7 Nisan 2020 Salı

COVİD-19 PANDEMİSİNİN ÇOKLU GÖRÜNÜMLERİNİN NEDENLERİ





ENSEFALİT(ENCEPHALİTİS),  RAHİP PANELOUX’UN AKCİĞER VEBASI VEYA CORONA VİRÜS-2019


İlk olarak Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak bütün dünyanın tanımış olduğu Corvid-19 küresel salgın hastalığı, Nisan 2020 tarihi ile bütün dünyada, özellikle Kuzey Amerika’da olmak üzere varlığını arttırarak devam etmektedir.
Felsefenin temel ve genel ilkesine göre, doğaya veya topluma ilişkin bir nesne ve olgunun bilgisine, temelde, onu kaynağında ortaya çıkaran nedenleri iç ve dış gözlemleyerek ulaşılır. Olgu ve nesnenin kaynağı belirlenememişse bilgiye, o anki belirti ve nitelikleri gözlemlenerek ulaşılmaya çalışılır. 
Bu tıp bilimi için de böyledir. Ünlü filozof ve tıp bilgini İbn Sina’nın ünlü yapıtı “Şifa’da yazmış olduğu gibi, bir hastalığın bilgisinin edinilerek tanı konulabilmesi için öncelikli olarak onu kaynağında meydana getiren nedenlerini bilmek gereklidir: Tıbbın konusu, sağlık ve hastalık halindeki insan vücuduyla ilgilidir. Her şeyin bilgisi, onun meydana geldiği yerden elde edilen sebepleri öğrenmekle kazanılır. Böylece tıpta, sağlık ve hastalık teşhisi için sağlık ve hastalığın sebeplerinin belirlenmesi gerekir. Sağlığın ve hastalığın sebepleri, bazen çok açıktır; ancak bu sebepler zaman içinde gözlemlerle doğrudan belirlenemeyebilir; araz ve işaretlerinden çıkarmak zorunda kalınabilir. Böylece, hastalık ve sağlığın işaretleri ve arazları da belirlenmelidir.”(s.357 İbn Sina, Tıp Kanunu, Yay.Haz.Hüseyin Gazi Topdemir, Say Yay., 1. Baskı, 2009)
Hastalığa neden olan nesne ve olaylar belirlendikten sonra, her hastanın varlığının niteliklerine bağlı olarak sağlık için gerekli korunma ve tedavi yolları belirlenir. Bu olayların tamamı tıbbın konusu içine girer:
”… bütün olarak tıbbın konusunun; elementler, hıltlar, mizaçlar, basit ve mürekkep organlar, hayati güçler, özellikler, yani fiziksel, vital ve sinirsel olanlar ve işlevleri, sağlıkla ve hastalıkla ilgili vücut durumları ve ara durum ve onların sebepleri, yiyecek
ve içecekler, hava ve su, yaşanan ülke ve oturulan yer, boşaltım, vücutta tutma, fiziksel ve zihinsel faaliyetler, yaş, cinsiyet, vücudu etkileyen dış faktörler, sağlığın korunması, yiyecek ve içeceklerin ayarlanmasıyla çeşitli hastalıkların tedavisi, havanın seçilmesi, istirahat ve faaliyetin düzenlenmesi, ilaçların kullanımı
ve ameliyat süreci ele alınabilir.” ( s. 358, İbn Sina, Tıp Kanunu, Yay.Haz.Hüseyin Gazi Topdemir, Say Yay., 1. Baskı, 2009)
Şu ana kadar dünya çapında en yaygın hastalık olarak tespiti yapılan Covid-19 hastalığının çıkış kaynağı Çin’in Wuhan kentidir. Corona Virüs ailesinden olan bu tür hastalıkların hayvandan insanlara geçtiği bilinmektedir. Ancak insandan insana çok hızlı olarak bulaşarak geçen bu hastalığın ortaya çıkış nedeni tam olarak belirlenememiştir.
Hastalığın iz ve belirtileri (semptonları) konusunda da birçok tespitler vardır. Hastalığın basit bir soğuk algınlığından başlayarak nezle, grip ve zatürreye kadar uzanan geniş bir alana yayılan iz ve belirtileri vardır. Son olarak bu belirtiler arasına, beyin, omurilik, kan damarları üzerindeki yerleşimleri nedeniyle menenjit, humma, ensefalit(encephalitus) hastalıklarının da belirtileri eklenmiştir.
Özellikle hastaların birden kendilerini kaybederek yere yığılmaları, bilgisayar masasında sandalyelerinde kendilerini yere bırakmaları…vb  beyin ve sinir sistemindeki bu yerleşimden kaynaklanmaktadır. Bu da daha çok ensefalit (encephalitus) tanısını anımsatmaktadır. Bu tanı ile ilgili olarak yazılan şöyle bir notu okumak yararlı olacaktır: “Ensefalit kliniğinde, ateş ve baş ağrısı ile başlayan 2–3 günlük bir prodrom dönemi vardır. Daha sonra psikotik davranış bozuklukları, epileptik nöbetler, hemipleji, konuşma bozuklukları, amnezi, stupor ve komaya kadar gidebilir (4). Olgumuzda baş ağrısı ve ateş ile başlayan bir günlük bir prodrom dönemi vardı. Daha sonra bayılma, epileptik nöbet geçirme ve komayla klinik iyice ağırlaşmıştı.
Sonuç olarak, günümüzde erken tanı için PCR ile BOS’da HSV-DNA araştırılması, tanı için altın standart olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle kliniği herpetik ensefalit ile uyumlu hastalarda erken tanı koyup tedaviye başlamak için BOS’da PCR ile HSV-DNA araştırılmalıdır. Tedavide tercih edilecek ilaç asiklovir olmakla beraber, vidarabin ve diğer antiviral ajanlarla kombine kullanımına yönelik kapsamlı çalışmalar gerekmektedir.”( Van Tıp Dergisi: 13 (4):131-133, 2006, Herpes Ensefaliti, Tanı Takip ve Tedavi: Bir Olgu Sunumu -Hasan Karsen, M. Kasım Karahocagil, Hayrettin Akdeniz, Muret Ersöz, Aydın Çağaç, Selami Ekin)

Hastalığın en önemli belirtileri ise yüksek ateş, balgamlı öksürük ve akciğerlerin tıkanmasına bağlı olarak nefes darlığı ve yetmezliğidir. Bu belirtileri ve aşırı bulaşıcı niteliği ile kanama görünmemesine rağmen akciğer vebasını da anımsatan bir yönü bulunuyor. Bu nitelikleri ile ünlü yazar Albert Camus’un, veba hastalığının yayıldığı süreci ve bu sürecinin insanlar üzerindeki etkilerini konu alan Veba adlı romanında geçen bir çeşit akciğer vebasına benzerlik gösteriyor. Romanda geçen önemli kişilerden biri olan Rahip Paneloux’nun ölümü bu hastalık belirtileri(semptonları) ile olmaktadır:  
“. Örtüleri bir atıyor, bir kendine çekiyor, elini sürekli ıslak alnında gezdiriyor, boğuk, kısık ve nezleli bir sesle içinden sökülürcesine gelen bir öksürüğü atmak için doğruluyordu. Sanki onun soluğunu kesen pamuk parçalarını boğazının dibinden kazıyıp atmanın olanaksızlığı içindeymiş gibiydi… tıkanıklık ve akciğerlerdeki baskı dışında şişliklerle beliren hıyarcıklı
vebaya ya da akciğer vebasına özgü hiçbir temel belirti görmeyince çok şaşırdı. Durum ne
olursa olsun nabız öyle düşük ve genel durum öyle kaygı vericiydi ki, fazla umut yoktu…
Ateş yükseldi. Öksürük daha da boğuklaştı ve hastayı gün boyu kıvrandırdı durdu. Sonunda akşam rahip onu boğmakta olan şu pamuğu öksürerek attı. Kırmızıydı. Ateşin
kargaşasında Paneloux’nun bakışı kayıtsızlığını yitirmiyordu ve ertesi sabah, bedeninin yarısı yatağından sarkmış, ölü olarak bulunduğunda bakışı hiçbir şeyi dile getirmiyordu. Fişinin
üzerine “Kuşkulu durum” yazıldı.”
Bu kuşkulu durum Covid-19’un belirtilerine çok yakın özellikler taşıdığından, her iki hastalık birbirine çok yakınlaşmaktadır. Bu yakınlaşma sonucu Covid-19 özellikleri Rahip Paneloux’nun akciğer vebası kadar bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık olarak kendini göstermektedir.

Hastalığın çok değişik türde etkileri ve belirtilerine ait gözlemler, hastalığın kaynağı üzerine olan yapılan şu varsayımı doğrular niteliktedir: Corona 2019 virüsü Avustralya’dan,  Eylül 2019’da ortaya çıkan ve altı ay süren orman yangınları sonucunda, mikroorganizmaların yeni yaşam alanlarına taşınması sonucu ortaya çıkmış ve yayılmıştır.
Hastalığın kaynağı ve nedenleri, bu ormanlarda ölen bir buçuk milyara yakın hayvandan ve bitki örtüsünden dünya atmosferine karışarak dünyaya yayılan mikroorganizmalardır. Corona virüsü tek bir hayvan türünden yayılmadığından ve mikroorganizmalar içinde bitkilerden yayınlanan bitkisel mikroorganizmalar da bulunduğundan, hastalık iz ve belirtileri de farklılıklar taşımaktadır.
Uzmanlar bu orman yangınlarında 6 milyon hektardan fazla alanın kül olduğunu belirtiyor. Bu alan, iki Belçika büyüklüğünde toprak parçası demektir.
NASA, yangınlar nedeniyle stratosfere ulaşan dumanın Dünya’nın çevresini en az bir kere dolanacağını açıkladı.


Brezilya Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsüne bağlı uzaktan algılama birimi,  Twitter’dan Avustralya'daki dumanların Brezilya'nın güneyindeki Rio Grande Do Sul eyaletine ulaştığını gösteren uydu görüntülerini yayınladı.
Dumanların 12 bin kilometre kat ederek Güney Amerika'ya ulaştığı, bu durumdan kıtadaki canlı yaşamının olumsuz etkilemesinin beklenmediği belirtildi.
Şili meteoroloji servisi de pazartesi günü dumanların Şili ve Arjantin'den de görülebildiğini duyurmuştu.

Bu olgu, Güney Amerika kıtasında hiçbir taşıyıcı insan bulunmamasına rağmen Corona Virüsünün görünmesinin ve aynı zamanda dünyanın en ücra köşelerine kadar virüsün yayılabilmesinin en mantıklı açıklamasıdır.
Dünyanın en büyük kömür ihracatçılarından olan Avustralya, 20 yıldır Çin çelik endüstrisinin bir numaralı fosil yakıt sağlayıcısı. Virüsün ilk kitlesel olarak göründüğü Çin’in wuhan şehri sanayinin gelişmiş olduğu ilk üç şehirden birisidir. Virüsün bir yandan bu fosil yakıtlar aracılığı ile gizlenerek, diğer yandan kıtanın kuzeyinde de çıkan orman yangınları ile taşınmış olduğu düşünülmelidir.

Avustralya'da çıkan yangınlar, sadece kıtayı değil, tüm dünyayı etkiliyor çünkü stratosfere çıkan bulutun binlerce kilometre yol alması fazlasıyla olağan. NASA’ya göre dumanın dünyanın çevresini en az bir defa dolanması, dumanla birlikte taşınan mikroorganizmaların da dumanın dünyanın her geçtiği noktadaki yoğun insan nüfusu bulunan yerlere bulaşması demektir.
Corona Virüsü 2019 salgın hastalığının bilgisine, çıkış kaynağının tespitine bağlı olarak nedenlerinin gözlemlenmiş olması ile ulaşıldığını kabul ettiğimizde, hastalıktan korunma ve hastalığın tedavi yolları daha netleşmiş olacaktır. Maske, kişisel ve toplumsal izolasyon ile korunma, virüsün metabolizmanın korunma duvarını henüz aşmadığı erken tanı döneminde antriviral ve antibiyotik ilaçlar yapılan çeşitli tedavi yolları hastalığın bilgisi uyumludur ve ilk aşamalarda bu önlemleri almakta ihmal etmiş herkes ve her toplum çok ağır hastalık dönemleri ile karşılaşacaklardır.

Eylül 2019’da ortaya çıkan ve aylarca süren Avustralya’daki orman yangınları dünyanın görmüş olduğu en büyük çevre felaketlerinden birisidir. Sonuçta dünyada şimdiye kadar görülmemiş bir salgına neden olmuş, salgın hastalık ise dünyadaki bütün ekonomi faaliyetlerini tahrip etmiştir. Bu olaydan sonra dünyada Çevre Ekonomisinin İlkeleri, tüm ülkeler tarafından kabul edilerek ortak ekonomik faaliyetlere bağlı olarak izlenmesi gerekecektir.   

     İsmail İNCİ,  06/04/2020




























19 Mart 2020 Perşembe

CORONA VİRÜSÜNÜN ÇIKIŞI, YAYILIŞI VE ÖNLEMLER





CORONA VİRÜSÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI VE YAYILIŞI ÜZERİNE BİR VARSAYIM




     Corona virüsünün dünya çapında yayılan bulaşıcı bir hastalık olarak kendini göstermesi, gelişen olaylar gözlendiğinde, görülen kanıtlara bağlı olarak, hastalığın ilk ortaya çıktığı zaman diliminde büyük bir komplo olduğu düşüncesinin tersine büyük bir çevre felaketinin sonucu olduğu anlaşılmaktadır.
     Corona Virüsünün ortaya çıkışı ve yayılışı üzerine bir varsayım: Corona virüsü Avustralya’dan,  Eylül 2019’da ortaya çıkan ve altı ay süren orman yangınları sonucunda “bitkisel ve hayvansal” mikroorganizmaların yeni yaşam alanlarına taşınması sonucu ortaya çıkmış ve yayılmıştır.
    Uzmanlar bu orman yangınlarında 6 milyon hektardan fazla alanın kül olduğunu belirtiyor. Bu alan, iki Belçika büyüklüğünde toprak parçası demek.
     Dünya doğayı koruma vakfı (wwf) Avustralya, yaptığı en son açıklamada 1,25 milyar hayvanın hayatını kaybettiğini tahmin ettiklerini belirtti.




NASA'nın yayımladığı uydu fotoğrafları, Avustralya'da soyları tehlike altında olan pek çok hayvan türüne ev sahipliği yapan Kanguru Adası'nın üçte birinin yandığını gösteriyor.


     “Yüksek bir binanın 21’inci katındaki ofisimin doğuya bakan penceresinden, yaklaşık iki kilometre ötede bulunan ve normalde rahatça gördüğüm Sydney Opera Evi’ni günlerdir göremiyorum. Sebebi, Avustralya’da aylardır süren ve karabasan gibi üzerimize çöken orman yangınları… Aşağı inip dışarı çıkıyorum. Sokaklar, hava kirliliğinden etkilenmemek için maske takan insanlarla dolu. dumanlar günün en aydınlık saatlerini turuncuya kaçan bir karanlığa boyuyor… Yanan alanlardan çıkan dumanlar 3 bin kilometre ötedeki Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrini bile etkiliyor. Coğrafyaya sıcak ve kurak hava ile şiddetlenen alevler hükmediyor artık. Yaklaşık 600 derecelik alevlerin yol açtığı bulutlar (pyrocumulonimbus), yıldırım fırtınalarına yol açıyor”.( s. 48,avusturalya yangınları, atlas, şubat 2020)
    Çıkan dumanların etkisi sonucu Aralık ayının başlarında Sydney’de hava kirliliği tehlikeli düzeyin onbir katı düzeyine ulaşmış bulunuyordu. Kasım 2019 ayı ülke tarihinde kayda geçen en kurak ay olmuştur. 2019 yılı hava sıcaklığı ortalaması 1961-1990 yılları arası ortalamasından 1,52 derece daha yüksekti. Avustralya küresel ısınmanın etkisinin en şiddetli hissedildiği bölgelerden biridir. Avustralya’da yangınların kıtanın her yerinde geniş alanlara yayılmasının nedeni bu hava sıcaklığı ortalamasının artışına bağlı olarak yağışların son yıllarda iyice azalarak toprağın çoraklaşması, kuruyan bitki örtüsü ve toprağın yangına karşı direncinin kaybolmasıdır.


Avrupa Uzay Ajansı (ESA) astronotlarından Luca Parmitano, Avustralya’yı felakete sürükleyen yangını Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan (ISS) görüntüledi.
Milyonlarca hektar alanı küle çeviren alevlerin dumanları Avustralya semalarını sararken, Parmitano o sahneyi Twitter hesabından paylaştı. Parmitano, facianın boyutunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan fotoğrafların altına ise, “Kül bulutları Avustralya’yı sardı” notunu düştü.


    Avustralya okaliptüs ağaçlarının tohum keseleri sıcak ve kuru hava şartlarında açılır ve rüzgârlarla kilometrelerce uzaklara taşınarak toprağa düşer. Eylül 2019’da çıkaran tüm kıtaya yayılan ve altı ay süreyle devam eden yangınlarda, Dünya Doğayı     Koruma Vakfı (WWF) Avustralya’nın, yaptığı açıklamada hayatını kaybeden 1,25 milyar hayvandan gökyüzüne savrulan mikroorganizmaların içinde bu bitkisel mikroorganizmalar da vardır.
     ABD'nin uzay kurumu NASA'nın bu sezon Avustralya'da çıkan tüm yangınların görüntülerini birleştirerek oluşturduğu grafik, dünya çapında tüm insanlara "Bir kıta yanıp kavrularak yok oluyor" dedirtti.


Avustralya'nın çeşitli bölgelerinde çıkan orman yangınları aylardır devam ediyor. Queensland, New South Wales, Victoria, Tasmania ve South Australia eyaletlerindeki yangınlar vahşi yaşam alanlarını büyük ölçüde yok etmiş durumda. En büyük yangınların görüldüğü New South Wales eyaletinde milyonlarca hektar alanın kül olduğu belirtiliyor.                                                                                                                       

     Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) bünyesinde çalışmalarını sürdüren bilim insanlarına göre, Avustralya yangınları nedeniyle ortaya çıkan duman bulutu, dünyanın çevresinde en az bir kez dolaşacaktır. Yeni Zelanda'nın ötesinde, 8 ocak'a kadar, duman Dünya’nın yarısını dolaştı, Güney Amerika'ya geçerek gökyüzünü puslu hale getirdi ve renkli gündoğumu ve gün batımlarına neden oldu. 


Avustralya'yı ve de tüm dünyayı kasıp kavuran yangın sezonu uzaydan görülebiliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) uzay programı NASA'nın uyduları, Eylül ayının başından bu yana Avustralya genelinde bir milyondan fazla kızılötesi ısı işareti (yangın) tespit etti.

     Brezilya Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsüne bağlı uzaktan algılama birimi,  Twitter'dan Avustralya'daki dumanların 12 bin kilometre katederek Brezilya'nın güneyindeki Rio Grande Do Sul Eyaletine ulaştığını gösteren uydu görüntülerini yayınladı. Meteoroloji şirketi Metsul ise Twitter'dan yaptığı paylaşımla, dumanların eyalet başkenti Porto Alegre'ye ulaştığını bildirdi. Şili meteoroloji servisi de pazartesi günü dumanların Şili ve Arjantin'den de görülebildiğini duyurmuştu.
     Görünmez kimyasal bileşikler Güney Yarımkürede havada dolaşmaya başlıyor.  Avrupa Uzay Ajansına ait bir hava kirliliği uydusu, artan karbonmonoksit seviyeleri tespit edildiğini ve bu atmosferi soluyan çok sayıda insanların zehirlenebileceğini belirtiyor. 

   
  Bu olgu, Güney Amerika kıtasında hiçbir taşıyıcı insan bulunmamasına rağmen Corona Virüsünün görünmesinin en mantıklı açıklamasına kanıt oluşturur: Küresel çapta ortaya çıkan çevre felaketi,  bulutlarla mikroorganizmalar Güney Amerika kıtasına taşınmış ve Corona Virüsü kıtaya bulaşmıştır.
     Dumanın dünya çapında en az bir tam devre yapması ve Avustralya üzerindeki göklere bir kez daha dönmesi bekleniyor. Bu devir nedeniyle, hastalık alınan önlemler ile ortadan kalkmış olsa bile gerekli önlemlerin alınmaya devam edilmesi gerekebilir.
     Dünyanın en büyük kömür ihracatçılarından olan Avustralya, 20 yıldır Çin çelik endüstrisinin bir numaralı fosil yakıt sağlayıcısıdır. Virüsün ilk kitlesel olarak göründüğü Çin’in Wuhan şehri sanayinin gelişmiş olduğu ilk üç şehirden birisidir. Virüsün bir yandan bu fosil yakıtlar aracılığı ile gizlenerek, diğer yandan kıtanın kuzeyinde de çıkan orman yangınları ile taşınmış olduğu düşünülmelidir.
     Avustralya'da çıkan yangınlar, sadece kıtayı değil, tüm dünyayı etkilemektedir, çünkü stratosfere çıkan bulutun binlerce kilometre yol alması fazlasıyla olağan bir durum ve bu bulutlar, bölgesel olarak geçici sera etkilerine neden olabilir.

     Yangınlar nedeniyle stratosfere ulaşan dumanın Dünya’nın çevresini en az bir kere dolanacağı gerçeği, Corona Virüsünün dünya çapında bulaşıcı olma nedenine de tam bir açıklama getirmektedir.
     Corona Virüsünün Orman Yangını Bulutları ile ortaya çıkmış olması, soğuk algınlığı ile ortaya çıkan grip virüsünden niçin farklı olduğunu gösterir. Bu nedenle havaların kısmen ısınması Corona Virüsünün tamamen ortadan kalkmasına neden olmayabilir.
     Hastalığın tedavisi ve hastalıktan korunma yolları, Corona Virüsünün bu çıkış ve yayılış nitelikleri düşünülerek, atmosferdeki bulutların bileşimi üzerinde araştırmalar yapılarak bulunabilir. Ancak ilk adım olarak erken tanıda bulunmak ve erken tanı sonucu güçlü antibiyotik tedavileri uygulamak önem taşır. Polen alerjilerinde uygulanan anti alerjenler ve alerji aşıları etkili olabilir…. 


                              İsmail İNCİ,  18/03/2020
                        ismailinci60@gmail.com
                             www.facebook.com/bgi.inci
                             https://twitter.com/ismailinci



 



   


   






3 Şubat 2020 Pazartesi

EKONOMİK DURGUNLUK VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ



EKONOMİK DURGUNLUĞUN (DARALMANIN-BUHRANIN) TEMEL NEDENLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

     Türkiye ekonomisi 2018 yılının Ekim ayından bu yana bir durgunluk-daralma(resesyon) içinde bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), son üç Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında (25 Temmuz, 12 Eylül ve 24 Ekim) para politikası faizini 10 puan

aşağı çekti. Böylece para politikası faizi yüzde 24’ten yüzde 14’e kadar indi. Ancak
bu faiz indirimlerine rağmen iç talepte hala belirgin bir canlanma gözlenmiyor. Bunun nedeni de Tüketici Güven Endeksinin hala çok düşük olması. Tüketici Güven Endeksi, İktisadi birimlerin ekonomiye duydukları güvenin düzeyini anketler yoluyla ölçerek ortaya koyan endekslerdir. Söz konusu olan endekste 100’ün üzerindeki değerler tüketici güveninde iyimser duruma, 100’ün altındaki değerler ise tüketici güveninde kötümser duruma işaret eder. TCMB ile Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) birlikte hazırladıkları Tüketici Güven Endeksinin değeri Ekim ayında yüzde 57 olarak gerçekleşti. Tüketici Güven Endeksinin ekim ayındaki değeri tüketicinin oldukça kötümser olduğunu gösteriyor. Tüketicideki bu aşırı kötümserlik bir yıldan beri yüzde 60’ın altında bulunuyor. Tüketicinin kötümserliği nedeniyle ekonomideki bu durgunluk önceki yıl 2018-2019 yılındaki ekonomik durgunluktan bile daha kötü durumda bulunmaktadır. Bu durum İç Talebin gerilemesine ve buna bağlı olarak ekonominin yavaşlamasına ve küçülmesine neden oluyor.

                                

      Aslında Ekonomik durgunluğa neden olan bu endekse “ Tüketici Güven Endeksi” deyimi yerine “Tüketici Talep Yetersizliği Endeksi” demek, sorunu açıklayıcı bir terim olarak daha uygun olacaktır*. Çünkü ekonomimizdeki durgunluğun temel nedeni, döviz kurundaki artışlara bağlı olarak toplam mal ve eşya fiyatlarında oluşan büyük artışlar sonucu tüketicilerin satın alım güçlerinin düşmesiyle, talebin çok büyük oranlarda düşmüş olmasıdır.

     Pazar Ticari faaliyetlerin seyri konusunda önemli bir gösterge niteliğinde olan kamyon pazarı,… OSD Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Yenigün, “Yılsonunda pazarın 8 bin adet seviyesinde kalacağını tahmin ediyoruz” diyor. Üretim Kamyon ihracatında artış yaşanmasına rağmen iç pazardaki daralma nedeniyle üretim, yılın ilk 8 ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 29, 2015 yılının aynı dönemine göre ise yüzde 43 daraldı. En önemli sorunun iç pazarın ulaştığı vahim tablo olduğunu söyleyen Yenigün, birçok yatırımın sonlandığını belirtiyor. (Sy. 22,  CAPITAL Dergisi, Sayı: 11 / 2019)

      Türkiye genelinde 13 bin üyesi bulunan Makine İhracatçıları Birliği’nin (MAİB) başkanı Kutlu Karavelioğlu: “… iç pazara baktığımızda da birçok sektördeki daralmayı makine sektöründe de görüyoruz”… artan işsizlik oranları ve yüksek enflasyonun alım gücü üzerindeki etkisinin yurt içi tüketimi, üretimi ve yatırımları olumsuz etkilediğini dile getiriyor. Teçhizat yatırımları 5 çeyrektir düşen makine sektöründe iç pazarın yüzde 20-25 oranında daraldığını ifade ediyor. “Kapasite kullanım oranlarındaki düşüklük göz önünde bulundurulursa, teçhizat yatırımları 2020 yılının ilk yarısından önce artmayacak” (Sy. 44, CAPITAL dergisi, sayı: 11 / 2019)
      Ekonomideki durgunluğa (resesyona) ve bunalıma etki eden en önemli etkenler, döviz kurundaki aşırı artışlar ve dalgalanmalar sonrası fiyatlardaki artışlar, yüksek enflasyon, faizlerdeki artışlar; bu etkiler sonucu yurt içi tüketimin düşmesi; tüketimin düşmesinin üretimi ve yatırımları olumsuz etkilemesidir. Talebin düşmesi sonucu satışların düşmesine bağlı olarak şirket gelirlerinin düşmesi, döviz kurundaki artışa bağlı olarak borç miktarlarının yükselmesi ödeme vadesi gelen borçların oranlarını çok büyük miktarlarda arttırdığından konkordato ilan eden şirket sayı çok miktarlarda artmıştır. Tüm bu etkenlere bağlı olarak istihdamın düşmesi, işten çıkarmalar sonucu ortaya çıkan yüksek işsizlik, toplam talebi daha da kötüleştirdiği gibi toplumsal güvenliği, huzuru da tehdit edecek duruma geliyor. Son açıklanan verilerle Temmuz 2019’da da işsiz sayısı 4 milyon 596 bin kişi olarak hesaplanmıştır.

    Doğuş Otomotiv CEO’su Ali Bilaloğlu: “Otomotiv pazarı 2018’in ilk çeyreğini yüzde 2 artışla tamamlarken ikinci çeyrekte yüzde 20’lik, üçüncü çeyrekte ise yüzde 51’lik daralma gerçekleşti” diyor. (sy. 80, CAPITAL Dergisi, Sayı: 11 / 2019, Nilüfer Gözütok Ünal)

    Polat Holding CEO’su Baran Demir, yapı malzemeleri sektöründe kapasite kullanımının yüzde 50-70’e, EBITDA marjının yüzde 10-15’e gerilediğini söylüyor. “Sektörümüzde girmesi kapasite kullanım oranını, dolayısıyla kârlılık ve istihdam talebin bekleme değerlerini düşürdü, bitmiş ürün stok miktarlarını artırdı. Teknolojik yatırımlar minimum düzeye
indi” diyor.   (sy. 80, CAPITAL Dergisi, Sayı: 11 / 2019, Nilüfer Gözütok Ünal)

                            


     EKONOMİK DURGUNLUKTAN ÇIKIŞ VE HIZLI BÜYÜME SÜRECİNE GEÇİŞ:
    Ariş Pırlanta Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Güzeliş, sektör oyuncularının çeşitli kampanyalarla cazibe yaratmaya çalıştığını dile getiriyor. “Üründe araştırma, geliştirme çalışmaları hızlandırılırken hizmette farklılaşma yönünde çabalar var. Devletin sağladığı desteklerle uluslararası fuarlara katılarak ürün ve hizmet geliştirmeye çalışılıyor. Yeni pazarlarla ilgili araştırma ve ziyaretler yapılıyor” diye konuşuyor. İbrahim Polat Holding CEO’su Baran Demir, sektörde stok fazlası ürünlerin düşük fiyatlarla yurt içi pazara sunulduğunu söylüyor. “Yurt dışı talep miktarı artırılarak yurt içindeki eksik satışlar azaltılmaya çalışılıyor” diyor.

    “Prontotour Yönetim Kurulu Başkanı Ali Onaran, Suriye sorununun sona ermesiyle pazarda 2 yıla yakın zamandır ertelenen talebin harekete geçeceğini düşünüyor. Sarkuysan Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Çaycı, dahili iç pazardaki talebin hareketlenmesinin ülkenin ekonomik ve politik istikrara kavuşmasıyla mümkün olacağını ifade ediyor. TÜRKBESD yetkilileri, “Beyaz eşya talebinin, ekonominin genel seyrine paralel hareket etmesi bekleniyor” diyor. Silverline CEO’su Mustafa Laçin de beyaz eşya sektörü için 2021’de toparlanma önmotiv görüyor. CMS Yönetim Kurulu Başkanı Ünal Kocaman da, “Talebin hareket geçmesi için Kasım ve Aralık aylarındaki enflasyon rakamları, TCMB’nin faiz indirim oranları (ECB ve FED faiz kararlarıyla beraber) ve Suriye sorunun çözümü öne çıkıyor. Buna baktığımızda talebin 2020 yılının ilk veya ikinci çeyreği ile beraber harekete geçebileceğini tahmin edebiliriz” diye konuşuyor. Alpet Genel Müdürü Ali Murat Yeşilyurt da siyasi gerginliklerden dolayı talebin ne zaman harekete geçeceğini yorumlamanın zor olduğunu dile getiriyor, “Her şeye rağmen kredi faizleri düştükçe ekonomi canlanacak” diyor.

     Birçok şirket, ihracata ağırlık vererek, yurt içindeki satışlarının düşüşünü yurtdışı satışlarla telafi etme çabasına yönelmiştir. Yurt içi düşen talep artışını, artan enflasyon oranlarına direnerek mal fiyatlarında düşük fiyatlar belirleyerek, düzenledikleri değişik kampanyalarda düşük fiyatlarla satışlar yaparak arttırılmaya çalışılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası para politikası faizini 10 puan indirerek, faizleri yüzde 24’lerden yüzde 14 oranlarına düşürmüş, bu yolla enflasyonu,  fiyatları düşürmeyi ve frenlemeyi, bağlı olarak yurt içi talebi arttırmayı amaçlamıştır. Ancak son yapılan endeksler “Reel perakende satışlardaki düşüşün hız kesmekle beraber devam etmesi iç talepteki zayıflığın hala sürdüğünü gösteriyor. İç talep zayıfken sanayi“…üretiminin artışa geçmesi ise ihracattan ve biraz da geçen yıldan
beri eriyen stokların bir bölümünün yerine konulmaya çalışılmasından kaynaklanmış olabilir. Bu gelişmelerin sonucu üçüncü çeyrekte ekonomide sıfır dolayında bir büyüme çıkması olacak gibi görünüyor. Üçüncü çeyrekte ekonomide sıfıra yakın bir küçülme çıkabileceği gibi sıfırın biraz üzerinde bir büyüme de çıkabilir”  ( s.43, Capital Dergisi, Sayı: 12/2019 ) 

     Türkiye’de kriz yıllarından sonra ekonominin hızlı büyümesi alışıldık bir durum. 1994, 2001 ve 2008-2009 krizlerinden sonra böyle olmuştu. Ancak bu seferki durum biraz farklı görünüyor. Siyasi sorunlar yüzünden ekonomik kamuoyundaki geleceğe güvensizlik hala sürüyor. Yurt dışından kaynak girişi de bir türlü hızlanmıyor. İç talebe dayalı ve yurt dışı kaynaklara bağımlı bir yapıya sahip olan Türkiye ekonomisinin bu şartlar altında yeniden hızlı büyümeye geçmesi zor görünüyor…” (sy.32, dr. Orhan Karaca,  Capıtal Dergisi, Sayı: 11 / 2019)
    İç ve dış Ekonomik Birimlerin ekonominin geleceğine olan güven ve inancı yeniden yükselmedikçe, yurt dışından kaynak girişini engelleyen iç ve dış siyasal sorunlar giderilmedikçe yatırım, istihdam, üretim ve talebin yükseltilmesi mümkün değildir.

                                                     

     Döviz kurundaki yükselişlerin önlenmesinin en önemli çözüm yollarından birisi, bol miktarda döviz girişini sağlayan yabancı yatırımların çoğalmasıdır. Yabancı yatırımların hatta yerli yatırımların, sonuçta üretim ve istihdamın artışı bir ülkedeki, “yatırım güveni ortamının” varlığına bağlıdır. “Yatırım güven endeksi”, yerli ve yabancı yatırımcının kendini yasal güven altında kendini hissetmesine bağlı olarak yükselir. Mal, can ve hak arama güvenliğinin bulunmadığı bir ülkede ne yabancı yatırımcı ne de yerli yatırımcı yatırım yapmak ister. Demokratik ilkelerle  yönetilen bir ülkede, yatırımcılar kendilerini tam olarak güvende hissederler. Demokratik yöntemlerin tam olarak uygulandığı ülkelerde ekonomik yatırımlar, bilimsel ve teknolojik gelişmeler sağlanabilir. Demokratik yöntemler uygulanmadığı sürece, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, kişi ve kurumlara baskı yapma, rüşvet, gasp, hırsızlık kontrol altına alınamaz. Böyle bir ülkeye yabancı yatırımcılar gelerek yatırım yapmaz.
     
     Uzun yıllar iktidarda kalan bütün büyük siyasi partiler, üyelerinin ve kadrolarının yozlaşarak, bozulması sorunları ile  karşı karşıya kalırlar.. Bu yozlaşma ülkenin her alanındaki kurumlarının işleyişine yansıyarak, ülkenin de yozlaşıp bozulmasına, gerilemesine,  güvenliğinin kalmamasına neden olmaktadır.

     Doğru ya da yanlış, hiçbir kişisel görüşe sahip olmayan, bukalemun gibi her renge bürünen, her yöne kayan kişiler, maddi ve manevi kazanç sağlamak için, zaman içerisinde iktidar partisi içine sızarak önemli mevkilere gelmektedirler. Parti'nin geçici olduğuna ve zamanla yok olacağına inanan bu kişiler, önemli mevkilerde kaldığı süre içinde en kısa zamanda ev, değerli eşya ve tarım arazisi satın alarak, emlak spekülasyonu, borsacılık, kaçakçılık gibi kanundışı kazançlar sağlamak için fırsat kollarlar. Bunlar kendi amaçları doğrultusunda ülke ekonomisini Parti ve devlet mekanizmalarını sömürürler. Bu durum yatırımları da etkileyerek ülke ekonomisinin dengelerinin bozulmasına neden olur.

     Mali ve siyasi itibarlarından kuşku duyulan, güven duygusunu yitiren hükümetler uzun vadeli tahvillerini satmakta zorlanır ve çok sık aralıklarla çevrilen, büyük miktarlarda kısa vadeli ve yüksek faizle borç almak zorunda kalırlar. Yüksek faizle borçlanma ileriki zaman diliminde ülkenin mali yapısının bozulmasına neden olarak,  ekonomide daralma ve durgunluk oluşturur. Devlet,  borçlarının ödenmesi için su, elektrik, doğal gaz, benzin, emlak vergisi..vb gibi tüketim mallarına ve vergilere yapmış olduğu yüksek zamlarla tüketicilerin piyasadaki taleplerini düşürür. Ekonomik durgunluğun en önemli etkenlerinden biri de kamunun aşırı, hesapsız, plansız keyfi harcamaları; kamunun değişik mevkilerindeki yolsuzluklar sonucunda ortaya çıkan kamu borçlarıdır. Bu nedenle Fiyat Artışları, enflasyon,  sadece faizlerin düşürülmesi ile düşmeyecektir. Enflasyonun yükselmesine neden olan aynı zamanda kamu açıkları ve kamu hizmetlerine yapılan zamlardır. Kamu açık ve borçları toplam talebi büyük ölçüde düşürerek ekonomik durgunluk ve bunalımların en büyük nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkar.    
      Deflasyon yani paranın değerinin devalüe edilmesi, değerinin düşmesi veya düşürülmesi ile satın alma gücünün düşmesi, ekonomik durgunluğu ortaya çıkarır. Deflasyon ve ekonomik durgunluk birbirine bağlı ekonomik olaylardır.
     Türk ekonomisindeki bugünkü durgunluk, aşırı döviz talebine bağlı olarak dövizin aşırı değerlenmesinin bir sonucudur. Bu durumun sonucu, birtakım sosyal ve siyasal etkenler tarafından da desteklenerek paranın devalüe olması ile satın alma gücünün yüzde yüz oranlarda düşmesi ile ekonomi resesyona ardından da depresyona (bunalıma- krize) girmiştir. Tüketimin düşmesi, üretimin düşmesini, üretimin düşmesi işsizliği ve iflasları zorunlu ekonomik olgular olarak ortaya çıkarmaktadır. Devletin kamu gelirlerini kullanarak ekonomik kriz içindeki her alandaki esnaf ve iş adamlarını kurtarmaya kalkışması ile bu ekonomik krizden çıkılması olası değildir. Bu kamu açıklarını daha fazla arttırarak ekonomiyi stagflasyonun egemen olduğu bir ortama sürükler. Toplam talep artmazken, fiyatlar daha da yükselir. Bugünkü ekonomik bunalıma yol açan önemli bir neden de stratejik olsun olmasın, ürün üretimi yapsın yapmasın, ihracatı desteklesin desteklemesin, zor durumda olan büyük küçük şirketlerin kamu gelirleri ile desteklenmesinin sonucudur. Bu ekonomik uygulamalarla verimlilik ve üretim düşürülmüştür. Dört milyona yaklaşan Suriyeli ve diğer yabancı mülteciler de dahil olmak üzere üretmeden tüketim yapan kesimler çoğaldığından, tarım ve hayvancılık da dahil doğrudan üretim yapan kesimler yeterli ve ağırlıklı olarak desteklenmediğinden, üretim yetersizliğine bağlı olarak enflasyon artışlarına neden olunmuştur.
     Bugünkü ekonomik durgunluk ve ekonomik düşüş, isteğe bağlı tasarruftan ve isteğe bağlı tüketim harcamalarından vazgeçmekten kaynaklanmamaktadır, tersine fazla talep-israf-dengesiz gelir dağılımı…vb. sonucu fiyatların artışı, paranın değerinin düşüşü, tüketimin- talebin zorunlu düşüşünden kaynaklanmaktadır. Burada likiditeyi arttırarak tüketimi arttırmaya çalışmak, daha fazla paranın değerinin düşmesine neden olacağından, fiyat artışları ile birlikte yine tüketimi-talebi frenleyecektir. Kısacası, bugünkü ekonomik durgunluk ve bunalım (kriz, depresyon) ekonomik krizlerin nedenleri kategorisinde, üretim ve kaynak yetersizliğinden kaynaklanan ekonomik krizler kategorisi içine girmektedir.

      Üretim fazlasından, doymuş talep ekonomisinin durgunluğu ve depresyonundan kurtulmanın en dolaysız ve kesin çaresi, fazla ürünlerin dışsatımının gerçekleştirilmesi ile fazlalığın tüketilerek yeniden üretime geçilmesidir.
Ancak üretim maliyetlerinin yüksekliğinden ve iç piyasanın satın alım gücünün kalmamış olmasından kaynaklanan durgunluk ekonomisinin sorunlarının aşılmasının yolları farklıdır. İç talebin satın alım gücünün yükseltilmesi ve üretim maliyeti fiyatlarının düşürülmesi çözüm yollarıdır.

                                                           
                                               
                         
     Bu nedenle üretimin arttırılması önlemlerinin alınması, üretim artışı sağlanırken verimliliğin sağlanması, düşük maliyetlerle üretimin gerçekleştirilmesi, düşük fiyatlarla ve düşük kar marjları ile talebin canlandırılması gerekir. Diğer yandan Talebin Canlandırılması için tüketicilerin satın alma gelirlerini arttıracak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ancak Talep Yetersizliğine neden olan etkenler ortadan kaldırılırken, lüks tüketim mallarının fiyatlarının değil, toplumun genelinin günlük yaşamında tüketmek zorunda olduğu mal ve ürünlerin fiyatlarının düşmesi sağlanmalı ve halkın genelinde bu ürün ve malları satın alacak satın alma gücü arttırılmalıdır.
     İhracatı arttırarak durgunluğun azaltılması girişiminde paranın değerinin düşmüş olması veya düşürülmesi (devalüasyon) her ekonomi için geçerli bir yöntem değildir. Her ekonominin durgunluktan kurtularak hızlı bir büyümeye girmesinin beklenmesi yanlıştır. Paranın devalüe edilmesinin ana koşulu o ülke ekonomisinde döviz rezervlerinin yeterli ve bol düzeyde olması, döviz geliri kaynak ve yollarının çok, açık ve güvenilir olması,  şirketlerin ve devletin döviz cinsi borçlarının düşük düzeylerde bulunmasına bağlıdır. Bu koşullara sahip bir ekonomi, dış ticarette mallarına karşı olan talebi, fiyat düşüklüğü ile arttırmaktan başka ekonomik çözüm bulamıyor ise, bir defaya mahsus olmak üzere ve yeterli düzeyde parasını devalüe edecek yöntemlere başvurabilir. Bu yöntem, döviz spekülatörlerine fırsat vermediği gibi, dış yatırımcıların ülke ekonomisine olan güvenini de zedelemez. Paranın değerinin düşmesi bağlı olarak, ülke ekonomisinin sahip olmuş olduğu ürünlerin iç pazarlardaki fiyatlarında artış, yeterli döviz kaynağına sahip olunduğundan ve yeterli ürün miktarı rezervi bulunduğundan yüksek düzeylerde olmayacak, bireylerin satın alma güçlerinde azalma da yaşanmayacaktır. Bu ekonomik olayların çok fazla değişmemesi, tüketim ve üretimin sağlıklı sürmesi için büyük önem taşır.

     “Paranın değer kaybetmesinin yarattığı ilk sonuçlar tıpkı Asya’dakiler gibi feci oldu. Arjantin’deki çoğu işletme ve birey dolarla borçlandığından, artan dolar maliyeti bilançoları felce uğrattı ve çoğu durumda iflaslara neden oldu. Ekonomi komaya girmişti: 2001’de yüzde 4 düşen reel GSYİH 2002’de yüzde 11 düşüş kaydetti. 1998 ile 2002 arasında Arjantin ekonomisi toplam yüzde 18 geriledi, bu Büyük Bunalım ölçeğinde bir daralmaydı.” “(s.85, Paul KRUGMAN, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Literatür Yayıncılık, Altıncı Basım 2010, İstanbul )

     Gelişmekte olan ülkelerin içine düşmekte oldukları ekonomik durgunluk ve depresyonların türü genel olarak döviz talebine ve borcuna bağlı olarak, kurların aşırı yükselmesine engel olacak ekonomik önlemleri almamaları, tekrar tekrar bu tuzağa denilecek ekonomik ortama yakalanmalarıdır. Bunun çözümü ise, ekonomiyi hızlı olarak büyütürken döviz arttırıcı ekonomik büyüme modelleri öncülüğünde kalkınmaktır.

   Ekonomik durgunluğun tek çözüm yolu tüketici talep yetersizliğinin aşılmasıdır. Talep yetersizliğinin aşılması ise Fiyatlar genel düzeyinin düşmesine bağlıdır. Şu anki üretici ve tüketici fiyat artışının temel nedeni döviz kurundaki yükseliş olduğuna göre, uzun bir süre dışalıma (ithalata) dayalı üretim ve büyüme yerine, büyük ölçüde ağırlık olarak yerli malı, üretim araç-gereç, makine bilgi ve teknolojisine dayalı üretim ve büyüme modeli uygulanmalı, her türlü döviz tasarruf ve gelirini arttırıcı önlemlerin uygulandığı ekonomik yöntemlere başvurulmalıdır. Bu aşamada yeterince üretim kapasitesine ulaşıldığında gevşek para politikaları uygulanarak satın alma güçleri önemli oranlarda arttırılmalı, üretim ve tüketim döngüsü sağlanmalıdır. Durgunluktan kurtulmak için hükümetlerin gereksinim olmayan yatırımlar yapmaları yanlıştır. Bu yanlışlık devlet bütçeleri için büyük mali açıklar, mali açıklar da vergiler ve fiyat artışları, enflasyon..vb demektir. Ekonomide fiyat, enflasyon, talep yetersizliği, durgunluk, ekonomik kriz çevrimsel kısır döngüsünün içine düşmektir.
     Bu denge istihdam ve sağlıklı ekonomik büyümenin de tek çaresidir. Çünkü, bir ülkenin gerçek ekonomik gücü, yetenek ve kapasitesi  kendi şirketlerinin kendi piyasasına yönelik yapmış oldukları yatırım ve üretimlerle büyümeleri ile ortaya çıkar. İç piyasalardaki talep yetersizliğine bağlı daralma, şirketlerin yatırımlarını durdurarak karlılıklarını, ödeme dengelerini bozar. Üretimlerini durdurmalarına, yetkili servis örgütlerinin, satış firmalarının kapanmasına neden olur. Zincirleme bu ekonomik etki sonuçta, işsizliğe ve devletin vergi gelirlerinde düşüşe neden olarak ekonomik bunalımın temel etkeni olmuş olur.
     Sık sık özellikle devalüasyonla ortaya çıkan gelişen ülke ekonomilerindeki istikrarsızlığı fırsat olarak gören spekülatörler spekülatif  hareketlerde bulunurlar. Bu spekülatif hareketlerin de etkisi ile ortaya çıkan, durgun ve depresyon ekonomilerinden uzak durması için gelişen piyasa ekonomilerinin, özellikle döviz ile borçlanmalarına, kendi özvarlıkları ile ekonomik faaliyetlerini aksatmayacak şekilde sürdürecek güçte borçlanma ile yatırımlarını yapmaları tasarlamalıdır.
            


KAYNAKLAR:
1-    Paul KRUGMAN, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Literatür Yayıncılık, Altıncı Basım 2010, İstanbul
2-    Capital Dergisi, Sayı: 11/2019, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş, İstanbul
3-    Capital Dergisi, Sayı: 12/2019, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş, İstanbul
                          
                            İsmail İNCİ,  03/02/2020
                       ismailinci60@gmail.com
                            www.facebook.com/bgi.inci
                            https://twitter.com/ismailinci



       



                                           




































                 





SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ-ORTAK NİTELİKLER VE ALINACAK ÖNLEMLER-

  ORTAK VE FARKLI STRATEJİLERİ İLE SAVAŞ EKONOMİSİ VE PANDEMİ EKONOMİSİ (1)        Savaş dönemleri ile Pandemi dönemlerinde ülkelerin iç...