SÖMÜRGE EKONOMİSİ-2
ÇAĞDAŞ
SÖMÜRGE EKONOMİSİ VE ŞİFRELERİ
Çağdaş sömürge ekonomilerinin izlemiş olduğu sömürgecilik tarzı,
strateji ve ilkeleri ile geçmiş tarihteki sömürge ekonomilerinin hareketleri
arasında değişmeyen büyük uyumluluklar görülür.
Avrupalı
sömürgecilerin başarısında, sömürgelerdeki yerli halkın sömürge ekonomilerinin
işleyiş tarz ve ilkeleri hakkında gerekli bilince ve bilişe sahip olmaması
büyük bir etkendir. Bu nedenle sömürgecilerin
tarihsel olarak karakterlerinin, sömürgeci yapılarının ortaya çıkarılması,
bilinç ve bilişsel olarak kavranılması sömürgecilik girişimlerinin
başarısızlıkla sonlanmasında büyük önem taşır.
Sömürge
ekonomilerinin çağdaş şifrelerini aşağıdaki başlıklar altında inceleyebiliriz.
ETNİK VE
İNANÇLARA GÖRE TOPLUMLARI BÖLEREK ZAYIFLATMAK:
Etnik ve dinsel katılılıkları, ayrışmaları destekleyerek toplumları
bölmek, bölerek zayıflayan halkları yönetimleri altına alarak sömürgeleştirmek,
sömürge ekonomilerinin geçmiş tarihte uyguladıklarına benzer olarak
başvurdukları çağdaş sömürge yöntemlerindendir. Sömürge ülkelerin Afrika ve Hint halkının çok çeşitli kabile inançlarından gelen
topluluklarını, inanç, gelenek ve ırksal
farklılıklarını kullanarak bölmeleri, bu kıtaların halklarını birbirine düşman
ederek parçalamaları, sonrasında da bu kıtaları sömürge durumuna getirmeleri,
sömürgeciliğin önemli kodlarından olmuştur. Sömürge egemenliğinden önce
toplumda, borçlanma, servetlerin yitirilmesi, skandallar yaratılması, kargaşa,
dağılma ve asimilasyon süreci sömürge ekonomilerinin çağdaş
stratejilerindendir.
“ Yeni katılıklar, hareketsizleşmeler ve
etnik özdeşleşmeler Avrupalıların çok acil çıkarlarına hizmet ederken, beyazlarca
tamamıyla geleneksel ve bu yüzden de meşru olarak görülüyordu. ..Göreneksel
yasa, göreneksel toprak hakları, göreneksel siyasal yapı..vb denilen herşey,
aslında kolonyal nitelikli kodların oluşturulması ile icat edilmişti.” (s.290,
Geleneğin İcadı, Eric J. Hobsbawn)
Sömürgeci ülkelerin bu karakterini iyi
bilen, başlatmış olduğu ulusal kurtuluş savaşı ile dünyanın en büyük sömürgeci
ülkelerine karşı zafer kazanarak, sömürgecilerin egemenliğinden bağımsız yeni
bir devlet kuran Mustafa Kemal ATATÜRK, ulusal birliğin önemini : “ Ulusal
birlik Tanrısal güçten başka bütün güçleri yener”, sözleri ile dile
getirmiştir.
DOGMATİK
DÜŞÜNCELERİN DESTEKLENEREK BİLİMSEL-AKILCI DÜŞÜNCENİN GELİŞMESİNİN ÖNLENMESİ:
Güney Amerika’da İnka İmparatorluğunun 80.000 kişilik ordusunu 168
kişilik İspanyol askeri ile ortadan kaldırarak tonlarca altının İspanya
Krallığına geçmesini sağlayan “Pizarro
'nun başarısında etkili olan nedenler arasında tüfeklere, çelik silahlara ve atlara
dayanan askeri teknoloji vardır; Avrasya' da her zaman görülen bulaşıcı
hastalıklar vardır; Avrupa'nın denizcilik teknolojisi vardır; Avrupa'daki
devletlerin merkezi siyasal örgütü vardır; yazı vardır…Avrupalıların başka
kıtalardaki halkları egemenlikleri altına almalarına olanak tanıyan yakın
nedenlerin kısaca ifadesi… (s.89, Jaret Diamont, Tüfek, Mikrop ve Çelik;
TUBİTAK Popüler Bilim Kitapları 174, 21.Basım- Kasım 2010- Ankara )
Kendi teknoloji ve uygarlıklarının
altında bir uygarlığa sahip olan başka kıtalardaki halkları egemenlikleri
altına alarak bu halkların değerli maden, yer altı kaynakları ve insan
kaynaklarını kendi ülkelerine aktaran Avrupalı sömürgeci ülkeler ekonomilerinin
zenginleşmesine bağlı olarak bilim ve teknolojilerini geliştirmişler, bu
gelişmeye bağlı olarak askeri üstünlüklerini pekiştirmişlerdir. Pekiştirilen
askeri güç, karşılıklı etkileşim sonucu sömürgecilik güçlerini büyüterek
ekonomik zenginliklerini daha da arttırmıştır.
Avrupalı insanı bilimde ve teknolojide
dünyanın lideri durumuna getiren de sorgulayıcı, özgür, akılcı düşünce yapısına
sahip olarak gözlem ve deneylerlerle bilgi ve görgüsünü arttırma istek ve
inancı olmuştur. Kültür ve düşünce alanında tutuculuktan, geleneksel inanış ve
dogmalardan bağımsız, özgür düşünme ve tartışma ortamı, karşılıklı gözlem ve
deneyimlerin paylaşılması Avrupa mucizesini yaratmıştır. Dogmaların, yanlış
inanç ve geleneklerin etkisi altında özgür ve akılcı düşüncenin oluşmadığı Çin,
Ortadoğu ve Asya ülkelerinde bilim, teknoloji, uygarlık donup kalırken, Avrupa
her yıl ekonomik, bilimsel, teknolojik ve askeri güç olarak dev bir güç olarak
büyümüştür.
Büyük bir olasılıkla Batı uygarlığı ilerleme ritmi ve gücünü, Doğu’nun
zamanında gelişmesini sağlayan ilkelerden aldı ve bu gelişmenin Doğu
ülkelerinde ortaya çıkmaması, donması için ülkelerin siyasi otoritelerinde
gerekli hile, düzen ve entrikalar oluşturularak yanlış düşünceler aşılandı.
Akılcı, özgür, deneyci düşüncenin gelişmemesi için dogmatik, yanlış inanç ve
gelenekler desteklendi, yayıldı. Bu yanlış düşünceler sürekli empoze edilerek
halklar kandırıldı. Doğu ülkelerinin alt uygarlık düzeyinde kalmaları için her
türlü siyasi entrikalar, casusluk faaliyetleri organize edildi. Avrupalı
ülkeler bu faaliyetleri ile geçmişte Sömürgeci Ekonomik Hedeflerine ulaşmakta
her zaman başarılı oldular ve bugün de bu başarılarının devamı için her şeyi
yapmaktadırlar.
Akılcı düşüncenin ve bilimin
gelişmesinin önlenmesinin ekonomik sonuçları düşünülmüştür. Bilim ve teknolojisi gelişmemiş bir ülkenin, üretim
araç ve gereçleri ilkel düzeyde kalacak, gelişmiş sanayi ürünleri
üretemediğinden, sanayileşmiş sömürgeci ekonomilere hammadde olarak ürünlerini
satmak zorunda kalacaklardır. Sanayi mallarının değeri (Katma Değer) her zaman
için hammadde durumundaki ürünlerin değerinden yüksek olduğundan, bilim ve
teknolojide kalan ülkeler her zaman için ekonomik olarak sanayileşmiş ülkelere
bağımlı olacaklardır. Bu durum ise çağdaş sömürge ekonomilerinin en önemli amaç
ve hedeflerindendir. Çağdaş sanayileşmiş ülkelerin bu görünümleri ile Üçüncü
Dünya Ülkeleri olarak adlandırdığımız gelişmekte olan ülkelerin gelişmelerini
önlemek için çağdaş sömürgecilik faaliyetlerini sürdürdükleri görülür.
“Avrupa harfiyen Üçüncü Dünya'nın yaratımıdır;
Avrupa'nın yüzeyinde görülen"bereketin" altında, kolonilerden akan
maddi zenginlik ve emek, "Zencilerin, Arapların, Hintlilerin ve sarı
ırkların alın teri ve cesetleri" yatmaktadır ( 1 963: 76-8 1). Theodor
Adorno, Walter Benjamin ve Hannah Arendt gibi Batılı entelektüeller de kolonyal
(sömürge) dünyanın düşünsel üretimi ile artan küresel tahakkümü arasındaki bağlantıları
araştırmışlardır” (s.67, Ania
Loomba, Kolonyalizm Post Kolonyalizm )
“İslam’ın
olağanüstü "içtihat" geleneğinin yavaş yavaş kaybolması, zamanımızın
en büyük kültürel felaketlerinden biri oldu; bunun sonucunda, eleştirel düşünce
ve bireyin modern dünyanın sorunlarıyla cebelleşmesi de son buldu. Bunların
yerine bağnazlık ve dogma hüküm sürüyor artık.” (s.XI, Şarkiyatçılık, Edward W.Said)
TAHAKKÜM ETME-EGEMEN OLMA (PAZAR OLUŞTURMA) YÖNÜNDE DÜŞÜNCE VE İNANÇLARIN
OLUŞTURULMASI İÇİN BİLGİ TOPLAMA:
Sömürge ekonomilerinin sömürge ülkelerde tahakkümlerini sürdürme
hedeflerinde düşünce ve inançların oluşturulması süreci merkezi bir yer tutmuştur.
Sömürge egemenliğinin sürmesi, sömürülen
ülke hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Çünkü sahip olunan bilgi ile
ancak doğru yönetim siyasi stratejileri belirlenebilir. Bilgi bu anlamda, sahip
olunan ateşli silahlar kadar büyük bir güçtür. Bilgi arttıkça güç, güç artıkça
da bilgi artar. Bilgi, bağımlı ırkların yönetimini kolay ve kazançlı kılar.
Büyük pazarların ele geçirilmesinin yolunu açar.
“ Sömürge hâkimiyeti, dolaysız kontrol
kurumları kadar, bilgi formlarına da dayalıydı. 1784’te Sir William Jones ve
diğer Avrupalı bilimcilerce Bengal Asyatik Topluluğu kurulmasından sonra
Hindistan’ın tarihi, düşünce sistemleri, dini inançları ve pratikleri, topluluk
ve kurumları hakkında bilgi birikiminde süregelen bir gelişme gözlendi.”
“Ekonomik
talan, bilgi üretimi ve temsil stratejileri herhangi bir kolonyal bağlamda
birbirlerine büyük ölçüde bağımlı oldu. Irksal, kültürel ve toplumsal
farklılıkları görme ve temsil etme/yeniden sunmanın (represent) özgül tarzları
kolonyal denetim kurumlarının oluşturulması açısından zaruri bir rol oynamış ve
bunlar aynı zamanda Avrupalı sivil toplumun hemen her boyutunu dönüştürmüştü. Silahlar
ve salgın hastalıklar, işin aslına bakılırsa, kolonyal halkların
"ötekileştirildikleri" ideolojik süreçlerden yalıtılamaz. Avrupalı-olmayan
ülke ve halklara ilişkin "enformasyon"
toplanması ve bunların çeşitli yollardan "sınıflandırılma"sı, bu
ülke ve halkları denetleme stratejilerini belirledi. "Mülayim Hindu",
"savaşçı Zulu", "barbar Türk", "Yeni Dünya yamyamı"
ya da "siyah ırz düşmanı" şeklindeki farklı klişeler tikel kolonyal
durumlarda ortaya çıktı…”(s.121,
Ania
Loomba, Kolonyalizm Post Kolonyalizm )
DOĞRUDAN EGEMEN OLMA DEĞİL TİCARİ
ŞİRKETLER ARACILIĞI İLE SÖMÜRGE EGEMENLİKLERİ OLUŞTURMA:
Hindistan’da İngiliz donanma gücünün
koruması ve gücünün desteği ile Doğu Hindistan Şirketi (East İndia Company) birçok
bölgede denetim ve egemenlik kurar.
Şirketin
Hindistan’da egemenlik kurduğu bölgelerin yönetiminin İngiliz Kraliyet
yönetimine devredilmesi önerilir ancak Kraliçe bu öneriyi kabul etmez.
İngiltere Sarayı, sömürgelerden elde edilen gelirin bir ülkenin
diğer ülkeyi tahakkümü ve egemenliği altına alması anlayışını ortaya çıkararak,
isyanlara neden olacağı ve egemenlik savaşları ortaya çıkaracağını
düşündüğünden, doğrudan İngiltere’nin egemenliği altında görülmesini
reddetmiştir. Ortaya çıkan halkın
özgürlük, bağımsızlık başkaldırıları
Londra’nın ticari çıkarlarını ortadan kaldıran en büyük endişe kaynaklarıdır. Dışarıdan
doğrudan bir egemen gücün yönetimi gizlenmeye çalışılarak özellikle, kolektif
Büyük Ticari Şirketlerin ekonomik güçleri aracılığı ile egemenlikler ve
ekonomik çıkarlar kurulmuştur.
İngilizler Hindistan’da sömürü
ekonomilerini halkın sessiz, tepkisiz kalarak sürdürmeleri için kendilerine
dostane, içten bağlamak isterler. Bunun için İngiltere ve Hindistan’ı iki
kardeş, birbirine bağlı bir vatan gibi göstermek için ellerinden geleni
yaparlar. Hindistan, Doğu Hindistan Şirketi tarafından tam bir ticari şirket
şeklinde düşünülerek siyasi olarak yönetilmeye çalışılır. Bu anlamda
Hindistan’da kurulan Sömürgecilik ekonomisi Hindistan’ı ticari bir şirket gibi
çalıştırarak kar getiren bir işletmeye çevirmiş, bu işletmeyi en yüksek kar elde edecek
şekilde acımasızca yönetmiştir. Bu sömürgecilik tarzı çağdaş sömürgelik
anlayışında da sürmektedir ve Çağdaş Sömürgeciliğin en belirgin
karakterlerindendir.
“Genellikle hep aynı kişiler olan
İngiliz tüccarların, korsanların ve hükümet tarafından görevlendirilen özel
savaş gemilerinin katkısı olmasaydı İngiliz deniz gücünün bu hızlı büyümesi
mümkün olamazdı. Bu özel güçler "yabancı sömürge imparatorlukları için çok
uzaklardaki deniz rotalarına doğru akın ettiler, olağanüstü ganimet topladılar
ve denizcilikte ve gemi yapımcılığında kendilerini Vikinglerin gerçek mirasçısı
haline getiren bir üstünlüğe ulaştılar. Gayet dikkatli bir biçimde hareket eden
Elizabeth, gemicilerin amaçlarını sessizce daha da ötelere taşırken ihtiyaç baş
gösterdiğinde onları reddetti" (Dehio 1962: 54-56).” ”(s.253)
Onaltıncı yüzyılda Cenevizlilerin oluşturduğu ticari mali ağ ile on dokuzuncu yüzyıl sonunda Londra
merkezli Rothschildlerin
Alman-Yahudî malî ağı aynı sömürgeci faaliyetleri ifade eder.
“Her iki grup da "imparatorluk makinesinin" değil, fakat
imparatorluk makinesinin finansmanının "yöneticileri"
durumundaydılar. Bunlar kâr yapma niyetiyle ve kozmopolit iş ağları yardımıyla
bir imparatorluk örgütünün -sırasıyla Britanya İmparatorluğu'nun ve İspanya
İmparatorluğu’nun- "görünmez eli" olarak hareket eden iş gruplarıydı.
Bu "görünmez el" aracılığıyla her iki imparatorluk örgütü de
imparatorluklarının yalnızca devlet-kurma ve savaş- yapma aygıtlarının
"görünür elini" kullanarak, ulaşma olanağı bulabileceklerinden daha
çok sayıda ve türde güç ve kredi ağlarına ulaşıp onları denetimleri altına
alabildiler….“Nobili vecchihin bir yüz yıl sonra imparatorluk
İspanyası'nın "merkezi bankerleri" halinde ortaya çıkmak üzere
İberya'nın okyanuslarda genişleme gemisine atlayan daha geniş bir Cenevizli
tüccar bankerler grubunun bir parçası olması gibi, Rothschildler de yarım
yüzyıl sonra Britanya İmparatorluğu’nun "merkezi bankerleri" olarak
ortaya çıkmak üzere İngiliz sınai genişlemesi gemisine atlayan daha büyük bir
Alman-Yahudi tüccar bankerler grubunun üyeleriydi. ”(s.253, Uzun Yirminci
Yüzyıl, Giovanni Arrighi)
Günümüzde de Rothschiller gibi uluslar arası finans şirketleri ve
uluslar arası sanayi şirketleri, sahip oldukları ekonomik güçlerini kullanarak
özellikle üçüncü dünya ülkelerinin devlet yöneticileri kuklalaştırmakta ve bu
ülkelerin ekonomilerini sömürgeleştirmektedir.
DOĞRUDAN EGEMENLİK
KURMADAN KUKLA KİŞİ VE YÖNETİMLER KURARAK SÖMÜRGE EKONOMİLER OLUŞTURMA:
Sömürgeciliğin geçmiş tarihinde görülen
sömürgeleri yönetme tarzı; işgal ile ele geçirdikten sonra, uzun yıllar denetim
ve yönetiminde tutabilmesinin ussal yolu, sömürge ülkenin özellikle ülkelerinin
yönetiminde sözü geçenlerini kuklalaştırarak sömürge ülkeyi yönetmek olmuştur.
Bunun için bu kukla insanlara paye, makam, ödül vermek; sömüren ülkenin
anavatanına göndererek kendi devlet memurları gibi eğitimden geçirmek ve bu
suretle yönlendirilebilirliklerini ve niteliklerini arttırarak sömürge
ülkelerin yönetimini sorunsuzca sürdürmek amaçları hedeflenmiştir.
“Lord Lake’in
Babürlülerin başkenti Delhi’yi ele geçirmesiyle1803’te Babür İmparatorunun
hamiliğini üstlenmeleri….Babürlüleri tahttan indirmek ve kendilerini Babür
İmparatorluğunun ardından Hindistan’ın yöneticileri olarak ilan etmekten ziyade
Britanyalılar, genel idarecileri Lord Wellesley’in talimatlarıyla,
Babürlülere “her türlü ihram, hürmet ve
ihtimamı göstermekle yetindiler. Welles ve zamanın diğer idarecileri Babür
İmparatorunun hamisi olarak tasarladıkları East İndia Company’yi kurarak “
Babürlülerin fiili otoritesine sahip olacaklarını düşünüyorlardı.”
Sömürge gelirlerinin tehlikeye
düşürülmesine yol açacağı için, uzaktan bir merkezden, kukla olan yerli
yöneticiler aracılığı ile ancak tam bir egemenlik gücüne sahip olan genel
valiler ve bu valilerin koyduğu yasalarla sömürgelerin yönetilmesine devam
edilmiştir. Dışarıdan doğrudan bir egemen gücün yönetimi gizlenmeye
çalışılmıştır.
Napolyon, Mısır’ı işgal ederek Fransa’nın
bu ülkedeki egemenliğini sürdürmek için aynı sömürge yönetim tarzına
başvurmuştur: “Bu amaçla, ulemadan El-Ezher'de hocalık yapan altmış kişi Napolyon'un
karargâhına davet edilip Grande Arnlee nişanlar verildi; Napolyon'un, İslam ile
Hz. Muhammet'e duyduğu hayranlıkla, çok iyi bilir gibi göründüğü Kuran'a duyduğu,
açıkça da gösterdiği saygıyla kendilerini pohpohlamasına izin verdiler. Taktik
işe yaradı; Kahire halkı kısa sürede işgalcilere
duyduğu
güvensizlikten kurtulmaya başladı. Napolyon vekili KIeber' e, kendisi ayrıldıktan
sonra Mısır'ın hep Şarkiyatçılar ile kendi yanlarına çekebildikleri Müslüman
dini liderler aracılığıyla yönetilmesi konusunda kesin bir talimat verdi; başka
bir siyaset fazlasıyla pahalıya patlar, akılsızlık olurdu.” (s.92)
Çağdaş Sömürge ekonomilerinin sömürge
yönetim anlayışları da bu yönetim tarzlarından hareket eder. Ülke yönetiminde
etkili olan iktidar parti ve kişilerin, ana muhalefet parti ve kişilerin ele
geçirilerek yönetilmesi, denetlenmesi; kuklalaştırılmaları; siyasi iktidar
olarak önlerinin açılması veya
komplolarla önünün kesilmesi..vb. Bu uygulamaların bütünü çağdaş sömürgeciliğin
başlıca yönetim şifreleridendir.
SÖMÜRÜ ARAÇLARI OLARAK HASTALIKLARIN
YAYILMASI, TIPBIN ÇARPITILMASI, MEDYA GÜÇLERİNİN VE ELEKTRONİK SİLAHLARIN KULLANILMASI:
Sömürgecilerin sömürge ülkelerdeki
başarılarından birisi de, bugün biyolojik savaş olarak adlandırdığımız bulaşıcı
hastalıklara neden olan mikropları kullanmaları olmuştur. Sömürge ülkeler,
ülkelerinde ortaya çıkan salgın hastalık mikroplarına karşı buldukları aşılarla
bağışıklık kazanmış oldukları hastalıkları sömürgelerdeki halka bilinçli olarak
bulaştırmışlardır. Bu salgın hastalıklarla yerli halkı ve silahlı
güçlerini, silahlı çatışmaya girmeden,
tek bir kayıp vermeden yok etme yoluna gitmişler, yerli halkın geniş
coğrafyaları önlerine serbestçe açılmıştır. Ünlü fizyoloji profesörü Jaret Diamont
“ Tüfek, Mikrop ve Çelik “ adlı bilimsel araştırma kitabında, Avrupa’nın
sömürgeci ülkelerinin sömürgeleri işgal ederken uyguladıkları bu yöntemi şöyle
yazmıştır: “Bağışıklığı olmayan
insanlara önemli derecede bağışıklığı olan istilacılardan bulaşan hastalıklar.
Çiçek, kabakulak, grip, tifüs, hıyarcıklı veba gibi Avrupa'da her zaman görülen
bulaşıcı hastalıklar başka kıtalarda pek çok insanın ölümüne yol açarak
Avrupalıların fetihlerinde önemli rol oynadılar.”
Sömürge ülkeler tarihteki bu yöntemlerini
çağımızda da, tedavisi kendilerince
bilinen ancak hastalığın tedavi yollarını gizledikleri hastalıkları yayarak,
sonrasında bu hastalıkların tedavi araç gereç ve bilgilerini pazarlayarak büyük
kazançlar sağlayarak sürdürmektedirler. Bu gelişmekte olan ülkelerin,
uygarlıkta gelişme çabalarının önüne çıkarılan önemli bir sömürgecilik
faaliyetidir. EBOLA, AIDS ve benzeri sonradan ortaya çıkan hastalıklar,
gittikçe yaygınlaşan şeker, tansiyon, kolesterol, kalp damar hastalıklarının
çarpıtılan tedavi yolları büyük pazarlar ve büyük karlar getiren kaynaklar oluşturmaktadır.
“ Batı tıbbı, hile üzerine inşa
edilmiştir. Doyurulamayan bir paragözlülükle motive olmaktadır. Sağlık endüstrisinin
saklamaya çalıştığı gerçek, FDA, Amerikan Tıp Birliği, Ulusal Sağlık Enstitüsü
ve Hastalık Kontrol Merkezleri gibi güçlü sağlık kuruluşları tarafından son
derece iyi bilinmekteydi…bunun nedeni büyük ölçüce, bu kuruluşlar içindeki
önemli bilim insanları ve araştırıcıların çıkar ilişkileridir. Batı tıbbındaki
bu aldatma ve kazanç hırsı günlük gazeteler, radyo ve televizyon reklamları
aracılığıyla pekiştirilen sayısız sağlık efsanesinin doğmasına neden olmaktadır….”
(s.15, Shane Ellison, Batı Tıbbı Sağlığınızın Altını Nasıl
Oyar)
Hastalıkların iyileştirilmesinde
tüketilen ilaçlar ile tedavisinde kullanılan araç ve gereçlerin piyasaya
sürülmesi onayı yasalarla Amerikan Gıda ve İlaç Dairesine (Food and Drug
Administration/FDA) verilmiştir. Ancak FDA’nın onayını almasını sağlayan
gerçekten ilaçların ve hastalıklarda kullanılan araç gereçlerin tedavi edici nitelikleri
değil, FDA kurumunu oluşturan üyelerinin mali çıkarları, ve Amerikan hükümetlerinin
dünya çapındaki ekonomik çıkarlarıdır. Onaylamak için oy verenlerin çoğu
ilaçları ve makine ve araçları üreten şirketlerle mali çıkar ilişkileri
içindedir. Bunlar ödenekli danışmanlar, şirkete ait hisse senedi
sahipleri..vb.dirler.
Medya ile büyülenerek yönlendirilen
kitleleri ekonomik amaçlar için kullanmak, yine elektronik gizli silahlar ile
kitlelerin kontrolü ve yönlendirilmesi ile ülkelere egemen olmak, çağdaş
sömürge ekonomilerinin yaygın olarak kullandıkları yöntemlerdir. Özellikle yüksek
elektronik teknolojiye dayanan elektronik dalgaların ve uzay teknolojisinin
birleşiminden doğan yeni teknolojik güç, çağdaş sömürge ülkelerinin diğer
ülkeler ve insanlar üzerindeki kontrol ve egemenliğini arttırmıştır. Önümüzdeki
bir yazımızda bu çağdaş sömürü ve egemenlik aracını, belge ve kaynakları ile birlikte ayrıntıları
ile yazacağım.
Çağdaş sömürüden korunmak için çağdaş
sömürgeciliğin uygulama ve yöntemleri hakkında üst bilince ve çağdaş
sömürgecilerin ellerindeki üstün teknolojilere sahip olarak onları bertaraf
etmek gerekir.
KAYNAKLAR:
1- Jaret DİAMONT,
Tüfek, Mikrop ve Çelik; TUBİTAK Popüler Bilim Kitapları 174, 21.Basım- Kasım 2010- Ankara )
2- Ania LOOMBA, Kolonyalizm Postkolonyalizm,
Ayrıntı Yayınları İnceleme Dizisi 149, 1. Basım 2000, İstanbul)
3- Eric HOBSBAWM-Terence RANGER, Geleneğin
İcadı, Agora Kitaplığı Siyaset –İnceleme 22, Birinci Basım Eylül 2006, İstanbul
4- Edward W. Said, Şarkiyatçılık, Metis
Yayınları, Kültür İncelemeleri, 7. Basım Ekim 2013, İstanbul)
İsmail İNCİ, 03/02/2019