizmet üretme yeteneğine sahip bu işbölümlerindeki birey sayısına bağlı olarak emisyon sağlanması gerekir. Atıl durumda bulunan bu üretim işbölümlerinin(= İşsizliğin çözümü), somut üretme yeteneği bulunan (=temel gereksinimleri her durumda üreten, üretme kapasitesi bulunan) ekonomilerde hazırlanan zenginleşme, uygarlaşma projeleri ile gerekli ortak dolaşım birimi(para) ile sağlanır.

      Dolaşımdaki para miktarında veya merkez bankalarının para arzı miktarında belirleyici olan unsurların biri olarak nüfusun gelmesinin nedeni, ürünlerin tüketim miktarlarındaki değişime ana etkide bulunmalarındandır. Gelir dağılımındaki denge de bu tüketim ile bağlantısı nedeniyle para arzının formülünün temel elemanıdır. Ürünlerin üretim amacı ile tüketimlerine neden olan girişimcilerin ve devletlerin yatırım projelerinin sayısı son olarak para arz miktarını ve paranın dolaşımını belirler. Bu etkenler belirlendiğinde  Adam Smith ve benzeri iktisatçıların bilinemez olarak kabul ettikleri formül ortaya çıkar.

  
     İşbölümü ve ürünler özgülleştikçe, ürünlerin tümüne erişme çabası ile bireyler ivmelerini arttırırlar. Bu ivme üretimi ve gelişmeyi hızlandırır. Bir işbölümü kendi alt işbölümlerini zorunlu kılarak istihdamı arttırır. Ürün ve dolaşımdaki ortak kullanım biriminin fazlalık vermesi(Gelir fazlası), eşzamanlı birbirini izlemesi gerekir. Gelir fazlası üretimin durması, işsizlik olgularını(=boş zaman) yaratır. Bu aşamada üretim ve tüketim boş zamanla dengelenerek, ekonomik yaşamın sürekliliği sağlanır. Eşzamanlı olarak tüm işbölümlerinin fazlalık vermesi sorun yaratmaz, sorun bazı alanlarda gereksinim varken üretimin sürüyor olması, bazı alanlarda ise gereksinimin doyması ile üretimin durması ve bu alanların işsizlikle gereksinmelerini karşılayacak üretimde bulunma yeteneklerini kullanamamalarıdır.

BAĞIMSIZ MERKEZ BANKALARININ İŞLEVİ:
       Toplumların ekonomik yaşamlarında ortaya çıkan krizler, ekonominin yukarıda ana çizgilerini sıraladığımız süreçleri dikkate alındığında ortaya çıkmadan önlenebilir. Bu önlemlerin alınmasında her ülkenin paranın piyasalardaki miktarını düzenleyen bağımsız Merkez Bankalarının önemli rolleri vardır. Özerk bir Merkez Bankası, diğer kamu ve özel bankaların ve  piyasaların mali gereksinmelerine çözümler sunarak işletmelerin mal ve hizmet üretmeleri yönündeki kredi isteklerine yanıt verir. Aile bireylerinin güvenceye dayanan kredi isteklerini yansıtan borçlanmaları ile şirketlerin değişen sermaye malı yatırımları borçlanmalarını (işletmelerin “varolan”, atıl olan üretim kapasitelerini harekete geçirecek borçlanmalarını) gösterir senetleri karşılığı emisyon hacminin arttırılması, döviz girdileri karşılığı doğrudan yaratılan emisyon hacmi ile birebir eştirler. Çünkü, her iki işlem sonuçta mal ve hizmet olarak ekonomiye katılmaktadır.


     Siyasi ve kişisel çıkarların etkisi altında çalışmayan, piyasaların ve ekonominin gereksinmelerine göre(yukarıda değinilen temel ekonomik verilerle) hareket eden bir merkez bankası, atıl olan bütün üretici güçleri etkinleştirerek üretici durumuna getirmede öncü olur. Merkez Bankası enflasyona neden olma riski ile karşılaşmadan “açık piyasa işlemleri” ile para arzını gerçekleştirir.

      “Açık Piyasa işlemleri” reeskont politikasına benzemektedir, çünkü; her iki işlem de ticari bankaların finansmanını kontrol etmektedir. Merkez bankası, para şeklinde banka likiditelerine bir piyasa fiyatının saptanmasını içermektedir. Açık piyasa işlemleri ticari bankalar için olduğu kadar banka dışında da uygulanır.” S.98, Para Ekonomisi, Doç. Dr., M.İlker Parasız.

PARA MİKTARININ GERÇEK FORMÜLÜ:
     Para miktarının ve piyasalardaki dolaşımının (likiditesinin) sağlanması ile ilgili bu kurallardan hareketle, piyasalardaki para miktarı ve dolaşımını matematiksel olarak formüle ederken; para miktarı artı, nüfus sayısı ve kişi başına düşen gelir miktarı ile çarpımı, yatırım için hazırlanan proje sayısı ve projelerin değerinin çarpımını mutlaka eklemelidir.      M2(dolaşımdaki Para Mikt.)=Nxt + Pxt



İsmail İNCİ,  16/10/2015




7 Temmuz 2015 Salı

PARANIN BULUŞUNA NEDEN OLAN TOPLUMSAL GEREKSİNMELER VE EKONOMİK GELİŞME ÜZERİNE ETKİLERİ



PARA EKONOMİSİ (1)
 
 NOT:  Balyalılar Derneği Dergisinin Nisan 2015 sayısında yayınlanmış olan makale


     Para, toplumlarda işbölümünün ortaya çıkışına bağlı olarak çok çeşitli türde mal ve hizmetlerin takası ile gereksinmelerin karşılandığı toplumların “takas ekonomisi” evresinde zorunlu gereksinmeden ortaya çıkan bir araçtır. Bu araç önce değerli madenler olan altın ve gümüş, sonra kağıt banknot, günümüzde de giderek yaygınlaşan elektronik ortamda ödemelerin yapıldığı banka kartları şeklinde görülmektedir. Kısaca parayı, tüm mal ve hizmetlerin alım ve satımında kullanılan toplum tarafından kabul edilen ortak bir araç olarak tanımlayabiliriz.

TOPLUMLARDA PARAYI ORTAYA ÇIKARAN GEREKSİNİM:   

“....Kentlerde değiş tokuş işlemlerinin zorluğundan dolayı altına ve gümüşe ihtiyaç duyulur…İşlem zorluğuna şöyle bir örnek verebiliriz. Bir çiftçi, örneğin saban yaptırmak istediğinde bunun karşılığında demirciye vermek için yanında erzaktan başka bir şey bulunmayabilir. Bu durumda onlar kendi aralarında yapacak oldukları işlemi tamamlayamazlar. Dolayısıyla, potansiyel olarak her şeyin yerinde geçecek bir şeyin ortaya konulması zorunludur. Öyle ki, çiftçi aldığı sabanın karşılığı olarak bir şeyi demirciye verir, demirci de ihtiyaç duyduğu ve istediği her şeyi bununla elde eder.”  Ünlü düşünür İbni Rüşt’ün bu sözleri takas ekonomisinden, para ekonomisine geçişin zorunlu, toplumsal-ekonomik gelişimini anlatır. Ortak kullanım aracının kullanılması zorunluluğu, gereksinmelerin zamanında, tam ve kolaylıkla karşılanabilmesini olanaklı kılmasındandır.  Toplum tarafından kabul edilen bir ortak kullanım aracı, mal ve hizmet ürünleri arasında takas ile ortaya çıkan zor alış veriş koşullarını kişilerin yer, zaman, uzaklık gibi zorluklarını ortadan kaldırarak, doğrudan erişimli(etkileşimli) olmasını sağlayarak kolaylaştırır, her türlü mal ve hizmetin alım satımını yapılabilir duruma getirir.

Takas ekonomisinde mal ve hizmetlerin alışverişinin zorluğu hatta olanaksızlığı; takas edilecek kişilerin birbirlerini yer, zaman ve kişi olarak bulmakta ve takas edilecek malların kişiler arasında tesliminde çok ağır koşullar taşıyor olmasındadır. Örneğin buğdayı ayakkabı ile değiştirmek isteyen birisi, peynire ihtiyacı olan bir ayakkabı üreticisinden ayakkabı ihtiyacını karşılayabilmesi için önce bir peynir ile buğdayı takas edecek üreticiyi bulmak zorunda kalmaktadır. Bu arayış zincirleme olarak ürün sayısı arttıkça çok daha zorlaşmaktadır.

Bu zorluğu aşmak için önce toplumlar takas ekonomisinin anlayışının etkisiyle, ortak kabul edilen bir mal ile mal ve hizmetlerin alışverişini yapmayı kabul etmişlerdir. Tarihe bakıldığında fildişi, balina dişi, öküz, inek gibi büyük baş hayvanların, deniz kabuğu, çeşitli baharatlar, papirüs gibi çok çeşitli malların ortak alışveriş araçları olarak kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu malların taşınmasının, bölünmesinin zorluğu ve dayanıksız oluşları insanları değerli madenlere yöneltmiş, altın ve gümüşten sikkeleri ortak alışveriş aracı olarak kabul etmeye götürmüştür. Yaşanan alışveriş deneyimlerinden ortak mal ve hizmet alımında kullanılacak olan aracın, paranın kolay taşınabilir, hesaplanabilir bunun için bölünebilir ve dış koşullara karşı dayanıklı olması, paslanmaması, kokuşmaması gerektiği anlaşılmıştır. Altın ve gümüş madenleri bu özellikleri taşıdığından para olarak kullanıma en uygun araçlar olmuştur. İlk olarak altın ve gümüşün para olarak basılarak kullanımına M.Ö 560 yıllarında Batı Anadolu’da Likya Krallığında rastlıyoruz. Kâğıt paranın ilk ortaya çıkışı da ondokuzuncu yılın sonlarında altın karşılığında bankalar tarafından piyasalara sürülmesi ile gerçekleşiyor. Daha sonra kendi değerini taşıyan kâğıt paralar devletlerin merkez bankalarında basılması ile ortak alışveriş aracı olarak piyasalarda yerini alıyor. Bu gün kullanılan paranın kendi dışında bir değeri yoktur. Devletler ülkelerinde yasal değişim aracı ve değeri olarak ilan ettikleri için,  geçmişte altın ve gümüşün değişim aracı olarak basılarak ilan edilmesinde olduğu gibi kâğıt paralar da ortak mal ve hizmet alan araçlar olarak kullanılmaktadır.

PARANIN KULLANIMI  İLE TOPLUMSAL İŞBÖLÜMLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ VE PARANIN BULUŞUNUN SANATLARIN GELİŞMESİNE ETKİLERİ:
Bütün ticaretin takas yoluyla gerçekleştiği toplumlarda işbölümünün olmadığı veya gelişmediği, ailelerin kendi ihtiyaçlarını kendi üretimleri ile karşılamak zorunda oldukları görülür. İşbölümünün olmadığı veya yeni başlamış olduğu bu yaşama biçiminde toplumlar da gelişmemiş, küçük köy ve kabileler halinde kendi gereksinmelerini kendileri karşılayarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Adam Smith Milletlerin Zenginliği adlı ünlü eserinde bu durumu şu sözlerle anlatır:

“..Bu iki ulus arasında daha uygarı olan Perulular'ın bile, altın ve gümüşten süs olarak yararlanmakla birlikte, basılmış paraları yoktu. Bütün ticaretleri trampa yolu ile oluyordu. Dolayısıyla da aralarında hemen hiçbir işbölümü yoktu. Toprağı işleyenler evlerini, ev eşyalarını, giyeceklerini, ayakkabılarını, tarım aletlerini kendileri yapmak zorunda idiler. “ (s.119, Milletlerin zenginliği)

Bir çalışanın tüm meslekleri öğrenmesi ve en iyi biçimde yerine getirmesi ussal yeteneklerin farklı oluşundan, bütün mesleklerin öğrenilmesi için gerekli eğitim ve öğrenim için zamanın olmaması, insan ömrünün yetmemesi nedeniyle olanaksızdır. Herkes her işi yapabilecek yetenek sahibi olamaz ve her işi yapmak için çalışmak kesinlikle verimsiz bir iş ile sonlanır. Bu nedenlerle toplumlarda zorunlu olarak toplumsal işbölümü ortaya çıkmıştır ve toplumsal işbölümünün gelişmesine bağlı olarak toplumlar büyümüştür. Bir toplum ancak işbölümünün ortaya çıktığı ve geliştiği aşamada tüm gereksinmelerini karşılayacak işlerini verimli olarak yerine getirebilir.

Toplumlar gereksinmelerin karşılanmasına bağlı olarak yürütmüş oldukları üretim etkinlikleri alanlarında doğal ve zorunlu olarak işbölümlerine gittikleri gibi, takasa dayanan alışverişin güçlükleri karşısında ticarette bir ortak kullanım aracını, diğer deyişle parayı da kullanmaya başlamışlardır. Pratikten gelen zorunlulukla ortaya çıkan işbölümü ve paranın kullanımı, birbirinden ayrılmaz bütünün iki parçasını oluşturur. İşbölümü ve sanatların gelişerek çeşitlenmesi paranın kullanımını zorunlu kıldığı gibi,  ortak bir değişim aracının (paranın) bulunarak kullanılması sanatların gelişip çeşitlenmesinde doğrudan, hızlandırıcı etkide bulunmaktadır. Ortak kullanım aracı ile ürünler arası değişim, doğrudan erişimli(etkileşimli) durumuna gelerek, her mesleğin kendi alanında çalışarak üretme hız ve yeteneğini geliştirir, hacmini arttırır. Bütün işbölümlerinde küçük ve dev şirketlerin salt kendi alanlarında odaklanarak üretimde bulunmaları ortak kullanım aracının dolaşımda olması ile gerçekleşebilir.

Tersinden bu ekonomik olguya bakacak olursak; ortak kullanım biriminin bulunmadığı bir ekonomide üreticiler, ürettikleri mal ve hizmetleri gereksinim duydukları mal ve hizmetlerle takas için, uygun zaman, yer ve kişi araştırması yapacağından, buna bağımlı olduğundan, üretim yetenek ve verimleri yavaşlayacak hatta olanaksızlaşacaktır. Bu nedenlerle, ortak kullanım biriminin yokluğu işbölümlerinin ve işbölümlerinde uzmanlaşmanın oluşmasını engelleyecek, miktarındaki yetersizlik de üretim ve verimi düşmesine neden olacaktır.

Ortak kullanım aracı üretimde verimliliği ve işbölümünü getirdiği gibi, yeni işbölümlerinin oluşmasını, yaratılmasını; zenginleşmeyi uygarlaşmayı etkiler. Gerek zorunlu, gerekse refah ürünlerinden pay almak isteyen, ürün ve hizmetlerden daha çok satın almak isteyen bireyler, yeni ürün ve işbölümleri geliştirirler. Kişinin yetenek ve kolaylıklarına göre gereksinme duyduğu ürünleri temin etmek için yeni işbölümleri yaratması, ortak kullanım biriminin etkisi ile hızlandırılmış olmaktadır.

İşbölümü ve ürünler özgülleştikçe, ürünlerin tümüne erişme çabası ile bireyler ivmelerini arttırırlar. Bu ivme üretimi ve gelişmeyi hızlandırır. Bir işbölümü kendi alt işbölümlerini zorunlu kılarak istihdamı arttırır.

Ortak kullanım biriminin (paranın) ahlaki sorunlara neden olması olumsuz yanını oluşturmaktadır. Ancak ürünlerin doğrudan kendileri de ahlaki sorun olabilmektedir. Üretmeden, üretenlerin ürünlerini kullanarak yaşamak yani hırsızlık, kullanım biriminin doğası gereği kişileri etkilemektedir. Kolay taşınabilir oluşu hırsızlık ve hilekârlığı özendirebilmektedir. Ancak bu paranın zorunluluğunu ortadan kaldırmaz, bu yönde girişim uygarlıkta geri gitmektir. Toplumların gelişmesini kolaylaştıran yöntemleri ortadan kaldırmak, diğer deyişle toplumsal yasaları ortadan kaldırmak olanaklı değildir. İnsan doğadaki yasalara olduğu gibi toplumsal yasalara da uyum sağlayarak yaşamını sürdürebilir.

Bu gerçeklik tarihte M.Ö 9’cu yüzyılda Likurgus’un kral olduğu Sparta devletinde yaşanarak önemli bir toplumsal deneyim olarak ortaya çıkmıştır. Likurgus tüm varsıllığın küçük bir azınlığın elinde toplandığı Sparta halkının, gelirleri arasından bulunan ürkütücü eşitsizliği ortadan kaldırmak için toprak bölüşümünü yasalarla yeniden düzenler ve tüm altın gümüş paranın dolaşımdan çekilmesini sağlar:

Tüm altın ve gümüş paranın dolaşımdan çekilmesini sağladı ve yalnızca büyük ağırlığına karşın değeri çok az olan demirden yapılmış bir tür paranın dolaşımda kalmasına izin verdi. Daha sonra bunun oldukça büyük bir kütlesi için oldukça düşük bir değer saptadı. On mina değerindeki bir parayı saklamak için büyük bir oda ve yerinden kaldırabilmek içinse en az bir çift öküz gerekiyordu. Bu para dolaşıma girer girmez hemen birçok haksızlık türü Isparta’dan sürgüne gitti. Çünkü kim böyle bir para için bir başkasını soyardı?.... Bundan sonra Likurgus tüm gereksiz ve yararsız sanatların yasa dışı olduğunu bildirdi. Aslında böyle bir yasaklama olmaksızın da bunların çoğu altın ve gümüşle birlikte ortadan kalkacaklardı, çünkü şimdi kullanımda olan para bu tür yaratılar için uygun bir ödeme aracı olmaktan çıkmıştı. Demir para Yunanistan’ın geri kalanına taşınabilecek gibi değildi… Dolayısıyla bundan böyle yabancı malları ve ürünleri satın almak için ellerinde herhangi bir araç kalmadı. Tecimciler Lakonya limanlarına yüklü gemi göndermeye son verdiler. Hiçbir diluzluğu öğretmeni, hiçbir gezgin falcı, hiçbir fahişe pazarlayıcı, altın ve gümüş işleyici, oymacı, mücevherci geçerli bir parası olmayan bir ülkeye adımını atmazdı.” ( s.20,21, Petrark, Yaşamlar, Likurgus-Numa Pompilius)

Paranın kullanımdan kalkmasına bağlı olarak Sparta ile hiçbir ülke ticaret yapmayacak, hiçbir tüccar yüklü gemilerini Sparta limanlarına göndermeyecektir. Birçok meslekten kişi de bu ülkede üretim yapmayacaktır. Yurttaşları,  her alanda varolan sanatlar üzerinde özgür olarak çalışan, üreten, ticaret yapan, daha varsıllaşmak için tüm yeteneklerini büyük bir hırsla kullanan bir ülkede, sanat sahiplerinin bazılarının varsıllaşarak,  bazılarının yoksullaşması; gelirleri arasında aşırı dengesizliklerin ortaya çıkması beklenen olgulardır. Bu olguların aşırı artması sonucu toplumsal düzen bozulma eğilimi gösterirse, gelir dağılımı sosyo-ekonomik yasalarla düzenlenir. Bu olguların toplumsal düzeni bozucu yönde gelişmemesi için, adaletsiz ve haksızca yapılan zenginleşmelerin, gelir dağılımlarının sosyo-ekonomik yasalarla denetim altında tutulmaları gerekir.

Para; ürünlerin değişimine dayanan takas ekonomisinin zorluklarını, değişimi olanaksızlaştıran niteliklerini ortadan kaldıran; her türlü yer ve zaman koşullarında değişimi kolaylaştıran niteliği ile üretime, yeni ürünler ortaya koymaya bağlı olarak mesleklerin gelişmesine, üretimin artmasına; ürünlerin çeşitlenmesine,  uygarlığın ve refahın ilerlemesine neden olan en büyük buluşlardan biridir.

Paranın bu önemli işlevlerini yerine getirebilmesinde bir ülke ekonomisinde paranın piyasalardaki dolaşım miktarı, (emisyon hacmi) dengesi çok büyük önem taşır. Dergimizin önümüzdeki sayısında bu önemli konu üzerinde duracağız.
 
 
 
 
İsmail İNCİ, 07/07/2015
 

 
 

16 Haziran 2015 Salı

7 HAZİRAN 2015 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ





7 HAZİRAN 2015 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ


     Cumhuriyet yönetimleri babadan oğla geçen bir ailenin veya bir sınıfın sonsuz olarak iktidarı elinde tuttukları yönetim biçimleri değildir.. Halk uygun görmediği, beğenmediği, başarısız ve kötü gördüğü iktidarları belirli dönemler içinde yapmış olduğu seçimlerle değiştirme hakkına sahiptir. Halkın özgür iradesini kullanarak yapmış olduğu seçimiyle iktidarların değişmesi yönteminin bulunmadığı yönetim biçimine sahip olan  toplumlarda iktidarlar, suikastlarla, darbelerle veya halkın isyanı ile iç savaşlarla değiştirilmek zorunda kalınır.
 Bu niteliği ile cumhuriyet yönetimleri, toplumsal barışın bozulmadığı, başarısız olan yönetimlerin her an değiştirilebilmesi ile başarılı devlet yönetiminin gerçekleşme oranının yüksek olduğu yönetim biçimleridir.
AK Partinin oluşturduğu iktidar da on üç yıl süren bir süreden sonra 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel seçimleri ile sona erdirilmiştir. Giderek özgürlükleri kısıtlayan, yasaları kendi çıkarlarına göre kullanan, özgür basını ortadan kaldıran,  basın ve medyayı kendi propagandasını yapan araç haline getiren, her kesime baskı uygulayan sonuçta iktidarını korumak ve sürdürmek için cumhuriyet yönetimini kendi çıkarları yönünde oligarşik bir yönetim biçimine dönüştüren AK Parti iktidarının, seçimlerle değiştirilmemesi durumunda toplumsal barışın bozulmasına yakın bir zaman içinde neden olma olasılığı çok yükselmiş bulunuyordu. 


AK Parti iktidarı giderek sahip olmuş olduğu nitelikleri ile nefret duyduğu Suriye Lideri Beşir Esat’ın ve ülkesinin niteliklerine ülkesi ile birlikte büründüğünün farkında değildi veya farkında olsa dahi çıkarları ile çatıştığı için Suriye’nin niteliklerine sahip bir ülkede iktidar olmayı tercih ediyordu.
AK Parti iktidarı geçmişte yaşanan siyasal olaylardan ders almadığından aynı hataya düşmüştür. AK partiyi iktidara getiren, 2002 yılından önceki devlet kurumlarındaki rüşvet ve yolsuzluklar, çıkar ve makam kavgaları, bağlı olarak ekonomideki dengelerin bozularak krize dönüşmesi sonucu ANAP, Doğru Yol ve DSP iktidarlarındaki hükümetlerin halk tarafından seçimle iktidardan uzaklaştırılmasıdır.
2001 yılında yaşanan bazı olaylar bu siyasal olgunun kanıtıdır:
“2 Ocak
İstanbul DGM Savcılığı, Bank Ekspres'in hortumlanması olayında Korkmaz Yiğit ve 11 kişiyi, 
Egebank ve İnterbank'ın hortumlanması olayında ise Cavit Çağlar hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı.
6 Ocak
Enerji ihalelerinde yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine başlatılan ''Beyaz Enerji Operasyonu''kapsamında aralarında eski Devlet Bakanı ve TEAŞ Yönetim Kurulu Üyesi Birsel Sönmez'in de bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı.
2 Şubat
İstanbul DGM, Sümerbank'tan verilen usulsüz kredilerle ilgili olarak, bankanın eski yönetim kurulu üyesi Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu hakkında ek soruşturma başlattı.
7 Mayıs
TEDAŞ Genel Müdür Vekili Osman Nuri Doğan ile Dağıtım ve Hat Şebekeleri Daire Başkanı Hasan Tiftik yolsuzluk yaptıkları belirlenerek tutuklandı.

12 Mayıs
Beyaz Enerji soruşturmasını yürüten Albay Aziz Ergen görevinden alınarak, Bakü'ye atandı.
31 Mayıs
Yüksel Yalova, Devlet Bakanlığı'ndan istifa etti. Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, ''Akrep Operasyonu'' kapsamında eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ile dönemin TDK Başkanvekili Prof. Dr. Hamza Zülfikar'ın da aralarında bulunduğu 13 sanık hakkında ''zimmetlerine para geçirdikleri'' gerekçesiyle dava açtı.

6 Haziran
Sadettin Tantan, Devlet Bakanlığı görevinden ve partisi ANAP'tan istifa etti.

7 Haziran
İstanbul Emniyet Müdürü Kazım Abanoz istifa etti. 10 Haziranda da Turan Genç, Emniyet Genel Müdürlüğü görevinden istifa etti. 

20 Haziran
İzmir'de SSK'nın dolandırılmasına yönelik düzenlenen ''Beyaz Önlük Operasyonu'' kapsamında SSK İl Sağlık İşleri Müdürü Dr. Melih İnan, gözaltına alındı.
15 Temmuz
Sağlık Bakanlığı, Sağlık Meslek Liseleri yönetmeliğinde değişiklik yaparak, öğrencilere ''bekaret zorunluluğu'' getirdi. Bu liselerin ödül ve disiplin yönetmeliğini yeniden düzenleyen bakanlık, daha önce ''iffetsizliği sabit olan'' şeklindeki maddeyi ''fuhuş yapmak ya da cinsel ilişkiye girmiş olduğu tespit edilmek'' diye değiştirdi. Yönetmelik, eğitimcilerin ve sivil toplum örgütlerinin tepkisini çekti.

16 Temmuz
Türkiye'de ilk kez açlıktan bebek ölümü haberi geldi. Manisa'da Berivan isimli bir bebeğin açlıktan öldüğü doktor raporu ile ortaya çıktı. Ailenin tamamının açlık çektiği ortaya çıktı.
[Ak Parti iktidarının mitinglerinde :Açız! Diye bağıranlar olmuştur.]

27 Ağustos
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda yolsuzluk yapıldığı ortaya çıktı. 6 personel gözaltına alındı. 

5 Eylül
Koray Aydın, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'ndan istifa etti. Aydın, milletvekilliğinden istifa dilekçesi de verdi

6 Eylül
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, yeni adli yılın açılış töreninde, ülkenin bir polis devletine dönüştüğünü söyledi.

2 Ekim
Ankara DGM Başsavcılığı, Bağ-Kur'a yönelik operasyon başlattı. Operasyonda, hayali prim yatırarak çok sayıda kişinin emekli olmasını sağlayan 3'ü memur 6 kişilik bir şebeke ortaya çıkarıldı.

1 Aralık
İşçi ve memur sendikaları ile sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu ''Emek Platformu'' tarafından,''uygulanan ekonomik politikayı protesto'' için Türkiye genelinde kitlesel basın açıklaması yapıldı ve mitingler düzenlendi.

[Ekonomik kalkınmayı, “Yolsuzluk Ekonomisi” (devlet kurumlarında hırsızlık ve yolsuzluğu sermaye birikimi sağladığı için geçerli bir mazeret sayan ve kalkınma için önemli bir ekonomik model olarak gören yanlış anlayış) anlayışına bağlayarak inan ekonomist ve bürokratlar kaçınılmaz olarak ülkeyi büyük bir ekonomik krize sürüklerler. Gerçek kalkınma ve sermaye birikimi daha daha çok üreterek daha çok satarak gelirin arttırılmasıdır. “...Bu sınıflandırmada bir terzinin, diktiği giysilerle binlerce değer üreticine hitap etmesi;  bir ayakkabıcının, bir kitap yazarının, bir sarkıcının, bir sanayicinin..vb ürettikleri binlerce ürününün, diğer onbinlerce değer üreticisinin ürünleri ile değiş-tokuşa girmesi “Bölünerek-artan değere” örneklerdir. Bölünerek sınırsız artan değer, ne kadar çok sayısal olarak artarsa, gelir o oranda artacaktır. Temel anlayış olarak bireylerin zenginliğinin, sermayelerinin artışının ve birikiminin kaynağı Bölünerek-artan değer sahibi olmaktır..” www.iinci.blogspot.com, Ekonomik Değer Kavramı ve Bireylerin Zenginliğinin Kaynağı, 30/07/2014 ]
2 Aralık
Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı ve Çevik Kuvvet polisleri maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle protesto eylemi yaptı, yürüyüşe geçti. memur maaşları gecikmeli ödenmeye başladı. Yurt genelinde ise esnaf ayaklanması yaşandı. Ülkenin tüm şehirlerinde "Hükümet istifa"sloganlarıyla milyonlarca esnaf ve memur eylem yaptı.
Bakanlar istifa ediyor, dolar roket gibi fırlıyor, borsa çakılıyor, Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın kavgaları ülkeyi kaosa sürüklüyor. Bu sırada bankalar boşalıyor, hazine hortumlanıyor, milyar dolarlar iç ediliyor. Yüzbinlerce işyeri iflas bayrağı çekerek kapanıyor. Bakanlıklardan kurumlara kadar devletin tüm birimleri rüşvet ve yolsuzluk haberleri ile çalkalanıyor. Tüm ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı belgeleniyor. Çocuklar açlıktan ölüyor, anne babalar intihar ediyor. Geçimini sağlamak için fuhuşa yönlenen kadınların sayısında patlama oluyor. “ Süleyman ÖZIŞIK. - www.internethaber.com/ak-partiden-once-turkiye-ne-haldeydi-15264y.htm

On üç yıldan beri ülkeyi yöneten AK parti iktidarı gerçek cumhuriyet yönetimine sahip olan toplumsal güçler tarafından uygulanan siyasal bir strateji ile tek başına iktidar olmaktan uzaklaştırılmıştır. Ak Parti karşısında tek kitle partisi olan CHP’nin, yapılan anketlerde %30 oranlarını aşamadığı ve tek başına iktidar olma olanağı olmadığı görülünce muhalefetteki en çok oy alan iki partinin seçim barajını aşmaları, izlenen seçim kampanyaları ile desteklenmiştir.
07 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerinde barajı aşan   dört partinin almış olduğu oy oranları ve çıkarmış olduğu milletvekilleri kesin olmayan sonuçlara şu şekilde gerçekleşmiştir:

    AKP: Almış olduğu oy miktarı: 18.864.355, Oy Oranı: %40.86, Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı: 258
 CHP: Almış olduğu oy miktarı: 11.518.002, Oy Oranı: %24,94, Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı:132
 MHP: Almış olduğu oy miktarı: 7.519.034,  Oy Oranı: %16,28,   Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı:80 
HDP: Almış olduğu oy miktarı: 6.056.261, Oy Oranı: %13,11, Çıkarmış olduğu milletvekili sayısı:80
Ak Parti iktidarının yönetimden düşürülmesi için izlenen Siyasal Taktik, İrade sonuçta hiçbir partinin tek başına iktidar olamayacağı oy oranlarına sahip olması ile 25. Dönem Genel Milletvekili seçimlerinin sonuçlanmasına neden olmuştur.
Bu sonuç, bir halkın cumhuriyetin kendilerine vermiş olduğu özgür irade ile seçme hakkını  en stratejik biçimde kullanması ile elde edilmiştir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de siyasal partilerin almış olduğu oy oranları içinde bir partinin program ve ilkelerinin oluşturduğu ideolojinden oluşan ideolojik oylar vardır. Ancak bu ideolojik oy oranları dışında partiler seçmenlerin günlük yaşamlarına yansıyan ekonomik, toplumsal, eğitim, sağlık..vb konularında gereksinmelerine karşılık veren projelerine bağlı olarak oylarını almaktadır. Araştırmalara göre Türkiye’deki her 100 seçmenden 35-40’ı ideolojik nedenlerle oy vermektedir. Geri kalan oy oranları seçmenlerin günlük yaşamlarındaki gereksinmelerini karşılamaya yönelik çalışmaları, tasarılarıdır. Böyle olduğu için örneğin bir parti, bir önceki seçimde iktidar olurken bir sonraki seçimde yüzde 1 oyda kalabiliyor. DSP, 1999 seçimlerinde yüzde 27 ile en çok oyu alırken 2002’de yüzde 1 oy ancak alabilmiştir.
7 Haziran 2015 Milletvekili Genel seçimlerinde HDP %6,5 oranında seçmenlerin günlük yaşamlarına yansıyan gereksinmelerden ki bu Ak Parti İktidarının oluşturduğu baskıcı yönetim tarzıdır, kaynaklanan tercihlerinden oy almıştır. Çünkü HDP’nin ideolojik oy oranı %6,5’u geçmez. CHP’nin ve Ak Parti iktidarına karşıt güçlerin izlediği strateji ve seçim  kampanyaları sonucu, bağlı olarak AK  Parti iktidarının izlemiş olduğu “ Kürt açılımı” politikası ile Kürt kimliğine sahip yurttaşlara vermiş olduğu cesaret, Kürt oylarının tamamının Ak Partiden ayrılarak HDP’ye geçmesine neden olmuştur. Ak Parti 2011 genel seçimlerine göre yüzde dokuz cıvarındaki oy kaybının önemli bir kısmını bu biçimde kaybetmiştir. Bir kısım oylar da HDP’nin barajı kesin olarak aşması için CHP ve diğer küçük sol partilerden HDP’ye geçmiştir.
MHP’nin ideolojik oy oranı %10’lar civarındadır. MHP %6 civarındaki seçmen tercihlerinden kaynaklanan oyu Ak Parti, diğer küçük partilerden gerek barajı aşması, gerek AK Partiden kurtulmak amacıyla, gerekse de HDP’ye tepki olarak almıştır.
Seçim sisteminde yapılacak değişikliklerle seçimlerde baraj oranının düşürülmesi, Ak Parti iktidarı gibi bir faktörünün bulunmaması, “Açılım Politikasının” bulunmadığı durumlarda da bu iki patinin oy oranlarının ideolojik oy sınırlarına çekileceği söylenebilir.
SEÇİM SONRASI HÜKÜMET KURMA AŞAMASINDA CHP İÇİN  İZLENECEK SİYASAL SÜREÇ:
Seçim sonucunda, Ak Parti iktidarının yanlış, iyi olmayan, yurttaşlarını ve ülkesini zora, sıkıntıya düşüren, dünyada saygınlığının kalmamasına, ülkenin Ak Parti ve çevresindeki mali güçler tarafından işgal edilmiş, özgürlükleri alınmış olarak görülmesine neden olan yönetiminden uzaklaştırılarak yeni bir hükümetin kurulması öncelikli olarak düşünülmelidir. Bu amaç ve hedef doğrultusunda mantıklı olarak dışarıdan HDP desteğinde CHP, MHP koalisyonundan oluşan bir hükümet kurulması öncelikli olarak düşünülmelidir.
HDP ile MHP’nin uzlaşamaması durumunda Ak Parti ile koalisyona giderek bir hükümet kurulması alternatifi denenmelidir. Şu durumda toplumun iş adamlarından oluşan bir grubun “Güçlü, istikrarlı, dünya çapında saygın bir Hükümet” düşünce ve girişiminden destek alınmalıdır. Çünkü diğer alternatif koalisyonlarla Ak Partinin yeniden iktidarda kalması ülkeyi çok daha kötü sonuçlara götürebilecektir. Bu durumdan da öncelikle dünyada büyük bir rekabet içinde olan uluslar kendileri için büyük çıkarlar çıkaracaklardır. Uluslar arasındaki rekabet, güç savaşı, Bir Ak Parti HDP iktidarında, etnik bölünmeyi, Ak Partinin yanlış siyasetinden kazanacaktır.
Ak Parti vahşi liberalizmden yana olan siyasetini ve cumhuriyete karşı olan ideolojisini, gerek MHP gerekse HDP ile koalisyon hükümetinde adım adım, sinsi olarak gerçekleştirmeye devam edecektir. Bu alternetifler karşısında CHP’nin bir Ak Parti ile koalisyonda yer alarak hükümete ortak olması büyük bir yurtseverliktir. Tersi durumda Türk ulusalcılığı unutturulacak, dinin devlet tarafından yurttaşların özgürce dini inanç sahibi olmaları yönünde güvencesinin sağlanması ortadan kalkacak, sosyal adalet vahşi liberalizm tarafından ezilecektir. Ak Parti iktidarının toplumun her kesimi üzerinde baskıları devam edecek, özgürlükler kısıtlanacak, basın ve medya özgürlüğü tamamıyla ortadan kaldırılacağı gibi, toplumun bu dördüncü gücü ile  halk uyuşturularak iktidarlarının sürekliliğinin sağlanması yönünde kullanılmaya daha güçlü olarak devam edilecektir.

“. Hükümet ilk iki dönemde liberallerle ittifak yapmasını, demokratik dış dünyanın desteğini almasını sağlayan ve hem kendi seçmenlerinin hem de diğer vatandaşların özgürlük alanını genişleten politikalara devam etmek yerine, kendi dünya görüşünü ve iktidarını tahkim etmeye yönelik politikalara ağırlık verir olmuştur. 2011 genel seçimlerinden bu yana kamuoyunu meşgul eden konu başlıklarına şöyle bir baktığımızda kürtaj meselesi, faiz karşıtı söylem, başkanlık rejimi, alkol satışı sınırlamaları gibi meseleleri görmekteyiz. Bu başlıkların bireylerin özgürlük alanlarını genişletmekten çok kısıtlamaya hizmet eden başlıklar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.... önceliği Türkiye’yi özgür bir ülke haline getirmekten çok siyasi yollarla kendi dünya görüşünü pekiştirmeye verdiğinin düşünülmesine yol açmaktadır. Nitekim, Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun yakın geçmişte verdiği bir demeçte “geçtiğimiz on yılda şartlar icabı liberallerle bir ittifak.... Bundan sonra herkes kendi yoluna gidecek. Gelecek dönem bir inşa dönemi olacaktır” mealindeki sözleri Ak Parti’nin hedef olarak kendisine Türkiye’yi dindar olan olmayan herkes için daha özgür bir yer haline getirmekten ziyade daha dindar bir yer haline getirmeyi seçtiğini düşündürtmektedir. Yine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “dindar nesiller yetiştireceğiz”, “kafası kıyak gençlik istemiyoruz” türünden söylemleri belli bir yaşam tarzı- nın devlet politikası haline getirilmeye çalışıldığına işaret etmektedir. Tabii ki bu durum devletin tarafsızlığı ile çelişmektedir. Bu aynı zamanda özellikle daha seküler yaşam tarzlarına yönelik siyasi hoşgörünün sınırlarının daraltıldığı anlamına gelmektedir...”
Bican Şahin Doç. Dr. | Hacettepe Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi



İsmail İNCİ,  16/06/2015





SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...