VİRÜSLERİN VE KORONA-19 VİRÜSÜNÜN NİTELİKLERİ, ENFEKSİYON YOLLARI,
ALINACAK ÖNLEMLER
Yaklaşık 2 yıl önce Çin'in Wuhan kentinde çıkan ve kısa sürede dünyanın neredeyse her ülkesine yayılan Koronavirüs (Kovid-19) 210 milyon kişiye bulaştı. Salgın nedeniyle 4,5 milyon cıvarında kişi yaşamını kaybetti. 188 milyona yakın kişi ise virüsü yendi. Salgının ilk günlerinden itibaren bilim dünyası Kovid-19'a karşı çare bulmak için sayısız araştırma yaptı, sayısız ilaç denedi, birçok aşı geliştirdi. Dünya genelinde 3 milyar dozdan fazla aşı yapıldı. Ancak Eylül 2021 tarihi itibariyle salgını tamamı ile önleyecek ve bitirecek bir çare bulunamadı. Hastalığa yakalananların yüzde doksanbeşi ilaç tedavileri ile hastalığı yendi fakat 4,5 milyon hastalığa yakalanan için çare bulunamadı. Hergün onbinlerce insanın hastalığa yakalanması önlenemedi ve önlenememektedir.
VİRÜSLERİN VE KORONA-19 VİRÜSÜNÜN NİTELİKLERİ:
Kovid-19 Virüsü Pandemisine yol açan “coronavirüsler” RNA
virüsleri içerisinde 30.000 bazla en uzun genoma sahip virüs grubudur. Bir coronavirüs dört yapısal proteinden
oluşur: nükleokapsid, zarf, zar ve çubuksu çıkıntılar (dikenler). Dikensi
çıkıntılar virüsün enfekte edebileceği hücreleri belirler ve hücrelerdeki
reseptörlere(tutmaçlara) bağlanır.
Koronavirüsler, genom büyüklüğü ve genetik kompleks yapısı açısından
şimdiye kadar saptanan en büyük RNA virüsüdür. Genomun büyük olması, virüsün
replikasyonu (üremesi, çoğalması) sırasında konağa daha az bağımlı olmasına yol
açmaktadır. Replikasyonu solunum sistemi ve gastrointestinal(sindirimyolları)
sistem, epitel(deri) hücrelerinin
sitoplazmasında gerçekleşir. Koronavirüsler, konak genomuna entegre olmadan
kendi genomlarını replike edebilme(eşleme) yeteneğine sahiptirler. Bu yeteneği
RNA bağımlı RNA polimeraz (RdRp) genine sahip olmalarına borçludurlar. RdRp
geni sayesinde bu virüsler konağın sitoplazmasında kendi genomlarını replike(
eşleme) edebilmektedir.
Zarflı virüsler için yüzeylerindeki antijenik yapıların zarfsız olanlardan daha fazla olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle zarflı virüslerin daha kolay hücrelere girebileceği ve enfeksiyon oluşturabileceği iddia edilmektedir. Koronavirüsler de hem zarflı virüsler, hem de en uzun gen yapısına sahip virüslerden olmaları nedeniyle pandemi şeklinde salgın hastalıklara neden olmaktadır. Korona virüs ailesi, develer, sığırlar, kediler…vb. gibi memelilerde ve kuşlarda hastalıklara neden olan zarflı, helikal simetrili, pozitif polariteli bir RNA virüs ailesidir.
2003'te
keşfedilen mimi virüs dünyanın en büyük virüsü olarak tescillenmişti. Büyüklüğü
bir milimetrenin binde birine eşit olan bir mikrometrenin yarısı kadardı. 2013’
bilim adamları "dev" olarak niteledikleri yeni bir virüs buldu. Bu
virüsün büyüklüğü, mimi virüsün 15 katı kadardı. Adına bu yüzden Mega virüs şilensis denildi.
Şili açıklarında denizde bulunan virüsün bilim adamlarını asıl heyecanlandıran
yönü ise büyüklüğünün yanı sıra yapısal özellikleri.
Virüs, DNA ve genetik açıdan ilgi çekicidir.
Karmaşık bir dizgesi vardır. 1120 gen
taşıyan virüsteki bazı genler de hücresel organizmalara has genlerdir. Mega
virüs'ün sıradan bazı bakterilerden bile büyük olması bilim insanlarını şaşırtmıştı.
Mega virüs chilensis adı verilen son rekortmen 1120 gen barındırıyordu.
Carl Zimmer’in gözlemine göre bu
mega ve mimi virüsler, korona virüslerin daha uzun gen yapılarına sahip türleri
gibidir. “Sanki
biri, grip, soğuk algınlığı, çiçek hastalığı ve diğer yüzlerce virüsün
genomlarını almış ve hepsini bir protein kabuğu içine doldurmuş gibiydi. Hatta
mimi virüsün, bakterilerin bazı türlerinden bile fazla genleri vardı.” (s.99, Carl Zimmer,
Virüs Gezegeni)
“La Scola ve arkadaşları, mimi virüsün
neye benzediğini öğrenir öğrenmez, onu
diğer doğal ortamlarda aramaya başladılar. Zatürre hastalığından muzdarip,
hastanelerde yatan hastaların ciğerlerindeki dev virüsleri buldular.” (s.99,
Carl Zimmer, Virüs Gezegeni)
Kovid-19
virüsünün neden olmuş olduğu pandemiye, korona virüs ailesinin zarflı ve
genetik yapıları mimi ve mega büyüklüklerde değişkenlik göstererek tedavi
olanağı olmayacak biçimde hücreleri enfekte etmesinin neden olduğu
düşünülmelidir. Konak hücrede hastalık etkisi korona virüsün bu büyüklük
niteliklerine ve niceliksel yoğunluğuna göre değişmektedir. Bu genom yapı
nedeniyle hastalığın salgın halinde yayılmasına kesin bir tedavi yolu
bulunamamaktadır. Ancak bakterilerden iri genom yapılarına antibiyotikler,
antiviral ilaçlarla müdahale edilebilmektedir. Akciğer vebası virüsünde olduğu
gibi yüksek dozda antiyotik grubu ilaçlarla milyonlarca insan erken dönemde
tıbbı müdahalelerle tedavi edilebilmektedir.
Virüsün
çoğalabildiği hücreler açısından çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bu
teorilerden birincisi bazı kronik hastalıklı bireylerde bu reseptörlerin daha
fazla olduğu bu yüzden enfeksiyonların daha şiddetli seyrettiği yönündedir.
Diğer bir teori ise çeşitli dokularda var olan ACE2 reseptörlerinin hastalığın
belirtilerinin farklı şekillenmesine yol açtığı iddiasıdır.
“Kapalı uzayda olası konak
hücreler ile bu hücrelerin etrafında yüzen bir virüs arasında, difüzyon (geçiş) termodinamiği büyük bir engeldir. Nötr
nesneler (yükle yüklenmemiş) birbiri etrafında kümelenmezler; virüs, konak
hücre ile temasa geçmek için bir yol bulmak zorundadır. Virüsler duyarlı
hücrelere (virüsün bağlanabileceği reseptörleri olan hücreler) tutunma(attachment -
ya da adsorption) eylemi gerçekleştirirler. Virüsün yüzey
reseptörleri, duyarlı hücredeki reseptörlerin tamamlayıcısı haline gelerek
onlara bağlanır. Bu bağlanma, yüzey proteinleri arasındaki diğer ileri
etkileşimleri ve virüs-konak arasındaki yakınlaşmayı sağlar. Tutunma,
enfeksiyondan(bulaştan) önce yerine getirilmesi gereken ilk koşuldur. Bu
gereksinimin sağlanması hücreyi duyarlı hale getirir. HIV ve Herpes
simpleks virüsü gibi birçok zarflı
virüsler bu davranışı gösterirler.
Hücredeki bir virüs öncelikle, protein
sentezini harekete geçirir (kendi başına ya da konakçıyı kullanarak) ve imkânı
olursa konağın denetimini ele geçirir. Hücre savunmasının bastırılması, hücre
iletişiminin engellenmesi ve konak translasyon(değiştirme, dönüştürme) ve
transkripsiyonlarının(eşleme, eş oluşturma) durdurulması da kontrol
mekanizmalarının ele geçirilmesine dahildir. Bu durum sık sık virüsle enfekte olmuş
hücrenin çöküşü ve ölümüne neden olur.
Virüs-konak arasındaki tutunma ileri
derecede özgüllük gösterir ve bir hücre, duyarlı olduğu virüs türleri
tarafından enfekte edilebilir. Virüs konağa girdikten (penetre olduktan) sonra
viral enfeksiyonun bir sonraki aşaması olan viral replikasyon(üreme, çoğalma) başlar.” (https://tr.wikipedia.org/wiki/Viral_giriş)
Yüzeylerinde spesifik(özgü, özgül) reseptör taşımayan hücrelere virüsler
genellikle tutunamazlar. Spesifik bir virüse duyarsız olan veya yüzeylerinde spesifik
reseptör olan hücreleri bulundurmayan hayvanlar, embriyolarına spesifik
reseptör geni verilerek transgenik hale getirilirlerse belli hücrelerin
yüzeylerinde spesifik reseptör oluşturulduğunda virüsler hücreye tutunabilir.
Replikasyon mekanizması (virüslerin hücre içerisinde çoğalması) aynı
gruptaki değişik virüs cins ve türlerinde ve DNA, RNA virüslerinde farklıdır. Bir
hücre yüzeyinde o virüse uygun reseptör bulunmazsa, virüs bu hücreyi enfekte
edemez. Bu nedenle her virüs, her hücrede enfeksiyon yapamamaktadır. Örnek:
Poliovirüsler merkezi sinir sistemine yerleşerek çocuk felci olarak
adlandırılan hastalığı oluştururken, Rotavirüsler sindirim sistemine yerleşerek
gastrointestinal hastalıklar yaparlar.
Organizmaya giren virüs sinir sistemi hücrelerini enfekte ederek
paralizi, menenjit, ensefalit gibi semptomlarla seyreden hastalıklar
yaparlar.Örnek: Poliemyelit, kuduz, aseptik menenjit gibi enfeksiyonlar.
Prof.Dr. Mustafa Arda”nın yazmış olduğu
gibi, virüs replikasyonun (üremesinin)
başlaması ve hücrelerde
enfeksiyonun oluşabilmesi için virüsün önce duyarlı konak hücrelere
bağlanması gerekir. Kovid-19” un solunum yolu hücrelerine bağlanması gibi. Her
virüs duyarlı olduğu hücrelerde bağlanmak için çok daha fazla reseptör (tutmaç)
bularak bağlanır ve bağlandıkları organların hücrelerine göre hücreleri enfekte
ederek hastalıkları ortaya çıkarır: Veba, grip, çiçek, kuduz…vb hastalıklar.
“Virusların
hücrelere girebilmesi ve bunun sonucunda da infeksiyon (litik veya nonlitik)
oluşturabilmesi için, önce duyarlı hücrelere bağlanmaları gerekir. Zarfsız virüslerde
kapsidin spesifik protein yapısı veya zarflı virüslerde, zarfın yüzeyinde
bulunan protein ve glikoprotein karakterindeki özel moleküllerin (ligand, viral
bağlanma proteinleri), duyarlı hücrelerin yüzeylerinde bulunan ve değişik
kimyasal (protein, glikoprotein, oligosakkarid, lipoprotein, vs) yapıya sahip
spesifik reseptörlere sıkıca bağlanması giriş için ilk ve önemli sinyali verir.
Glikoproteinler, karbonhidratlardan daha fazla bağlanma etkinliğine sahiptirler
ve daha fazla spesifiktirler. Aksi halde virionun ve hücre yüzeyinin negatif
yüklü olmaları bağlanmayı (ligand-reseptör afinitesi) zorlaştırır. Bu nedenle
virion ile hücre arasında kuvvetli bir kimyasal ilişkinin bulunması
gereklidir.” (Prof.Dr.
Mustafa Arda, Virüslerin Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi, Temel Mikrobiyoloji 1)
Enfeksiyonun oluşmaması için konakçının
(hastanın) genetik yatkınlığının olmaması, bağışıklık sisteminin güçlü olması
şarttır. Hatta bazı kan gruplarına, bazı kişilerin genetik yapılarına virüsün
bulaşarak üreyemediği, veya daha zor üreyerek enfekte ettiği bilinmektedir: “Ancak, şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir ki,
konakçının genetik duyarlılığı yanı sıra, kanlarında spesifik nötralizan
antikorların da bulunmaması çok önemlidir. Ayrıca, konakçının immun yetmezlik
hastalığına sahip olması veya immunsupresif(bağışıklık baskılayıcı) ilaç
kullanması infeksiyonu kolaylaştırır…” (Prof.Dr. Mustafa Arda, Virüslerin
Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Temel
Mikrobiyoloji 1)
Prof.Dr.Mustafa Arda enfeksiyonun(bulaşın) oluşmaması için antikorların da bulunmasının önemini belirtmektedir. Ancak virüsün enfeksiyona neden olmaması için antikor düzeyi çok önemlidir. Tersi durumda virüsler antikora bağlı enfeksiyona neden olurlar: “Viruslar, yukarıda açıklanan ligand(bağlantı)-reseptör bağlantısı nedeniyle hücrelere adsorbsiyonu(yüzeye bağlanması) direkt mekanizmalar yanı sıra, indirekt mekanizmalar yardımı ile de hücrelere bağlanabilir ve internalize (içselleşmiş) olabilir. Bu son durumda, kanda bulunan spesifik (özellikli) antikorların (özellikle, İgG ve İgM) ve komplementin(tümlecin) rolleri fazla olmaktadır. Hücrelere bağlanmada reseptör olarak FcR ve CR (komplement reseptörü) fonksiyoneldir. Virüslere, Fab bölgeleriyle bağlanan antikorların serbest kalan Fc porsiyonları hücre yüzeyindeki FcR'leri ile de kolayca bağlanır. Oluşan, virus + antikor + FcR veya CR kompleksi, ayrıca, hücre içine sinyal vermede, virüsün internalizasyonunda(içselleşmesinde, hücre içine girmesinde) ve infeksiyonunda (antikora bağımlı infeksiyon, ABİ) görev alabilir. Bu son durum, antikorların varlığında, virüslerin de infeksiyon yapabileceklerini, immun bireylerden elde edilen hücrelerde viral değişikliklerin oluşabileceğini, virusların hücrelerde intrasellüler olarak canlı kalabileceklerini ve infeksiyon oluşturabileceği gibi önemli sorunları da beraber getirmektedir…“(Prof.Dr. Mustafa Arda, Virüslerin Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Temel Mikrobiyoloji 1)
Serumlarda
bulunan antikor düzeyinin yüksekliği, kanda antikor düzeyini yükselterek,
virüsün antikora bağlı hücreye girişini, reseptörlerin sayısını arttırarak
hücreye bağlanmasını, hücre içinde daha hızlı üremesini(replikasyonunu)
desteklemektedir.:
“Monoklonal veya poliklonal nötralizan
antikorların, eğer nötralizan antikorlar nötralizasyon sınırının üstündeki
sulandırılmalarda ise, antikora bağımlı infeksiyonu desteklediği
belirtilmiştir. Genellikle, pozitif serumların yoğun konsantrasyonları
virusları nötralize etmelerine karşın yüksek sulandırmalarda virusun üremesini
destekleyici etkiye sahip olabilmektedirler. Özet olarak, indirekt
mekanizmaların da virusun hücreye girişine ve infeksiyonuna yardımcı
olabileceği yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Eğer, kanda, antikorlar,
nötralizasyon noktasının üzerinde bulunuyorsa, etkili olabilmekte ve virusun
hücreye girişini ve infeksiyon oluşturmasını desteklemektedir (antikora bağımlı
infeksiyon).”
(Prof.Dr.
Mustafa Arda, Virüslerin Üremesi-Viral Replikasyon, Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi, Temel Mikrobiyoloji 1)
Bu bilimsel gerçeklik, Kovid-19 virüsüne karşı geliştirilen ve daha üçüncü evreleri denenmeden uygulamaya konulan, antikor oluşumuna çok daha etkili olan canlı aşıların virüsün enfeksiyonunu niçin önleyemediğine açıklık getirmektedir. Bağışıklık kazanmış bireylerden(immün bireylerden) alınan serum hücrelerinde, virüsün değişiklik geçirebilmesi, canlı kalarak üremesi ve enfeksiyon oluşturabilmesi sorunları canlı aşılarda da bulunur. Canlı aşılama sayısı arttıkça vakaların artmasının, salgının daha ilerlemesinin, virüsün bulaşıcı olmasının ve olma tehlikesinin bulunmasının bilimse nedeni bu tıbbi gerçekliktir.
Diğer yandan birinci, ikinci doz diyerek
yapılan sürekli aşılamalar, hücre içine salınan virüslerle hastalıklı duruma
gelen hücrelerin sitokin adındaki
Virüslerin laboratuvar ortamında
klonlanması, hücre üzerinde üreme ve yaşam fonksiyonlarının azaltılmasının
incelenmesi, genlerinin değiştirilmesi, viroloji alanında reverz genetiği
çalışmaları olarak adlandırılır. Veya: “Değiştirilen dizilerle
birlikte
sil baştan üretilen enfeksiyöz virüsün kültür ortamından izole edilmesi veya
kurtarılmasına ithafen bazı araştırmacılar reverz genetik terimi yerine,
kurtarma sistemi (rescue system-recovery system) terimini kullanmayı tercih
etmektedir (Neumann ve ark., 2002).”
(Hasan
Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)
Reverz genetik çalışmalarında görülmüştür ki:” enfekte
hücrelere cytosine
beta arabinoside (Ara-C) ve/veya
rifampicin antiviral bileşenlerin ilavesiyle vaccinia virüs replikasyonu
kontrol altında” tutulur. Tek genetik yapılı veya genetik
yapısı küçük virüslerde çoğalmanın kontrolü bağışıklık sisteminin hareketi
geçirilmesi ile sağlanabilmektedir ancak tüm coronavirüs türleri çok genli
oldukları için bu kontrol yöntemi başarılı bir yöntem değildir.
Hedefli
mutasyonlardan(rezerv genetik) elde edilen virüslerden oluşan aşılar(aktif
aşılar), etkisizleştirilmiş, (canlı olmayan) virüslerden daha çok antikor
üretirler, bağışıklık sistemini harekete geçirirler düşüncesinden hareket
ederek uygulamaya konulmuşlardır. Ancak bu yöntemle virüslerin üremesinin
önlenmesine engel olunamamaktadır. Diğer yandan bağışıklık sistemi-gen yapısı
her insanda farklı olduğundan, virüslerin çoğalmasına bazı grup insanların
engel olması olanağı bulunmamaktadır. Bu sorun nedeniyle ve insan genleriyle
oynanma ile ortaya çıkan bağışıklık değişimlerinde virüsün çoğalması devam
etmekte, hastalık tedavi edilememektedir:” Reverz genetik, viral
genler üzerinde hedeflenilen değişikliklerin yapılmasına ve değişen genlerle
birlikte virüsün kurtarılmasına imkan tanımaktadır. En önemlisi de RNA
virüslerinde bu değişikliklerin başarılabilmiş olmasıdır. Gen veya viral diziler
üzerinde değişiklikler yapılarak o genin fonksiyonu araştırılabilmektedir (Sola
ve ark., 2003). Paramyxovirüslerde aksesuar proteinlerin interferon karşıtı
aktiviteye sahip olduğu ve patojenitede önemli rol oynadığı gösterilmiştir.
Aksesuar proteinleri kodlayan genlerin susturulması pratik bir yöntemdir ve bu
proteinlerin eksikliğinde de virüs yüksek seviyede çoğalmaya devam etmektedir
(Goodbourn ve ark., 2000, Gotoh ve ark., 2002, Poole ve ark., 2002.” (s.94- turkısh veterınary journal, Hasan
Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)
Olumlu ve başarılı bir aşının,
bağışıklık gücü(interferon gücü) minimum olan insandan başlayarak antikorların
virüslerle mücadele gücünün virüslerin çoğalmasını önleyecek düzeyde harekete
geçirmesi gerekir:
Isıya
duyarlı mutasyonlar oluşturularak virüs Atenüasyonun(zayıflatılmış,
güçsüzleştirilmiş virüs grubu) sağlanması yöntemiyle elde edilen aşılar, her
düzeyde bağışıklık sistemini güçlü olarak harekete geçirebildiği, virüslerin
çoğalması ile mücadelede yeterli mücadele gücü ortaya çıkardığı için daha
kullanışlı olmaktadır. Bu yöntemle paloivirüs aşısı oluşturulmuştur: “Isıya duyarlı
mutasyonlar oluşturularak virüs
Atenüasyonun(zayıflatılmış, güçsüzleştirilmiş virüs grubu) sağlanması aşı üretiminde farklı bir yöntemdir. İnterferon karşıtı NS geni çıkarılmış ve ısıya duyarlı mutasyonlarla atenüe(güçsüşleştirilmiş,zayıflatılmış) edilmiş rekombinant(yeniden düzenlenmiş) respiratorik(solunumsal ) sinsityal(tekli dizi) virüs (RSV) iyi bir aşı adayı olarak karşımıza çıkmaktadır (Luongo ve ark., 2013, Bossert ve ark., 2003). Atenüe aşıların hazırlanmasında mevcut bir başka yaklaşım kodon(üçlü dizi) deoptimizasyonudur(enuygun dışına alma). Bu yaklaşımda gen üzerinde türe özgü olarak sık bulunan kodonlar(üçlü diziler) daha az varlık gösteren kodonlarla değiştirilmektedir. Vahşi tip ile aynı amino asit dizisinin sentezlenmesi, immun yanıtın değişmemesi, atenüasyon(güçsüzleştirme) kaybının mümkün olmaması ve diğer atenüasyon metodları ile kombine edilebilmesi gibi bazı avantajları mevcuttur. Bu yöntemle poliovirüs aşısı hazırlanmış ve atenüasyon farelerde ispat edilmiştir (Burns ve ark., 2006, Mueller ve ark., 2006). .” (s.94- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)
Pandemik potansiyele sahip H5N1 ve
H9N2 grip virüslerinde inaktif aşılar sınırlı etkide bulunmaktadır. Canlı
aşıların etkilerinin daha fazla olduğu görülmüştür. Ancak Canlı aşılarla
hücrelere verilen virüslerin, hücrelerde dolaşan virüsün birleşerek daha hızlı ve
ölümcül bir virüs olarak hastalık yaptığı sonuçlar vardır: “Kanatlı
influenza virüs alt tiplerinden H5N1 ve H9N2 pandemik potansiyele sahiptir.
Fakat H5N1 inaktif aşıları edinsel yanıt sınırlı şekilde ortaya çıkmakta ve
canlı aşılar ise sirküle(dolaşan) H5N1 ile aşı suşu(kökü, soyu) arasındaki reassortment
ihtimali endişe yaratmaktadır (Perez ve ark., 2003, Perez & Garcia-Sastre,
2013). .”
(s.95- turkısh veterınary journal,
Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz Genetiği)
“….Yüksek virülensli
alt tiplerin HA proteininde birden fazla bazik aminoasit kalıntıları ve bölünme
bölgeleri bulunmuştur (Horimoto ve ark., 1995, Senne ve ark., 1996). H5N2’deki
bu bölgelerin tavuklardaki viral patogeneze(hastalık oluşumuna) etkisi reverz
genetikle ile çalışılmıştır. Bu çalışmada HA proteininde bazik aminoasit
kalıntı sayısının dörtten daha fazla olduğu virüslerde letalitenin(ölümcüllüğün)
arttığı ve virüsün nöronlarla beyine ve kan ile sistemik organlara yayıldığı
görülmüştür (Hatta ve ark., 2001,)… .” (s.95- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz
Genetiği)
Pandemiye yol açan virüsler de dahil
olmak üzere, virüslerin enfekte etmesi ile ortaya çıkan hastalıklardan
korunmada umut vaat eden aşı, virüs genlerini içermeyen virüs benzeri partiküllerden
hazırlanan VLP aşılardır: “Umut vaat eden bir diğer
yaklaşım vahşi tip virüse morfolojik olarak benzerlik gösteren yüksek
immunojeniteli(bağışıklık virüs benzeri partiküllerin -VLP) hazırlanmasıdır.
VLP’ler viral genom içermediklerinden dolayı güvenli olduğu ve güçlü edinsel
yanıtı ortaya
çıkardığı kabul
edilmektedir. VLP’lerin üretiminde influenza virüsler için tek başına HA ve NA
proteini yeterli olmasına rağmen yaygın olarak HA, NA ve M1’in ekspresyonu ile
oluşturulmaktadır (Treanor ve ark., 2007, Chen ve ark., 2007). Pushko ve ark.
(2011) pandemik alt tip VLP (H5N1, H7N2 ve H2N3) ve mevsimsel VLP’nin (H1N1,
H3N2 ve B) fertlerde nötralizan antikor üretimini uyardığı ve hastalığa karşı
koruma sağladığını göstermiştir. .” (s.95- turkısh veterınary journal, Hasan Abaylı, Virüslerin Reverz
Genetiği)
2013
yılında korona virüslerle ilgili yapılan araştırmalarda bugün içinde
bulunduğumuz Kovid-19 virüsü pandemisine yol açan korona virüs nitelikleri
ortaya konulmuş, hayvanlar üzerinde denenen bazı aşıların hastalığı daha da
ağırlaştırdığı görülmüştir: “ Son yıllarda iki
tane yeni insan coronavirüsü tanımlamıştır. Bunlar HCoV-NL63 ve HCoV-HKU-1’dir.
Bu virüsler de insanlarda üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olmaktadırlar
(101-103). Coronavirüsler üst solunum yolu ve gastrointestinal yolu
enfeksiyonları dışında hepatit, nörolojik hastalıklara, peritoneal
enfeksiyonlara, nefrite, adenite, pankreas inflamasyonlarına ve runting sendromuna
neden olmaktadır (104,105).” )
Coronavirusler dışkıda, üst solumun yolundan alınan örneklerde ve hasta serumlarında
tanımlanabilmektedir. Coronaviruslerin nefesle veya fekal kontaminasyonla
(dışkı ağzı ile bulaştığı) düşünülmektedir (104,118-120)…. Domuz ve tavuk coronavirüslerine karşı geliştirilen bazı aşılar mevcuttur.
Tavuk ve domuzlar için kullanılan bu aşılar zayıflatılmış PEDV ve IBV
virüsleridir (114,126). Kedi coronavirüslerine (FCoV) karşı geliştirilen aşılar
kedilerde çok ciddi yan etkiler göstermektedir ve hastalığı daha da
ağırlaştırmaktadır.” ” (s. 145, Mustafa Ulaşlı1, Recep
Bayraktar1, İbrahim Bozgeyik1, 1Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi
Biyoloji Anabilim Dalı, Coronavirüslerin
replikasyonları, Gaziantep Tıp Dergisi, Geliş Tarihi: 20.05.2013, Kabul Tarihi:
19.07.2913)
VİRÜSLERİN
ENFEKSİYON YOLLARI VE ENFEKSİYON ETKİLERİNİN BAĞLI OLDUĞU KOŞULLAR:
Hastalık patogenezisini(
hastalık oluşumunu) virüslere ait etkenler ve konakçıya(hastaya) ait etkenler
belirler. Virüse ait etkenler, virüsün doz miktarı ve giriş yolu ve
nitelikleridir. Konakçıya ait faktörleri de Yaş, İmmun durum, Hormonlar, Beslenme, Enzimler ve Genetik
faktörler belirler. Virüsün bulaşma
mekanizmaları ve konakçının hücre yapısı, organların değişik derecelerde hasara
uğramasına neden olur.
Bir kısım virulent virüsler belirti
gösterirken bir kısmı ise subklinik yada inapparent (semptomsuz) infeksiyon
oluştururlar.
Bir
viral enfeksiyonun iyileşmeden sonra kalıcı etkileri olabilir; Örneğin sinirsel
hasar bırakan akute viral encephalitise neden olabilir. Virüs konakçıya
girdikten sonra değişik yollarla yayılır.
En önemli yayılma yolu dolaşım sistemidir(viremi). Bu amaçla virus kan
dolaşımında serbest virus yada infeksiyon oluşturmadan eritrositlere tutunarak
dolaşımda ilerlerler. Virüsler lenf sistemi yoluyla da yayılırlar
Bazı virüsler bağırsakta replike(ürer)
olur ve barsak mukozasındaki peyer plakları yardımıyla lenfoid sisteme
girerler. Lenfositik hücreler infekte olduktan sonra infeksiyöz virüsü saçabilirler.
Sinir
sistemi yayılmada diğer önemli bir yoldur. Genellikle periferal sinir
hücrelerinden merkezi sinir sistemine yayılırlar.
Virusların
Organizmaya Giriş Yolları
1)
deriden direkt inokulasyon
2)
Solunum sistemi
3)
Gastrointestinal kanal
4)
Ürogenital sistem
5)
Konjuktiva
6)
Dolaşım sistemi
Organizmaya giren virüs sinir sistemi hücrelerini enfekte ederek
paralizi, menenjit, ensefalit gibi semptomlarla seyreden hastalıklar
yaparlar.Örnek: Poliemyelit, kuduz, aseptik menenjit gibi enfeksiyonlar.
Solunum sistemi hastalıkları: Özellikle damlacık enfeksiyonu şeklinde
vücuda giren virüs, solunum sistemi hücrelerine yerleşerek hastalık
oluştururlar. Örnek: İnfluenza, Parainfuenza, Respiratuvar sinsityal virüsüne
bağlı pnömoni, bronşit ve farenjit gibi
enfeksiyonlar.
Deri ve mukoz membranların lokalize hastalıkları: Lokal ve sistemik
enfeksiyonlar sonucu virüsün deriye ve mukoz membranlara ulaşmasıyla ortaya
çıkan hastalık tablosudur. Örnek: Herpes simplex virüslerine bağlı uçuklar,
molloscum contagiosum ve herpanjina enfeksiyonları.
Göz Hastalıkları: Lokal ya da sistemik enfeksiyonlar sonucu virüsün göze
ulaşmasıyla oluşan hastalıklardır. Örnek Adenovirüsler ve herpesvirüslere bağlı
konjuktivitler.
Karaciğer Hastalıları: Virüslerin kan yoluyla ya da direkt olarak hedef
organ olan karaciğere ulaşması, ya da sistemik enfeksiyonların komplikasyonu
olarak karaciğerde oluşan enfeksiyonlardır. Örnek: hepatit virüslerine bağlı
hepatitler, Sarı ateş, Enterovirüs, herpesvirüs ve rubella virüsüne bağlı
komplikasyonlar.
Tükrük Bezlerinin Hastalıkları: Tükrük bezlerine ilgisi olan virüslerin
bu bölgelerde üreyerek oluşturdukları hastalıklardır. Örnek: Kabakulak ve
cytomegalovirüslerin oluşturduğu enfeksiyonlar.
Gastrointestinal Sistem
Hastalıkları: Sindirim sistemine ilgisi olan virüslerin ağız yoluyla alınması
ile olan enfeksiyonlardır. Örnek: Rotavirüs, Norwalk ajanı ve
enterovirüslerlerin oluşturduğu gastroenterit enfeksiyonları.
Kovid-19 pandemisinde, genel olarak ağır solunum yolu enfeksiyonun
yanında bu virüslerin yol açtığı
enfeksiyonların etkileri de görülmektedir. Bu pandemi koşulları, dünyanın
sadece korona virüsünün değil, birçok virüs türünün saldırısı altında olduğunu
göstermektedir.
Spesifik virüsü tarafından infekte edilmiş
olan konak hücredeki metabolik faaliyetler ise viral genom tarafından kontrol
edilmektedir. Viral genom, önce konak hücredeki proteinlerin sentezini kontrol
altına alarak, viral genomun replikasyonunu sağlayacak olan polimerazların
sentezini gerçekleştirir (erken protein sentezi). Bunu takiben, viral genomun
çok sayıda kopyası üretilir (nükleik asit sentezi). Virüs tarafından hastanın
ele geçirilmesinin büyük toplumsal sonuçları olmaktadır. Viral genom tarafından kontrol altına alınan
konak hücrenin sahibi hastanın faaliyetleri, toplumsal olmaktan
uzaklaşmaktadır. Hastanın davranışları akılcı, mantıklı olmaktan çıkmakta, biyolojik
yaşam amacı tek hedef olduğundan sağduyu ve sezgisel mantığın yerini, ani öfke
ve şiddete dayanan davranış ve hareketler almakta, kavga, döğüş, yaralama,
öldürme, cana ve mala zarar verme davranışları artmaktadır.
AKTİF(CANLI) ve İNOVAKTİF AŞILAMALAR VE SONUÇLARI:
DSÖ, ilk olarak 31 Aralık'ta 2019’da Pfizer-BioNTech
firmasının ürettiği Covid-19 aşısı, daha sonra Oxford-AstraZeneca aşısı,
AstraZeneca'nın aşı üreticisi Hindistan Serum Enstitüsünün (SII) ürettiği aşı,
Astra ZenecaBio (Güney Kore), Moderna, Janssen ve Çin'in Sinopharm firmasının
ürettiği aşılara acil kullanım onayı vermişti. Örgüt, son olarak 1 Haziran'da
Türkiye'de de kullanılan Çin'in geliştirdiği yeni Sinovac aşısının acil
kullanımına onay vermişti.
Şu ana kadar hastalıktan korunma ve
salgını önleme amacıyla kullanılan canlı aşılar ve inovaktif olan Çin aşısının
hastalığın yayılmasını önlemede başarılı olamadığı görülmüştür. Tersine canlı
aşıların yapıldığı bazı vakalarda ölümlerin olduğu, aşının aşılama miktarları
arttıkça salgının ilerlediği görülmüştür. Geliştirilen yerli aşımızın tanıtımı yapılırken
cansız VLP aşısının olumlu yönleri açıklanırken, canlı aşıların olabilecek
tehlikeli yanlarına da değinilmiştir. İnovaktif VLP aşılarınının olumlu
yönlerini savunan, tıp bilim insanları inovaktif olmayan aşıların genetik
materyaller taşımaları nedeniyle virüsün, aşıyı uygulayan sağlık görevlilerinde
ve aşının uygulandığı kişilerde bulaşarak üreyebileceğini, bulaşma kişi
sayısında ve bölgelerinde artış olma tehlikesi bulunduğuna değinmişlerdir: “İnovatif VLP aşısının içinde diğer aşılardan farklı olarak
SARS-COV2 virüsünün sentezleyebildiği dört farklı proteinin bulunduğunu
belirten Dr. Hasan Zeytin, yerli aşının Faz-I çalışmalarına göre
etkin bağışıklık yanıtı sağladığına dikkat çekerek aşı hakkında şu
detayları paylaştı: “Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) listesinde de yer alan yenilikçi,
güvenilir ve eşsiz aşımız genetik materyal içermediği için üreticiyi veya aşıyı
uygulayanları partiküllere maruz kalmaları durumunda enfekte edemiyor. Aynı
sebepten, enjekte edildikleri bireylerin sisteminde de çoğalamıyorlar, bu da
onları bazı açılardan diğer aşılardan daha güvenli kılıyor diyebiliriz.”
Canlı aşıların Koronavirüsünün hücrelere tutunma
reseptörlerini çoğalttığı, hücreye giriş yollarını açtığı, antikor sayısının
artışıyla bağışıklığı sisteminin gücünün artışı arasında paralellik
bulunmadığını ve aşı olan bireylerin hücrelerinde üremeye devam ettiği
gerçeğini 30.07.2021 tarihinde ABD Hastalık Kontrol
ve Önleme Merkezi (CDC) yayınlanan bir belgeyle itiraf etmiştir: “ CDC'DEN
DELTA VARYANTI UYARISI: SU ÇİÇEĞİ KADAR KOLAY YAYILIYOR. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nden
(CDC) tarafından yayınlanan bir belgede, corona virüsün Delta varyantının
(B.1.617.2) , ciddi hastalıklara neden olduğu ve su çiçeği kadar bulaşıcı
olduğu belirtildi. Buna göre varyant ile enfekte olan her bir kişi, virüsü
ortalama olarak 8-9 kişiye bulaştırıyor. Corona virüsün orijinal versiyonunda
ise bu oran 1 ile 2 arasında yer alıyor… Söz konusu belgede, aynı zamanda
delta varyantını aşılanmış kişilerin, aşılanmamış kişilerle aynı oranda
yayabileceğini gösteren yayınlanmamış verileri özetliyor…Belgeyi değerlendiren
Emory Aşı Merkezi’nden Walter Orenstein, aşılı olan insanların virüsle
karşılaştıklarında hastalık şiddetinin düştüğünü, ancak virüsü aşısızlar kadar
yayabileceğini söyledi…Orenstein, “Aşılı insanlar yine de enfekte olurlarsa,
vücutlarında aşısız insanlar kadar virüs bulunur. Bu, enfekte olan aşılanmamış
insanlar kadar, onların virüsü başkalarına bulaştırma olasılıkları olduğu
anlamına gelir. Sonuç olarak, diğer varyantların aksine, aşılanmış insanlar,
hastalanmasalar bile, enfekte oldular ve enfekte olan aşısız kişilerle benzer
seviyelerde virüs saçtılar. Bu durum aşılama oranlarının yüksek olduğu
ülkelerdeki delta varyantı vakalarındaki artışı açıklıyor” dedi… Belgede, ayrıca Delta
varyantının, daha ciddi hastalıklara neden olabileceğini gösteren üç çalışmaya
da değinildi. Belge, CDC'nin "corona virüsle savaşın değiştiğini kabul
etmesi" gerektiğini belirterek, maske kullanımının artırılmasını
öneriyor.
ntv.com.tr 30.07.2021 - 11:18 | Son Güncelleme : 30.07.2021 - 11:22
Corona-19 virüsüne karşı uygulanan canlı
aşılar vücudun antikor üretmesini sağlamaktadır, ancak vücudun ürettiği bu
antikorların corona virüs hastalığının önlenmesine ve çoğalmasına ve ne kadar etkisi
olacağı bilinmemektedir. Yaşanan olgular ve deneyimlerin ortaya çıkardığı algı
ve bilgi canlı (aktif) corona virüs aşılarının corona virüsü enfeksiyonunu daha
da arttırdığı ortaya çıkmaktadır. Bu ise zaten doğal ortama bulaşmış durumda
olan hastalığın bir yandan da doğrudan insan eli ile insana verilmesi, salgının
daha da yayılmasına neden olunmasıdır. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon
Hastalıkları Derneği(KLİMİK) bu tıbbi gerçeği görmüş ve kamuoyuna açıklamıştır:
“Mevcut antikor testleri ile belirlenen seviyelerin hangi değerden itibaren ve
ne kadar süre koruyucu olduğu bilinememektedir. Ayrıca testlerden kaynaklanan
nedenlerle yalancı olarak pozitif sonuç da çıkabilmektedir. Bu nedenle aşı
olmak veya olmamak kararı için antikorlarınıza baktırmanıza gerek yoktur.”
Prof.Dr. Mustafa Arda’nın yukarıda aktardığımız sözleri ile canlı
aşılarla yapılan aşılamalar sonucu antikora bağlı enfeksiyon ortaya çıkmaktadır
Ve, antikorların varlığında, virüslerin de
infeksiyon yapabileceklerini, immun bireylerden elde edilen hücrelerde viral
değişikliklerin oluşabileceğini, virusların hücrelerde intrasellüler olarak
canlı kalabileceklerini ve infeksiyon oluşturabileceği gibi önemli sorunları da
beraber getirmektedir"
Aktif aşılardan sonra özellikle 38 derecenin üstünde
ateş, şiddetli boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı geçmiyorsa, koku, tat kaybı,
ishal geliştiyse, eklem ağrıları 2 güne rağmen geçmemişse kişiler koronavirüs
hastalığına yakalanmış olmaktadır. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Doç. Dr. Ümit Savaşçı, aşıdan sonra oluşacak yan etkilere ilişkin DHA'ya yapmış
olduğu değerlendirmede bu gerçeği kamuoyu ile paylaşmıştır:” Aşı yaptırdıktan sonra o gece akşamında
hafif bir kol ağrısı, baş ağrısı, halsizlik, özellikle BioNTech aşısından sonra
biraz daha yoğun kas, eklem ağrıları, bulantı halsizlik biraz fazla olmakta.
Bazı kişilerde ilk dozdan sonra, bazılarında da genel olarak ikinci dozdan
sonra biraz daha ağır belirtiler olabilir. Özellikle BioNTech aşısında mRNA
aşısı olduğu için vücudun daha fazla antikor oluşturma çabası ile ne yazık ki
yan etkiler biraz daha fazla görülüyor. Dolayısıyla kişi yan etkileri
bilsin; ama bunun dışında özellikle 38 derecenin üstünde ateş, şiddetli boğaz
ağrısı, öksürük, baş ağrısı geçmiyorsa, koku, tat kaybı, ishal geliştiyse,
eklem ağrıları 2 güne rağmen geçmemişse bu kişi koronavirüs de kapmış olabilir…”
Canlı aşılardan sonra
ortaya çıkan antikorun; yaş grupları, toplumsal konum, aşı olanın hastalık
geçmişi, hâlihazırdaki doğal vücut direnci gözönüne alınmadan aşılar
yapıldığından, birey üzerine etkilerinin neler hesaplanmamakta ve sonuçları bilinmemektedir.
Canlı aşılama ile vücuda verilen aktif corona virüsün, aşıların geçmiş
tarihindeki olumlu etkilerine bakılarak, Koronavirüse karşı yapılan canlı
aşılarda da aynı olumlu sonuçların olacağı beklentisi içinde bulunulmaktadır.
Beklentinin tersine iki yıldır yaşanan deneyimler, olaylar; Koronavirüsün canlı aşılama ile vücuda
enjekte edildiğinde hücrelere girerek hızla üreyerek, aşı olanların üçte
ikisinde vücudun direncini kırarak hastalığa neden olmaktadır. Üçte bir
oranında ise, vücut direnci yüksek kişilerden oluştuğundan, vücuda verilen
corona virüsü yenerek, virüs çoğalarak enfeksiyona neden olmadan aşı sonrasını
hafif hastalık belirtileri ile atlatmaktadır. Aktif olmayan aşılarda da, Eğer kişiler corona virüs belirtileri
gösteriyorlarsa, bu onların vücut direncinin çok düşük kişiler grubunda
olmalarından ileri gelecektir. Aktif olmayan aşılarda corona virüs canlı olarak
vücuda verilmediği için, bu aşıların hastalık yapması olasılığı yok denecek
kadar çok düşüktür.
İki yıllık süre içinde yaşanan olaylar sonucu kazanılan tıbbi deneyim
canlı aşıların yan etkilerinin yaşlı bakım evlerinde ölümlere yol açtığını,
yaygın aşılamalar sonucu yeni tür olarak insan vücudunda üreyerek yeni salgınlar
oluşturduğunu göstermiştir.
“…..yaşlıların aşılanması
konusunda endişe yaratan bir gelişme de Norveç'te yaşandı. Norveç Aralık 2020
sonlarına doğru 80 yaş üstündekiler de dahil olmak üzere yaşlı ve
bakımevlerinde kalan kesimin aşılanmasına yönelik çalışmaları başlatmıştı.
Norveç'te kamuoyunda Alman aşısı olarak bilinen BioNTech/Pfizer üretimi
Comirnaty ve Amerikan aşısı olarak bilinen Moderna aşıları kullanılıyor.
Yeni mRNA teknolojisiyle üretilen aşılar, Avrupa Birliği'nden (AB) acil
kullanım onayı almıştı.
Öte yandan perşembe günü ülkede aşılanan 23 kişinin hayatını kaybettiği
bildirildi. Yaşamını yitirenlerin çoğunun 80, bazılarının da 90 yaş üstünde
bakımevinde kalan kişiler olduğu açıklandı.
Norveç İlaç Ajansı, 13 kişinin ölümünün aşının yan etkisinden
kaynaklandığını doğruladı.
Norveç'teki can kayıplarından sonra Çinli sağlık uzmanları, mRNA
teknolojili Pfizer Kovid-19 aşısının dünyada kullanımının askıya alınması
çağrısı yaptı.”
The Independentturkish - Cuma 15 Ocak 2021 14:50
Çin Sağlık uzmanlarının bilimsel tıbbi gözlemlerinden-deneyimlerden
hareketle mRNA canlı Kovid-19 aşılarının dünyada kullanımının durdurulması
çağrısı yapmasına rağmen, canlı koronavirüs aşılarının kullanımı, özellikle
büyük özel ilaç şirketlerinin propagandaları ile aşılama miktarlarının
artmasına bağlı olarak hastalığın da yeni salgınlarla artmasına rağmen bugüne
kadar devam etmiştir.
Yaşlı bakım evlerinde, vücut dirençlerinin düşük olmasına bağlı olarak
aşılama sonrası görülen ölümler sadece Norveç’te yaşanmamıştır. Almanya,
Belçika, İspanya, İngiltere’deki yaşlı bakım evlerinde aşılama sonrası ölüm
haberleri gelmiştir. Aşının antikor düzeyini arttırması sonucu, antikora bağlı
ölümler oluşmuştur. Antikor düzeyinin yüksek olması, hastalığa karşı vücut
direncini yükseltmemektedir:
“Almanya: ‘Koronavirüs aşılamasından
sonra ölümler:
Almanya’da
aşılamadan sorumlu Paul Ehrlich Enstitüsü (PEI), ülkede bildirilen 113 ölüm
vakasını araştırmaya devam ediyor. Yapılan açıklama ise şu şekilde: “Elimizdeki
verilere dayanarak, hastaların altta yatan hastalıklarından, aşı ile tesadüfen
bir zamanda öldüğünü varsayıyoruz” açıklaması ile birlikte ölen hastaların ağır
hasta olduklarından ve altta yatan pek çok hastalığı olduğundan
bahsedildi.
İspanya: ‘Pfizer COVID-19 aşısı
yaptırdıktan sonra bakım evinde en az yedi kişi öldü’
İspanyol
medyası, bir İspanyol bakım evinde BioNTech-Pfizer aşısının ilk dozunu aldıktan
sonra dokuz kişinin öldüğünü ve bunların hepsinin daha önce hastalıkları
olduğunu bildirdi. Akabinde yapılan açıklamalar ise şu yönde:
“Aşılamadan
sonra bile aşı koronavirüs kuluçka
döneminde (5-6 gün) gerçekleşmişse hastalığı geliştirmek mümkündür. Robert Koch
Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü’ne (RKI) göre, genellikle ilk dozdan 10-14
gün sonra etkili olduğu için, aşılama yapıldıktan sonra da enfekte olmak
mümkündür.”
Belçika: ‘Koronavirüs aşılamasından
sonra 14 ölüm’
Belçika’da
Federal İlaç ve Sağlık Ürünleri Ajansı (FAMHP), koronavirüse karşı aşılanan 14
kişinin öldüğünü bildirdi.
https://istanbulalerjimerkezi.com.tr/covid-19-asilari-ile-olum-oranlari-arasindaki-iddialar/
“mRNA aşısında panik büyüyor: Aşılanan 22 yaşlı
öldü
Almanya’da
aşıdan sonra da ölümler durmuyor. Karantinada tutulan iki yaşlılar yurdunda,
yeni çıkan mRNA aşı yapılan yaşlılardan 22’si öldü. Bir yaşlının, "Vücudum
tamamen griye döndü" dediği belirtiliyor.
Almanya’nın Leverkusen- Rheindorf'taki bir yaşlılar yurdunda ölüm kol
geziyor. AWO-Heim'da kalan 149 yaşlı ve personel, corona virüsünün İngiltere
mutasyonu olan B.1.1.7'ye yakalandı ve 15 yaşlı, yeni çıkan mRNA tabanlı aşıdan
yapılmış olmasına rağmen corona virüsüne bağlı sebeplerle can verdi.
Bavyera'nın Miesbach Kasabası'nda da aşılanan 7 yaşlı insan da coronadan
vefat etti.
İNGİLİZ VİRÜSÜ ÇIKTI
28 Aralık'ta Almanya’da ilk mutasyona uğramış corona vakasına rastlandığı,
iki gün sonra ise aşılamanın başladığı açıklandı.
O zaman sadece Pfizer/Biontech'in ürettiği mRNA aşısı kullanılıyordu.
Almanya'da halen de bu aşı ile Moderna'nın mRNA tabanlı aşısı kullanılıyor.
Aşılanan 15 yaşlı coronadan ölürken, 32 yaşlı ile 25 çalışana daha corona
virüsü bulaştı. Yaşlılardan birinin aşıdan sonra kızını arayarak, “Cildim
komple griye döndü” dediği ve ertesi gün öldüğü belirtildi.
Ölen 91 yaşındaki Johanna Bradke'nin kızı Bild Gazetesi'ne konuştu ve
annesinin ikinci doz aşıyı öldüğü gün alacağı açıklandı…
Rheindorf'un, bu şok ölümlerle ilgili ilk örnek olmadığı, Bavyera'nın
Miesbach kasabasında da 7 yaşlının aşıdan sonra can verdiği belirtildi.
Dortmund, Riedstadt, Koblenz'de de aşılanan yaşlılara yeniden corona
bulaştığı belirtiliyor.
Özellikle corona virüsünün İngiltere mutasyonunun bir- iki dakika içinde
temas eden kişiye bulaştığı açıklanırken, zaten karantinada tutulan ve kimsenin
girmesine izin verilmeyen yaşlılar yurduna virüsün nasıl girdiği tam olarak
bilinmiyor.”
https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/mrna-asisinda-panik-buyuyor-asilanan-22-yasli-oldu-6236887/ -
20:24, 31/01/2021
Yaşlı
hastalardan birisinin aşı sonrasında ölmeden önce kızına "Vücudum tamamen griye döndü", demesi, aşının etkilerinin sonucunun septisemik veba
hastalığı ile eşleştiğini gösteriyor.
Kan yolu ile tüm vücuda geçen veba hastalığı türü olan septisemik veba,
vebanın üç ana tipinin en korkutucusudur. Çünkü o kadar hızlı gelişir ki, deri
ile bulaşan türü gibi hıyarcık oluşumuna zaman yoktur. Eller ve ayaklar kararak
sertleşir, kan pıhtılaşması o kadar hızlı gerçekleşir ki hasta akşam yatar, ertesi sabah ölüsü ile karşılaşılır.
Avrupa İlaç Ajansı, kan pıhtılaşmasının
AstraZeneca aktif aşısının yan etkisi olarak kabul edilmesinin gerektiğini
açıklamıştır. “Avrupa İlaç Ajansı'ndan
(EMA) çarşamba günü yapılan açıklamada kanda pıhtı atması olayının AstraZeneca
aşısının bir yan etkisi olarak listelenmesi gerektiği belirtildi.
AstraZeneca geliştirmiş olduğu Covid-19 aşısında böyle bir yan etki
olduğuna dair herhangi bir nedensellik bulunmadığını ileri sürüyor. Ancak ilk
kez uluslararası bir sağlık ajansı bu durumun 'yan etki' olarak belirtilmesi
gerektiğini açıkladı.”
https://tr.euronews.com/2021/04/08/avrupa-ilac-ajans-kan-p-ht-lasmas-astrazeneca-as-s-n-n-yan-etkisi-olarak-listelenmeli - Son güncelleme: 08/04/2021
Ve AstraZeneca aşısı sonrası
İtalya’da kan pıhtılaşması sonrasında dört kişi ölmüştür: ” İtalya'da AstraZeneca
Covid-19 aşısı olduktan sonra 4 kişi kan pıhtısı nedeniyle hayatını kaybetti.
İtalyan İlaç Ajansı'nın (AIFA) yayınladığı raporda, 27 Aralık ve 26 Mart
arasında 9 milyon 70 bin doz aşının uygulandığı kişilerin yüzde 0,5'inde
çeşitli yan etkiler gözlendiği duyuruldu.
Pfizer-Biontech, Moderna ve AstraZeneca aşılarından tamamı uygulanırken
ciddi boyuttaki yan etkilerin oranı yüzde 0,04 oldu.
İtalya'da AstraZeneca Covid-19 aşısı olduktan sonra 4 kişi kan pıhtısı
nedeniyle hayatını kaybetti.”
https://tr.euronews.com/2021/04/15/italya-da-astrazeneca-as-s-sonras-kan-p-ht-s-ndan-4-kisi-oldu - euronews • Son güncelleme: 15/04/2021
Moderna ve Pfizer aktif
aşılarının kalp kası iltihabına neden olduğu açıklanmıştır. “Koronavirüse karşı
geliştirilen Pfizer/BioNTech ve Moderna'nın aşıları, hafif kalp kası iltihabına
neden oluyor. Yan etkiler arasında göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı ve
düzensiz kalp atışı da var. Hem Pfizer/BioNTech hem de Moderna COVID aşıları,
sınırlı sayıda vakada, genellikle ikinci dozdan sonra 40 yaşın altındaki
erkeklerde miyokardit ve perikardit (kalp kası iltihabı) vakalarıyla
ilişkilendirildi.
Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve Birleşik Krallık İlaç ve Sağlık Ürünleri
Düzenleme Kurumu (MHRA), özellikle ikinci aşıdan sonra komplikasyonu genç
erkeklerin görme olasılığının daha yüksek olduğunu söylüyor.”
Ve yan etkilerin görüldüğü beş kişiden birisi yaşamını kaybetmektedir: “Avrupa'daki beş vakadan
biri hayatını kaybederken; EMA, bunların hepsinin yaşlı insanlarda veya başka
rahatsızlıkları olanlarda olduğunu söylüyor.”
AstraZeneca aktif aşısının yan etkileri
görülmesi ve yan etkilerinin ölümlerle sonuçlanması sonucunda çoğu Avrupa
ülkesi olan ondokuz ülke bu aşının kullanımına son vermek zorunda kalmıştır: “İngiltere'nin prestijli üniversitesi
Oxford ile İsveç iş birliğinde üretilen AstraZeneca aşısının, Avrupa İlaç
Ajansı (EMA) ile Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyesine rağmen bugüne kadar 19
ülkede kullanımı durdurulmuştu.
Bu ülkeler
arasında İsveç, Fransa, Danimarka, Almanya, Hollanda, İzlanda, İrlanda, Norveç,
İtalya, Avusturya, Estonya, Litvanya, Letonya, Bulgaristan, Romanya, Tayland,
Endonezya, Lüksemburg ve İspanya yer alıyor. İngiltere ise söz konusu aşıyı
kullanmaya devam ediyor.
İngiltere
İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu (MHRA), ülkede 7 kişinin AstraZeneca
tarafından geliştirilen Covid-19 aşısını olduktan sonra oluşan kan pıhtısından
hayatını kaybettiğini doğrulamıştı.”
Ondokuz ülkenin Dünya Sağlık örgütünün ve Avrupa İlaç
Ajansının(EMA) tavsiyelerine rağmen AstraZeneca aşısını durdurmak zorunda
kalması, bu kurumların çalışmalarının doğruluğu konusunda büyük sorunların
olduğuna işarettir. Uluslararası özel ilaç firmalarının etkisi altında kaldığı
izlemini veren bu gerçeklik bu uluslararası örgütler için büyük bir skandaldır.
İkinci büyük skandal ise AstraZeneca
aşısının kullanımını durduran Danimarka’nın bu aşıları yoksul ülkeler,
gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere dağıtması, bu ülkelerin ise bu hibe
aşıları alarak kullanmalarıdır. Bir ülkenin sağlık sorunlarına yol açmış olduğu
gerçeğini görerek, bu aşıları sağlık sorunları yaşaması, coronavirüs salgınına
yol açması gerçeğini bilerek, imha etmesi gerekirken dağıtması ve hiçbir
uluslararası sağlık örgütünün engel olmaması büyük bir skandaldır.” Dünya Sağlık Örgütü Avrupa
Başkanı Hans Kluge, Danimarka'nın Covid-19'a karşı ülkede kullanılan
AstraZeneca aşılarını yapmayı durdurması sonrası, bu aşıları ekonomik açıdan
gelişmemiş ülkelerle paylaşmayı düşündüğünü açıkladı.
Danimarka
Sağlık Bakanlığı, nadir görülen ancak ciddi yan etkilere yol açtığı
gerekçesiyle 14 Nisan tarihinde AstraZeneca aşılarının kullanımını "tamamen" durdurduğunu açıklamıştı.”
Bir aşının koruyucu olup olmadığı, en
doğru ve bilimsel olarak aşı sonrası alınan sonuçlarla test edilmiş olur. Bu
deneyim dışında başka bir test yapma yolu yoktur. Yapılan kitlesel aşılamalar
sonucunda aktif aşıların koruyuculuğunun olmadığı görülerek test edilmiştir.
Bunun en iyi toplumsal örneklerinden birisi de İsrail’dir: “En çok aşı yapılan ülkede panik: Aşı olanların
yarısına Delta varyantı bulaştı Corona virüsü salgınına
karşı mücadelede aşılama sürecine çok hızlı başlayan İsrail'de Delta varyantı
kabusu sürüyor... Sağlık Bakanlığı, "Yeni vakaların yüzde 51'i aşı
olanlar" açıklamasını yaptı.
Resmi verilere göre 10 milyondan fazla doz corona virüsü aşısı uygulayan 9
milyon nüfusa sahip İsrail’de Delta varyantı kabusu artıyor… İlk olarak Nisan
ayında tespit edilen Delta varyantının hızla yayıldığı bir dönemde bugün Sağlık
Bakanlığı güncel verileri kamuoyu ile paylaştı. AŞI OLMALARINA RAĞMEN
BULAŞTI
Yapılan açıklamada, “Yeni tespit edilen corona virüsü vakalarının
yarısından fazlası (yüzde 51) corona virüsü aşısı oldu. Tespit edilen vakaların
sadece 15’i ülke dışından gelen gezginlerdi. Vakaların üçte biri 11 yaşın
altındaki çocuklar ve yüzde 13’ü 12-18 yaş arasındaki çocuklar” ifadesi
kullanıldı.
Yapılan gen testlerinde, doğrulanmış corona virüsü vakalarının yüzde
90’ının Delta varyantı olduğu belirtilirken, “Üç hafta önce Delta varyantı,
toplam vakaların yüzde 60’ına denk geliyordu. Ülkedeki Delta varyantı, daha
önce ülke genelinde baskın olan ve ilk olarak Birleşik Krallık’ta bulunan
mutasyonu geride bıraktı” dedi.
Sozcu.com.tr - Güncellenme:
11:57, 05/07/2021
Aktif aşıların koruyucuğunun olmadığına işaret eden yaşanan birkaç
toplumsal sonuçlara ilişkin örnek:” İki
doz aşı olan İngiliz bakana corona virüsü bulaştı. Sadece üç
hafta önce İngiltere'nin sağlık bakanı olarak görevlendirilen Sajid Javid,
corona virüsüne yakalandığını duyurdu. Oxford Üniversitesi ve AstraZeneca’nın geliştirdiği corona
virüsü testinin ilk dozunu 17 Mart’ta olan ve ikinci dozu da 16 Mayıs’ta olan
Javid, “Kabinenin yarısına corona virüsü bulaşmış olabilir. Bakanların yarısı
bu hafta sonuna kadar kendilerini tecrit altına almak zorunda kalabilir”
ifadesini kullandı.” Sozcu.com.tr - Güncellenme: 09:07, 18/07/2021
“Uzmanlardan uyarı: Yoğun bakımdaki hastalar arasında
aşı olanlar da var.
Türkiye salgında birinci yılı geride bırakırken vaka sayılarında belirgin
bir artış var. Yoğun bakımlardaki corona virüs hasta sayısı da son 10 günde
arttı, doluluk oranı yüzde 40’lardan yüzde 65’lere yükseldi. Üstelik, yoğun
bakımda yatan hastalar arasında aşı olanlar da var. (Haber:Melike Şahin)
NTV 10.03.2021 - 13:26 | Son Güncelleme : 10.03.2021 - 15:14
Ve en son güncel
örnek: Aşılamada mavi kategoride olan, yani aşılamanın en yoğun olduğu birkaç
ilden biri olan Eskişehir ilimizde yoğun bakım yatakları koronavirüs hastaları
ile dolmuş bulunmaktadır. Hastalar arasında aşısız olanlar yanında, bir o kadar
sayıda aşısını yaptırmış olanlar da bulunmaktadır. “Aşılamada mavi
kategoride yani düşük riskli iller arasında bulunan Eskişehir’de de yoğun bakıma
alınan vakaların büyük bölümünü hiç aşılanmayanlar ve eksik doz yaptıranlar
oluşturuyor.
Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Yoğun Bakım Bilim Dalı
Başkanı Prof. Dr. Birgül Yelken, aşının ve maskenin önemine değinerek, yoğun
bakım servislerinin dolu olduğunun altını çizdi.”
https://www.haberturk.com/prof-dr-yelken
- 19.08.2021 - 12:40
Güncelleme: 19.08.2021
CORONA-19 PANDEMİSİNİN SONA ERDİRİLMESİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER VE
UYULMASI GEREKEN KURALLAR:
Kovid-19
pandemisinden dünyanın kurtulması, salgının bir an önce bitmesi bugün uygulanan
aşılama yöntemleri ile olanaklı olmadığı anlaşılmıştır. Aşıların koruyuculuğu
konusunda halklar arasında büyük kuşkular ve aşıların zorunlu olmasına karşı
büyük tepkiler vardır. Polonya'da Kovid-19 aşı karşıtı saldırılar yaşanmıştır. Grodzisk Mazowiecki'de Kovid-19 aşı karşıtları bir hastaneye girmek
istemiş, fakat Polonya polisinin müdahalesi ile karşılaşmıştı. Gdynia'da ise
mobil aşı otobüsünün çevresini saran aşı karşıtları, "Sizler
katilsiniz" sloganları atarak otobüsü tekmelemişti. Ayrıca Polonya’nın Grodzisk Mazowiecki ve Gdynia kentlerinde
aşı merkezlerine saldırılar düzenlenmiştir. https://tr.sputniknews.com/avrupa/202108031045137943-polonyada-kovid-19-asi-merkezi-kundaklandi/ - 03.08.2021)
Polonya örneğinde olduğu gibi birçok
Avrupa ülkesinde aşı karşıtları, pandemiye karşı alınan önlemlere karşı halk
büyük tepkiler göstererek polisle karşıkarşıya gelmektedir. En son KKTC’de aşı
karşıtlarının gösterisi ve basın açıklaması önemli bir hareket olarak
görülmektedir. Bu basın açıklaması aşının koruyucu olmadığı ve hastalıkla
birlikte aşının da kar amacına ve toplumsal deneylere yönelik olarak yapay biçimde
ortaya çıktığına yöneliktir.” Pandemi Platformu Başkanı Araştırmacı Yazar Tuğçehan
Ören yaptığı konuşmada, “Bizler aşı karşıtı değiliz, biz ‘aşı’ diyerek önümüze
sürülen ‘deneysel sıvılara’ karşıyız. Çünkü henüz faz çalışmaları tamamlanmadı
ve insanlar üzerinde ne gibi yan etkileri olduğu bilinmeyen bu sıvıları
dayatmalarla bize enjekte etmeye çalışıyorlar. Biz buna karşıyız” ifadelerini
kullandı.
Gösteriye katılan Yavuz Ekmekçi, Covid-19 aşılarının nasıl bu kadar hızlı
ortaya çıktığını anlayamadığını belirterek, “Bu aşı, aynı hastalık gibi yapay
bir aşı. Hastalık da yapay, hiç olmayacak 2 virüsün bileşiminden doğdu. Bu
virüsün bileşiminden doğan hastalık bir anda aşıyı getirdi. Bu aşının nasıl bir
anda ortaya çıktığını kimse açıklayamıyor” dedi. Zeynep Doğmuş da aşı karşıtı
olmadıklarını vurgulayarak, “Biz bu deneysel olaya karşıyız. Faz çalışması
tamamlanmamış, önümüzdeki dönemde ne sonuç vereceği belli olmayan bir sıvı.”
diye konuştu.
https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/kktcde-asi-karsitlari-sokaga-indi-6606635/?utm_source=haber_detay&utm_medium=free&utm_campaign=dortluhaber 23:44 -21 Ağustos 2021
Kovid-19
pandemisinin dünyayı perde arkasından yönetenlerin Afganistan’da, Suriye’de
olduğu gibi kırkyıl sürdürmelerine engel olmak için aşağıdaki ilkelerin
uygulamaya konması önem taşır.
1-
Aktif aşıların kullanımını derhal
durdurulmalıdır ve yasaklanmalıdır. Carl Zimmer’in de yazmış olduğu gibi
Koronavirüs aktif aşıları HIV aşıları gibi hastalığa yakalananları
arttırmaktadır.” …bir HIV aşısı için arayış şimdiye kadar hayal kırıklığı
yaratan bir mücadele olmuştur. Örneğin 2008'de, Merck tarafından geliştirilmiş
bir aşının çok beklenen denemesi yasaklanmak zorunda kaldı, çünkü aşının,
insanların daha az değil, muhtemelen daha fazla HIV'e yakalanmalarına sebep
olduğu ortaya çıktı…”(s.67-68, Carl Zimmer, Virüs Gezegeni )
Kovid-19 pandemisine karşı
geliştirilen tüm canlı aşılardan sonra hastalık çok daha salgın duruma gelerek
artmış, ölümler de çoğalmıştır. Mutasyona karşı da etkili olduğu ileri
sürülerek yapılan aşıların etkisiz kalması, salgının aşılamalarla virüsün
mutasyon geçirmesine etki ederek çok daha bulaşıcı duruma gelmesine neden
olmaktadır. Aşılar aşırı antikor üretimi ile antikora bağlı enfeksiyonlarda
neden olmakta, aynı zamanda virüsün reseptörlere tutunmasını kolaylaştırmakta,
her türlü virüsün hücrelere geçiş yollarını açmak suretiyle yayılmasını
kolaylaştırmaktadır.
Pandeminin sona ermesi için
en uygun tedavi yöntemi, hücrelerde zararlı ve kalıcı etkisi bulunmayan
inovaktif aşılarla, bağışıklık sisteminin kısmen de olsa harekete
geçirmek, bağışıklık sisteminin aşırı
antikor üretimi ile
virüsü anında tamamen yok
etmesini değil, zaman içinde bağışıklık
sisteminin denge ve
dinginlik içinde olmasını bekleyerek virüsü yenmesini sağlamak gerekmektedir.
2-
Bağışıklık
sisteminin denge içinde salgın virüsünü yenmesini sağlarken, aynı zamanda
virüsün bulaşma yollarını kesmek için Temizlik, Maske ve Mesafe kurallarına
sabırla uymak zorunluluğu vardır. Zaman içinde doğal koşulların, virüslerin
insana bulaşma nedenlerini ortadan kaldırmasına kadar, bu önlemleri sabırla uygulamak gerekir. Çünkü
virüslerin insan ve diğer hayvanlara bulaşma nedeni, dünyadaki doğal yaşam
ortamlarının; savaşlar, çevrenin ve özellikle havanın kirlenmesi, ekolojik
dengenin bozulması nedenleriyle ortadan kaldırılmış olmasıdır.
3-
Virüsün laboratuvar ortamında yapılan
deneyler sırasında veya amaçlı deney olarak insanlara bulaştırılma olasılığı olabilir.
Ancak bundan önce düşünülmesi gereken, özel ilaç şirketlerinin aşırı kar
amacıyla virüsün salgın hastalık durumuna gelmesini sağlamalarıdır. Veya
dünyadaki çevre ve ekolojik sistemdeki dengelerin bozulması ile ortaya çıkmış
olan salgın hastalığın kar amacı ile sürmesini amaçlıyor olmalarıdır. Bu
gerçeklik herkesin gözlemleyebildiği bir durumdur. Bu nedenle sağlık sisteminin
tamamı ile kamulaştırılması, sağlıkta özel girişim ve rekabetin sonlandırılması
salgın hastalıkların nedenlerinin ortadan kaldırılması için zorunlu olarak
görülmektedir. Çünkü: “….tıp
mesleği ve büyük Amerikan şirketleri kar amacıyla rahatsızlıkları sömürmeye
devam etmektedir…“Profesyonel tıp piyasayı düzenlemeye ve alternatif hizmet
sistemlerinin piyasaya girmesini engellemeye çalışır. Piyasaya giriş üzerindeki
bu kontroller rekabeti sınırlar ve tıbbi maliyetlerin devamı için baskı
anlamına gelir. Özetle, tıbbi egemenlik nedeniyle devlet fiyatlara ve hizmet
arzına sınırlı ölçüde müdahale eder. Tıbbi kurumların veya sağlıkla ilgili
davranışların iktisadi verimlilik modelleriyle uygun biçimde anlaşılabileceği
açık değildir. ” s.215-
226, Bryan S.Turner, Tıbbi Güç ve Toplumsal Bilgi,)
Sağlığın özel girişime açık
olmasının iktisadi verimlilikle bir ilişkisi yoktur. Ama genel sağlığın
sağlanması ve korunması için büyük zararları olduğu görülmektedir. Özel
şirketlerin salgın hastalıkların ortaya çıkışı ve yayılışı ile ilgili
davranışları komplo teorisi olabileceği gibi, özel sağlık sistemi içinde aşırı
kar ve rekabete dayalı davranışları düşünüldüğünde, gerçek de olabileceği
düşünülmektedir. Çünkü özel şağlık şirketlerinin kazançlarının artması,
toplumda hasta sayısının artmasına bağlıdır. Salgın hastalıkla mücadele içinde
bir dünyada olmak, en karlı piyasaya sahip olmak demektir.
İlaç şirketlerinin
insan sağlığı üzerinden aşırı kar sağlamaya yönelik hareketleri sonucu toplum
sağlığına büyük zararlar vermesine ilişkin en yakın tarihli örnek "opioid
salgınına" yol açtıkları olaydır. Aralarında Covid aşısı üreten firmalardan
olan Johnson & Johnson firmasının da bulunduğu 4 büyük ABD ilaç şirketi,
ülkedeki opioid bağımlılığı krizinde rolleri olduğu suçlaması ile açılan
davalar için toplam 26 milyar dolar ödemeyi kabul etti. İlaç şirketlerinin, ağrı kesici ilaçların bağımlılık riskini anlatmadan
pazarlayarak "opioid salgınına" yol açtığı savunuluyor.
Opioid, vücutta morfin benzeri etki gösteren kimyasal maddelere deniyor.
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) verilerine göre, her gün
ortalama 130 Amerikalı aşırı doz opioidden yaşamını yitiriyor.
Davanın önde gelen hukukçularından
New York Başsavcısı Letitia James, ilaç şirketlerinin 20 yıllık bir süre içinde
opioid bağımlılığı yangınını körüklediğini söyledi.
Letitia James açıklamasında, "Şu andan sonra ödenecek herhangi bir tazminat
ya da atılacak adım, opioide bağımlı olduğu için hayatını kaybeden yüzbinlerce
kişiyi geri getirmeyecek olsa da, gelecekteki yıkımları önlemek için gerekli
tüm önlemleri almalıyız" dedi.
İlerideki bir yazımızda
göreceğimiz gibi özel şirket orduları ve silahlı güçleri, özel sağlık
şirketleri ile birlikte toplumda güvenliği, huzur ve refahı, ülkelerin demokratik devlet sistemini, dünyanın da
demokratik yönetim yapısını bozan ve
keyfi yönetimleri için etkileri altına alan güçlerdir.
İsmail
İNCİ, 30/08/2021
https://twitter.com/ismailinci