EKONOMİK KRİZLERİN ENGELLENMESİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER VE
UYGULANACAK KURALLAR
Ekonomik krizlere karşı alınacak
önlemler ekonomik krizin cinsine ve türüne göre değişiklik gösterir. Çünkü her
ekonomik krizin ortaya çıkışına neden olan olaylar ve süreçler farklıdır. Kalın
bir kitabın konusu olabilecek olan bu önlem ve kuralları aşağıdaki şekilde
genel olarak özetlemek mümkündür.
1- Gereksinmeleri
karşılayan ana ekonomik öğelerin yokluğundan ve yetersizliğinden kaynaklanan
ekonomik krizler:
Bu çeşit ekonomik
krizleri kendi içinde alt gruplara ayırarak incelersek aşağıdaki tablo ortaya
çıkar.
a) Aşırı nüfus artışına, çok kullanmaktan
dolayı toprak verimliliğinin düşmesine ve iklimdeki aşırı değişikliklere
(kuraklık, seller…vb)bağlı olarak ürün
kaybı ve üretim yetersizlikleri sonucu gereksinmelerin karşılanamaması ile
ortaya çıkan ekonomik krizler. Bu krizlere karşı insanlık geçmişte tarih
boyunca, bulundukları bölgeden başka
bölgelere göç ederek çözüm aramıştır. Daha verimli toprakların, daha elverişli
iklimlerin, daha bol ürün ve yaşam kaynaklarının bulunduğu ülkelere göç etmek,
ele geçirmek insanların ve insan topluluklarının aklına gelen en doğru düşünce
biçimi ve en basit bulunan çare olmuştur. Coğrafik keşiflerin de başlıca nedeni
olan bu etkiler, ülkelerin istila edilmelerinin, sömürge ülkeler
oluşturulmasının da nedenini oluşturur.
George Percy: Observation adlı eserinde
Amerika’ya ilk adım atılışında gördüklerini şöyle anlatır: “ Altı çiçeklerle
döşeli ormanları, İngiltere’den dört katı kadar daha büyük ve lezzetli
çilekleri, çok iri ve leziz istiridyeleri, büyük miktarda küçük av hayvanları,
yığın halinde hindi yuvaları ve sayısız yumurtaları…bulduk.” Çok bereketli, verimli, cennet gibi bir ülkeye
gelmişlerdir. Bu görülenler Amerika’ya göçün ve bu kıtada yerleşmenin yolunu
açar. İnsandaki sonsuz keşfetme merak ve arzusunun arkasındaki güdü de göç
edenlerin göç ettikleri yerlerde bulup ele geçirdikleri, zevk ve sevinç kaynağı oluşturan bereketli
ürünler, doğal zenginliklerdir. Bu güdü aynı zamanda insan topluluklarının
başka insan topluluklarını ve topraklarını sömürgeleştirmesinin de nedenidir.
Günümüzde bilimsel ve teknolojik
ilerlemeler sonucunda ve siyasal gelişmelere bağlı olarak dünyamızda
keşfedilecek yeni bir kıta ve istila edilecek, açık olarak sömürgeleştirilecek
bir ülke bulunmamaktadır. Gizli olarak sömürge siyasetini güden ve sömürülen ülkeler
bulunsa da Wilson Prensipleri ile uluslar arası hukuka yerleşen siyasal
anlayışa bağlı olarak artık hiçbir ülkenin diğer bir ülkeyi istila ederek
topraklarını genişletme hedefi kalmamıştır.
19.
yüzyıldan itibaren Tarımsal üretimde, gelişen sanayi ile birlikte ileri üretim
teknikleri ile tarım yapılarak üretim arttırılmaya başlanmıştır. Tarımda
traktör, gübre, yeni sulama teknikleri kullanılarak; bitkilerin tohumlarının genetik
yapıları değiştirilerek ve dünyanın değişik coğrafyalarından yeni bitki
tohumları türleri keşfedilerek hastalıklara ve iklim koşullarına dayanıklı
tohumlarla yapılan üretimlerle üretimde aşırı artışlar sağlanmış, tüketim
gereksinmeleri yeterli ölçüde karşılanmaya başlanmıştır.
Daha çok ürün elde etmek için
bitkilerin genetik yapıları ile oynamanın, insan sağlığında ciddi sorunlara yol
açtığı belirlenmiştir. Bir bölgede daha dayanıklı genetik yapıya sahip bitki
tohumları başka coğrafik bölgelerde de çok daha verimli olabilmektedir. Bunun
için bir bitkiye ait kuraklığa, hastalıklara dayanıklı, bol ürün veren tohum
çeşitlerinin dünyanın değişik coğrafik koşullarında araştırarak keşfetmek daha
sağlıklı bir yöntemdir. Kansas’ta çiftçilik ve öğretmenlik ile meşgul olan Mark Alfred Carleton Kansas’ta ekilen kurağa
ve küflenmeye dayanıklı olan buğdayın, Amerika dışından, Ukrayna veya Avrasya
steplerinden getirilmiş olduğu kanısına varmıştı. Tarım Bakanlığının desteği
ile bu bölgelere giderek, Ural nehrinin tam batısında Turgai steplerinde “Kubanka” buğdayını, Ukrayna’da Kharkov
yakınında Kharkov buğdayını keşfeder. 1914 yılına gelindiğinde, ABD’de kış
buğdayının yarısı Kubanka ve Kharkov çeşitlerinden üretilmekteydi. “ Kuzey
Afrika’dan J. H.Watkins Kaffir mısırını getirdi, Niels Hansen, Türkistan’dan
sarı çiçekli afalfayı ülkeye soktu…”(s.382, ABD Tarihi, Allan Nevins-Henry Steele Commager, Çev.Halil
İNALCIK)
Gıda üretiminin yeni topraklar
keşfedilmeden artırılması, tarım ve hayvancılıkta bilimsel ve teknolojik
keşifler ile gerçekleşmiştir. Bu durum hükümetlerin izleyeceği ekonomi
politikalarında besin maddeleri ürünlerinin üretiminde tarım ve hayvancılıkta bilimsel
araştırmaları ve yatırımları desteklemesinin önemini arttırmıştır. Bu alanda
ortaya çıkacak ekonomik bir kriz, açlık
riski de dahil tüm ekonomide dengeleri alt üst edecektir. Bu tehlike nedeniyle,
tarım ve hayvancılık ile ilgili çalışmalar devlet politikası olarak izlenerek
gerekli önlemler alınmaya çalışılmaktadır.
İleri tarım tekniklerine ve
gelişen gıda üretimi sanayisine bağlı olarak üretimde aşırı artışlara rağmen, çiftçi maliyetlerinin (gübre, tohum,
makine…vb)artması ve üretilen tarım ürünleri
fiyatlarının yeterince artmaması veya düşmesi sonucunda ürünlerin tarlada
kalması, imha edilmesi veya üretimine ara verilmesi üretimde kıtlıklara neden
olabilir. Bu sorunlara karşı hükümetler maliyetleri düşürücü destek
politikaları izlemelidir. Hükümetler kuraklık, sel, don..vb gibi doğa koşullarının
olumsuz etkilerinin üreticileri
etkilememesi için baraj, göl, gölet yaparak, seracılıktaki teknikleri
geliştirerek üreticilerin üretim faaliyetlerini desteklemelidir.
b) Ülkelerin ve özellikle gelişmekte olan
ülkelerin üretimde kullandıkları ana
maddelerden
birisinin bulunmaması ekonomik krize neden olmaktadır. Bu temel madde petrol,
doğal gaz gibi tüm üretimde enerji kaynağını oluşturan bir madde olabileceği
gibi, önemli bazı ürünlerin üretiminde kullanılan çelik, bakır, alüminyum gibi
maddeler de olabilir.
Enerji elde edilmesini sağlayan maddeler
tüm üretimi etkilerler. Bu maddelerin yokluğu tüm ülke üretimini olumsuz
etkileyerek, birçok ürünün üretimini azaltır, maliyetlerini yükselterek
enflasyona neden olur. Yüksek enflasyon ise ekonomik krizleri ortaya çıkarır.
Bu tür krizlerin önlenmesi için öncelikle enerjinin kesintisiz temin edileceği,
alternatif enerji kaynakları sağlayacak güçlü bir politika belirlenmeli ve bu politika
desteklenmelidir. Günümüzde yaygınlaşan güneş enerjisi başta olmak üzere, su,
rüzgar gibi doğanın güçlerinden elde edilen enerji kaynakları
değerlendirilmeli, doğal gaz, petrol, uranyum..vb sınırlı maddelerden elde
edilen enerji kaynakları araştırılmalıdır.
Zorunlu olarak ithal edilen enerji
hammaddelerinin ve sanayi üretiminde kullanılan ana maddelerin enflasyon
baskısını önlemek için, ihracatta tekel oluşturarak döviz geliri sağlayacak
birkaç üründe Uzmanlaşmış Üretim Alanları” oluşturulmalıdır. Bu Uzmanlık
alanında üretim, teknolojiye dayanan yeni Markalaşmış ürün olabilir, niteliği
geliştirilmiş ülkenin doğal zenginliklerini destekleyen ürünler (Tarım
ürünleri, turizm bölgeleri, doğadan çıkarılan madenler) olabilir. Diğer üretim
alanlarında kendi kendine yeterli olacak üretimde bulunmaya çaba gösterilmelidir.
c) Kamu hizmetlerini yerine getirilebilmesi
için toplanan vergi gelirleri ile kamu harcamaları arasındaki büyük
dengesizlikler, devletleri iflas durumu ile karşı karşıya getirerek ekonomik
krizlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu krizlerin en büyük nedeni kamu
harcamalarındaki savurganlık; lüks, zevk
ve eğlenceye dayalı bir yaşama kapılarak vergi gelirleri ile dengeli olmayan
harcamaların yapılmasıdır. Bütçe dengelerine aykırı olarak yapılan bu
harcamalar, devlet içinde rüşvet, yolsuzluk, adam kayırmalarla birleşerek
devletin güvenlik, savunma, adalet, sağlık…vb gibi ana görevlerini yapamayacak
duruma getirir. Bu ekonomik krizin önlenmesi hükümetlerin kamu gelirlerini “
tüyü bitmemiş yetimin hakkını” koruyacak şekilde adil olarak harcaması, lüks ve
sefahata kaçmadan, devlet hazinesini
devleri yönetenlere ve yakınlarına peşkeş çekmeden, ülkenin vatandaşlarının,
şirketlerinin verimliliklerini, üretimlerini arttıracak gerekli yapı ve
koşulları sağlayacak şekilde yönetmesi ile olanaklıdır. İsraf derecesinde gereksiz,
üretim değeri olmayan, saray ve binalar, alışveriş merkezleri, gösterişli yol
ve caddeler..vb harcama ve yatırımlardan
uzak durmak gerekir. Özellikle bu tip zevk eğlenceye dayanan yatırım ve
harcamaları hükümetlerin borçlanarak yapması kamu açıklarına dayalı ekonomik
krizleri kaçınılmaz duruma getirir.
d) Döviz miktarında aşırı düşüşler ve
Merkez Bankası rezervlerinin erimesi ile ortaya çıkan Döviz krizi, devletlerin
yabancı paraya bağlı olarak alacak mal ve yapacakları hizmetlerin fiyatlarını
arttırarak, yüksek enflasyona bağlı ekonomik krizlerin ortaya çıkmasına neden
olur. Döviz ile mal ve hizmet almak zorunda olan devletler, bu alımları
karşılayacak döviz gelirleri elde etmek zorundadırlar. Tersi durumda iflas
noktasına gelirler. Bu ekonomik sorunun ortadan kaldırılması için ülkeler
mutlaka, dış ülkelerin satın alacağı bir mal ve hizmet üretmek zorundadır. Dış
ülkelerin talep edeceği ürün sahibi olmanın geçerli yolu, ülkelerin Uzmanlaşmış
Oldukları bir ve birkaç alanda üretim yapmaları ve bilimsel araştırma ve
geliştirmelerle, diğer ülkelerin sahip olmadığı yeni ürünler üretmeleridir. Bu
nedenle ARGE çalışmalarına yatırım yapmak büyük önem taşır.
Ancak elde edilen döviz kadar, dövizlerin
harcanması da önemlidir. Döviz gelirleri dengesine bağlı olmadan yapılan döviz
harcamaları, alınan tüm önlemleri ve yapılan çalışmaları boşa çıkarır. Daima,
ülkeye giren ve çıkan döviz ile ilgili yatırım ve harcamaları karşılayabilecek
dengelerde döviz gelir ve birikimi önlemini almış olmak döviz açığına bağlı bir
ekonomik kriz önleyecektir. Döviz gelirler ve giderleri dengeli olarak ve
özellikle dış satımda üretim ve verimliliği artıracak şekilde harcanmalıdır.
Kamunun, açık bütçe uygulamaları
ile yerli ve yabancı para birimleri cinsinden dengesiz iç ve dış borçlanması,
özellikle gelişmekte olan ülkelerde kamunun ve özel şirketlerin, borçlarını
ödeyemeyecek durumu gelmesi ile sık sık ekonomik krizler ortaya çıkmaktadır.
Sanayileşmiş gelişmiş ülkeler,
gelişmekte olan ülkelerde açık bütçe uygulamalarını, enflasyonist
politikaları teşvik edebilirler. Bu teşvikin nedeni, aşırı üretimde bulunan
ekonomilerinin mallarını gelişmekte olan ülkelere pazarlayabilmeleri içindir.
Sanayileşmiş olan ülkeler, uluslar arası şirketler ürünlerini pazarlayabilmek
için, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi ve kolaylaştırılmasını
savunurlar. Hedefledikleri Pazar düşüncesine ulaşabilmek için amaçları yönünde siyaset
yapan kişi, kurum ve hükümetleri teşvik edebilirler, destekleyip koruyabilirler. Bu amaçla uluslararası
ticareti kolaylaştıracak ticaret yollarını açık olmasını sağlayacak otoban,
yol, köprü, havaalanı inşaatlarına yatırımların yapılmasını teşvik ederler. Teşviklerle
yapılan bu tip yatırımlar kamu gelirlerinde ve döviz harcamalarında açıklara neden
olarak ekonomik krizleri ortaya çıkarır. Bu tip ekonomik krizleri
engelleyebilmek için, ekonomide önceliklerin belirlendiği, kamu ve şirket
açıklarının kontrol edilebilir olduğu yatırım ve üretim ekonomi politikaları
oluşturmak gerekir.
e) Dünya
nüfusunun yüzyıllar sonrasında dünyanın kaldıramayacağı kadar artması, hammadde
kaynaklarının tüm dünya ülkeleri için yetersiz duruma getirecektir. Bu Genel Büyük,
tüm insanlığı ilgilendiren ekonomik krizin aşılması, insan varlığının kendine
yeni alanlarda yeni yaşama koşulları oluşturmasına veya bu yeni yerlerin
koşullarında yaşama uyum sağlayacak kendi varlığında gerekli değişimi
gösterebilmesine bağlıdır. Bu yeni yaşama alanları da yeni gezegenler, yeni dünyalar
keşfederek bu yeni dünyalarda yaşama uyum sağlamakla olabilir. Bu insanlığın
ortak mücadelesidir.
2-
Gereksinmeleri karşılayan ürünlerin talep edilenden fazla üretiminden kaynaklanan ekonomik krizler.
ABD ve tüm dünyayı etkileyen 1929
yılındaki ekonomik kriz, tüm pazar arayışlarına rağmen üretim fazlalığından ve
gelir dengesizliliğinden ortaya çıkan büyük bir ekonomik bir krizdir. Üretim
fazlalığı ve talep yetersizliğine dayanan ekonomik krizlerin temel nedenleri
üretim teknik ve yöntemlerindeki yeniliklere bağlı olarak üretimde aşırı
artışlar ile birlikte gelir dağılımındaki dengesizliklerdir. İlerleyen
teknolojiye bağlı olarak üretim tekniklerine ve yeni üretim yöntemlerine (Seri
üretim yöntemine bağı olarak kitle üretiminin yapılması) bağlı aşırı üretimle sonuçlanan yatırımlar, serbest piyasa ekonomisine dayanan aşırı kar
amaçlı üretimler sonucu gelir dengesizliği ile birlikte birleşerek talep
yetersizliğine neden olmakta, ekonomik sistem ülke dışı pazarlar bulamadığı
taktirde işyerlerinin kapanmasına, zincirleme olarak borsa ve bankaların iflasına
neden olarak ekonomik krizleri ortaya çıkarmaktadır.” 1929 krizini ele alırsak,
ortada açıkça çöküşe götüren bazı etkenler vardı.Öncelikle ülkenin üretim
kapasitesi, tüketim kapasitesinden daha büyüktü….gelirin yeterli derecede bir
bölümünün işçi,çiftçi,memur ve görevlinin eline geçmemesiydi. Hâlbuki bütün sınai
ve ticari sistem onların devamlı satın alma gücüne dayanıyordu. İkinci olarak,
hükümetin gümrük tarifesi ve savaş borçları siyaseti, yabancı pazarları
Amerikan malları için fiilen kapatmıştı….Üçüncüsü kredide kolaylık, kredinin
ölçüsüz genişlemesine, taksitle alışverişin artmasına ve sınırsız bir
spekülasyona yol açtı.Hükümet ve özel kişilerin borçları yüz, yüzelli milyar
arasında bir miktara yükseldi ve spekülasyon hisseleri ve emlakı gerçek değerinin
çok üstüne çıkardı.”…(s.481, ABD Tarihi, Allan Nevins-Henry Steele Commager,
Çev.Halil İNALCIK)
Gerek George ARMSTRONG’un “Para İmparatorluğu” kitabında gerekse Howard
ZİNN’in “ABD Halklarının Tarihi” adlı kitabında 1929 ekonomik krizine neden
olan ekonomik olay olarak yer yer piyasalara yeterince para sürülmemiş olması
olarak gösterilir. Yine 1895 ekonomik krizinin nedeni de piyasalarda dolaşımda
yeterince para miktarı bulunmamasıdır:
“Anayasa
yapıldığında eyalet bankaları gümüş ve altın karşılığı para basarak para arzını
karşılamaktaydılar. Bu sistem iç Savaş sonuna dek sürmüştür. İç Savaş sonrası
milli bankalar Amerikan Devlet Tahvilleri karşılığı para basarak para ve kredi arzını
düzenli halde tutmuşlardır. Rothschild ailesinin etkisi altında dünya
bankacılık sistemi hükümetlerden özel bankacılara geçmeye başlamıştır. Bank of
England dünyadaki diğer merkez bankalarına örnek olarak gösterilmektedir.
Federal Rezerv Sistemi kurulduğunda Amerikan Hükümeti para basımı arzının
düzenlenmesinde söz sahibi olmak istemiştir. Federal Rezerv Sistemi Amerikan
halkının kendisine anayasa tarafından verilen bankacılığı düzenleme hakkını
Kongre üyelerine vermesi dışında bir şey değildir…1907 yılındaki panik New York
Rezerv bankalarının ticari bankalara mevduatlarını geri ödememesi ile başlamış ve
rezerv bankasından para alamayan ticari bankalar müşterilerine mevduatlarını ödeyememişlerdir.
Problem para arzını arttırmadaki zayıflık ve dolaşımdaki para kıtlığından
kaynaklanmıştır. Zaten o yıllarda tüm dünyada ticaretin gereksinimlerini
karşılayabilmek için para sistemlerinde radikal değişiklik yapılması istekleri bulunmaktadır..”(s.118,
Para İmparatorluğu, George ARMSTRONG)
“Kongreye
yazdığı bu nottan anlaşılacağı üzere para ve kredi arzını genişletecek…
Bankacılar
para ve kredi arzına yetkili bir merkez bankasının kurulmasını
ve
bu merkez bankasını da kendilerinin yönetmelerini istemektedirler…..Yönetim ise
para arzını merkezi hükümet kanalıyla yapmak ancak krediyi bankalar kanalıyla
düzenlemekten yanadır. Daha sonra basılacak paraların hangi koşulları
taşıyacağı ve basılacak yeni paraların banknot mu yoksa devlet kağıdı hüviyeti
mi taşıyacağı da bankacılar ve hükümet arasında tartışılmıştır. Federal Rezerv
Sistemi bu tartışmalar sonucu kurulmuştur ve sonuçta tüm taraflar yaratılan
sistemden memnun kalmışlardır. Başkan Wilson yeni sitem için, “Bu yeni sistem
ticaret ve endüstrinin bağımsızlıkları ve halkın para arzındaki dalgalanmalar sonucu
servetini kaybetmeyeceklerinin teminatıdır!” demiştir.”(s.119)
“Alınan
karar sonrası Amerikan ekonomisi tarihinde görülmemiş bir panik ve yıkım ortaya
çıkmıştır. Bu yıkım içinde en fazla zararı mevduat sahipleri ve ticaret ile
sanayiye kredi veren bankalar çekmişlerdir. Pek çok kurum iflas etmiş, binlerce
kişi intihar yoluyla kendi canını almış ve milyonlarca insan sefil olmuştur.
Devlet tahvilleri ve hazine bonoları değerlerindeki düşüş bunların rehin
karşılığında kredi veren bankaları batırmıştır. Bu depresyon öncesi ABD Gayri
Safi Milli Hasılası 500-600 milyar dolarken kriz sonrası 250-300 milyar dolar düzeyine
gerilemiştir….Amerikan devletinin iflasını önlemek amacıyla sonunda Federal
Rezerv bankaları kredi musluklarını açmışlar ve 1927-1929 arası piyasalarda bir
bahar havası esmiştir. Ancak esen bahar havası 1929 yılında spekülasyonlara
neden olmuş ve bu nedenle Federal Rezerv bankaları tekrar deflasyonist
uygulamalara başlamışlardır. On sene içinde Gayri Safi Milli Hasılasını 400
milyar dolar seviyesine getirmiş olan Amerikan ekonomisi yeniden % 40-50 kayba
uğramıştır. 1930 yılında Federal Rezerv bankalarının açıkça aldıkları
deflasyonist önlemler 1920 krizini atlatan bankerleri, işçileri, aileleri ve
özellikle çiftçileri fena vurmuştur. Ürün fiyatlarının üretim fiyatlarından
düşük hale gelmesi sayesinde çiftçiler ev ve arazilerini kaybetmişlerdir. Fabrikaların
kapanması sonucu 12 milyon işçi işten atılmıştır.” (s.123)
“ …. kanunen her hangi bir ticari
banka elindeki devlet tahvil ve hazine
bonolarını bağlı olduğu Federal Rezerv
bankasında ıskonto karşılığı bozdurma hakkına sahiptir. Bu yöntemle halkın ve işletmelerin
ihtiyaç duyduğu para miktarının piyasaya sokulması amaçlanmıştır. Ancak bu
yöntem 1920’de Warburg’un isteği üzerine Kongre’ce değiştirilmiş ve yapılan bir
değişiklikle Federal Rezerve bankalarına kendilerine bağlı ticari bankalarının iskonto
işlemlerini kısıtlama ve devlet tahvilleri ile hazine bonolarını kırmayı ret
etmeleri hakkı verilmiştir. Dolayısı ile artık para arzı piyasanın taleplerine
göre değil Federal Rezerv Kurulunun inisiyatifinde gerçekleşmektedir….. Bu yeni
kurum dolayısıyla üye bankaların hazine bonoları ve devlet tahvillerinin iskonto
edilerek para arzını arttırma yetkilerini ortadan kaldırmaktadır. Aradaki fark
“Açık Piyasa Komisyonu”nun Amerika’nın ne kadar paraya ihtiyacı olduğunu tek
başına belirleme yetkisidir. Hâlbuki bizim eski sistemimizde ticari, sanayi
işletmeler ve ticari bankalar para arzını belirlemekteydiler.” (s.126, Para
İmparatorluğu, George ARMSTRONG)
“……kaldıracaklan ürünün fiyatının
yüksek tutulacağını umut eden çiftçiler bankadan
aldıklan borcu ödemek için, ürünün
demiryolları ile taşınması için,
zahirenin taşınmasını üstlenen tüccara
para vermek için ve depolamayı
yapan ambara ödeme yapmak için
durmadan borçlanıyorlardı. Ancak
her seferinde ürettiklerinin fiyatı
düşerken banka borçlarının ve nakliye
ücretlerinin arttığını görüyorlardı;
çünkü çiftçinin bireysel olarak tahıl
fiyatları üzerinde hiçbir denetimi
yoktu, buna karşılık tekelci demiryolları
ile tekelci banker istedikleri fiyatı
koyabiliyorlardı.” (s.301, Howard ZİNN, ABD Halklarının Tarihi)
“Hükümet çiftçileri zor durumda
bırakacak şekilde bankerlere yardım
ederek üzerine düşen rolü oynadı:
nüfus arttıkça paranın -altın stoklarına
dayalı- miktarını sabitleştirdi ve
dolaşımdaki para miktarı giderek
azaldı. Çiftçi ise borçlarını
bulunması iyice zorlaşan dolarla ödemek zorundaydı.
Geri ödemelerde, bankerler, doların
değer kazanması nedeniyle
daha kazançlı çıkıyorlar, bir çeşit
kazanç üzerine kazanç ekliyorlardı.
Bütün bu nedenlerle, o günlerde çiftçi
hareketlerinden bu denli çok bahsetmenin
dolaşıma daha fazla para sokmakla
yakından ilgisi vardı: dolaşıma
para sokmak ise (hazinede altın olarak
karşılığı olmayan) yeşil
banknotlar basmakla ya da gümüşü para
basmanın karşılığı yapmakla
mümkündü….Goodwyn bunu anlatmak için
iki ayrı kişisel tarihçe vermektedir.
Güney Carolina'daki beyaz bir çiftçi 1887-
1895 yıllan arasında
malzemeci
tüccardan 2681
.02 dolar tutarında mal ve
hizmet almış, fakat yalnızca
687.31
dolar ödeyebilmiş ve
sonunda toprağını tüccara bırakmak
zorunda kalmıştı..” (s.302)
Yine piyasalarda altın rezervine değil
de üretilen ürün miktarına bağlı olarak paranın bulunması için çiftçiler,
merkez bankasının dışında kendileri bir çözüm bulur: Teksaslı liderlerden biri olan
Charles Macune.. Halkçı Platform içinde daha sonraları merkezi bir düşünce
haline gelecek olan Veznedarlık Planı ona aitti. Bu plana göre
hükümet kendi ambarlarını kuracak ve
çiftçiler ürettiklerini burada depolayıp,
depoladıktan ürünler için
Veznedarlık'tan belge alacaklardı. Bu
belgeler banknot yerine geçecek ve
böylece piyasada altına ya da gümüşe
bağlı olmayan, tarım ürünü miktarını
temel alan daha fazla nakit para
bulunacaktı.”(s.305)
Piyasadaki para miktarının, piyasalarda toplam üretilen mal ve hizmet
ürünü miktarına ve değil de altın ve gümüş miktarına bağlı olarak dolaşımda
olmasının üretim ve tüketim dengelerini olumsuz etkilediği gerçektir. Bu durumun
aynı zamanda, piyasada üretim faaliyetleri ve ürünle orantılı olarak paranın
yeterince bulunmaması nedeni ile paraya olan gereksinimin artması sonucu kredi
veren bankerlerin faizleri arttırarak daha da zenginleşmelerini sağladığı da
gerçektir. Ülkelerin mal ve hizmet
üretim hacimleri ve varolan işgücü potansiyelleri (Paranın işgücü potansiyelini
harekete geçirici etkisi) göz önünde bulundurulmadan ve para hacminin sadece
altın standardına bağlanması düşüncesi büyük bir ekonomik yanılgı olmuştur.
Ancak piyasalarda yeterince
paranın bulunması, onun tek başına dolaşımı için yeterli olmamaktadır. Nüfusun
küçük bir azınlığının elinde toplanan para miktarı, diğer anlatımla paranın
dengeli olarak üretici ve tüketicilerin arasında dağıtılmamış olması, sosyal
adaletin, gelir dağılımının dengeli olmaması ekonomide paranın yeterli miktarda
bulunmaması ile eşit anlama gelmektedir. 1929 ekonomik krizinin ve diğer büyük
krizlerin en önemli nedenlerinden birisi para miktarını altın ve gümüşe
bağlanması ile eş bir durum oluşturan gelir dağılımlarındaki büyük
dengesizliktir.
İkinci büyük etken gerçekten bilim ve teknolojideki gelişmelere bağlı olarak
fabrikaların üretimde Seri Kitle Üretimi yöntemi ile üretimlerini
gerçekleştirerek piyasalarda gereksinimden çok fazla ürünün bulunmasına neden
olmalarıdır. Para arzı ile bu ürün fazlalığı sorununun çözülmesi olanaksızdır.
Çünkü insan gereksinimi doyum sağladığında para miktarı ne kadar çok olursa
olsun tüketme eğiliminde bulunmayacaktır. Sorun üretim ve tüketim dengesinin
sağlanarak korunması ile çözümlenebilir.
Gevşek (enflasyonist) para politikaları,
ekonomide geçici bir rahatlama sağlayabilir. Ancak borçların ödenmemesine,
bankaların verdikleri kredilerin geri dönmemesine neden olan gerçek ekonomik sorunlar
çözümlenmediği sürece ekonomideki kriz çok daha artarak devam eder. Yaşanılan
ekonomik krizler de bunu kanıtlamış, yüksek enflasyonla küçük şirketler
batarken üretim azalmış, stagflasyonla ortaya çıkan işsizlik, yüksek fiyatlar,
kıtlık şeklindeki ekonomik krizler ülkeleri etkisi altına almıştır.
Kanser hastalığında organizmanın bir
parçasında canlı dokularda aşırı hücre büyümesine bağlı başlayan bozulmanın organizmanın
diğer bölümlerini olumsuz etkilemesi ve sonunda canlının genel işleyiş
sisteminde bozulmalara neden olması gibi, aşırı üretime bağlı olarak ülkelerin bir
veya birkaç ana sektörü çalışamaz duruma geldiğinde diğer ekonomik sektörler de
çalışamaz duruma gelmektedir. Üretim ve
tüketim dengelerini koruyan bir ekonomide ise ekonomik krizler ortaya
çıkmamaktadır.
Üretim ve tüketim dengesinin korunması “üretimde esneklik” ve “tüketimde
esneklik” sağlanabilmesi ile gerçekleşebilir. Eğer bir ülke ekonomisinde
talepten fazla ürün ve üretim potansiyeli bulunuyorsa, bu ekonomik durumun
durgunluğa, işsizliğe, iflaslara neden olmaması için yeniden talep yaratacak
üretim esnekliğine sahip olması gerekir. Bu da üretim araç ve gereçlerin esnek
bir yapıda bulunarak yeni ürünleri üretebilecek yeteneğe ve yapıya sahip
olmalarını gerektirir. Bu nedenle firmalar seri ancak Esnek Üretim Yöntem ve
tekniğine bağlı olarak yeni ürünler üretebilir, yeni ürünler ile yeni talepler
oluşturarak ekonomik faaliyetlerini sürdürebilirler. Bunun için sürekli olarak
çalışanlarının işyerinde eğitimlerine önem vererek üretim bilgi, beceri ve
yeteneklerini geliştirirler; üretim süreci esnasında elde edilen gelirlerden
gerekli olan mali kaynakları bütçelerinde ayırırlar.
3-Finans piyasalarında yatırımcıların haksız kazanç sağlamak
eylemlerinden (Spekülatif faaliyetlerden) ileri gelen ekonomik krizler.
Önemli bazı ekonomik krizler, hisse
senetleri üzerinde yapılan spekülasyonlar ile ortaya çıkmaktadır. Bazı iş
adamları, bazı iş alanlarındaki hisselerin fiyatlarını düşürmek için satışlar
ortaya çıkarırken aynı zamanda düşen hisseleri düşük fiyatlarla almayı
tasarlayarak büyük karlar elde etme amacında oluyor. Ancak bu girişimler
piyasalarda güveni ortadan kaldırınca banka ve şirketlerin iflasları zincirleme
olarak başlayınca ekonomik kriz ortaya çıkıyor.
Birtakım iş adamları, hisse senetlerinin fiyatları arasındaki aşırı
farklılıklardan yararlanmak için yapay artışlar ve yapay düşüşler oluştururlar.
Bu büyük karlar elde etme amacı piyasalarda küçük bir kısım spekülatörü zengin
ederken zincirleme olarak bir çok şirketi ve bankayı iflas ettirerek ekonomik
krizlerin ortaya çıkmasına neden olurlar. Herhangi bir finansal varlığın
(tahvil, bono, hisse senedi gibi) fiyatının o kâğıdın dayandığı reel varlığın
gelecekteki gelir akımının üstüne çıkması
haline balon
adını verilir ve bu tür balonların yaygınlaşması ve büyümesi sonucunda finansal
kriz ortaya çıkar. 2008 yılında ortaya ABD, Avrupa dahil birçok ülkeyi etkileyen
mortgage krizi böyle bir krizdir. Balon krizlerinin en eski ve tipik örneği
Hollanda’da yaşanan lale soğanı fiyatlarına bağlı borsadaki aşırı değer
yükseltmeleridir. Lale soğanının fiyatı bir çalışanın bir yıllık kazancına
eşdeğerde olan 20 guldenden 225 guldene fırlamış, bu değere bağlı iş
anlaşmaları yapılmış ancak 1637 yılında piyasada yeni alıcı olmadığı görülünce
bütün soğanlar elde kalmış, yapılan sözleşmeleri yerine getirecek gelir
olmadığından, soğan üreticileri ve aradaki spekülatörler iflas etmiş
etmişlerdir.
Kredi ve borsa sistemlerinin kuruluşunu
bütün dünyada ticari faaliyetlerde bulunan Yahudiler yapmıştır. Ford Motor
Company’nin kurucusu Henry Ford “Yahudi Enternasyonali “ adını verdiği
kitabında şöyle yazmaktadır: “ “Kredi ve
borsa sistemlerinin altında Yahudilerin yaratıcılıkları yatar. Bu sistemler
Yahudilerin kendi aralarında ticaret yapmaktan çok Yahudi olmayanları kontrol
etmek için geliştirilmiş enstrümanlardır. Örneğin "borç senedi" ve
"hamiline çek' ' Yahudiler tarafından icat edilmişlerdir…Yahudiler
düşmanları sürekli servetlerini ellerinden aldıklarından yeni bir şey icat
ederek yine zengin kalmayı başarmışlardır. Yahudiler servetlerinin büyük
kısmını "hamiline" düzenlenmiş belgeler altına aldıktan sonra
servetlerini saklamaları kolaylaşmıştır.” .”(s.17)
“Borsanın kuruluşu da Yahudilerin ticari
yaratıcılıklarına bir örnektir. Bedin, Paris, Londra, Frankfurt ve Hamburg borsaları
Yahudilerin kontrolünde kurulurlarken Cenova ve Venedik zaten Yahudi finans
merkezleri olarak bilinmekteydiler Yahudiler Bank of England'ın kurucuları
oldukları gibi Bank of Amsterdam ve Bank of Hamburg da Yahudilerin kontrolünde
kurulmuşlardır.”(s.18)
Yahudi büyük
finans şirketleri gayrimenkul piyasalarındaki fiyat artışlarından yararlanarak,
diğer yatırımcıların zarar etmesine, iflaslarına bağlı olarak dünya çapında
şirketler haline kolaylıkla gelmişlerdir. Hisse senetlerinin önce düşürülmesi,
düşük fiyatlardan toplanan hisselerin yükseltilerek satılması taktiği Yahudi
finans şirketlerinin her zaman uyguladıkları spekülatif yöntemdir. George
ARMSTRONG “Para İmparatorluğu” kitabında dünyanın en büyük finans imparatoru
Nathan Rothschild’in borsada nasıl balon oluşturduğunu şöyle yazar:
“Nathan, İngiltere’nin savaşı kaybettiği
söylentisini yayarak elindeki tüm İngiliz hisseleri satmaya başlamıştır.
Borsada herkesin paniğe kapılarak hisselerini satması sonucu endeks korkunç derecede
düşmüş bu arada Nathan gizli bağlantıları sayesinde hisseleri taban fiyatlardan
toplamaya başlamıştır. Telgraf, telefon, radyonun olmadığı ve ülke sınırlarını
geçmenin sadece Yahudi kuryelere verilmiş bir hak olduğu o günlerde İngiltere’nin
Waterloo Savaşı’nı kazandığı haberi ancak günler
sonra
Londra’ya ulaşmıştır. Bu haber Londra Borsası’nı coşturmuş ve bu anı bekleyen
Nathan elinde taban fiyatlardan topladığı tüm İngiliz kağıtlarını satmaya
başlamıştır. Bu başlangıçtan beri uygulanan bir Rothschild taktiğidir.”(s.37,
Para İmparatorluğu)
Ekonomileri spekülatif hareketlerden ve
doğacak krizlerden korumanın tek yolu senetlerin üzerinde pay oranları yerine
yazılı bir değerin bulunması ve bu değer dışında bir fiyat ile alınıp satılmaması
ile mümkündür. Hisse senetlerinin yazılı değeri, her şirketin varolan cari
değerine göre bölünerek bulunur. Ve her şirketin bir ömrü olduğu düşünülürse,
ömürlerinin sonuna doğru değerlerinin düşeceği düşünülerek hisse senetlerinin
cari fiyatları yeniden hesaplanarak değiştirilir.
Hisse senedi ve bonoların değerleri
üzerinden güvence olarak gösterilerek yeni alım satım ve iş sözleşmeleri, kredi
anlaşmaları ancak bir kez bir muhatap kişi ve firma ile yapılması ticari
faaliyetlerin sağlam temellere dayanmasını sağlayacaktır. Aynı bono ve hisse
senedi değerinin ikinci, üçüncü ve devamı ticari işlemlerde güvence bedeli
olarak kullanılması, üretim dışı faaliyetleri ve spekülasyonları arttırır.
Arada herhangi bir kredinin geri dönmemesi tüm ekonomik faaliyetleri
etkileyerek ekonomik krizlere neden olmaktadır.
KAYNAKLAR:
1- ABD Tarihi,
Allan Nevins-Henry Steele Commager, Çev.Halil İNALCIK, 6.Baskı, Mart 2014, Doğu
Batı Yayınları10- Tarih
2- ABD
Halklarının Tarihi, Howard ZİNN, Çev. Sevinç Sayan ÖZER, 1.Baskı, Nisan 2005,
İmge Kitapevi Yayınları
3-Yahudi
Enternasyonali, Henry Ford, Çevr.Mert Akcanbaş, Şubat 2003, Destek Yayınevi
Araştırma 98
4-Para
İmparatorluğu, George Armstrong, Çevr.Haldun Derin, Destek Yayınevi
5-Küresel
Finans Krizi, Mahfi Eğilmez, Remzi Kitabevi
İsmail İNCİ, 30/07/2018
EKONOMİK KRİZLERİN ÖNLENMESİNE İLİŞKİN BU MAKALE BALYALILAR(MADEN) DERGİMİZİN TEMMUZ 2018 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder